28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 AĞUSTOS 2007 ÇARŞAMBA 6 AVRUPA GÜRAY ÖZ Kirli Hayat Yassıada’ daki savunmalar S ayın Cumhuriyet Gazetesi Oral Çalışlar’ın, Hulusi Turgut’un bir kitabından yaptığı alıntı üzerine yazdığı 6 Temmuz günlü yazısında ciddi eksiklikler vardır. O günkü zaptın aslı şöyledir: Sanık Hasan Polatkan müdafaii Hüsamettin Cindoruk: Efendim, Saffet Nezihi Bölükbaşı ile müdafaamızı hazırladık, daha evvel okunan müşterek müdafaaya iştirak ediyoruz. Şimdi müdafaama başlıyorum. (Sanık Hasan Polatkan müdafii yazılı müdafaasını okudu) Başkan: Hasan Polatkan, kaç sahife efendim? Diğer davalarda uzun yazdığınız lüzumsuz izahlara girdiğiniz görüldü. Kaç sahife? Sanık Hasan Polatkan: Sahife adedini maalesef söyleyemeyeceğim, müsvedde halindedir. Başkan: Vinlex davasında 3040 sahifeydi. Sanık Hasan Polatkan: 15 dakikada bitecek vaziyette değildir. Başkan: 15 dakikadan fazla dinleyemeyiz. Hem müşterek müdafaa yapıldı hem de müdafiiniz söyledi. Sanık Hasan Polatkan müdafii Hüsamettin Cindoruk: 25.7.1961 tarihli ve 4 sahifelik yazılı müdafaasını verdi ve münderecatını tekrar etti. Sanık Hasan Polatkan: Emrederseniz müdafaamı yarına bırakırım. Başkan: Size taalluk eden kitap müşterek müdafaa, bir. Bakanlar Kurulu’nu alakadar eden müşterek müdafaa, iki. Feridun Köymen’in müdafaası, üç. Suat Ziya Kant’ın Bakanlar Kurulu’nu alakadar eden müdafaası, dört. Kendi müdafaanız, beş. Sizinkisi ile altı oluyor. İdamı istenen bir sanık, nasıl müdafaasını yapmasın sözü yersizdir. Onun için kısa olacaktır. Bu sözlerim hepinize şamildir. Hulusi Turgut’un kitabında Hasan Polatkan’ın kendi avukatlarının ve diğer avukatların kendisi ile ilgili yaptıkları savunmalar için teşekkürleri vardır. Oral Çalışlar bunu almamıştır. Hulusi Turgut da kendi yönünden anayasayı ihlal suçlamasına karşı Hasan Polatkan’ın savunması yerine geçen doktora tezi değerinde yüzlerce sayfalık savunmalara hiç değinmemekte, sanki sanıklar savunmasız kalmış izlenimini yaratmaktadır (özellikle Feridun Köymen’in gerçekten övgüye değer savunmasını başkan saatlerce hiç kesmeden dinletmiştir). 500’e yakın sanığa defalarca savunma hakkı tanınmıştır. Fakat sanıkların ruh halleri nedeniyle uzun konuşma arzuları mahkemeyi çok uzatacağı için Başol, yeri geldiğinde haklı müdahalelerde bulunmuştur. Ölüm cezalarının ağırlığı, sağlanan geniş savunma olanaklarını gölgelemiştir. Zabıtlar yakın zamanda devlet arşivlerinde ilgililerin incelemelerine açılmıştır. Ciddi çalışmalar beklenmektedir. Yoksa magazinsel ve duygusal suçlamalarla tarihi tahrif etmek, tersyüz etmek kimseye yarar getirmez. Oral Çalışlar’ın ikinci bir haksız suçlaması CHP’lilerin bir kısmının idamları istediklerine ilişkin olanıdır. Çok az sayıda müfrit bir kesimin haksız isteklerinin tüm partililere yüklenmesi haksızlıktır. İnönü’nün mektubu ve bu konudaki çabaları bilindiği halde yazar bunları yok saymaktadır. İdamların DP karşıtlarını da üzdüğü bir gerçek iken Çalışlar’ın bunca yıl sonra neyin peşinde olduğunu kestirmek zordur. Şevket Çizmeli Vekil Beye Alkış... K imisi, sıradan bir yurttaşken susar, gerektiğinde bile ağzını açmaz. Tanıyanları azdır, çevresi dardır. Talih kuşu başına konmayagörsün. Anında değişime uğrar. Ağzını sonuna kadar açar. İçinin kirini, pasını, pisliğini döker. AKP’nin aktardığı, görümlük yeni bir üyesi, henüz milletvekili yeminini beklemeden buyurmuş: “Atatürk milliyetçiliği, Atatürk ilke ve inkılapları kavramları anayasadan çıkarılmalı.” Sözün söylenmesinde, azıcık zamanlama hatası var bence. Vekil beyimiz o sözü seçimden önce söyleseydi getirisi katlanırdı. Mutlaka aklına gelmedi. Anayasamızın ilk dört maddesinin “değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği”ni bilmiyor mu vekil beyimiz? Anayasayı okumaya zaman bulamadığı anlaşılıyor. Vekil beyimiz ilk adımını Atatürk’ü silmek için atıyor. Devlet onu bunun için mi okuttu, milyarlar harcadı? Bazısı “AKP’nin yüzde 46 oyunun açıklaması yok” diyormuş. Var efendim, var. Bir profesör vekil böyle düşünürse... Bravo vekil beye. Alkışlar. Bu ilk adımı, kendisine, partisine hayırlara vesile olur inşallah... Nusret Ertürk Durmak Yok S eçim sonuçlarının iç ve dış etkenlerinin neler olduğu, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bundan sonra izleyeceği yolun nasıl bir yol olacağı tartışmaları ve CHP’ye karşı muhalefet konusu gündeme oturmuş durumda. Bu sonuçlar ve beklenen gelişmeler nasıl olursa olsun, bu aşamada asıl geçmişteki uygulamalardan ders alınması ve mücadeleye kalınan noktadan devam edilmesi tartışmaları gündemimizin temel ve acil konusu olmalı. Yine eski hatalarımıza devam etmeden ve en önemlisi asla umudumuzu kaybetmeden, moralimizi bozmadan, yeni stratejilerin belirlenmesi ve mücadeleye devam edilmesi önemlidir. İnsanlar her şeylerini, işlerini, eşlerini vs. kaybedebilirler fakat morallerini kaybetmedikleri sürece tekrar kazanacaklar, belki de daha iyi olanaklara kavuşacaklardır. Zaten umudumuzu kaybedecek bir durum yok. Ülkemiz her türlü badireyi atlatacak güçtedir. Bayla Altuğ Her yıl fındık toplama mevsimi öncesinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin çeşitli illerinden Samsun ve Ordu’ya gelen aileler, fındık sezonunun başlamasıyla birlikte kısa süreli de olsa iş imkânına kavuşuyor. Çoğunlukla Gaziantep, Şanlıurfa, Adana, Mardin ve Muş gibi illerden gelerek Samsun’da Terme, Salıpazarı ve Çarşamba yöresinde, Ordu’da ise Melet Irmağı yakınlarında kurdukları dermeçatma çadırlarda olumsuz koşullarda barınan aileler, 1520 gün süreli çalışma imkânı bulabiliyor. Geçen yıl günlüğü 13 YTL olan ücretler bu yıl 18 YTL ’ye yükselirken, yemek ve barınma ihtiyaçları bahçe sahiplerince Karadeniz’de “fındık göçü” karşılanan işçilerin ücretleri ise yöreye göre değişiklik gösterebiliyor. Ordu’ya Güneydoğu’dan gelenler arasında bulunan Muzaffer Ötüm, en büyük sıkıntılarının olumsuz yaşam koşulları olduğunu söyledi. Birkaç yıldan bu yana fındık döneminde Karadeniz yöresine geldiklerini belirten Ötüm, şunları kaydetti: “’Her yıl olduğu gibi bu yıl da ilgisizlikle karşı karşıyayız. Konakladığımız yerlerde içecek su bulamıyoruz. Çocuklarımız hasta oldu. Temiz içme suyunu 200 metre ilerideki camiden alıyoruz. Elbiselerimizi Melet Irmağı’nda yıkıyoruz. Belediyenin bize sahip çıkmasını istiyoruz.’’ B İ R E L E Ş T İ R İ Seçimler geçip gitti. Hayat sürüyor. Kaldığı yerden mi? Hayır, yükü ağırlaşmış insanların adımlarıyla ilerliyor artık. Şimdi her şey biraz daha başkadır. Su tükenmeye yüz tutmuşsa, hava da öyle ağırlaşmıştır. Şimdi durup düşünme zamanıdır. Bundan sonrasını düşünürken, rengi biraz daha solmuş olan solu değil, öncelikle halkın önümüzdeki aylardaki, yıllardaki halini düşünmek gerekecektir. Belki de bu şimdiye kadar hiç yapmadığımız bir iştir. Belki de biz solun iğnenin ucundaki melekleriyle uğraşırken, umutsuzluğun zirvesine çıkmış, oradan umudun kör kuyusuna inerek oy kullanmıştır hayat. Hayat, yani halk. Çünkü halk hayatın kendisidir. ??? Yazdıklarımız çizdiklerimiz, her zaman söylediklerimiz hayatın üç beş santim üstünde ya da dışındaysa, pek temiz, pek steril, teorinin pek arı dünyasında pirüpaksa, belki de bu nedenle hayatla derin bir aşk ilişkisi yaşayamamışızdır. Belki bu nedenle kirli hayatın dışına düşmüş, nehir akıp kendine yeni mecralar ararken kıyıda bir taşın üstünde bakıp kalmışızdır. Öyle bir şeydir çünkü hayat; kirli, pis, mülevvestir, riyakârdır, ekmeğini aslanın ağzında bulmakta, kendini yeniden var edebilmek için dişini tırnağına takmaktadır. “Kendini yeniden var edebilmek”, gerçekte pek yalın, pek anlaşılabilir bir sözdür. Ama kıyıdan bakan için aynı zamanda öylesine anlaşılmazdır ki, bu sıradanlık, yalınlık, tiril tiril beyaz gömleğine değen tozları üfleyen insanoğlunu ürkütür. O hep yanlış yerde durduğunu düşündüğü hayata, eşyanın tabiatına şaşıp kalır. Oysa eşyanın ve hayatın tabiatı böyledir. Her geçen gün biraz daha öğrendiğimiz de budur. Eğer hayatın içine karışamamışsak, kirlenme korkusuyla camdan bakarak, ona buna değmeden, hayatın akışına yön vermeye kalkışmış, yol göstermeye niyetlenmiş, yol gösterdiğimizi sanmışsak, o bizim kendi aldanışımızdır. Başka ne olsun. ??? Şimdi rengi biraz daha solmuş olan solun, gittikçe kararan sağ karşısında yere çökmeden durup düşünmesi gereken çok meselesi var. Her şeyden önce, akıp giden hayatın içine girmekten başka bir yol olmadığını anlamamız gerekiyor. Hayatın tarzı, akıl vermek değil, alıp vermeyi öğrenmektir. “Üstümüzde dönüp duran akbabaların şehvetle baktığı ölümlerin, gittikçe kararan günlerin, azalan suyun, bunaltan sıcağın bize öğrettiği nedir?” sorusuna tıpkı hayat gibi doğrudan, yalın, sıradan yanıtlar bulmak gerekiyor. Kirin pasın içinde hayat. Bir türlü kendisi için hayatı yeniden üretemeyen, sürekli yerinde sayarak çoğalan halk, üstünde değil içinde, onunla aynı belalarla, zorluklarla boğuşarak, aynı hayat, aynı zenginlikler paylaşılarak kazanılabilir. Kendine sosyal demokrat diyenler bu nedenle kaybettiler. Artık takıyyenin zirvesine çıkarak, hedeflerinin son aşamasına yaklaşmış olanlar, onlara ne olduğu bilinmez “demokrasi” adına destek veren kör liberaller bu nedenle kazandılar. Kıyıda ütülü, bembeyaz gömleğindeki tozu üfleyen sol da işte bunun için devrede değildir. ??? Sol artık kendi içindeki tartışmayı hayatla bağlamak zorundadır. Teoriyi unutmamalı, ama onun hayatla, dağla, taşla sürekli sınanması gereken bir yol haritası olduğunu da bilmeli. Neyin sol, neyin sağ olduğunu anlamak zor değil. Zor olan ilişkiler ağında, yol arkadaşlıklarında, yine o korkutucu kirlenme duygusunun kurbanı olmaktan kurtulabilmek, cesaret sahibi olabilmek. Hayatın içinden bir örnek vermek isterdim size. “Dostlarını iyi tanı, sana benziyor olabilirler ama değiller, düşmanlarını gözden geçir, yol arkadaşlarını yeniden seç” diyebilmek isterdim doğrusu. Ama bakıyorum da yeteri kadar cesur, yeteri kadar “vefasız” değilim ben de. eposta: cumhuriyet.com.tr Yanlış Nerede? S KOŞULLAR eçimlerin ardından televizyon kanallarında, partilerin illere göre kazandıkları birincilikleri izlerken sapsarı bir Türkiye haritasıyla karşı karşıya kaldık. Birçoğumuz bu sonucun yalnızca AKP’lilerin ve Erdoğan’ın hayali olabileceğini düşünüyorduk. Peki netice? Hiç de düşündüğümüz gibi olmadı, meğer halkın yarısı yaşamlarından gayet memnunlarmış. CHP sürekli sorunlar / yanlışlar üzerinde durdu fakat hiçbirinde, iktidara gelirse nasıl davranacağını belirtmedi. Neyi planlıyor, hangi icraatları gerçekleştirme uğraşına girecek? Ekonomide, dış politikada, terörle mücadelede, tarım ve sanayi politikalarında nasıl bir tutum sergileyecek? Bunlar yalnızca soru işareti olarak kaldılar. Bu da yetmedi, İzmir, Bursa gibi büyük iller de dahil olmak üzere hiçbir bölgede doğru dürüst bir seçim çalışması gerçekleştirmediler. Hakan Aslan Gazetemizin 29 Temmuz tarihli nüshasında; “İlköğretim çağındaki öğrencilere müzik dersinde ilahi öğretileceği” hakkındaki haber eleştirel bir bakış açısıyla yer alıyordu. AKP iktidarının, Ulusal Eğitimde Atatürk Devrimleri’ni zayıflatacak, Onu akılları sıra kitaplardan çıkarıp unutturacak gayretleri 4.5 yıllık iktidarlarında sıkça görüldüğü ve dini her fırsatta sosyal ve kültürel yaşamımıza hâkim kılma hedefleri bilindiği için bu kaygınızda haklılık payı bulunabilir. Ancak, unutulmamalıdır ki, Atatürk’ümüzün, eğitim kadar önem verdiği bir diğer konu da kültürdür ve Klasik Türk Musikisi de bizim en az dilimiz ve mutfağımız kadar önemli, bize özgü ve Batılılar tarafından da giderek ilgiyle dinlenilen çok değerli bir kültür varlığımızdır. Atatürk’ün başlangıçta yanlış anlaşılan ve öz müziğimizi radyolardan yasaklamaya kadar vardırılan “Musiki Devrimi” , bazı çoksesli müzik temsilcilerimizin çarpıtmaya çalıştığı gibi hiç bir zaman Batı musikisi kalıplarında eser bestelenmesi özentisini içermemiştir. O, bizim zevkle dinlediğimiz öz müziğimizi Batılıların da dinleyebileceği hale getirmemizi yani makamsal müzikte çokseslilik denemelerini öngörmüştür. Nitekim bu konuda Cemal Reşit Rey’in türküler, Ulvi Cemal Erkin’in köçekçeler için yaptığı çalışmalar zevkle dinlenmiştir ve dinlenmektedir. Batı kalıplarında en güzel besteler, Mozart, Bethoven, Bach gibi dahiler tarafından zaten yapılmıştır ve elbette bu evrensel değerlerin çocuklarımıza genel kültür kapsamında tanıtılması yararlıdır. Ancak bir Türk çocuğu öncelikle kendi ulusal değerlerini ve ezgilerini öğrenmek zorundadır. O nedenle AKP iktidarı tarafından gündeme getirilmiş olsa da, ilköğretim çağındaki çocuklarımıza yalnız dini değil, Klasik Türk Musikisi’nin din dışı eserleri de tanıtılmalı/öğretilmeli, çocuklarımız evrensele giden yolun ulusaldan geçeceği gerçeğiyle çocuk şarkılarından başlayarak nağmelerimizin zenginliği içinde yetişmeli ve bu ayıplanacak bir husus olarak görülmemelidir. Reşit Çağın Sözleşmeli Öğretmenler ğitim devletin asli görevleri arasındadır. Devlet kişiler arasında sosyal ayrımcılık yapamaz, eğitimden tasarruf edemez. Kadrolu öğretmen ve sözleşmeli öğretmen adı altında öğretmenler arasında pozitif ayrımcılık yapılmaktadır. Sözleşmeli öğretmen hiçbir okulda, hiçbir milli eğitim müdürlüğünde öğretmen muamelesi görmemektedir. SSK’li olarak çalışmaktadır. Primini doldurmadan hastalanması bile yasaktır. Hiçbir ayın 15’inde maaşını alamamıştır. Bankalar bile devlet memuru yerine koymadığı için parasını üç beş gün işletmede hiçbir rahatsızlık duymamaktadır. Sözleşmeli öğretmenin özür durumu dışında tayin isteme hakkı yoktur. İstediği şehirde veya istediği okulda çalışabilmesi için çalıştığı okulun bir şekilde kapanması gerekmektedir. Sözleşmeli öğretmen asker öğretmen olamamaktadır. Sözleşmesinin fesholmasından korktuğu için rapor alarak kutsal askerlik görevini ertelemektedir. Maaşından, ek dersinden her fırsatta kesinti yapılmaktadır. Cumhurbaşkanı ile eş zamanda yüzde 20’lik vergi dilimine girmektedir. Sözlemeli öğretmenin çalıştığı yıllar hizmetten sayılmamaktadır. Derse girdiğimiz zaman öğrenci tarafından artık şu sorunun sorulmasını istemiyoruz: “Öğretmenim kadrolu musunuz, sözleşmeli mi, ücretli mi, yoksa vekil mi?” İbrahim Öztürk E Marmaray Projesi Bizler, Üsküdar, Selmanağa Mah. Yeniyol Sok. Orkide ve Serdar apartmanları sakinleriyiz. Binalarımız hasar gördüğünden 26.06.2006 tarihinde binalardan çıkarıldık. Söz konusu tarihte bizleri polis ile binalardan çıkartan devlet yetkilileri sorunlarımızla ilgilenmemekte. 9 ay kira yardımı yapıldı, 4 aydır kira yardımı yapılmamakta. Binalar ile ilgili de herhangi bir çalışma yok. Devletimizin yetkililerine gidildiğinde, mahkemeye gidiniz diyorlar. Devletimiz bir işini yaparken malımıza zarar verdi. Karşılığını ödemesi gerekmez mi? Biz devletimize güveniyoruz. Bir an önce sorunlarımızın çözülmesini istiyoruz. Saygılarımızla. Selahattin Kırmızı Cumhuriyet, sayfalarını CUMOK’lara açtı. ‘‘Söz Okurun’’ sayfamızda yayın ilkelerimize uygun tüm haberlere, duyurulara, görüşlere ve eleştirilere yer veriyoruz. CUMOK’lar bu gazetenin gerçek sahibidirler; ülke yayın yaşamına yepyeni katkılarda bulunup ufuklar açacaklarına, ülkenin yerel ve genel sorunlarını yansıtmakta önemli işlevler üstleneceklerine inanıyoruz. ADD ve ÇYDD’nin varoluşlarını hızlandıracak iletişim ağının ‘‘Söz Okurun’’ sayfasında gerçekleşmesi de olanak kazanacaktır. 2000 vuruşu aşmayacak görüş ve eleştirilerinizi bekliyoruz. posta?cumhuriyet.com.tr Mektup Adresi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul. Tel: (0/212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0/212) 343 72 64 CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle