22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 AĞUSTOS 2007 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Kanadoğlu: Cumhurbaşkanı kişisel suçlardan yargılanır GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Y a ‘zırh’ ya Çankaya ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM’nin yenilenmesinin ardından Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı ve kişisel suçu nedeniyle yargılanıp yargılanamayacağı tartışması başladı. Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, gazetemizde yayımlanan makalesinde bu konuyu irdeleyerek “anayasada herhangi bir düzenleme olmadığı için Cumhurbaşkanı hakkında, sade bir vatandaş ya da dokunulmazlığı kaldırılmış milletvekili gibi işlem yapılması gerekeceğine” dikkat çekmişti. 4 Ağustos’ta milletvekillerinin yemin ederek göreve başlamasının ardından Cumhurbaşkanlığı seçimi gündeme gelecek. Cumhurbaşkanlığı adaylarının kimler olacağı henüz netleşmezken, adayların kişisel suçlarından dolayı yargılanıp yargılanamayacakları tartışılıyor. Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Kanadoğ Oyumu CHP’ye Verdim Oyumu CHP’ye verdim. Alınan sonuca karşın içim rahat. Birincisi, CHP liderliğinin seçim taktiklerinin olası sonuçlarını daha önce tartışmıştım (“Bu Böyle Olmayacak”, 21/05/2007). Oyumu CHP’ye bir Sosyal Demokrat Parti olduğunu düşündüğüm için de vermedim. Seçimlerde oy verirken partilerin kimliklerine bakılır, ama kararın, seçimlerin olası sonuçlarına, partilerin bu sonuçlar karşısında sundukları olasılıklara göre verilmesi gerekir. Bir solcunun mutlaka sol partilere oy vermek istemesi, seçimin içinde yaşandığı yapının “durumundan” kopuk, idealist, hatta teolojik bir “inat” olacaktır. İkincisi, CHP ve AKP dışında üçüncü bir seçenek oluşturmaya çalışanları anlıyor, saygıyla karşılıyorum. Ufuk Uras’ın aldığı oyların, geniş kapsamlı bir “sol parti” oluşturma projesinin taşıdığı potansiyelleri de görüyorum. Ama seçimlerden önce ve sonra Türkiye’de, yapının “durumu” içinde, üçüncü bir seçeneğin ya da “üçüncü bir duruşa” izin veren bir yerin hâlâ oluşmadığını düşünüyorum. ? Sabih Kanadoğlu, Cumhurbaşkanı’nın kişisel suçlardan yargılanıp yargılanamayacağı konusunda yaptığı değerlendirmede, “Cumhurbaşkanı herhangi bir dokunulmazlığı bulunmayan sade vatandaş kimliğindedir. İşlediği suçlardan dolayı hakkında genel hükümlere göre soruşturma veya kovuşturma yapılması olanaklıdır” demişti. Hukuk çevrelerinde Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün yeniden aday olması ve Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda yargılanabileceğine işaret ediliyor. lu, 25 Nisan 2007 tarihinde yayımlanan gazetemizdeki “Cumhurbaşkanının cezai sorumluluğu” konulu makalesinde konuyu hukusal boyutuyla irdelemişti. Kanadoğlu, bu makelede, Cumhurbaşkanlarının kişisel suçları nedeniyle yargılanabilecekleri görüşünü dile getirerek şu değerlendirmeyi yapmıştı: “Cumhurbaşkanının bu görevi sırasında işlediği kişisel suçlarından doğacak cezai sorumluluğuna gelince; Cumhurbaşkanının kişisel suçlarından sorumlu olduğuna ilişkin anayasada herhangi bir hüküm yoktur. Ancak bu yokluk onu sorumsuz kılmaz. Sorumluluk, ceza kurallarının eşitliğinin ve zorunluluğunun doğal sonucudur. Ülkemizin anayasa ve ceza hukuku öğretisinde, Cumhurbaşkanının kişisel suç işlemesi durumunda sorumlu tutulacağı yolunda, açık ve kesin bir görüş birliği vardır. Ancak bu sorumluluğun hangi konularda ne sonuçlar doğuracağı konusunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Anayasada herhangi bir düzenleme olmadığı için Cumhurbaşkanı hakkında, sade bir vatandaş ya da dokunulmazlığı kaldırılmış milletvekili gibi işlem yapılması gerekir. Cumhurbaşkanı makamına duyulan saygıya bağlanan boşluk, kıyas yoluyla doldurulamaz. Yukarıda sıralanan ilk üç görüş anayasa hükmü haline gelinceye kadar Cumhurbaşkanı herhangi bir dokunulmazlığı bulunmayan sade vatandaş kimliğindedir. İşlediği suçlardan dolayı hakkında genel hükümlere göre soruşturma veya kovuşturma yapılması olanaklıdır.” Sabih Kanadoğlu, “Hiçbir ülke, yargı önünde aklanmadan, mahkumiyeti halinde milletvekili seçilme yeterliliğini ortadan kaldıran zimmet, rüşvet, irtikap, sahtecilik, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma vs. gibi suçlarla itham edilenlerin Cumhurbaşkanlığına aday olacağını ve seçileceğini tahmin ve tasavvur etmediği için anayasalarına bu yolda bir düzenleme getirmemiştir. Bizim anayasamızda da bu olasılığın gerçekleşmesi öngörülmemiştir” görüşünü dile getirdi. Hukuk çevrelerinde Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün yeniden aday olması ve Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda yargılanabileceğine işaret ediliyor. CHP ve son seçimlerdeki işlevi CHP bir sosyal demokrat parti değil! Sosyal demokrat parti, liberal (toplumu birbiriyle rekabet eden bireylerin toplamı olarak gören, eşitsizliği veri alan, ufku sermaye birikim süreciyle sınırlanmış) demokrasinin karşısına toplumsal (toplumu vatandaşların ortaklaşa çıkarları, işbirliği, dayanışması olarak gören, eşitlikçi) demokrasi ile çıkan akımdır. Bu akım, tarihsel olarak sermaye birikiminin ufkunun ötesine bakan işçi hareketine aittir, öncelikle onun kurumlarına dayanır. Bu ölçütlerle yaklaştığımızda, CHP’nin liberal demokrasiye daha yakın olduğunu kolaylıkla görebiliriz. CHP’nin bu seçimlerdeki işlevi, liberal demokrasiye karşı, sosyal demokrasinin adayı olmak değildi. CHP’nin bu seçimlerde, yapının “durumunca” belirlenmiş işlevi, Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimiyle, verili rejimi değiştirmeyi de gündemine alarak yeni bir atağa kalkan siyasal İslamın, en azından, momentumunu kırmaktı. CHP bunu başaramadı. Ama bunu başaracak başkaca bir seçenek de yoktu. CHP tek “gerçekçi” seçenekti. Nisan eylemlerinde, çalışanların (beyaz ve mavi yakalı) demokratik, özgürlükçü refleksi en güçlü, hatta küresel farkındalığı en yüksek kesimleri, yapının “durumuna” uygun bir davranışla, uzun yıllardır (aklıma 1516 Haziran, “Bahar Eylemleri” ve Zonguldak yürüyüşü geliyor) ilk kez bir “olay” olarak nitelenebilecek bir refleks sergilemişlerdi. Bu seçimlerde bu reflekse / ”olaya” sadık kalmak, onu “evrenselleştirmek” gerekiyordu. Ama CHP liderliği bu sadakati gösteremedi, hem “olaya” hem de CHP’nin bu seçimdeki işlevine ihanet etti. W Türban Köşk’e çıkarsa ülkenin çehresi değişir ASHINGTON TIMES: ? Washington Times’ta yayımlanan bir yorumda, türbanın Çankaya Köşkü’ne çıkması halinde devlet dairelerinde türbana engel kalmayacağı savunularak “Bu, resmen Türkiye’nin çehresini değiştirir. Atatürk döneminin sonunu simgeler” görüşü dile getirildi. WASHINGTON (ANKA) Türbanın köşke çıkması halinde Türkiye’nin çehresinin değişeceği öne sürüldü. Washington Times gazetesinde Tulin Daloğlu imzası ile yayımlanan yorumda, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı iddiasını sürdürmesine karşın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Gül’e sözlü olarak destek vermediği belirtildi. Gül’ün eşinin türban kullandığına dikkat çekildiği yorumda “Eğer Gül cumhurbaşkanı olursa devlet dairelerinde kadınların başlarını örtmelerine engel kalmaz. Bayan Gül başını sıkı sıkı örtüyor. Bu, resmen Türkiye’nin çehresini değiştirir. Atatürk döneminin sonunu simgeler” ifadesine yer verildi. Bu çerçevede İran’ın önde gelen din adamlarından Ayetullah Ahmet Cenneti’nin, AKP’nin seçim zaferi için sarf ettiği “Türkler İslamcı bir hükümet istiyor” sözlerine dikkat çekilen gazetede, Avrupa Komisyonu üyesi Franco Frattini’nin “laik azınlığın hakları”na ilişkin açıklamasının “çarpıcı” bulunduğu da belirtildi. ABD gazetesindeki yorumda Türk seçmenlerinin AKP’ye yönelmesinin nedenlerine ilişkin olarak da Türklerin AB’ye desteğinden dolayı AKP’ye oy verdiği görüşü “saflık” gibi değerlendirilirken “Sayın Erdoğan’ın siyasi danışmanı” olarak nitelendirilen ve bir zamanlar HADEP Başkan Yardımcılığı’nı yürütmüş olan Mehmet Metiner’in görüşlerine de yer verildi. Metiner de Tulin Daloğlu ile yaptığı söyleşide Kürtlerin, AKP’ye AB yanlısı politikaları ile demokrasinin kendilerine özgürlük getireceğine inandıkları için oy verdiklerini söyledi. İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN O YAŞ’ta TSK’nin ihtiyaçları görüşülecek RDUDA TERFİ HEYECANI ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) terfi heyecanının yaşanacağı Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısı bugün başlıyor. Toplantılar kapsamında bir üst rütbeye yükselecek ve kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayrılacak general/amirallerin durumu değerlendirilecek. Toplantılarda TSK’nin savunma gereksinimleri de ele alınacak. YAŞ emekli olması beklenen toplam 5 oramiral ve orgeneral yerine terfi edecek isimleri belirleyecek. YAŞ toplantısı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında gerçekleştirilecek. Genelkurmay Karargâhı’ndaki Çakmak Salonu’nda yapılacak toplantılara, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün yanı sıra TSK’deki orgeneral/oramiral rütbesindeki komutanlar katılacak. Başbakan Erdoğan’ın YAŞ toplantılarının tamamına katılması bekleniyor. tanlığı’na ise koramirallikte bekleyenler arasından terfi edecek komutan getirilecek. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Cömert’in emekliye ayrılmasıyla bu kuvvette de bir orgeneral kadrosu boşalacak. Halen Harp Akademileri Komutanı olan Orgeneral Aydoğan Babaoğlu’nun Hava Kuvvetleri Komutanı olması bekleniyor. Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda bu YAŞ toplantısında bir değişiklik olmayacak. Görev sürelerinin dolması nedeniyle bu makamlarda önümüzdeki ağustos ayında değişiklik bekleniyor. Buna karşın Kara Kuvvetleri kadrosundan üç orgeneral emekliye ayrılacak. Orgenerallikte bekleme süresi dolan 1. Ordu Komutanı Orgeneral Fethi Remzi Tuncel, Ege Ordu Komutanı Orgeneral Şükrü Sarıışık ile EDOK Komutanı Orgeneral Orhan Yöney de TSK’deki aktif görevlerinden ayrılacaklar. YAŞ’ta disiplinsizlik gerekçesiyle TSK ile ilişiği kesilecek personelin durumu da görüşülecek. Bu kapsamda haklarında soruşturma süren personelin dosyası YAŞ’ta değerlendirilecek. Değerlendirmeler sonucunda personelin TSK ile ilişiğinin kesilip kesilmemesi için oylama yapılıyor. Siyasal İslam tehlikesi ve AKP’nin işlevi Bu seçimlerde, gözden kaçan en önemli olgu, AKP’nin bölgede yükselmekte olan bir toplumsal hareketin, siyasal İslamın oluşturduğu “kümeye” ait bir “altküme” olduğu, tanımını da siyasal İslamın “kümesiyle” ABD’nin imparatorluk projesinin bir altkümesi olan BOP ile kesiştiği “yerde” bulmasıydı. Nitekim, seçimlerde AKP’yi şiddetle destekleyen The Economist dergisi, seçimlerden sonraki yorum yazısını “Şimdi sıra Mısır’da Müslüman Kardeşler’in önünün açılmasına geldi” diyerek sonuçlandırıyordu. ABD ve AB medyasının yorumcuları, AKP’nin işlevini, siyasal İslamın uluslararası sermayeye eklemlenmesi, ulusalcılığın önünün kesilmesi bağlamında tanımladılar. Cumhuriyet’te de aktardığımız gibi, Financial Times, “siyasal İslam taraftarlarının parlamenter mücadelenin işe yaramadığına (diğer bir deyişle, amaçlarına barışçıl yollarla ulaşamayacaklarına) ilişkin bir sonuç çıkarmaları halinde, Batı açısından çok olumsuz bir durumun oluşacağını” savunuyordu (14/07/07). Pentagon’un Yeni Haritası kitabının yazarı Tom Barnett de seçimlerden sonraki blogg’unda AKP’nin seçim zaferini son derecede iyi bir gelişme olarak saptıyordu. Tanımlanma süreci emperyalizmin bölge projeleriyle kesişen, CHP dahil birçok siyasi akım ve parti var Türkiye’de. AKP’nin özelliği ise ek olarak siyasal İslama ait olması… AKP’yi, Müslüman Kardeşler’i içeren bu kesişmede, ABD/AB emperyalizminin bölge halklarını yönetmek için kendine, dinamik ve örgütlü bir kitle tabanı olan, partileşmiş, sivil toplumu (devletin ideolojik aygıtlarını) kucaklayan, aydınlanma karşıtı ideolojiye, diğer bir deyişle bilimsel düşünceyle (dinin eleştirisi) bireysel özgürlüklerin düşünülmesine izin veren prensiplerle bağdaşmayan, “totaliter” (Hannah Arendt’in, yönettiği insanlar üzerinde uyguladığı şiddeti, baskıyı, sıradan diktatörlüklerden farklı olarak faydacı değil de metafizik gerekçelere dayandıran rejimlere ilişkin tanımını ödünç alırsak) bir “hakikat rejimine” sahip bir siyasi aracı bulmaya başladığını görüyoruz. Hem Türkiye’de sosyal demokrasinin (en azından liberal demokrasinin) geleceğini açık tutmak hem de emperyalizmin bölge projelerine karşı çıkabilmek için AKP’nin momentumunu kırmak gerekiyordu. Hâlâ da gerekiyor… erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com namikzafer@yahoo.com ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, bugün CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi kabul edecek. 22 Temmuz seçimlerinden bir gün sonra, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı kabul ederek Bakanlar Kurulu’nun istifasını alan ve partisinin seçimlerde aldığı oy nedeniyle Erdoğan’ı kutlayan Sezer, Meclis’te temsil edilme hakkı kazanan diğer partilerin liderlerini de kabul ediyor. Sezer bu çerçevede bugün Baykal ile Bahçeli’yi ayrı ayrı kabul edecek. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan açıklamada, Sezer’in, Yüksek Seçim Kurulu tarafından seçim kesin sonuçlarının önceki gün açıklanmasının ardından, TBMM’de yer alacak olan diğer siyasi parti genel başkanlarını kutlamak üzere kabul edeceği bildirildi. Baykal ve Bahçeli Çankaya’ya çıkıyor 5 emekli 5 terfi TSK’de bu dönem 5 oramiral ve orgeneral emekli olacak. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu’nun yerine Donanma Komutanı Oramiral Muzaffer Metin Ataç’ın atanması bekleniyor. Ataç’tan boşalacak Donanma Komu CHP seçimlerde başarısız mıydı? 5 yıllık bir iktidar döneminin ardından ana muhalefet partisinin aynı oy oranında kalmasının başarılı olmadığı söylenebilir. Zaten genel yorumlar da bu yönde. Ancak bir başka yönden bakıldığı zaman bana CHP pek de başarısız gibi gelmiyor. Neden mi? Çünkü CHP aslında bir muhalefet partisi şeklinde çalışmadı. Daha çok devlet iktidarının güçlü bir ayağı rolünü üstlendi. Baykal ve arkadaşlarının devleti koruma refleksi, halkın çıkarlarını savunma refleksinin önüne geçti. Halkçı bir siyaset, CHP yönetiminin derdi bile olmadı. Böyle bakıldığında CHP’nin çok da başarısız olduğu söylenemez. CHP, devletçi milliyetçiliğin partisi olarak yüzde 21 civarında oy aldıysa, bu kimliğiyle bu oranı başarı olarak bile kabul edebiliriz. Tabii bu yüzde 21 oyun içinde hâlâ CHP’yi sosyal demokrat bir parti olarak kabul edenlerin de bir ağır Yeni Bir Sol Seçenek... lığı bulunuyordu. CHP’li seçmenin tamamının sırf devletçi kaygılarla oy verdiği söylenemez. ??? CHP, sol seçenek için bir adres olabilir mi? Bir kere, CHP’li seçmenin de Deniz Baykal ve ekibinin siyasetlerine yakın bir yerde durduklarını unutmamamız gerekiyor. Bazı CHP’li ailelerin, oyları CHP ile MHP arasında paylaştırdıklarını duyduğumda bu seçmenin de solla olan ilişkisini yeniden değerlendirmek gerektiği düşüncesine vardım. Deniz Baykal ve arkadaşlarının izledikleri siyasi çizginin toplumda bir karşılığı bulunuyor. Bu karşılık, hiçbir zaman iktidar olacak kadar geniş bir halk desteğini alamaz. Baykal da bunu bildiği için “İktidar olabiliriz de olmayabiliriz de” demek gereğini duyuyor. Deniz Baykal ve ekibi, siyasi tercihlerinin de ötesinde, yaptıkları örgütsel, kişisel hatalar yüzünden de sevilmiyor olabilir. Ekip değişse belki birkaç puan fazla alınabilir, ama asıl durum değişmez gibime geliyor. CHP’ye bugün egemen olan devletçi, bürokratik, milliyetçi çizginin belli bir toplumsal tabanı olduğunu da unutmamak gerekiyor. ??? CHP’nin bir sosyal demokrat partiye dönüşme şansı var mı? Ben böyle bir hedefi çok gerçekçi görmüyorum. CHP içinde sosyal demokratlar yok mu? Tabii ki var… CHP içindeki iktidar kavgasının sonucu ne olursa olsun, o partiye sosyal demokrat bir çizginin egemen olmasını beklemek fazla iyimserlik olur. Şu anda Türkiye’de örgütlenme özgürlüğünü, sendikal hakları, demokrasiyi, gelir adaletsizliğine karşı mücadeleyi, emperyalist müdahaleye karşı barışı savunacak bir sol seçeneğe ihtiyaç olduğu bir gerçek. Türkiye’nin temel meselelerini özgürlükler ve haklar temelinde çözecek bir sol örgütlenmeye her zamankinden daha fazla muhtacız. AKP’nin ikinci tek parti iktidarı döneminde, soldan, özgürlükler açısından, sorunların barış içinde çözümünden yana bir sol muhalefet olmalı. Ancak böyle bir muhalefet, Türkiye’nin sorunlarını şiddet ve kavga dışındaki yöntemlerle aşmasına yardımcı olabilir. ??? CHPMHP muhalefetinin AKP’yi milliyetçi bir sıkıştırma altına sokacağı, Türkiye’nin dış politikasında gerginlikleri artıracak önlemleri teşvik edeceği bir gerçek. AKP’ye soldan yapılacak bir muhalefet, böyle bir ortamda daha da önem kazanıyor. Böyle bir sol seçenek nasıl oluşturulabilir? Hemen yarın bir oluşuma girişmeye kalkmak acelecilik olur. Biraz daha yeni gelişmeleri izlemek, Meclis’te tabloyu dikkatle okumak lazım. AKP’nin ne yapacağını görmek de önemli. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından AKP’nin eli rahatlayacak. Böyle bir durumda bakalım nasıl bir yol izleyecekler? ??? Sol seçenek, şu anda ülkemizin siyasetteki en temel ihtiyacı. Nasıl örgütlenip nasıl şekilleneceği, sanırım gelişmeler içinde ortaya çıkacak. Bu bir parti mi olur, platform mu, yoksa cephe mi?.. Üzerinde düşünmeye, pratiği gözlemeye gerek var... Belki de bütün bu konuları olgun bir ortam içinde tartışmak için toplantılara, konferanslara gerek duyulabilir. Yeni bir döneme girdik. Yeni araçlar ve yeni yöntemler aramalıyız... NÖBETÇİ MAHKEMELER GÖREVDE Yargıda toplu izin dönemi başladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıda toplu izin kullanımı anlamına gelen adli tatil bugün başlıyor. Adli tatil boyunca nöbetçi mahkemeler görev yapacak. Bu mahkemeler, tutuklusu olan ve acil nitelik taşıyan davaları görüşecek. Bu türden olmayan davalara ise yeni adli yıla kadar ara verilecek. Yüksek yargı organları olan Danıştay, Yargıtay, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde de nöbetçi heyetler görev yapacak. Bu mahkemelerde acil konular görüşülürken, Danıştay’da görev yapacak olan nöbetçi heyet, esastan karar veremeyecek. Yargıtay’da da ceza ve hukuk olmak üzere iki nöbetçi daire görev yapacak. Kapatılan DGM’lerin yerine kurulan özel yetkili ağır ceza mahkemeleri ile askeri mahkemeler, adli tatil kapsamında olmadığından yargılama faaliyetlerine devam edecek. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle