23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 HAZİRAN 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Rüzgârlı Sokak belgeseli Mesleğe çıraklıktan başlamak üzere Rüzgârlı Sokağa 1975’te adım attığımızda, Cumhuriyetin kuruluşundan o güne değin Ankara’daki gazetecilik tarihine doğrudan tanıklık etmiş kurşun kokulu matbaalar, her köşesine habercilik sinmiş gazete idarehaneleri son günlerini yaşıyordu. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi, geç kalmış bir ödevi yerine getirdi ve “Rüzgârlı SokakCumhuriyetin Basın Tarihi” adlı bir belgesel hazırladı. Çok da iyi etti. Genel koordinatörlüğünü fakültenin dekanı Prof. Dr. Korkmaz Alemdar, başdanışmanlığını gazeteci Metin Aksoy, yönetmenliğini Kurtuluş Özgen, yönetmen yardımcılığını da Sevgi Can Yağcı’nın yaptığı belgesel, seksene yakın gazeteci ve basın emekçisine mikrofon uzatarak gazeteciliğin gazetecilik gibi yapıldığı bir dönemi yeni kuşaklara aktarma işlevini üstlenmiş. Basının köküne kibrit suyu eken medyacılar ders alsın diye... Ayıp SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Devlet politikası Benzer durum, Barzani ile görüşüp görüşmeme konusunda yaşanmıştı... Recep Tayyip Erdoğan, Barzani ile temas etmek istediğini ifade etmiş, Genelkurmay Başkanı da onunla görüşülmemesi gerektiğini söylemişti. Sonuç? Barzani, Türkiye hakkında atıp tutmaya devam etti, gerekli karşılığı da almadı. En son anlaşmazlık, Irak’ın kuzeyine girecek miyiz, girmeyecek miyiz üzerine... Ne şiş yansın ne de kebapçı Erdoğan, bir yandan ABD’yi, öbür yandan iç dengeleri idare ettiğini sanıyor. Genelkurmay Başkanı ise 12 Nisan’da açıklamıştı sınır dışı operasyonun gerektiğini. Aradan 1.5 ay geçti, anlaşmazlık sürüyor. Erdoğan, “Asker isterse olur” diyor, asker de “politik hedef ve yazılı talimat”ın gerekliliğini anımsatıyor. Bu arada ABD bildiğini okumaya, Irak’ın kuzeyindeki aşiret at oynatmaya, terör örgütü de taşeronluğa devam ediyor. Ya Türkiye? Türkiye, tek kelimeyle kan kaybediyor. Hem verdiği şehitler açısından, hem de siyaseten... Yapılması gereken ne? Genelkurmay Başkanı’nın geçen hafta kurduğu üç tümce, ne yapılması gerektiğinin yanıtı olmalı: “Bakın, bunlar çok ciddi işler. Böyle karşılıklı ifadelerle olacak şeyler değil. Devletin usullerine göre yapılır.” Ciddi işler ciddiyete bağlanmalı öyleyse. Cumhurbaşkanı, Milli Güvenlik Kurulu’nu toplamalı örneğin. İvedilikle “devlet” politikasına gereksinim vardır çünkü! CHP’li İzzet Çetin, Meclis kürsüsündeydi geçenlerde: “Değerli arkadaşlar, bakınız, hiç alınganlık göstermeyin, bundan birkaç yıl önce bizim Meclis otoparkına girildiği zaman, yani birkaç yıl önce, hepimizin milletvekili olup geldiğimiz zaman arabalara bakıldığında, sıradan yurttaşlarımızın arabalarından farkımız yoktu ve AKP Grubu olarak, iki yıl öncesine kadar, maaşların azlığı, yetmediği gerekçesiyle muhalefete gelip maaşların artırılması için imza isterdiniz. İki yıldır bunu duymuyoruz.” AKP’liler, İzzet Çetin’e “Çok ayıp şey bunlar yahu! Çok ayıp!” diyerek karşılık verdiler. Ayıp olan neydi? İzzet Çetin’in söyledikleri mi, yoksa Meclis otoparkındaki dönüşüm mü? İran Havası... Üç yıl önce İran’a gittiğimde beni en etkileyen olay bir ev ziyareti olmuştu. Ev sahibi bizim için muhteşem bir sofra donatmış, onurumuza özel bir gece düzenlemişti. İran’da kadınların şarkı söylemesi yasak! Saç teli gibi, kadın sesi de “tahrik edici” sayılıyor... Yemekten sonra, “özel gece”nin iki kadın müzisyeni olduğu anlaşıldı. Biri tef çalıyor. İran tefi, bildiğimiz teflerden değil. Zilleri daha zengin. Çok katmanlı, yankılı; farklı, hoş bir ses çıkarıyor... Diğeri de şarkıcı. Hayatımda böyle güzel bir ses duyduğumu hatırlamıyorum! “Yasak” olduğu için belki; şarkı söyleyen kadın kendinden geçti. Duygulu, unutulması mümkün olmayan derinlikte bir müzik ziyafeti yaşadık. O geceye dair aklımda kalan tek şey, dinlediğim benzersiz “sufi musikisi” olmadı. Aylardan bahardı. Hava da çok sıcaktı. Salonda camlar açık... Kadın şarkıcının şelale gibi akıp giden sesi, perde perde her yükselişinde; ev sahibi telaşla pencerelere koşuyor, camları kapatıp geri dönüyor... Bir, iki, üç, beş... Dayanamayıp, “Ne var, ne oluyor” diye sordum sonunda. Aldığım yanıt, İran’da yaşadığım en büyük şok oldu: “Komşular!” dedi davet sahibi: “Müziği duyarlarsa, devrim polisine ihbar edebilirler.” “Müzik sesi; sizden hoşlanmayan, herhangi bir nedenle size kin tutan ya da sizi çekemeyen bir komşunuzun, devrim polisine başvurmasına neden olabilir!” Dondum kaldım. Buz kestim resmen. Vatandaşa Gökçek zammı Makina Mühendisleri Odası’na göre EGO’nun özelleştirilmesinin çok ayrıksı bir yanı var: “EGO özelleştirmesi Doğalgaz Piyasası Yasası’nda yapılan bir değişiklikle Melih Gökçek lehine, Ankara halkı aleyhine özel bir biçimde yapılmaktadır.” Yasa yürürlüğe girerse Ankara halkı için özel hazırlanmış sürpriz paketleri peş peşe açılacak: “Halen EPDK’nin çıktığı kentsel doğalgaz lisans ihalelerinde birim hizmet ve amortisman bedelleri, ilk 8 yıl için en yüksek 2.5 cent/m? olurken, bazı kentlerde 0 olarak gerçekleşmiştir. Oysa yasa ile EGO’yu satın alacak şirkete 10 yıl süreyle birim hizmet amortisman bedelini 5.555 cent olarak uygulama imkânı verilmektedir. EPDK kararlarına göre lisans sahibi şirketlerin uygulayacağı iletim bedelleri, birim hizmet amortisman bedeline eşitlenirken, Ankara’da EGO’yu satın alacak şirkete, bugüne kadar öngörülen yüksek birim hizmet ve amortisman bedelinin en az yüzde 50 fazlası ve fahiş bir fiyat olan 7.777 cent/m? uygulama imkânı tanınmaktadır.” Melih Gökçek lehine düzenlemeye gelirsek. Yasa, EGO’nun BOTAŞ’a ve Hazine’ye olan borçlarının faizlerini siliyor! Ali Dinçer’in Ankara Belediye Başkanlığı dönemindeki EGO Genel Müdürü Ethem Özbakır’a, Melih Gökçek’in borçtan kurtarılmasının sonuçlarının ne olacağını soruyoruz. Yanıtlıyor: “Bu biriken borç karşılığındaki kaynaklar tartışmalı iki uygulamaya gitti. Altgeçitlere ve erzak torbalarına gitti. Melih Gökçek, ‘Ben bu borç karşılığında Çayyolu metrosunu hizmete soktum’ dese, bir derece. Oysa metro, şu anda bir ölü yatırım olarak toprağın altında duruyor. Çıkarılan yasa ile BOTAŞ’tan doğalgaz kullanan tüm illerimizdeki vatandaşlarımız Melih Gökçek’in borcunu öder hale gelecek.” Gökçek, yerel bir sorundu, bu gidişle ulusala sıçrayacak. Kendisine inancımız tam, çok yakında evrenselliğe de ulaşır. Ve ‘mahalle baskısı’ Ruşen Çakır’ın Şerif Mardin’le yaptığı “İran’daki hava Türkiye’de oluşabilir!” başlıklı mülakatını (15 Mayıs) okurken bu olayı hatırladım. “Mahalle baskısı” diyor Şerif Mardin: “İran devriminde çok etkili oldu, Türkiye’de de ortaya çıkabilir...” Devam ediyor: “İşin nasıl şekillendiğini anlamaya çalışmak şart. İslamın iktidarı tam olarak ele geçirmesi durumunu, liberal bir ortamın devam ettirilmesi olarak göremiyorum. Türkiye’de ‘mahalle baskısı’ diye bir şey var. Bazı İslami altçevreler ortaya çıkıyor. Bunda günümüzün gelişmiş imkânları etkili. Mahalle havası dediğimiz şeyin, bu İslami çevrelerle yeni şekil almış olduğuna inanıyorum. Bu yeni şekil AKP’yi döver!” İslamcı medyada yükselen son “Namaz düşmanlığı!” feryadı, Mardin’in sözünü ettiği “yeni şekil almış mahalle baskısına” tipik örnek. Bağcılar Lisesi’ndeki mescit olayı... ve ardından gelen tepkilerden bahsediyorum. İslamcı basın bir yandan, yazarlara gönderilen epostalar (Bk. Oktay Ekşi, Hürriyet 3 Haziran) öte yandan. Ne diyorlar? “Vay! Yoksa namaza dil mi uzatıyorsunuz?” Bunun bir adım ötesi “Vay! Şeriata dil mi uzatıyorsun?” noktasıdır. O noktaya gelindiğinde; “laik devlet”ten söz etmek, güçleşir. Öyle bir toplum baskısı oluşur ki; yıllar yılı “sizin olduğunu varsaydığınız”, “seküler haklardan” söz edemez hale gelirsiniz. Hızla o noktaya doğru ilerliyoruz. Şerif Mardin, bu zamanlamayla boşuna mı konuşuyor? Tehlikeyi sezdi ki, bunları söylüyor... Marjane Satrapi’nin önemle üzerinde durduğum “Persepolis” kitabı, seküler hakların “İslamcı baskı” altında teker teker nasıl gasp edilerek eritildiğini ve devasa zemin kaymasıyla nasıl herkesi ezip geçen bir “devrime” büründüğünü anlatıyor. Bu boyut, “işin nasıl şekillendiği boyutu”, “yasalar” kadar önemli. “Persepolis”i, tam da mekanizmayı deşifre ettiği için çarpıcı buldum. ABD ordusunu eğiten “West Point” dahil; Amerikan üniversiteleri müfredatına giren eserin niye hâlâ Türkçesi yok? Bilgi “güç”, yani iktidardır... “Emperyalist” dediğimiz ülkelerin bir numaralı iktidarı “bilgi”dir. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Sosyal Güvenlik ‘İsteğe Bağlı Sigorta’: TC Emekli Sandığı (1) SORU : “Sosyal Sigortalar Yasası ile BağKur Yasası’nda isteğe bağlı sigortalı” olma hakkı olduğunu biliyorum. Ben bir devlet memuru olarak, şu ya da bu nedenle Emekli Sandığı ile ilişkim kesilirse, benim de Emekli Sandığı’na bağlı isteğe bağlı iştirakçi olma hakkım doğar mı? YANIT: TC Emekli Sandığı’nda da “isteğe bağlı iştirakçilik” uygulamasına, 21 Eylül 2004 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 5234 sayılı yasa ile geçilmiştir. 5234 sayılı yasadan önce, dar kapsamlı, isteğe bağlı iştirakçilik 1986 yılında uygulanmaya başlamıştı. Bu ilk uygulamayla, KİT’ler de 233 sayılı Yasa Hükmünde Kararname kapsamında, “iştirakçi olarak Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı ile ilgilendirilenlerden her ne sebeple olursa olsun, görevlerinden ayrılarak, diğer sosyal güvenlik kurumları ile ilgili bir görevde çalışanların istekleri üzerine” TC Emekli Sandığı iştirakçisi olarak çalışmalarını sürdürmelerine olanak tanınmıştı. 27.11.1994 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan, 4046 sayılı “Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Yasa” ile 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Yasası’na eklenen, Ek Madde 71 uyarınca, TC Emekli Sandığı kapsamında iştirakçi olarak çalışanlardan, “özelleştirme programına alınan” kurumlara atananlara da TC Emekli Sandığı “iştirakçisi” olma hakkı sağlanmıştır. Ek Madde 71’e göre: “Sosyal güvenlik bakımından TC Emekli Sandığı’na tabi bir görevde bulunmakta iken, özelleştirme programına alınan kuruluşların (…) özelleştirilmeleri sonucu sermayelerindeki kamu payı yüzde 50’nin altına düşenler ile bunlardan anonim şirkete dönüştürülüp dönüştürülmediğine bakılmaksızın satılan veya devredilenlerde TC Emekli Sandığı’na tabi olarak çalışan personelden isteyenlerin sandıkla ilgileri devam eder. Ancak bu kuruluşların sermayelerindeki kamu payının yüzde 50’nin altına düştüğü tarihten anonim şirket statüsünde olmayanların satışı veya devri tarihinden sonra sandığa tabi olarak geçen süreler için emeklilik ikramiyesi ödenmez (…)”. Bir başka uygulama da, 12 Şubat 2000 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 4505 sayılı yasa ile TC Emekli Sandığı Yasası’na eklenen Ek Madde 76 ile gelmiştir. Bu uygulama ise “seçilenler ve atananlarla” ilgilidir. 76. maddeye göre: “Süresi yasalarla belirlenen görevlere atanan veya seçilenlerden görevleri sona erenlerin sandıkla kurmuş oldukları ilgi sandığa yapacakları başvuru tarihini izleyen aybaşından itibaren devam ettirilir. Bunların emekli kesenekleri görevden ayrıldıkları tarihteki emekli keseneğine esas aylık derece, kademe ve ek göstergeleri üzerinden keseneğe esas diğer unsurlar da nazara alınmak suretiyle hesaplanır ve ilgililer tarafından ait olduğu ay içinde sandığa ödenir. Bu suretle geçen sürenin her yıl bir kademe, her üç yılda bir derece yükseltilmek ve öğrenim durumları itibarıyla 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 36’ncı maddesinde belirlenen en son yükselebilecekleri derece ve kademeyi geçmemek kaydıyla emekli keseneğine esas derece ve kademeleri yükseltilir ve ek göstergeleri bu derecelere göre saptanır. “Bunlardan Sosyal Sigortalar Kurumu veya 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun geçici 20’nci maddesine tabi kurumlarda çalışanların kesenekleri kendileri, karşılıkları ise çalıştıran işverenden tahsil edilir. Kesenek ve karşılıklarını bu maddede belirtilen sürede yatırmayanların o aya ait hizmetleri sayılmaz. Bir süre sandıkla ilgilendirildikten sonra veya ilgisi kurulmadan önce yaptığı ilgilenme isteğinden vazgeçenler bir defaya mahsus olmak üzere yeniden Sandıkla ilgilendirilme isteğinde bulunabilirler. Bu suretle geçen süreler kazanılmış hak aylıklarında ve emekli ikramiyesinin hesabında dikkate alınmaz. Ancak, işçi statüsünde çalışanların 1475 sayılı İş Kanunu’ndan doğan hakları saklıdır.” Belirli kesimlere yapılan bu “üstü örtülü” isteğe bağlı iştirakçilik, 21 Eylül 2004 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 5234 sayılı yasa ile yaygınlaştırılmıştır. 5234 sayılı yasa ile TC Emekli Sandığı Yasası’nın 12. maddesindeki “iştirakçi” deyimi, “iştirakçi ve isteğe bağlı iştirakçi” olarak değiştirilmiştir. Bu değişiklikle, “isteğe bağlı iştirakçilik” dar kapsamdan çıkarılmış ve uygulama genellik kazanmıştır. Böylece diğer sosyal güvenlik kurumlarında yıllardır uygulanmakta olan “isteğe bağlı sigorta”, TC Emekli Sandığı’nda da koşullu olarak “isteğe bağlı iştirakçi” adıyla uygulanmaya başlamıştır. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 4 Haziran www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Yumurta çalkanarak yapılan 1 bir çeşit tatlı. 2/ 2 Birleşik bir şeyi oluşturan ya 3 lınç şeylerden 4 her biri... Attilâ 5 İlhan’ın bir şiir kitabı. 3/ Geçen 6 yıl, bir yıl ön 7 ce... Bir nota. 4/ 8 Bir gıda maddesi... Karşılık 9 beklenilmeden yapılan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 yardım. 5/ Gösteriş. 6/ 1 O F İ Y O L O J İ Bir işi yaptırabilme gü2 V A H A A K İ M cü... Dönence. 7/ Üzüm A B A veren bitki... Nazilerin 3 A R A K A T U F A OM politikasında Germen 4 5 A P A Z N A N E ırkından kimselere yaA R A L kıştırılan ad. 8/ Yankı... 6 D O E D E B İ On iki hayvanlı eski 7 E L A Türk takviminde tim 8 T İ N İ O K E Y sah yılına verilen ad. 9/ 9 A P İ D O L O J İ At arabasının tekerleğine geçirilen demir çember... Bilgisayarda, bir kişi ya da kuruma ait internet kurulumu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tatar mutfağına özgü, kuşbaşı et ve pirinçle hazırlanan bir tür börek... Hayat arkadaşı. 2/ Ölen bir kimsenin ardından yazılan şiir türü... “Örneğin içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi” (Edip Cansever). 3/ Romatizma ağrısı... Bir siniri oluşturan uzun liflerin her biri. 4/ “Uslan ey uslan ihtiyar olmaktasın” (Şarkı). 5/ Halk dilinde şeftaliye verilen ad. 6/ Diyarbakır yöresine özgü, sütle yapılan bir hamur tatlısı... Notada durak işareti. 7/ Tuzağa düşürülen şey... Çipura balığının küçüklerine verilen ad. 8/ Yozgat ilinde ünlü bir höyük. 9/ Resmi bir erkek giysisi... Bir ilimiz. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle