22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 HAZİRAN 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA Duyarlı grevciler Manisa’nın Salihli ilçesinde DİSK’e bağlı Genelİş Sendikası’na üye belediye işçilerinin başlattığı grevin 6. gününde, hastane, sağlık ocağı ve muayenehanelerdeki tıbbi atıklar ve pazaryerlerindeki çöpler toplanmaya devam edildi. DİSK’e bağlı Genelİş Sendikası’nın Salihli ve Uşak Şubesi Başkanı İsmail Göde, grev haklarını kullanırken halkın sağlığını tehlikeye atmak istemediklerini belirtti. Hastanelerde, sağlık ocaklarında ve doktor muayenehanelerindeki tıbbi atıkları toplamanın yanı sıra pazaryerlerini temizlediklerini ifade eden Göde, “Çöpleri bir yere toplayıp ilaçlıyoruz. Bu grevden halkımızın zarar görmesini istemiyoruz’’ diye konuştu. HABERLER Denizli’de iki işçi yaralandı Madenci aday oldu Zonguldak’ta bağımsız tek milletvekili adayı olan maden işçisi Musa Civa, madencinin sesini Ankara’da duyurabilmek için aday olduğunu açıkladı. Zonguldak’ın 20 yıl geriden gittiğini belirten Civa, “Her seçimde siyasetçilerin gelip gittiği kentimiz dolmuş durağı konumundadır. Artık terminal olmak istemiyoruz. İlimizin sürekli göç veren değil, göç alan konuma gelmesini arzuluyoruz” dedi. Civa TTK’de mevcut 10 bin 600 işçinin 25 bine çıkarılması gerektiğini de vurguladı. Denizli’de kanalizasyon çalışması sırasında göçük altında kalan 2 işçi yaralandı. Alınan bilgiye göre, merkeze bağlı Kınıklı Belde Belediyesi’nin Fen İşleri Birimi görevlileri, kanalizasyon çalışması için Yunus Emre Mahallesi 6429 Sokak’ta kazı çalışması yaptı. Ancak bir süre sonra meydana gelen göçükte, işçiler Muhammed Kurt (36) ile Erkan Çiftçi (28), toprak altında kaldı. Çiftçi ve Kurt, arkadaşları tarafından göçük altından çıkarılıp, Kınıklı Belediyesi’ne ait araçla Pamukkale Üniversitesi Eğitim Uygulama ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı. 7 GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Seçim? Var. Peki, Ya Demokrasi!.. Milletvekili genel seçimine şunun şurasında 25 gün kaldı. Liderler son 25 yılın en sıcak dönemi olarak nitelendirilen günlerde bile meydan meydan dolaşıp partilerine oy devşirmeye çalışıyorlar. Demokrasinin olmazsa olmazları arasında yer alan fırsat eşitliğinin ihlali ise hemen kendisini gösteriyor. Muhalefetteki partiler ve bağımsız adaylar kendi masraflarını kendileri karşılarken iktidar partisi kendi düzenlediklerinin yanında kamu parasını da kullanabiliyor. Bu seçimlerin en kullanılabilir ve kamu kaynaklarını seferber edebildiği için en gözde kurumu Toplu Konut İdaresi (TOKİ) olarak görülüyor. Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) yasaya aykırılığını tescil ettiği anahtar dağıtma törenleri hız kesmeden, iktidar yetkililerinin katılımıyla sürüyor. Adayların ve siyasal partilerin radyolarla televizyonlarda ilan yayımlatmaları yasak. Ama başbakan sıfatından yararlanan AKP Genel Başkanı’nın anahtar dağıtma törenlerinde yandaşlarına yaptığı siyasal nitelikteki konuşmalarının naklen yayını serbest. Hukukla yasalarımız arasındaki çelişkinin en somut örneklerinden birine tanık olmak, demokrasi adına savunulabilir değil ama kimseden de pek ses çıkmıyor. ??? Tek dereceli seçimlere geçilmesi ve tek parti iktidarının 14 Mayıs 1950’de seçimi kaybetmesi, büyük bir devrim olarak nitelendirilmişti. Önceki dönemin seçimlerinde, bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde başkan seçilmesine benzer bir yöntem uygulanıyordu. Önce milletvekili seçimi için oy kullanacaklar (müntehibi sani / ikinci seçmen) seçiliyor, onlar da oylarıyla milletvekilini belirliyordu. Sözde tek dereceli seçim yapıyoruz. Ama duruma bakılınca yaklaşık 60 yıl öncesinin iki dereceli seçimini de aratacak bir yöntemle karşılaşıyoruz. Önce partilerin merkez yönetimlerini kazanmanız, ya da yeni bir parti kurarak başına geçmeniz gerekiyor. Sonrası kolay. Sizi yeniden seçecek genel merkez delegelerini, elinizdeki olanakları kullanarak belirliyorsunuz. Bir sonraki kongrede onlar sizi yeniden yönetime seçiyor. Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’na (MYK) seçilecekleri de liderler ve çok yakın çevreleri belirlediği için sorun çıkmıyor. Seçim zamanı yaklaştığında liderlere borç ödeme dönemi de başlıyor. MKYK, aday belirleme yetkisini lidere devrediyor. Lider de oturup adayları canının istediği gibi belirliyor. Bizler gibi sıradanlaştırılmış seçmenlere de hangi partiden kaç kişinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderileceğini belirlemek kalıyor. ??? 12 Eylül yönetiminin Türkiye’ye getirdiği ender iyiliklerden biri, adayların belirlenmesi için öngördüğü değişiklik olmuştu. Her parti, adaylarını, seçim çevrelerindeki parti üyelerinin oy kullanacağı önseçimlerde belirleyecekti. Parti merkezlerine, önceden seçim çevrelerine göre açıklayacakları sıralarda merkez kontenjanı kullanma hakkı tanınıyordu. O uygulama da oranlarla sınırlandırılmıştı. Türkiye’de seçim yasalarını değiştirme rekorunu kıran ve değişiklikleri de seçim öncesindeki duruma göre ayarlayan Turgut Özal sayesinde bu kural da değiştirildi ve o günden bu yana seçimler demokratik olma özelliğini yitirdiler. Başbakan’ın cumhurbaşkanı adayını bile tek başına belirlemesini alkışlayanların bu duruma karşı çıkmalarını beklemek neredeyse enayilik olur. Kendilerine uygun buldukları konularda, demokrasi havarisi kesilenler zaten seçime kendi çıkarları açısından baktıklarına göre karşı çıkarlarsa şaşmak gerek... 40 yıl önce Alpagut’ta işletmeye el koyan işçiler, bugün de sendikalı olmak için uğraş veriyor 40 yıldır direniyorlar... ? Alpagut Linyit İşletmeleri’nde yaklaşık 40 yıl önce ocaklara 35 gün el koyarak işleten ve daha fazla gelir sağlayan madenci, bugün de işverenle sendika mücadelesi yaşıyor. A lpagut, Batman, Kozlu, Zonguldak... Hepsi çeşitli zamanlarda önemli işçi eylemlerine sahne olmuş kentler... Hepsi yurt çapında ses getiren mücadelelere imza atan madenler, madenciler... Sendikal ve sosyal haklar söz konusu olduğunda 40 yılda bir arpa boyu yol almamış Türkiye’de, ömrü Cumhuriyetin yaşını aşmayan işletmelerde dönem dönem bir diğerinin benzeri davranışları görmek de mümkün. Daha doğrusu sabah gündemde söylenen sıradan bir haberin 40 yıla uzanan çağrışımlar uyandırması vakai adiyeden. Bugün Alpagut’ta yaklaşık 500 madenci sendikalı oldukları için cezalandırılmak isteniyor, işverenle karşılıklı bir çıkar savaşı içindeler. Yaşı 6070’li yılları hatırlamaya uygun arkadaşlarımızın anlattıklarından ve yapıtığım araştırmalardan öğreniyoruz ki, Alpagutlu madenci hak aramaya alışık. Daha doğrusu madenci hak aramaya alışık... Alpagutlu madenci 1969’da, ücretleri çok çok uzun bir süre ödenmediği için işletmeye el koyuyor. 35 gün işletmeyi işletiyor. 250300 ton olan günlük üretimi 410450 tona, günlük satışı 8 bin liradan 40 bin liraya çıkarıyorlar. Ancak Çorum Valiliği bu gidişe daha fazla izin vermiyor, jandarma ile ocakları basıyor. Önce yedi işçi, üç sendikacı ve bir memur tutuklanıyor, eylem son buluyor. Ardından sendika toplusözleşme yapıyor, tutuklanan işçiler işe alınıyor. İşletme kısa bir süre sonra TKİ’ye devrediliyor. Ancak söz konusu direniş, yurt çapında büyük yankı uyandırıyor, hatta Alpagut Olayı adıyla tiyatro oyunu bile sahneleniyor. Jandarma kurşunu 1965’te Zonguldak Kozlu’da jandarma kurşunuyla yaşamını yitiren madenciler arkadaşları tarafından son yolculuğuna uğurlanmıştı. (Fotoğraf: Fikret Otyam, DİSK arşivi) Belleklerde yer eden bir başka madenci direnişi de Kozlu’da yaşanıyor. 1965 yılının 10 Mart’ında Zonguldak Kozlu bölgesindeki Ereğli Kömür İşletmesi’ne ait Karadeniz Gelik, Çaydamarı ve Kilimli ocaklarında 6 bin işçi, 6 milyon lira tutarındaki liyakat zamlarının eşit olarak dağıtılmaması üzerine eylem yapıyor. 5 bin işçinin gece başlattığı iş bırakma eylemi ertesi gün Çaydamarı ocağındaki bin işçinin de katılımıyla büyüyor. Olayların büyümesi üzerine Zonguldak Valisi yanında 100 civarında jandarma ile ocaklara geliyor. Durum çözülmüyor, takviye kuvvet geliyor. Bir rivayete göre 12 Mart günü dağılmayan işçiler üzerine ateş açılıyor, bir başka iddia ise ateşin havaya açıldığı. Ancak olaylarda Satılmış Tepe ve Mehmet Çavdar jandarma kuruşunu ile yaşamını yitiriyor. 13 Mart’ta kendileriyle görüşen bakanlarla anlaşan işçiler işbaşı yapıyor. Ölen iki işçi, iki gün devlete verilmiyor, anlaşmanın ardından askeri törenle kaldırılarak köylerine gönderiliyor. İşveren ocakta üretimi durdurdu Ç 500 işçi sendikaya üye olunca ocak kapatıldı. (Fotoğraf: SEYFETTİN METE) orum’un Dodurga ilçesinde faaliyet gösteren ve geçen yıllarda AKP tarafından özelleştirilen Çelikler Alpagut Dodurga Linyit İşletmesi (ADL) maden ocağında çalışan işçilerin, sendikaya üye olmak istemeleri üzerine işletme sahipleri madende iş durdurma kararı aldı. Madende çalışan ve sendikaya üye 500 işçi, “Hak aramak suç oldu. Haklarımızı istediğimiz için işveren, üretimi durdurarak bizi kapı dışarı etti” diye tepki gösterdiler. Sosyal ve ekonomik hakları ve hak ettikleri ücreti alamadıkları gerekçesiyle Çeltek Madenİş Sendikası’na üye olan işçiler, haklarını aramaya devam edeceklerini söylediler. İşveren ise işçilerin işi bırakarak çalışmadıklarını ve kendilerini mağdur ettiklerini iddia ediyor. İşverenin kendilerini aldattığını ve haklarından vazgeçtiklerine dair kâğıt imzalatıldığını öne süren maden işçileri, karara tepki olarak maden ocağı önünde eylem yapma kararı aldıklarını söylediler. İşveren tarafından işçilerin mesaiye gelmedikleri yönündeki iddiaların yalan olduğunu belirten işçiler, “Biz maden ocağına gelerek üzerimizi değiştirdik, maden ocağının önünde bekliyoruz. Ancak işveren çalışmamıza izin vermiyor. İşveren buraya noter çağırmış, noter de sadece uzaktan bakarak bizim çalışmadığımıza dair tutanak tutuyor. Oysa biz çalışmak istiyoruz. Biz işverenden fazla bir şey istemiyoruz, insanca yaşayabileceğimiz haklarımızı istiyoruz” dedi. oerinc?cumhuriyet.com.tr DİSK, AKP’Yİ ELEŞTİRDİ 15 Haziran’dan bu yana uzun kuyruklar oluşurken personel anlamında da ciddi sıkıntılar yaşanıyor Hizmet değil popülizm AKP’nin ‘sevk’ı sağlıkçıyı vurdu ? Herhangi bir sosyal güvenliği olan yurttaşların üniversite hastanelerinden sevksiz yararlanabilmesine olanak tanıyan uygulamayla hasta yoğunluğu artınca sağlık çalışanının iş yükü de katlandı. HİCRAN ÖZDAMAR D evrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Sekreteri Musa Çam, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) son günlerde yayımladığı bir dizi tebliğ ve uygulamaları eleştirerek uygulamaları sağlıkta devrim değil, popülizm ve kayırma olarak niteledi. Çam’ın görüşleri özetle şöyle: AKP, denetimsiz ve altyapısı olmayan uygulamalarla, SKG’nin kaynaklarını bu alanda kemikleşmiş yandaşlarına dağıtıyor. Popülizm kullanılarak yağma gerçekleştiriliyor. AKP, seçim öncesinde popülist yağma düzenine sigortalıları ve sağlığı araç olarak kullanıyor, halkı aldatarak sağlık alanında kamu kaynaklarını talan ediyor. Uygulamayı belirleyen gerçekte ilaç tekelleri ve sağlık işletmelerinin beklentileri. AKP, giderayak halkın sağlık hakkı üzerinden oy avcılığı yapıyor. Gerçekte sağlık tekellerine, ilaç şirketlerine hizmet ve seçim yatırımı için kamu kaynaklarını talan ediyor. DİSK, çalışanlar adına bunu durdurmaya kararlı. PERSONEL YETİŞEMİYOR Hastanedeki 40 ameliyathane, 42 anabilim dalı ve 26 tedavi biriminin tam kapasite çalıştığını bildiren Nazlı, özellikle acil serviste yığılmanın arttığına dikkat çekti. Daha önce günde 200250 hastanın bakıldığı acil serviste 500 kişiye hizmet verilmeye çalışıldığını belirten Nazlı, yaşananları, “Günlük poliklinik sayımız acil servisimizle birlikte 3 bin 500 dolayındayken şu anda 4 bine ulaşmış durumda” sözleriyle özetleyerek bu yoğunluktaki hasta, hastane personelinin yetersiz kaldığına, çalışanların büyük bir yoğunluk yaşadığına dikkat çekti. İZMİR Sağlıkta sevksiz tedavi uygulaması, üniversite hastanelerini vurdu. Kamu hastanelerinde yaşanan kuyruklar, üniversitelere de yansıdı. 15 Haziran’dan bu yana üniversite hastanelerine başvuran sayısı ikiye katlanırken acil servisler polikliniklere dönüştü. Aşırı yoğunluk nedeniyle hasta aciliyeti sistemini devreye alan hastanelerde, personel üzerindeki yük ve stresin arttığına dikkat çekildi. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Oğuz Kılınç, üniversite hastanelerinde yoğunluğun iki ka tına çıktığını belirterek tıkanıklıkların yaşandığını söyledi. Acil servise günde 90100 olan başvuru sayısının 200’e çıktığını kaydeden Kılınç, hasta profilinin de çok değiştiğini dile getirdi. Yoğunluğun personel üzerindeki yük ve stresi artırdığına dikkat çeken Kılınç, üniversite hastane lerinin bir kapasitesi olduğunu söyledi. Acil ekiplerin takviye edildiğini belirten Kılınç, sistemin sürmesi halinde sağlık anlamında çöküşlerin yaşanacağını vurguladı. Hasta ile personel arasında tartışmaların yaşanabildiğini kaydeden Kılınç, “Gerekli gereksiz acil has ta gelmesi sistemin bloke olmasına neden olabilir. Yoğunluk nedeniyle de hastalarımızın bekleme süresi 15 dakikadan zaman zaman bir saate yükseldiği günler yaşıyoruz. Hasta sayısının artması yatan hastaların da süresini uzatıyor. Bu da önemli sorunlardan birisi” diye konuştu. CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle