16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 HAZİRAN 2007 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Oyakbank da Gitti... Financial Times, “Türk Lokumu” adlı yorumunda: “... Türkiye’de ne kadar kârlı bankalar satın alıyoruz... Bu süreç devam etmeli. Uyandırmayın, Türkleri oyalayın” diyordu... Hem ulusalcıyım, hem Atatürkçüyüm diyeceksin, sonra da elindeki önemli finans kuruluşu Oyakbank’ı satacaksın... Bu ne yaman bir çelişkidir! PENCERE Yeme de Yanında Yat!.. Necati Doğru cumartesi günkü yazısında diyor ki: “Yaşasın askeri adalet! Hani nerede sivil adalet?..” (Vatan, 23.6.2007) Olay nedir?.. ? Askeri adalet yolsuzluk yapan, rüşvet alan, soyguna karışan kim varsa, rütbesi ne olursa olsun, yargılayıp ağır cezalara çarptırıyor... Asker kimsenin gözünün yaşına bakmıyor; yüzbaşı, albay, general demiyor, titizlikle adaleti uyguluyor... Gazetelerde bu kararların haberlerini hepimiz okuyoruz... Peki, sivil kesimde ne var, ne yok?.. ? Necati Doğru anlatıyor... Almanya’da YİMPAŞ adlı meşhur holdingi kurup dincilik marifetiyle 100 bin işçiyi kandırarak 5 milyar mark topladıktan sonra paraları hortumladığı için Alman adaletince cezalandırılan Difüzyon Dursun (Uyar) en son nerede görülmüş?.. AKP’nin Ankara’da inşa ettiği “padişah sarayı benzeri genel merkez binasının açılışında,VIP protokolünde davetli olarak” Başbakan Tayyip Erdoğan’ı “hararetle tebrik etmiş...” Necati Doğru diyor ki: “Rüşvetçi albay yatacak! Difüzyon Dursun kaçacak! Çünkü o Başbakan’ın yakını! Bu da adalet olacak!” ? Ancak bu işin daha da ‘vahim’i var... Nedir o?.. Başta Başbakan Recep Tayyip olmak üzere nice AKP Hükümeti üyesinin ve milletvekilinin adaletten kaçması Türkiye’de rejimin en büyük ‘skandalını’ oluşturuyor... Hepsinin sırtında yolsuzluk dosyalarının kamburu var... Ama ‘dokunulmazlıkları’ olduğundan yargılanamıyorlar... ? Recep Tayyip seçim kampanyasında kürsüye çıkıp halka sesleniyor: Bizi bu kez 367 milletvekiliyle Meclis’e gönderin ki cumhurbaşkanını da seçelim... Başbakan RTE hem sabıkalı.. Hem sırtındaki yolsuzluk dosyasıyla zanlı... Bir de cumhurbaşkanı olur mu?.. Çankaya’da zanlı, sabıkalı, adaletten kaçan bir cumhurbaşkanı... Yeme de yanında yat!.. Düşler İkinci Yaşam mıdır? “Kentten uzakta / Kentin kalabalığından uzakta”yım bir süredir. Victor Hugo, zaman zaman uzaklaşırmış çevresinden, sığınırmış doğaya... Kendiliğinden değil. Küçük Napolyon’un baskıcı yönetiminden kaçıp Guernesey Adası’nda uzun yıllar geçirmesi ise ayrı bir konu... “Her insan bir adadır” derler ya, kendine yetmesini bilenler için bu söz. Ben kimi zaman yalnız kalmaktan hoşlansam da, bir süre sonra çevremde insanlar, dostlar ararım. Neyse ki düşler var, düşlerimde beni gelip bulanlar var. Yaşayanlar, ama daha çok yaşamayanlar!.. Gerard de Nerval “Düşler ikinci yaşamdır” der. Düşleri çok uğraşmışlar çözmeye... Freud’lar, daha kimler! Ama neden düş görürüz, bunun tam açıklaması yok. Varsa da, inandıran şeyler değil! Bir tarihte İsmet Paşa, “Ben hiç düş görmem” demişti de şaşmıştım. Düş görenler avare kişiler midir? Boşta gezen, ciddilikten uzak insanlar mıdır? Sanmam. Ama İsmet Paşa’nın hiç düş görmediğine inanmıyorum da. Oğullarına, kızına sormak isterdim babalarının onlara “Bakın çocuklar dün gece şöyle bir düş gördüm” deyip demediğini... ??? Geçen gece birden uyandım. Ter içindeydim. Kalkıp pencereyi örttüm. Özdemir Asaf’ın “Ça”sını okuyordum. Yastığın üstünde kalmış, alıp birkaç sayfa daha okudum, sonra dalıp gitmiştim... Bir de baktım bir küçük meyhanedeyim. Mermer bir masa, üstünde rakı kadehleri. Agop Arad var masada. “Ah Tarabya” der gibi! Sonra bir iki tanıdık daha geldi, kimler olduklarını tanıdım, ama uyanınca yitip gittiler. Bir de Özdemir Asaf vardı hayal gibi siyah peleriniyle masadan masaya dolaşan... Uzaktan selamlaşıp, çıkıveren sokağa!.. Belki başka şeyler de vardı, uyanır uyanmaz not etmeli insan. Buz üstüne yazılmış gibidir düşler... Uyanır uyanmaz Özdemir Asaf’ın kitaplarını buldum. Öteki dünyadan bir selam göndermişti. Ölmek, yok olmak mıdır? Ölüm olayı, bir zamanlar varoluşun gerçeğini silip atabilir mi? “Ça” ölümünden sonra çıkan kitabı “Özdemir Asaf’ Ça” daha doğrusu... Çok değişik bir kitap. Çok değişik bir şair: Koca koca dolaplarda kalın kalın dosyaları vardı. Şiirlerle, özdeyişlerle dolu... “İnsan türünün gelişmesi (yani bu hale gelmesi, eğer gelişme ise) milyon yıl erken olmuş. Yani iki milyon yıl daha iki ayağı üzerinde doğrulmasaymış, daha denemeden geçmiş olur (uçaklar gibi, ki onlara da yetmiyor) bir sürü eksiklikleri, bu arada hastalıkları olmazmış. Yani, sizin anlayacağınız, biz insanlar Doğa AŞ tarafından tam denenmiş olmadan acele piyasaya sürülmüşüz. Belli olmuyor mu?” ??? İşte “Ça”lardan biri... “1972 yılından bir anı: Bir bayram bir ulu yönetici, gençlere mesajında ‘bir gün gelecek sizler de bizim gibi’... diye başlayan bir söz etmişti. Hüngür hüngür ağlamıştım.” Özdemir Asaf’ın dünyadan kopuşu 29 Ocak 1981... Tam 26 yıl önce... Şiirlerini, pelerinini, çocuklarını, eşini, dostlarını, içkilerini bırakıp genç bir yaşta öte yana geçişi!.. Kişiler vardır hiç ölmeyecek sanırsınız. Yaşam doludurlar. Öyle biriydi o da... Yaşam savaşında çok yordu kendini. Ama şiirinde bu hiç belli olmaz. “Ça”larda da öyle. “Bir yumurcak gelecek. Özür dilerim. Bir tekme atacak, kutular, elbiseler, tıraşlar, gömlekler dağılıp saçılacak. Kâğıtlar kalemler karışacak, cetveller kırılacak. Durup hepsini toplayacak kaldırıp yerine koyacak. Ölçülerin yenilerini yapacak. Tanışıksız, sevgiye dayanmadan. Tozlar topraklar ağırlıklar kırıklar yapıştırılmış, çıkıklar takılmış olacak.” Özdemir Asaf’ın yumurcağının çıkıp gelmesini daha çok bekleyecek miyiz, ne dersiniz? Alev COŞKUN arşamba günü, hemen bütün gazeteler, Oyakbank’ın tamamının Hollanda’nın milli bankası ING’ye satıldığını manşetten duyurdular. Oysa, Eylül 2005’te Oyak grubu ulusal kuruluş Erdemir’i satın alınca ne kadar memnun olmuştuk. Oyak Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, Türk Telekom, Tüpraş ve Erdemir yerli kuruluşların elinde kalmalı demişti ve ne kadar çok alkışlanmıştı. Şimdi ne oluyor da Oyakbank’ın tamamı Hollandalılara satılıyor. Oyakbank da kanımızca Türk Telekom, Tüpraş ve Erdemir gibi ulusal bir kuruluştur ve ulusal bir banka olarak kalmasında büyük yararlar vardır. Oyakbank’ın satılışıyla birlikte Türk bankacılık sisteminin yüzde 42’si yabancıların eline geçmiş olmaktadır. Eğer Halkbank ve Ziraat Bankası da satılırsa, Türk bankacılık sisteminde yabancıların payı yüzde doksanlara doğru yükselecektir. Bu durum, en çok, şimdilerde bu gidişi alkışlayan işadamlarını etkileyecektir. Oysa, tüm bankacılık sisteminde yabancı bankaların payının, yüzde 2025’i geçmemesi gerekir... 1990’lardan sonra küreselleşmenin ana hedeflerinden birisi özelleştirme oldu. Özelleştirme, küreselleşmenin ana stratejisi olarak özellikle gelişmekte olan ülkelerde temel işleve dönüştü. Türkiye, özellikle 20002001 krizinden sonra bu stratejinin temel hedefi haline geldi. Ulusal kuruluşlar, KİT’ler, birer birer yabancıların eline geçti... Çelişki Gelişmekte olan ülkelerde bu uygulama sürerken, gelişmiş sanayi ülkeleri stratejik konumda olan ekonomik kuruluşlarını muhafaza ediyorlar. Bunun en çarpıcı örneği ABD’deki TVA’dır (Tennessee Valley Authority). Bir KİT olan bu kuruluş dünyanın en Ç büyük KİT’i olarak varlığını sürdürmekte ve yılda 36 bin megavat elektrik üretmektedir. Amerika’da kimse kalkıp TVA özelleştirilsin demiyor. Gelişmekte olan ülkeler ellerindeki kuruluşları yabancılara satarken böylesi bir özelleştirme rüzgârına karşın, ileri sanayi ülkeleri “milli şirketlerin” korunması konusunda çok duyarlı davranıyorlar. Ekonomik milliyetçilik adı verilen bu politika ile milli şirketlerin korunması titizlikle sağlanıyor. Örneğin Fransa’da yoğurt üreten Danone’yi ABD’nin ünlü şirketi Pepsi satın almak istedi. Fransa’da gerek sol, gerekse sağ politikacılar ve sendikacılar birleştiler, itirazlar yükseldi. Evet yoğurt stratejik bir madde değildi, ama Danone milli bir şirketti. Yapılan milli bir şirketin yabancılara satışını engellemekti, satış gerçekleşmedi. İspanya’da enerji şirketi ENDESA’yı, Almanya’nın enerji şirketi EON almak istedi, ama İspanyol hükümeti bu satışı engelledi. Almanya da ulusal şirketlerin korunmasına çok önem veriyor, titiz davranıyor. İlginç bir örnek de ABD’de görüldü. 2006 Ocak ayında, ABD’nin en önemli 6 limanı (New York, New Jersey, Baltimore, Philadelhia, Miami ve New Orleans) uluslararası ABDİngiliz şirketi tarafından işletiliyordu. Londra merkezli bu şirketin önemli miktarda hisseleri Arapların Dubai Ports World şirketi tarafından satın alındı. Ancak, Amerikan Kongresi, bu Arap şirketinin sözleşmesini, “ulusal çıkarlara aykırı buluyor ve ABD’nin ulusal güvenliğini” ilgilendirdiği için iptal ediyordu. Benzer biçimdeki uygulamalar Japonya’da da görüldü ve posta idaresinin özelleştirilmesine karşı çıkıldı. Çin’de özellikle enerji kaynaklarının Çin’in ulusal şirketleri tarafından yürütülmesine karar verildi. ABD’de hiçbir yabancı şirkete Telekom alanında işletme izni verilmiyor. İtalyanlar, Hollanda bankası ABN AMBRO’nun bir İtalyan bankasının çoğunluk hisselerine sahip olmasına izin vermediler. Gelişmekte olan ülkelerde bankacılık sistemi yabancı şirketlerin eline geçerken, gelişmiş sanayi ülkelerinde bankacılık alanında yabancıya ancak yüzde 1015 oranında sahiplik tanınıyor. Tam seçim öncesinde, Oyakbank’ın satışı, ulusalcı kesim üzerinde bir şok etkisi yaratacaktır. Zaten emekli subaylar Oyak’taki tasarruflarını alıp ulusal bankalara yatıracaklarını ilan ettiler. Bu tavır sürerse, Oyakbank çok zor duruma düşebilir. Bu satış Financial Times gazetesinde geçen sonbaharda yayımlanan bir yazıyı anımsattı: Financial Times’ta 7 Aralık 2006 tarihinde “Türk Lokumu” başlıklı yazıda, ABDİngiltere merkezli şirketlerin Türkiye’de AB politikalarının sürmesini istediği, bu süreç sayesinde Türkiye’de kârlı bankalar satın aldıkları belirtiliyordu. Financial Times bu yazısında, “Türkiye’nin elindeki kıymetli servetleri satın alana kadar Türkleri oyalayın” diyordu... Hem ulusalcıyım diyeceksin, hem Atatürkçüyüm diyeceksin, sonra da elindeki önemli bir finans kuruluşu olan Oyakbank’ı satacaksın... Bu ne yaman bir çelişkidir?.. Kurtuluş Savaşı öncesi, Sıvas Kongresi’nin önemli delegelerinden Kara Vasıf Bey kürsüden bağırıyor, “Ekonomik durumumuz son derece bozuktur, mandaya mahkumuz” diyerek, Amerikan mandası lehine delegeleri etkilemeye çalışıyordu. Atatürk, bu zorlukların halkla birlikte aşılacağını gördüğü için asla mandaya taraf olmadı. Eylül 2005’te, “Canla kurulmuş, başla devam etmiş stratejik kurumlar özelleştirilmemelidir. Şirketleri, bankaları satın alan yabancıların yabancı devletlerle ilişkileri var. Bir Türk olarak bu beni üzüyor” diye konuşma yapan Oyak Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, ne oldu da 1.5 yıl sonra değişime uğradı. Oyakbank’ın tamamını Hollandalılara satmak istiyor. Oyakbank tüm hisseleriyle yabancılaştırılmamalıdır. Bu satıştan bir biçimde vazgeçilmelidir. Yoksa bu satışa karar veren Oyak Yönetim Kurulu tarih önünde sorumlu olmaktan kurtulamayacaktır. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle