19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 TEMMUZ 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA SAĞLIK K A D I N L A R I N A Ğ R I S O R U N U ‘ H A S TA L I K O L U P O L M A D I Ğ I B E L İ R L E N M E L İ ’ 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Şikâyetler dikkate alınmalı İstanbul Haber Servisi Türk Algoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar Erdine, kadınların baş, bel, adale gibi bazı ağrılarda erkek nüfusa göre daha fazla mağdur olduğunu belirtti. Erdine, genellikle kronik ağrının bir hastalık olmasına karşın kadınların şikâyetlerinin önce dikkate alınıp daha sonra psikolojikmiş gibi değerlendirildiğini vurgulayarak “Halbuki ağrılarının çoğu psikolojik değildir. Önemli bir hastalıktır ve ciddiye alınması gerekir’’ dedi. Türkiye’de yanlış ağrı kesici kullanımına da dikkati çeken Erdine, bunun yıllık kişi başına 2 kutu olduğunu savundu. Prof. Dr. Erdine, en çok kullanılanların günlük basit ağrı kesiciler olduğunu belirterek “Bunlar hekim denetiminde değil, tavsiye üzerine kullanılır. Oysa bunlar mide, böbrek ve karaciğere ciddi biçimde zarar verir’’ uyarısında bulundu. Basit ağrı kesicilerin bile doğru kullanıldığı takdirde ağrıların yüzde 80’ini dindirebildiğini kaydeden Erdine, “Önemli olan, hekim tavsiyesiyle, kişiye özel reçeteyle, düzenli ve ağrı başlamadan almak. O zaman işe yarar’’ diye konuştu. Erdine, Türkiye’nin ağrı eğitimi konusunda bilim dalı olarak birçok Avrupa ülkesinin ilerisinde olduğunu ve şu anda 22 tıp fakültesinde algoloji bilim dalı bulunduğunu anımsatarak ana bilim dalı olmak için yaptıkları başvurunun hâlâ YÖK’te beklediğini bildirdi. Aşırı terleme nasıl önlenir? İstanbul Haber Servisi Hava sıcaklığı ve egzersiz nedeniyle vücut ısısındaki artışı dengeleme ve vücudu soğutma işlevi gören terleme, aslında bir sağlık belirtisi olsa da aşırı olduğu zaman sosyal bir sorun haline gelebiliyor. Her yüz kişiden birinin sorunu olan aşırı terlemenin tam olarak nedeni bilinmiyor. Uzmanlar, aşırı terlemenin doğuştan olabileceği gibi bazı hastalıklara ve ilaçlara bağlı olarak gelişebileceğini belirterek neden belirlendikten sonra tedavi edilmesi gerektiğini vurguluyorlar. Anadolu Sağlık Merkezi’nden aile hekimi Dr. Kürşad Terekli, terin normalde kendine ait kötü bir kokusu olmadığını, ciltte bulunan bakterilerin kötü kokuya neden olduğunu söyledi. Ter kokusundan kurtulmanın tek yolunun sık duş almak ve terleyen bölgeleri temiz tutmak olduğunu anlatan Terekli, “Terlemeyi önleyici kozmetik ürünler ter atılmasını engellediği gibi, ter bezlerinin ağızlarının kapanmasına ve iltihaplanmalara neden olabilirler” dedi. Terekli, aşırı terlemeyi tedavi etmek için öncelikle nedeninin belirlenmesi gerektiğini belirterek, sorunun ağızdan alınan sistemik ilaçlar, kremler ve losyonlar, botoks injeksiyonları gibi metotlarla önlenebileceğini, eğer bunlardan sonuç alınamıyorsa cerrahi metodun denenebileceğini kaydetti. Yalandan Kim Ölmüş? Abdullah Gül’ün mumu, yatsıdan önce sönmek zorunda kaldı. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin, ABD ile 22 Eylül 2003’te Dubai’de imzaladığı Kuzey Irak üzerinden müdahale koşuluna göre para kazanma anlaşmasının doğruluğu Dışişleri Bakanlığı’nca da kabul edildi. Ama nasıl? Bin dereden su getiren karmaşık bir söylemler dizisi ile; hukukta sık başvurulan “tevilli ikrar” yöntemini, diplomasinin çetrefil kriptoları içinde gizleme çabaları ile. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı, 800 milyon dolar kredi ya da 1 milyar dolar hibe uğruna Türkiye’nin ulusal çıkarları gerektirmiş olsa bile Kuzey Irak’a silahlı müdahale etmeyeceği koşulunun iki devlet arasında yazılı bir anlaşma ile belgelenmeye kalkışıldığını söyleyince, Başbakan “yalan” demişti. Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Gül de genel başkanını yalnız bırakmayarak inkârcılar kervanının başına geçmişti. CHP ısrar etti. AKP direndi. Medyamız, bu direnmeden ürkerek ana muhalefet partisinin açıkladığı belgelerin tıpkıbasımını yayımlamak yerine, “iddia”ları özetleyerek yayımlama kolaycılığını yeğledi. Ama koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin sağlam temelleri üstüne oturmuş gelenekleri olduğunu unutmak isteyenler, o geleneklerin bugün AKP’ye rağmen hâlâ koruma başarısını gösterdiği Dışişleri Bakanlığı’nın, yazının başında söylediğim tevilli ikrarı ile gerçek ortaya çıktı. Yalancının mumu 21 Temmuz akşamından önce söndü. Bakanlık “Anlaşmaya göre,Türkiye Irak’a tek taraflı müdahale ederse ABD’ye ödemenin geriye kalanını askıya alma hakkı tanınmıştır” demek zorunda kaldı. Sanırım bu her şeyi açık açık ortaya koyan paragrafı okuyunca Başbakan, Dışişleri Bakanı’nı arayarak “Kim, niye söyledi işin doğrusunu” diye sormuş olmalıdır. Abdullah Bey’in yanıtı da “Ben söylemedim,onlar söylemiş” şeklinde bürokratlarını hedef tahtasına oturtmayı öne çıkaran bir üslubu içermektedir. Maliye Bakanlığı’nca hazırlanan tebliğler eğitim ve üniversite hastanelerini çalışamaz hale getirdi ‘AKP sağlığı özelleştirdi’ SİBEL BAHÇETEPE AKP hükümetinin 4.5 yıldır uygulamaya çalıştığı “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın devamı niteliğinde olan “Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği” ve “Sağlık Uygulama Tebliği” ile yurttaşların istediği hastanede sevksiz muayene olabilmesi, özellikle eğitim ve üniversite hastanelerindeki kuyrukların uzamasına neden oldu. Tebliğle yeniden gündeme getirilen paket fiyat uygulaması ile 1. basamakta 11 YTL, 2. basamakta 3550 YTL, 3. basamakta ise 3565 YTL arasında ödemenin özel hastanelerde yüzde 20 daha fazla yapılması, kamu hastanelerinin çökmesi olarak değerlendirildi. İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, sevk sisteminin ortadan kaldırılmasının özellikle eğitim ve üniversite hastanelerindeki kuyrukları artırdığına dikkat çekerek “Uygulamalar son yıllarda AKP hükümetinin sağlık hizmetlerini özelleştirmek istemesinin somut göstergesidir” dedi. yor ve hastalar zor durumda kalabiliyor” açıklamasını yaptı. “En kötü sistem bile sistemsizlikten iyidir” diyen Aktan, acil servislerin paket fiyatın dışında tutulduğunu da anımsatarak, şöyle devam etti: Çağdaş Ayastefanos Muahedesi AKP ağırlıklı medyamız, özellikle TV’lerin haber bültenleri 22 Eylül 2003 Dubai anlaşmasının bir tür Ayastefanos Muahedesi olduğunu gizleyebilmek çabası ile, açıklamalarda “Hazine imzaladı; ama o parayı almadık. Alsaydık da Irak’a girme ihtiyacı hissetseydik girerdik” türünden tevilleri öne çıkardı günlerdir. Gerçeklerin üstüne bir şal örtme amacı ile kullanılmak istenilen “Hazine”, Türkiye Cumhuriyeti’nin dışında, onu bağlamayan bir sıradan şirket midir? Söz konusu anlaşmayı ABD Hazine Bakanı’nın karşısında bizim Hazine’den Sorumlu Ali Babacan’ımız imzaladığı için Dışişleri Bakanlığı bu tür bir saptırma ya da gizlenme gereksinmesi duyarken, Ali Babacan, bono altındaki imzasını inkâr eden müflis bir esnaf edası ile “ana muhalefet partisinin söyledikleri ile alay konusu olduğunu “ iddia edebiliyordu. Acil yoğunluğu da artıyor “Çıkarılan tebliğlerde acil servisin paket fiyatın dışında tutulduğu belirtiliyor. Bazı başhekimlerin hastalardan paket fiyat dışında ücret alması için acil servisten gösterdiğine şahit oluyoruz. Bu da acildeki yoğunluğun artmasına neden oluyor. Yapılan uygulamalar hastaneleri adım adım özelleştirmektir, bu sistemden vazgeçilmelidir.” İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Sezai Vatansever ise nitelikli hizmet vermenin önemine değinerek “Uygulamalar hayata geçirilirken üniversite hastaneleri olarak hazırlıksız yakalandık. Bu yıl Kamu Personeli Seçme Sınavı ile 30 bin personel alımı yapıldı. İÜ Tıp Fakültesi’nden de 70’e yakın hemşiremiz bizden ayrıldı. Personel sıkıntısı yaşadık. Bu sorunu ortadan kaldırdığımız takdirde zamanla sorunu aşacağımızı düşünüyorum” dedi. Bir Avrupa ülkesinde olsaydı... Türkiye’nin cinsellik karnesi zayıf İstanbul Haber Servisi Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği’nin (CETAD) yaptığı araştırma, erkeklerin çoğunun bekâreti “namus simgesi” ve namus kaynaklı töre cinayetlerini “kabul edilebilir” olarak gördüğü sonucunu ortaya çıkardı. Araştırmaya göre, Türkiye’de her 10 kadından birinin ilk cinsel ilişkide “birleşme” sağlayamadığı ifade edildi. AB Komisyonu’nca finanse edilen, Sağlık Bakanlığı’nca yürütülen Türkiye Üreme Sağlığı Programı’nın desteğiyle, CETAD’nin “Yaşam boyu cinsel sağlık sizin de hakkınız” sloganıyla yaklaşık bir yıldır yürüttüğü “Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı” başlıklı araştırma sona erdi. Araştırmanın sonuçları Türkiye’nin cinsellik karnesinin “zayıf” olduğu ve cinsel yaşamımızı yanlış bilgilerden oluşan “cinsel mit”lerin yönettiğini ortaya koydu. Araştırmaya katılan kadınların yüzde 54’ü “korku, kasılma, acı hissi ve kaçınma” yüzünden ilk cinsel birleşmeyi gerçekleştiremediklerini belirtirken bu kadınların yüzde 17’sinde aynı sorunun yine sürdüğü ortaya çıktı. CETAD Yönetim Kurulu üyesi ve Proje Direktörü Doç. Dr. Cem İncesu, evli kadınların yüzde 53’ünün, tüm kadınlarınsa yüzde 42’sinin ilk cinsel bilgi kaynağı olarak eşlerini gösterdiğini kaydetti. İncesu, araştırmaya katılanların yüzde 63’ünün bekâreti “kadının namus simgesi” olarak gördüğünü belirterek şunları söyledi: “Araştırmaya katılanların yüzde 65’i kadının bekâreti ancak evlilikle bozulmalıdır, yüzde 57’si erkekler bekâreti bozulmamış kızlarla evlenmelidirler ve yüzde 57’si de bekâret kocanınbabanın namusudur görüşüne katılıyor. ‘Ömür boyu tek eşle yaşamak insanın doğasına aykırıdır’ görüşüne yüzde 48, ‘namustöre iddiası söylemiyle işlenen cinayetler gelenek ve görenekler çerçevesinde anlaşılabilir/kabul edilebilir bir konudur’ görüşüne ise yüzde 44 destek çıkıyor.” ‘Başından beri söyledik’ Maliye Bakanlığı’nın hazırladığı “Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği” ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nca hazırlanan “Sağlık Uygulama Tebliği”nin yürürlüğe girdiği 15 Haziran’dan bu SAĞLIKTA ÜCRET yana özellikle eğitim ve üniversite hastanelerinde TAKIYYESİ birtakım kaosların yaşanmasına neden oldu. İsHİCRAN ÖZDAMAR tanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Özdemir İZMİR AKP hükümeti, Aktan, sevk sisteminin sağlıkta takıyyeyi sürdürüyor. ortadan kaldırılmasının Hastaların sağlık ocaklarında hastanelerde sorunlara yol ücretsiz tedavi edileceğini açıkaçacağını başından beri layan AKP hükümeti, diğer söylediklerini anımsatak yandan muayene parasını ecza“AKP hükümeti iktidaneler aracılığıyla alıyor. ra geldiği günlerden bu İzmir Eczacı Odası Başkanı yana birinci basamak Tuncay Sayılkan, eczacıya olan sağlık ocaklarını tahsilatçı muamelesi yapıldığıaile hekimliği ile ortanı belirterek ücretsiz muayene dan kaldırmaya çalıştı. söyleminin gerçeği yansıtmadıSonra da sevk sistemiğını vurguladı. Uygulamayı her ni kaldırarak her yurtyönüyle “saçma sapan” olarak taşın istediği yerde mudeğerlenayene olmasını sağladı diren Save 3. basamak sağyılkan, lık kuruluşlarında“Muyaki hasta yoğunlune ücğunu daha da artırreti didı” dedi. Aktan, 3. baye bir samak sağlık kurumgerlarında hastaların daha çeklik var. Devdetaylı incelenmesi ve let bize tahsilat görevi veriaraştırılması gerektiğini, yor, ancak devletin bir diğer ancak çıkarılan bu tebkurumuna karşı, mali denetiliğler ile artan hasta sayıme karşı savunmamız yok. sı nedeniyle doktorların Çünkü, alınan bu ücret karşıhastalarla yakından ilgilığında ne fiş kesebiliyoruz, lenemediğini ve mağdune de makbuz verebiliyoruz. riyetlerin yaşandığını söyBazı yurttaşlar, kendilerinledi. Aktan, “Ayrıca sosden alınan söz konusu paralayal güvenlik kurumları rın eczacıların kendilerine 1., 2. ve 3. basamak sağkaldığı sanıyor ve arkadaşlalık kuruluşlarına yaprımıza tepki gösteriyor. Oysa tığı ödemelerde özel sekalınan para, SSK, BağKur töre yüzde 20 daha fazgibi sosyal güvenlik kuruluşla ödeme ayırıyor. Böylarının bütçesine dahil oluyor. le bir durumda yükü Yani eczacılara devlet taraartan eğitim ve üniverfından tahsilatçılık görevi vesite hastanelerinde yarildi. Bu kabul edilebilir bir pılması gereken birçok şey değil” dedi. tahlil ve tetkik yapılmı Araştırma sonucu ürkütücü KOLESTEROL İstanbul Haber Servisi ABD’li bilim adamı Prof. Dr. Robert Mahley ile Türk Kardiyoloji Derneği eski başkanlarından Prof. Dr. Altan Onat’ın farklı zamanlarda yaptığı çalışmalar Türklerin iyi kolesterolünün düşük olduğunu ortaya koyuyor. İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü’nden Doç. Dr. Hülya Yılmaz, Türk toplumunun iyi kolesterolünün düşük olduğunu bunun da risk taşıdığını belirterek Türklerin kötü kolesterol seviyesinin dünya ve Avrupa ülkelerine göre düşük, ancak HDL seviyesinin düşük olmasının kroner kalp rahatsızlıklarına yol açabileceği uyarısında bulundu. Bir Avrupa ülkesinde, imzaladıkları bir anlaşmayı inkâra kalkışan başbakan ya da bakanlar, gerçekler bir “tokat” halinde yüzlerine vurulunca ne duruma düşerler? Bunu sadece AKP’nin lider kadrosu değil, tek yanlı oynama alışkanlığını giderek artıran çıkar medyasının yöneticileri de kendi vicdanlarında yanıtlamalıdırlar. 22 Eylül 2003 anlaşması niçin bir taslak kâğıt halinde kaldı ve kadük oldu? Herkes bilir ki, iki devlet arasındaki anlaşmaların geçerli olması için o devletlerin parlamentolarının onayı gerekir. Onay sonunda, o sözleşme ya da anlaşma, ülkede uygulanabilecek bir “kanun” haline dönüşür ancak. Dubai ya da modern Ayastefanos Anlaşması’nı bizim vatansever iktidarımız parlamentoya getiremedi. Çünkü o Kuzey Irak’a müdahale hakkının parasal koşula bağlandığını öğrenen CHP açıktan, TSK de kendi yöntemleri içinde, bu girişime zamanında karşı çıktılar. Erdoğan hükümeti de Dubai sözleşmesini parlamentoya getiremedi. 800 milyon dolar koşullu kredi karşılığında, Türkiye’nin çıkarlarını hiçe sayan bir Kuzey Irak tehdidine sessiz kalmayı kabul eden AKP, ülkenin uyanık politika kurumları ya da TSK’sini de hizaya getirebilmiş olsaydı, ki her kilometrekaresi bilmem kaç milyon dolar hibe karşılığında toprağımızın bazı bölümlerinden vazgeçmenin adımlarını atmayı düşünebilecek miydi? Günümüzün çocukları, bu sımsıcak tatil günlerinde, mahalle aralarında oynarken o “Yalancı, yalancı sana kimse inanmaz” şarkısını da biliyor ve söylüyorlar mı acaba? Faks: 0 216 302 82 08 obirgit?ekolay.net Reform mu, piyasalaştırma mı? Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR Bir 12 Eylül uzantısı olan ve İhsan Doğramacı yönetimindeki YÖK despotizmine karşı, sonraki yıllarda ayrı düştüğümüz arkadaşlarla birlikte savaşımı sürdürürken Erdal İnönü ile görüşmelerimiz oluyordu. Bu bilge insan, bize yurdumuzdaki siyasetin özelliklerini anlatırdı. Fatsa’da konuşmaya hazırlanırken partililer Erdal Bey’e gelip “Aman hocam, il yapma vaadini sakın ihmal etmeyin” diyorlar. “Nasıl olur arkadaşlar, yapamayacağımız şeyi nasıl söyleriz” itirazına karşı ısrarlarını adeta bir baskı ile sürdürüyorlar. “Bütün gayretime rağmen direnemedim” diyor Erdal Bey, “ Sevgili Fatsalılar sizi il yapacağız” demek zorunda kaldım. “İşte politika böyle bir şeydir, arkadaşlar.” Siyaset bir aldatma ve kandırma sanatı mıdır der siniz? AKP’nin sağlıkta dönüşüm, sağlıkta reform vaatleri bu anılarımın canlanmasına yol açtı. “Vatandaşlar özel hastanelerde ve üniversite hastanelerinde serbestçe sağlık hizmeti alabilecekler ve istedikleri hekim seçimini yapabileceklerdir.” Bu AKP yönetimi tarafından pervasızca ileri sürülen bir seçim aldatmacasıdır, düpedüz bir özelleştirmedir ve sağlığı piyasaya havale etmektir. Vatandaş muayene, MR, laboratuvar, EKG gibi incelemelerin bir paket program üzerindeki bedelini cebinden ödeyecektir. Sevk zinciri kaldırılmıştır. Birer işletmeciliğe dönüştürülen hastanecilik ön plandadır. Ben 3 Temmuz günü İstanbul Tabip Odası’nda genç meslektaşlarımdan dinlediğim ürkütücü olayların bazılarını aktaracağım. İstanbul Tıp Fakültesi’nin acil servislerinde büyük bir birikim oluşuyor ve kavga, çatışma ve he kimlere saldırı süregeliyor. Paketin sağladığı ücretin üstünde kalan incelemeler için ne yapılacağı, nasıl yapılacağı belirsiz. Dekanlığın önerebildiği, “Çocuklar idare edin, seçime kadar dayanın”dan ibaret oluyor. Haseki’de muayene olan hasta aynı gün “Ben bir de Çapa’ya görüneyim” diyerek kalabalığı artırıyor. Vatandaş kapıların kendisine açıldığı aldatmacasına kaptırıyor kendini. Hastanelerin bir ilk basamak hekimliği için kullanılması da ayrıca bir büyük yanlışlıktır. Bundan yarım asır önce ünlü hocalarımızdan Türkiye’nin önde gelen ihtiyacının iyi yetişmiş pratisyen hekim olduğunu, ilk basamak hekimliğinin vazgeçilmezliğini dinlerdik. AKP bunu yok etmiştir. Koruyucu hekimlik hizmetlerine öncelik veren sağlık ocaklarının sayısı artırılacağına tam tersi yapılıyor ve işlev sizleştiriliyor. Sağlık pazarı tümü ile değişiyor. Bugün ilaç pazarı yüzde 70 oranında yabancı firmalara açılmış ve ilaç harcamalarının sağlık harcamaları içersindeki payı yüzde 50’ye yaklaşmıştır. TTB’nin hazırladığı okunmaya ve övgüye değer “Sağlıkta Piyasacı Tahribatın Son Halkası: AKP” adlı yayında AKP’nin sağlık alanındaki halk karşıtı icraatı çok güzel açıklanıyor. Oradan şu saptamaları aktarıyorum: 1) AKP hükümeti sağlık hizmeti kavramının özünü tahrip etmiştir. 2) 1980 sonrası dönemin en müsrif hükümeti olmayı başarmıştır. 3) Kamudan özele kaynak aktarma modeli ile birlikte bir özel sağlık sektörü patlaması yaratılmıştır. 4) Sağlık yatırımlarının durdurulmasının yanı sıra özellikle birinci basamak sağlık hizmetlerinin çökertilmesi yönünde adımlar atılmıştır. 5) AKP döneminin bir başka özelliği de ilaç tüketimi, ilaç harcamaları ve ithalatındaki patlama olmuştur. Gerçekten ilaç harcaması yakınlarda 89 milyar doları bulmaktadır. Sağlık tüccarları bunu daha da artırmayı planlıyorlar. Uluslararası sermaye bunun hazırlığı içersindedir. Buna karşılık üniversite ve kamu hastaneleri iflasın eşiğinde bulunuyorlar. Sağlık sağlam bir şekilde piyasalaştırılıyor ve özelleştiriliyor. Bütün bunlar devrim değil, açıkça bir karşıdevrimdir. 22 Temmuz’da halkın bütün bunları algılayarak seçimlere ağırlığını koymasını umut etmek istiyoruz. Not: Türk Tabipleri Birliği yayımladığı bildiriyi şu çok çarpıcı cümle ile sonuçlandırıyor: 22 Temmuz 2007 seçimleri sağlıkta piyasacı tahribatın sona ermesi için önemli bir fırsat olmalıdır. [email protected] CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle