16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 HAZİRAN 2007 PAZAR 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada hurbaşkanı seçmemi sağlayın, diyor. Bu mantığın, bu kafanın içine düştüğü açmaz kaygı verici. Cumhurbaşkanını yine ben seçerim diyen, bu konuda siyasal ve toplumsal uzlaşmayı bir yana atıveren bir kafa bu. Partisi ve kendisi açısından uykularını kaçıran düş, 23 Temmuz sabahı uyandığında tek başına iktidar koltuğunun altından çekilmiş olabileceğinden kaynaklanıyor. ??? Üç veya dört partili bir TBMM aritmetiğinin daha önceki yıllarda gördüğümüz gibi cumhurbaşkanının partiler arası uzlaşma yoluyla seçilmesine yol açacağını adı gibi biliyor ve devleti Çankaya’dan Başbakanlık’a ve Meclis’e kadar tek elde dindar bir kadronun ele geçirmesi düşüne veda etme olasılığı ile tüyleri diken diken oluyor. Oysa cumhurbaşkanını ben seçerim, kimseyle uzlaşmam kafasıyla başlattığı krizin bugün vardığı nokta, RTE için tam bir fiyasko, adıyla sanıyla bir siyaset adamının yarattığı, yaşadığı tam bir skandal! Cumhurbaşkanını halkın seçmesini sağlayacak anayasa değişiklik paketi sallantıda. Referandumu ilanından 45 gün sonra yapmayı öngören, 22 Temmuz’da seçmenin önüne iki sandık koyacağını ilan ettiği yasa da sizlere ömür. İktidarın marifetlerini sergileyen bu gerçekler ortada. Siyaseti çıkmaz sokağa iten davranışlar sanki ana muhalefetin eseri... anayasa değişikliğini, seçmen önüne iki sandığın konulmasını CHP icat etmiş ve RTE iktidarı olmazları ben yaptım oldu anlayışıyla dayatarak Çankaya seçimini gündeme oturtmamış gibi… halkın cumhurbaşkanı seçmesini kendi dışında herkesin, partilerin, yargının önlediğini halka yutturmaya çalışan, oy hesabına gerçekleri saptıran kendisi değilmiş gibi… … halkın, hadi Allah versin diyeceği güne kadar, her gittiği ilde oy dilenciliği uğruna cumhurbaşkanını halkın seçmesini muhalefetin engellediğini baş konu yaparak halkı kışkırtıyor. ??? Seçim kampanyasını inanılmaz bir demagoji, yalan ve yutturma edebiyatıyla başlattı, sürdürmeye kararlı görünüyor. Tek kozu refah vs. gibi konular değil… Başarısızlığının üzerini örtmek için gerçekleri tahrif ederek cumhurbaşkanını halkın seçmesini ana muhalefetin engellediğini içeren büyük yalanı, seçim kozu olarak kullanıyor, gerçekleri saptırarak muhalefeti halka jurnalliyor. CHP, RTE kaynaklı bu büyük yalanın gerçek yüzünü halka bir an önce anlatmalı ve masum halkın kandırılmasını engellemeli. Çıkmış Batman’da halkın önüne; “…Sizler kimin ne kadar demokrat olduğunu gördünüz, kimin adalet istediğini, kimin imtiyaz istediğini gördünüz” diyor. Bugüne dek gelişen olayları izleyenler, RTE dışında hemen herkesin, her siyaset adamı veya kurumun, daha demokrat olduğunu görüyor. RTE dışında hemen her kesim, siyaset adamı veya kurum adalete (yargıya) çok daha saygılı. RTE gibi, kimse kürsülere çıkıp imtiyaz dilenmiyor... ??? RTE, kriz yaratma ustası. Bu yargıya artık dış kaynaklar da varmış olacak ki, ABD Yasama Organı’nın üyeleri için analizler hazırlayan Kongre Araştırma Servisi’nin son raporunda, RTE’nin “muhalefetle ilgili ‘yanlış değerlendirmesinin’ Türk yakın tarihinin en büyük siyasal krizlerinden birine katkıda bulunduğunu” belirtiyor. RTE’nin “AKP’lilerden birini cumhurbaşkanı yapmaya çalışmasının, krizi tırmandırdığı ve seçimden sonra aynısını denediği takdirde ikinci bir gerilimin yaşanacağı” raporda yer alıyor. 1950’de muhalefetteki Demokrat Parti’nin sloganı, “Yeter Söz Milletin”di. Muhalefetteki CHP’nin 22 Temmuz sloganı, “Yalana Yeter” olmalı! HABERLERİN DEVAMI Yeşil sermaye mağdurları, AKP’ye giden oyların intihar olacağını söylüyor GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Gurbetçi AKP’ye tepkili ZEYNEP ŞAHİN ANKARA Yeşil sermaye mağduru Hanifi Doğan, yurtdışındaki Türk yurttaşlarına çağrıda bulunarak “Lütfen Türkiye’deki yakınlarınızı uyarın, rica edin, elinizden geleni yapın... Oylarını AKP’ye vermesinler. 5 yıldır verdikleri hiçbir sözü tutmadılar. Gurbetçiyi unuttular. 5 yıl daha bu partiye ehliyet vermek, intihar olur” dedi. Doğan, yeşil sermaye mağdurlarıyla, CHP haricinde hiçbir partinin ilgilenmediğine de dikkat çekti. Yimpaş, Kombassan ve Endüstri holdinglere yatırdığı parasını geri alamayan yurttaşlardan yeşil sermaye mağduru Hanifi Doğan, gurbetçilerin, kendisini unutan AKP’den rahatsız olduğunu, yeşil sermaye mağdurlarının kayıplarının telafisi için hiçbir girişimde bulunulmadığının altını çizdi. DOĞRU: DURSUN UYAR KAÇACAK Haber Merkezi Vatan gazetesi yazarlarından Necati Doğru da “yeşil sermaye vurgunu”nu dün köşesine taşıdı. Doğru, “Rüşvetçi albay yatacak! Difüzyon Dursun kaçacak!” başlıklı yazısında Yimpaş Holding Başkanı Dursun Uyar’ın yüzlerce yurttaşı nasıl dolandırdığını anlattı. Doğru dünkü köşesinde, gazetemizde de adım adım yer verdiğimiz Yimpaş vurgununu, yazdı. Konu ile bilgilire Yimpaş’tan zarar gören işçilerin avukatlığını yapan Acun Papakçı’nın kendisine gönderdiği mektuptan öğrendiğini belirten Doğru, şu ifadeleri kullandı: “Dursun Uyar! Sahtekâr çıktı. Sözünde durmadı. İşçilerin şikâyeti üzerine Alman adaleti onu yakalayıp cezalandırmak için Interpol aracılığıyla ‘difüzyonla aramaya’ başladı. Fakat o, Türkiye’ye kaçtı ve korundu. En son AKP’nin Ankara’da 36 trilyon lira halk parası harcayarak padişah sarayı benzeri genel merkez binasının açılışına katıldı” Avukat Papakçı’nın “Bu adam şimdi Türkmenistan’a kaçmaya hazırlanıyor...” diye uyarmasına rağmen Uyar’ın yakalanamadığını vurgulayan Doğru, yazısını şu ifadeleri kullandı: “Başbakan’ı tebrik edecek kadar iktidarın VIP prtokolünde yer alan Difüzyon Dursun’u polis bulamıyor. SPK da, işçilerin parasının bir bölümünü kurtarmak için Yimpaş’ın mallarına el konulması konusunda hiçbir çaba göstermiyor. Rüşvetçi albay yatacak! Difüzyon Dursun kaçacak! Çünkü o, Başbakan’ın yakını! Bu da adalet olacak!...” ‘Hangi yüzle oy istiyor?’ Doğan, “Tüm gurbetçi yurttaşlarımıza sesleniyorum. Lütfen Türkiye’deki yakınlarınızı uyarın, rica edin, elinizden geleni yapın... Oylarını AKP’ye vermesinler. AKP’nin yeniden tek başına iktidar olması, Türkiye’nin intiharı demektir. Bi zim yakınlarımızdan onlara oy yok” dedi. Doğan, “Seçim öncesindeki vaatlerinin hiçbirini yerine getirmeyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hangi yüzle halktan tekrar oy istiyor” diye sordu. Kendilerinin sorunlarıyla, CHP dışında hiçbir partinin ilgilenmediğini söyleyen Doğan, Atatürkçü, sözünün arkasında duran partilere oy verilmesini istedi. Doğan, Almanya’daki Milli Görüş camilerinde, kendilerinden “Müslümanız, din kardeşi yiz, faiz yenmesi büyük günahtır, istediğiniz zaman paranız 24 saat içinde geri verilecek” gibi sözlerle para toplandığını anlatırken, “Yanlarında getirdikleri hocalara, müftülere ‘Parası bankada olan siz Müslümanlar, cehennemdeki yerinizi hazırlıyorsunuz’ diye vaaz verdiriyorlardı” dedi. “Sadece benim çevremde kaç intihar oldu... İntihar edenlerin katili Milli Görüş’tür. Binlerce yuva dağıldı. AKP de bunların ekmeğine yağ sürdü. Gurbetçiyi unuttu” diyen Doğan, AKP’yi oluşturan kadroların yüzde 80’inin seçim öncesinde Milli Görüş’ün kahramanları olduğunu söyledi. ‘Sadece seyretti’ Yıllardır feryatlarını yükselttiklerini ama AKP iktidarının ilgilenmediğini kaydeden Hanifi Doğan, “Erdoğan hükümeti sadece seyretti; ‘Duymayın, görmeyin, geçiştirelim’ dedi” açıklamasını yaptı. Denizciler Ata’nın huzurunda Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okulu 2. sınıf öğrencileri, 20062007 eğitimöğretim yılı askeri birlik tanıma ve kültür gezisi kapsamında, Anıtkabir’i ziyaret etti. Deniz Astsubay Meslek Yüksekokulu Öğrenci Alay Komutanı Deniz Kurmay Albay Oktay Çetin, öğrencilerle birlikte Atatürk’ün kabrine çelenk bıraktıktan sonra saygı duruşunda bulunuldu. (Fotoğraf:AA) ha doğru anlatımla, yabancılaştır... Satışları anlatılabilir hale getirmek için de güzel bir tümce üretildi: Fırsatlar ülkesi Türkiye! Utanmasalar arkasını şöyle getirecekler: “Koşuuun... Batan ülkenin malları bunlar... Kapan alıyoooor... Yüzde 100’den yüzde 1’e, ne kadar pay istersen vaaar... Fırsatı kaçırmayın...” Fırsat sözcüğü bu icraatı anlatmak için özenle seçilmiş olmalı. Pahalı gelirse sözcük ikiye bölünerek de kullanılabilir. “Fır” sözlükte şöyle geçiyor: “Fırıl fırıl... (argoda) piç, fırlama... Bir kimseye yaranmak için olağanüstü çaba harcamak.” İşte bu “fır”la “sat” birleşince oluyor size fırsat... Fırsatlar ülkesi genel bir anlatım, şimdi bunun özel ayrıntılarına geçelim. İşte size, fırsatlar ülkesi sözlüğü... ??? Vursat: Fırsatın en açık biçimde kullanılanıdır. 2’ye alırsın, daha günü dolmadan 20’ye satarsın. Farkı sorana; “ee fırsatlar ülkesi; nazar etme ne olur, adamını bul senin de olur” dersin. Kapsat: Fırsatın en verimli olan türlerinden biridir. İşi fazla bilmene gerek yoktur. Diyelim ki, uzmanlık isteyen büyük bir ihale var. O işi bilmeyenin alması olanaksızdır. Bilen kişiye yanaşır önerirsin; “iş senin hakkın. Ama vermeyecekler. Beni ortak alırsan, işi bitiririz”. Karşı taraf biraz akıllıysa hemen fırsatı değerlendirir. Sıfır ödeme yapmadan payını alırsın. İstersen fazla oyalanmazsın, payını paraya çevirirsin, sıfırdan yüklüce gelirin olur. Buna, “sıfırsat” dendiği de duyulmuştur. Kursat: Biraz uğraşmalı ama, çok verimli satışlardan biridir. Önce hükümetin alacağı kararlardan haberdar olman gerekir. Nerede, niçin, ne kadar, ne alınacak. Sonra bunun piyasasını kurup, beklemek gerekir. Diyelim ki, ucuz bir ürün, piyasada bol. Alıp kapatırsın. Yüklü alım zamanı geldiğinde senden başka satıcı olmaz. Bunu önceden kurmak gerektiği için kursat adı verilmiştir. Kural: Kursat olur da, kural olmaz mı? Aslında yukarıda aktardığımız sözcüklerin sonundaki “sat”lara “al” ekleyerek de sözcük tamamlanabilir. Kural, çok geniş kullanımı olan bir alımdır. Hani, kurallara uymak gerekir, demokrasi de bir kurallar bütünüdür gibi derin sözler var ya... İşte buradaki “kural”ın özü şudur; planı “kur” istediğini “al”... İşte size kural... Bütün bunları topladığımızda “iktisat” sözcüğünün özünü de “sat”ın oluşturduğunu görmüş oluyoruz! ??? Sözlüğü biraz daha derinleştirelim, fırsatlar ülkesindeki “sat”ların öteki alanlarından da birkaç örnek verelim: Mukaddesat: Siyasette çok kullanılan, son derece garantili oy tabanı olan bir sözcüktür. Uzun uzun planlar, programlar yapacağına, biraz mukaddesat edin, meydanlarda sat, işte sana fırsat... Ruhsat: Kimileri, ruhsat sözcüğünün anlamının; izin, müsaade, izin belgesi, ruhsatname gibi şeyler olduğunu düşünür. Aslında, fırsatlar ülkesinin fırsatlarını en iyi şekilde değerlendirmek için öncelikle “ruh” satmak gerekir. Sattın mı ruhunu, işte sana her şey için ruhsat! Elbette soracaksınız: Bu koskoca fırsatlar ülkesinde halka hiç “sat” yok mu? Var... Kesat! ankcum?cumhuriyet.com.tr TÜRK SULARINI İHLAL ETTİLER ‘ABD askeri Kürtler için önemli’ Kubat Talabani, K. Irak halkının yüksek çıkarlarının korunması için Kürtlerle Washington arasında mutlaka stratejik ilişki kurulması gerektiğini söyledi Dış Haberler Servisi Kürdistan bölge hükümeti’nin Washington temsilcisi Kubat Talabani, Amerikan’ın Kürdistan bölgesinde askeri güç konuşlandırması gerektiğini belirterek “Amerika’nın Kürdistan’da güç bulundurması, Kürtleri terörist saldırılara ve dış güçlerin müdahalesine karşı korumasını garanti altına alacaktır” dedi. KürtAmerikan ilişkilerinin önemine değinen Talabani, “Kürtlerin Amerika ile ilişkileri geçici olmamalıdır. Bu ilişki, iki tarafın ortak siyasi çıkarları doğrultusunda değil, ekonomi, ticari ve diğer alanları da kapsayarak stratejik ilişkilere dönüştürülmelidir” dedi. Kürdistan bölge hükümeti’nin Washington Temsilcisi Kubat Talabani, dün Hewlér’de basın toplantısı düzenledi. Bağdat merkezi hükümeti ile Kürdistan bölge yönetimi arasında Irak Petrol yasa tasarısı üzerindeki görüş ayrılıkları giderilerek sağlanan uzlaşmanın Kürtler açısında büyük bir kazanım olduğunu ifade eden Talabani, “Bu kazanım, Kürt siyasi liderliği ve fedakâr lrak halklarının büyük çabasıyla gerçekleşmiştir”diye konuştu. “Amerika ile geliştireceğimiz stratejik ilişkiler örgütsel değil, hükümet düzeyinde olmalıdır” diyen Talabani, Amerikan’ın Kürdistan bölgesinde askeri güç konuşlandırması gerektiğini ifade etti. Kerkük ile ilgili lrak Anayasası’nın 140. maddesinin zamanında uygulanması gerektiğini de kaydeden Kubat Talabani, “Kerkük sorunu lrak’ın bir iç sorunudur. Iraklılar bu sorunun 140. maddeyle çözümünü öngörmüştür. Dışarıdan Kerkük sorununa müdahale edilmesine karşıyız, Amerikalılar da kabul etmiyor. Bu sorunun çözümü için yapılacak katkılara karşı değiliz” diye konuştu. Yunan balıkçılara ‘falçata’operasyonu ? Sahil Güvenlik Komutanlığı’na bağlı botlar, Yunanlı balıkçıların Kardak açıklarında kurdukları “balık çiftlikleri”ni falçata bağladıkları oltalarla kullanılamaz hale getirdi. Haber Merkezi Yunanlı balıkçıların Türk sularını ihlal ederek Kardak açıklarında kurdukları “balık çiftlikleri” sahil güvenlik ekipleri tarafından kullanılamaz hale getirildi. Yunan balıkçıların Kardak Adası yakınlarında balık çiftlikleri kurarak Türk sularını ihlal etmesi üzerine harekete geçen Sahil Güvenlik Komutanlığı’na bağlı botlar, balık çiftliklerini ilginç bir yöntemle kullanılamaz hale getirdi. Sahil güvenlik botlarında bulunan askerler, “falçata” bağladıkları oltalarla Yunan balıkçıların ağlarını keserek tahrip etti. Yunan balıkçılar bunun üzerine ağlarla avlanmaya son vererek bölgede olta balıkçılığına başladı. Türk hücumbotları bunun üzerine yine aynı yöntemle “falçata” bağlı oltalarla Yunan balıkçıların oltalarını koparmaya başladı. Sahil güvenlik ekipleri ile bir süredir köşe kapmaca oynayan Yunan balıkçıları, daha fazla direnemeyerek bölgede balık avlamayı bıraktı. Sahil güvenlik ekiplerinin, Kardak kayalıklarında Yunanistan ile yeni bir kriz yaşanmaması için “falçata” yöntemine başvurduğu öğrenildi. Askerlerin “Falçata operasyonu” diye tanımladığı bu yöntem sayesinde, balıkçı teknelerine eşlik eden Yunan sahil güvenlik hücumbotlarının bölgede Türk sularını ihlal etmesinin önüne bir ölçüde geçildiği bildirildi. YUNAN PONTİKİ DERGİSİ ‘Amerikan ordusu TSK’yi yenemez’ Haber Merkezi Yunanistan’da yayımlanan Pontiki dergisi “ABD, gelişen bir sanayi ve teknolojiye sahip süper güçlü Türk ordusunu yenemeyeceği” yorumunda bulundu. Yunanistan’da haftalık yayımlanan ve tirajı 20 bin civarında olan Pontiki dergisinde K. Irak’ta Türkiye ile ABD’nin çatışma olasılığına yer verilirken Türk ordusu övüldü ve şu ifadeler kullanıldı: ? Amerikalıların süper güçlü Türk ordusunu yenme olasılığı çok az. Amerikan ordusu artık Irak’ta daha fazla dayanamayacak ve güçlü Türk ordusuyla karşı karşıya gelemeyecek durumda. Türkiye ne Irak ne de Afganistan’dır. Dünyanın en çağdaş ve güçlü ordularından birisine sahiptir. Stratejik ilişki Talabani, Kürdistan halkının yüksek çıkarlarının korunması için Kürtlerle Amerika arasında mutlaka stratejik ilişki kurulması gerektiğini söyledi. ABD toplumu zor kabul eder ? Amerika, bütün askeri gücünü harekete geçirirse Türkiye’ye üstünlük kurabilir ancak çok büyük kayıplara da uğrar. Amerikan toplumu, çıkarları açısından belirsiz bir neden için bu kadar güçlü bir ülkeyle, geniş bir bölgede savaşa karışmasını zor kabul eder. ? Türkiye’nin her geçen gün daha da gelişen güçlü bir sanayi ve teknoloji temeli var ve muhtemel bir Amerikan ambargosu karşısında, bugün değilse de, önümüzdeki yıllarda Amerikan imalatı sistemlerini, örneğin F16 savaş uçaklarını desteklemek durumunda olacak. ? Aşırı da sayılsa, Türkiye’nin ABD ile çatışmadan korkmaması bir yana, sembolik düzeyde de olsa ABD ile bir çatışmayı istemesi olasılığını da düşünmeliyiz. Böylece “imparatorluk” ve bölgenin “doğal lideri” imajı iyice yerleşecektir. Böylesi bir gelişme, Kemalistlerle İslamcılar arasındaki sürtüşme nedeniyle tehlikede olan ulusal birliği sağlayacaktır ve ülke içindeki rekabette asker sınıfına kritik önem de verecektir. ? Baştarafı Arka Sayfada berraklaşıyor ve bir toplum daha insanca, kardeşçe bir gelecek için yola çıkıyor. Bunları anlatmamın nedeni, yazımın başında belirttiğim gibi beni çok etkileyen bir olay. Geçen hafta, 1977 yılında yani tam 30 yıl önce ODTÜ’nün giriş kapısında polis tarafından vurularak öldürülen Ertuğrul Karakaya’nın ailesi, ilginç olduğu kadar ürkütücü bir gerçekle karşılaştı. Yıl 8 Haziran 1977’ydi ve bu tarih Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) kapısının kana bulandığı gündü. Hasan Tan’ın rektörlüğüne itiraz eden öğrenciler, istifa istemiyle boykottaydılar. Jandarma kapıda arama yapıyordu, ODTÜ öğrenci temsilcisi Ertuğrul Karakaya, üzerinin aranmasını beklemeden kapıdan içeri girdi ve koşmaya başladı. Silahlar patladı. Karakaya kanlar içinde yere yığıldı. Otopsi raporuna göre, Karakaya’nın sırtında bir adet G3 kurşunu yarası tespit edildi . Ve Ertuğrul Karakaya’nın ailesi tam 30 yıl boyunca “çocuğumuzun katili bulunsun” dedi ve ancak hiçbir sonuç alamadı. 2005 yılında anne Ayşe Karakaya, oğlunun ölüm yıldönümünde gene oğlunun mezarın başındaydı. Anmaya Ertuğrul’un 19 arkadaşı da gelmişti. Bunu fırsat bilen Salihli savcısı, katı / IŞIL ÖZGENTÜRK Yazın Kavurucu Sıcağında lanlar hakkında “suç ve suçluyu övdükleri” iddiasıyla 2 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. Bunun üzerine avukatlar, ölen Karakaya’nın suçunun ne olduğunu ve sanıkların hangi suçu övdüklerini sordu. Karakaya’yı suçlu kılacak herhangi bir dosya bulunamadı ama, Ankara Cumhuriyet Savcılığı mahkemeye, Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen iki sayfalık karar metninin bir nüshasını yolladı. Kararda, mahkeme heyetinin Ertuğrul Karakaya’nın katili olduğu iddiasıyla jandarma eri Osman Özdemir’in 1977 yılında yargılanmaya başlandığı, 1979’da da “vazife gereği” gerekçesiyle temyiz yolu açık olmak üzere Özdemir’in beraatine karar verdiği belirtiliyordu. İşte Karakaya ailesi bunu duyunca şok geçirdi. Çünkü aile, ne oğullarını öldüren kişinin bulunduğunu ne de onun yargılanarak beraat ettiğini biliyordu. Bunun üzerine mahkeme dosyanın tamamını istedi. Ancak 28 yıl önce verilen kararın dosyası, karardan 10 yıl sonra SEKA’ya gönderilmiş ve imha edilmişti. Karakaya ailesinin avukatları bu durumda, taraflardan birine tebliğ edilmeyen bir kararın kesinleşmiş sayılmadığını ve bu nedenle temyize gitme süresinin işlediğini söyleyip dosyanın resmen gizlendiğini öne sürüyorlar. Sonucun ne olacağı pek bilinmiyor ama bu olay bana toplumsal barışın ne kadar uzağında olduğumuzu bir kez daha anımsattı. Bir yerlerde bir tek dosya bile gizleniyorsa orada toplumsal barış kocaman bir hayal olur. Geçen haftanın insanı düşündüren bir diğer olayı da hiç kuşkusuz Oyakbank’ın satılma olayıydı. Seçimlerin iyice alevlendirdiği siyasal bir ortamda, PKK başını alıp gitmişken halk arasında askerlerin bankası olarak bilinen (yanlış da değil) bir bankanın yabancılara satılması nasıl bir moral etki bıraktı bilmiyorum. Banka yöneticileri “Biz bir mal sattık, o kadar” deyip geçiyorlar. Gerçekten bir mal mı sattılar? Liberal ekonomiyi savunan dürüst ekonomistler, bu satış yerine halka açılmanın daha doğru olduğunu söylüyorlar. Sonuçta, bankaları, limanları, sigorta şirketleri yabancı sermayenin elinde olan bir ülkede bağımsızlıktan ne kadara söz edilebilir? Ben kendimi iyice bir sömürge ülkesinde gibi hissetmeye başladım. [email protected] CUMHURİYET 08 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle