16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 HAZİRAN 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Gayretkeş Doğan Kapkıner: “Dindar olma gayreti içindeymiş ama dinsizlerin de hakkını koruyormuş. İkisinin arası yok bunlarda!” Ya ğ m u r E k i m RTE’nin önünü derin Türkiye kesiyormuş... “Sığlığın bu kadarı da fazla!” MASAL, halk edebiyatının en eski şeklidir. Masallar olağanüstü kahramanlarla, olağanüstü yaratıklarla, olağanüstü olaylarla benense de öykünün altında, toplumun yaşadıklarını veya beklentilerini yansıtan gerçeklerden ipuçları gizlidir. Hayal ürünü gibi görünür ama insanların hayallerini dile getirir. Her toplumun kendine özel masalları olduğu gibi, toplumları buluşturan masallar da vardır; dünyanın farklı köşelerinde aynı masala rastlanır. “Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde” tekerlemesiyle yapılan giriş sizi alır bugüne getirir. Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Malik Ejder Yıldırım ise bugünden yarına bir masal anlatıyor: Emperyalist kardeşler George ile Tony bir gün bop bopa verip düşündüler; “Dünya üzerinde PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Orman yangını balıkla söndürülmüş. Demekki, balıklama daldılar! Yıldızlar Gülhan Elmas: “Menderes, Özal ve Erdoğan fotoğraflı ‘demokrasinin yıldızları’ afişi Irak’a da yakışır: Bush, Barzani, Talabani!” boplamadığımız toprak parçası bırakmadık. Her yerde kan akıttık. Birinci ve İkinci Dünya savaşlarını da biz kotardık. Tanrı’ya şükür, güçlüyüz ve arsızız. Ama şu Ortadoğu petrollerini tam olarak bopladığımız söylenemez. Çevre ülkelerden bir ikisini ayarlayıp birlikte Irak, İran ve Suriye’nin bopunun ortasına çam dikelim” dediler. Stratejik ortaklara talimat verildi; “Kardeşler, Ortadoğu’ya geliyoruz. Şu Irak’ın kollarını tutun da siftah edelim, anlarsınız ya” dendi. Bu stratejik ortaklardan birindeki receptionda oturan kişi hemen öne fırlayıp “Ağabeylerim, ablalarım, bopunuza kurban olayım. Ne güzel bopluyosunuz. Karın ağrısına, basura, ishale, ayılmaya, bayılmaya çok iyi geliyor. Acaba alerjiye Bop de bir faydası olur mu? Malum askerin ve laiklerin bize biraz alerjisi var” dedi. “Sen merak etme, biz hallederiz” dediler ve stratejik ortak bu projeye tam destek verdi. Hatta işin öyle bopunu çıkardılar ki, İsrail, Ermeni diyasporası, Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi ve bop uşağı bazı aşiret liderleri bile yapılacak yeni seçimlerde receptionda oturan kişinin yeniden boplamasını istediklerini açıkladılar. İş bu minvaldeyken George ile Tony’nin hiç boplamadığı bir şey oluverdi. Yediden yetmişe ülkenin aydınlık yüzlü insanları bopundan boşalırcasına meydanlara inmeye başladı ve ülke kazanımlarını ve ülkenin onurunu korumaya yemin etti. Galiba bu hikâyenin bopu gelmişti. Artık bu topraklarda George ile Tony’nin çadır tiyatrosu yerine Brecht’in epik tiyatrosu sergilenecekti. Zira, izleyici artık sahneye hâkimdi.” Suçlu Ortadadır Bu yazıyı okuduğunuz saatlerde Kuzey Afrika’dan gelen çöl sıcakları kentlerimizi, kırlarımızı kavuruyor olacak. İstanbul’da ısı gölgede 35 derecenin üzerinde, kimimiz deniz kıyısına koşacak, kimimiz gölgelik yerlere sığınıp sıcakların geçmesini bekleyeceğiz. Yerküremiz hızla ısınıyor, yağmurlar azalıyor, dereler, göller kuruyor. Doğa kuraklaşıyor. Yarın bir gün susuzluk alarmı verilecek, su kesintilerine gidilecek. Son 31 yılın ısı ortalaması aynı dönemde 22 dereceyken, aradaki 13 derecelik farkın ortaya çıkma nedenini merak edenler için söyleyeyim: Küresel ısınma! Bir başka deyişle dünya kapitalizminin gözü doymaz açlığı, kâr hırsı. Atmosfere saldıkları zehirli gazlarla, toprak kazanmak, beton dikmek için uyguladıkları doğa yıkımlarıyla dünyayı insanlığa dar ediyorlar. ??? Kapitalizm, canlıların yaşam kaynaklarını yıkıma uğratarak büyük insanlık suçları işliyor. Kapitalizme, kapitalist düzenin sahibi sermayeye kim ‘dur’ diyecek? Kapitalizmin bekçisi, özelleştirmeci devlet mi; sermaye, ülkeyi sömürü avlağına çevirsin diye kapitalizme el veren devlet mi ‘dur’ diyecek doğa yıkımlarına? Yoksa devletin dümenine oturmuş, kapitalizmle barışık, bağdaşık siyasal partiler mi? Seçim bildirgelerine bir bakın, hangisinde dizginlerinden boşanmış, vahşi kapitalizme ‘dur’ diyecek inanç var, ruh var? Köylüye mazotu 1 YTL’ye, 0.80 YTL’ye, yarı fiyatına satacaklarmış!.. Nasıl yapacaklar.. devlete elinde mazot fiyatına müdahale edecek ekonomik olanak mı bırakmışlar? Ne yapacaklar.. serbest ekonomiye fiyat mı dikte edecekler? Yoksa vergileri kaldırıp ortaya çıkacak yıllık 11 milyar YTL’lik ()’yi denkleştirmek için başka ürünlere yeni vergiler mi bindirecekler? Kimin sırtından çıkacak bu para? Bizi ahmak mı bellemişler? ??? İşte Oyakbank da satıldı Hollandalılara. Üstelik de satan, parasal sermayenin en ‘ulusal’ geçinenlerinden biri! Bu köşede, “Yeni Dünya Düzeni adı verilen günümüz emperyalizmine göbekten bağlı yerel kapitalizmlerin ‘ulusal’ olmaları diye bir şey yoktur” dediğimde ne kadar çok eleştiri mektubu alırım iyi niyetli okurlarımdan. Herhalde üzülüyorlardır şimdi. Borsanın, yani sıcak paranın yüzde 70’inin, toplam banka sermayesinin de yüzde 42’sinin yabancıların kontrolünde olduğunu içine sindirmesi kolay değil insanın. Ama bankalar, sigortalar, reel sektör kuruluşları birbiri ardınca yabancılara peşkeş çekilirken kılını kıpırdatmamak, sonra da bağımsızlıktan söz etmek, biraz komik olmuyor mu?.. ??? Aklımızdan çıkarmayalım: Kapitalizme karşı çıkmadan doğanın yıkımını durduramayız! Kapitalizme karşı çıkmadan bağımsızlığımızı koruyamayız! Bağımlılık, özgürlüğümüzün yitimi demektir; kapitalizme karşı çıkmadan özgürleşemeyiz! Sermayenin mutlak egemen olduğu bir ülkede sosyal hukuk devleti var olamaz; sosyal hukukun zemini sosyal adalettir. Emeğin özgürce örgütlenemediği, işverenle işçinin eşdeğerli partner kabul edilmediği hiçbir kapitalist ülkede sosyal adaletten, dolayısıyla sosyal hukuk devletinden söz edilemez. Boş laftır, aldatmacadır. Suçlu ortadadır. ??? Karnımız boş laflara, aldatmacalara toksa, sandık başında düşünelim: Kim kapitalizme karşıdır, kim değildir? Buna göre karar verelim. 22 Temmuz, akıllı yurttaşın günüdür; öyle olmalıdır! (eposta: [email protected]) SESSİZ SEDASIZ (!) Partizanlık, sığır spermine de sıçradı! TRABZON’UN Tonya ilçesinde özel veteriner hekimlik yapıyor Ahmet Bektaş. Bölgede yaygın olarak Jersey ırkı sığır üreticiliği yapılıyor. Türkiye’de, Jersey ırkı sperm üreticiliğini de Lalahan Hayvancılık Merkez Araştırma Enstitüsü tek başına yürütüyor. Hükümetin son derece başarılı(!) hayvancılık politikaları sonunda özellikle son iki yıldır bahar aylarında Jersey spermi bulmakta zorluk yaşanıyor. Bu arada suni tohumlama yapmak isteyen yetiştiricilerin ekonomik güçleri ithal sperm almaya Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Dövmeli Savaş Ünlü: “Bunların üzerindeki ABD tişörtü falan değil, Hint boyasından dövme yaptırmışlar!” Sığınak Akif Kökçe: “Amerikan ordusunun Ortadoğu’ya ‘özgürlük ve demokrasi’ getireceğini savunanlar; aynı ‘özgürlük ve demokrasi’nin arkasına sığınıp Türk ordusuna saldırıyorlar!” yetmiyor. Sorun Lalahan’da düğümleniyor. Veteriner hekim Ahmet Bektaş, işte bu durumu telefonla Lalahan’daki enstitü müdürüne aktarıyor, devletin bu sorunu çözmesi gerektiğini söylüyor. Sonra ne oluyor biliyor musunuz? Enstitü ekibi, Jersey spermi dağıtımı için Doğu Karadeniz Bölgesi’ne geldiğinde Tonya’daki veteriner hekim Ahmet Tektaş’a sperm vermiyor! Türkiye’de hayvan yetiştiricilerinin hakkını savunmak bile artık suç sayılıyor... Partizanlık sığır spermine kadar bulaşmış oluyor! Politik(acı)larımız; acılarımızı fark etmememiz için bizi uyuşturuyorlar! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘Seçkin’lerin partisi! Başbakan “Biz, seçkinlerin değil halkın partisiyiz” diye övünüyor. Bingöl mitinginde demiş ki: “CHP seçkinlerin temsilcisidir; bunun hesabını halkım sandıkta soracaktır...” Bu sözleri alkışlayanlara bakılırsa, belki de ilk kez bir “iktidar” partisine ve adaylarına “seçkin olmadıkları” için de oy verilecek. “Öz”de AKP’lileri bilemeyiz ama örneğin eski Eczacı Odaları Başkanı Mehmet Domaç, anayasacı Zafer Üskül, ya da eski sol partizan Ertuğrul Günay ve hatta “kadın özgürlüğü” adına bu partiden aday olan şık bayanlar da demek ki “seçkinliklerini reddederek” oy isteyecekler... Oysa aynı adaylara yakıştırılan “vitrin”lerde bile en “seçkin mallar” sergilenir. AKP’nin de bu adayları “seçme”si aynı nedenle değil mi? rihi çarşılarımız ve geleneksel pazarlarımızla birlikte esnafımızın da “tüketim tekelleri”nin egemenliğinde sönüp gitmesine “en piyasacı katkı”yı yaptı... Sermaye güçlerine “ayrıcalık” anlamına gelen bu politikanın da en etkin deyimlerinden biri “seçkin mağazalar” değil midir? Bizzat Başbakan’ın törenle açtığı görkemli alışveriş merkezlerinin tümü, “en seçkin markalar”ı ve en “seçkin mekânlar”ı içerdikleri için kutlanıyorlar, bununla gurur duyuyorlar... Emlak dünyasında... Benzer “özendirme”ler, seçime doğru toplu konut törenleriyle Başbakan’a “korsan mitingler” de sunan TOKİ projelerinde ise doruğa çıkmış durumda... Konut firmalarına “gelir paylaşımı” ortaklığıyla verilen “kamuya ait arsa”lardaki süper lüks siteler, sayfalar ve ekranlar dolusu reklamlardaki “seçkin bir yaşam” vaatleriyle pazarlanıyor... Üstelik hemen tümü, ancak seçkin bir eğitim görenlerin yabancı dil bilgileriyle doğru okuyabilecekleri “Türkçe olmayan” isimler taşıyor... İşte böylesine bir “seçkinlik düşkünlüğü”nün AKP döneminde ne denli yaygınlaştığını gören “Dubai” prensleri de İstanbul’a dikmek istedikleri rant kulelerine “seçkin müşteri”ler peşinde değiller mi? Bütün bunlara, yine AKP’nin ileri gelenlerine ait düğün, nişan, sünnet ve her türlü “geleneksel” kutlamalar için de en seçkin salonların yeğlendiğini; hemen her toplantıda en seçkin lokantalardan ikramlar yapıldığını; yeni genel merkezin dekorasyonunda bile seçkinliğin “tavanlara vurduğunu” eklersek, Başbakan acaba ne demek istiyor? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Ya ‘güzide’ olanlar? İktidar partisinin “vitrinlik olmayan” ya da “seçkin sayılmayan” adaylarına gelince... Başbakan’ın bu söylemiyle, BULMACA HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN yine ilk defa bir “muhafazakâr” partinin kadroları için, ‘seçkin’in eski dildeki karşılığı “güzide”yi kullanmak da övgü yerine “yergi” kabul edilecek demektir... Adları “güzide” ya da “seçkin” olan AKP’liler, ya adlarını ya da partilerini değiştireceklerdir... Hatta aynı partililer, örneğin bir toplantıda konuşurken “bu güzide topluluk karşısında..” diye söze girerlerse, genel başkan tarafından azarlanmayı da göze alabilecekler... Dahası aynı topluluğa “güzide insanlar” demek, belki de “toplu hakaret”e bile girebilir! AKP’nin hem “seçkin olmayan”, hem de “güzide sayılamayacak” insanların partisi olduğunu söylemek ise bu partiyi ve kadrolarını sevmeyenler için eşi bulunmaz bir “rahatlama özgürlüğü” sağlayabilir... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com Türkiye’nin ‘seçkin’liği Kurucusu Atatürk’ten bu yana CHP’nin kimliği, aynı zamanda laik ve demokratik Cumhuriyete sözde değil özde bağlılığı tanımlıyor. Yaklaşık 1.3 milyarlık İslam dünyasındaki, 50’den fazla ülkeden sadece Türkiye’nin böylesi “seçkin” bir çağdaşlığı yaşaması, aynı bağlılığın “ulusal duruş”a dönüşmesi sayesinde değil midir? CHP de işte bu tarihsel duruştan uzaklaşırsa “sıradan”laşacak; yakınlaştıkça daha da seçkinleşecek... Makam arabalarında bile en seçkin markaları seçen Başbakan da işte o yakınlaşmayı özleyenlerin düşünce ve siyaset dünyamızdaki “aydınlanmacı seçkinlik”lerine ne diyeceğini bilemiyor... ekinci?cumhuriyet.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 24 Haziran www.mumtazarikan.com ‘Piyasa’ ekonomisinde... İktidar partisinin özellikle ekonomideki “başarı”sını alkışlayanların ortak bir saptamaları var: “Piyasayı ödünsüz savunuyor...” AKP de bu alkışa daha fazla layık olabilmek için, örneğin “piyasa seçkinleri”ne karşı temelde “halk”ın korunmasını sağlayacak “süpermarket yasası”nı bile 4 yıl bekleterek çıkarmadı. Böylece ta 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Her tarafı görmeye el 1 verişli, camlı 2 çatı katı ya da 3 taraça. 2/ Eski 4 Türklerde toplumsal bö 5 lüşümü dü 6 zenleyen sis7 tem ya da hukuk... Roma 8 mitolojisinde 9 aşk tanrısı. 3/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Çağrı, ilan... Memelilerde ana ile dölüt 1 P İ S K O P O S K O L İ K arasında kan alıp 2 A T E 3 S A D M E A T U verme işini sağlayan R E Y ON L organ. 4/ “Bir garip 4 T ölmüş diyeler / 5 Ö R E N K A B A K A K günden sonra duya 6 R E B E K H E V E S N A lar” (Yunus Emre)... 7 Yanağın ağız boşlu 8 D İ K İ L İ T A Ş ğu hizasına gelen 9 İ N İ Ş M A Z I bölümü. 5/ İşe yaramaz, kötü. 6/ Dökülen tohumlarla ertesi yıl çıkan tahıl... Bir cetvel türü. 7/ Gelenek... Arka, sırt. 8/ Sarhoş ya da külhanbeyi bağırması... Antalya ve Fethiye körfezleri arasında yer alan yarımadanın adı. 9/ Bir şeyin gerçekleşmesini uzak görmek, olacağına pek inanmamak. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kuş yavrusu... Yaşanmış olayların anlatıldığı yazı türü. 2/ Bir hastalığı iyileştirmek için kullanılan madde... Sosyolojide bir kabilenin bölündüğü iki ya da daha çok parçadan her biri. 3/ Özgür... Akdeniz Bölgesi’nde bir akarsu. 4/ Yemek... Kolayca aldatılabilen. 5/ Etek ucuna doğru genişleyen giysiler için kullanılan sözcük. 6/ İnsanın yaradılış özelliği... Uzaklık işareti. 7/ Emirler, beyler... “Gözümüze kara toprak / Dolmadan bir sürelim” (Karacaoğlan). 8/ Bir tür spor ceket... Tavana yakın küçük pencere. 9/ Eğreti mal... Antalya’nın Serik ilçesine bağlı turistik bir belde. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle