16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 HAZİRAN 2007 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Güneşi tutuşturan çocuklar S abah, büroda, birdenbire elimdeki Türk gazetesinin orta yerinden yüzüme sıçradı adeta. “Sırrı, sen nerden çıktın şimdi?” diye bağırmışım. Kendi sesime sıçradım. Bu kadar yıl sonra, “Pat!” diye. Sırrı Süreyya Önder... “Beynelmilel” fırtınası ve aldığı ödüllerle sinemamızın yeni umudu. Ben de haftalardır, bu kirlisıcak Orta Avrupa kentinde aynı “sektör” hakkında başka şeyler düşünüyordum. AB’nin ekonomik ve politik motoru Almanya’da bir soruya yanıt arıyordum: Neden ciddiye alınabilir bir Alman sineması yok? Her şeyi var; sermaye, altyapı, teknoloji, seyirci, felsefe, cüret, yönetmen, oyuncu... Ama hâlâ bir Alman sinemasından söz edemiyoruz. Neden? Tartışıyorduk: Cumhuriyet’e de katkıda bulunan ve benim hep “iki dilli mucize çocuk” dediğim, şimdi Petersen’e kadar uzatabiliriz: Berlinli, Tunçay Kulaoğlu, son Yaşar Kemal’i Almancaya dönemdeki “geçmişi Türkiyeli” kazandıran Cornelius Bischof’un, genç sinemacılar kuşağına dikkat Petersen’in kariyerinde önemli çekiyordu: “Fatih Akın, Kadir bir rolü olduğunu biliyoruz. Sözen, Neco Çelik, Züli Aladağ, Doğrusu, Alman sinemasına Ayşe Polat, Thomas Arslan, Bülent Türkiye kökenli kalkınma Akıncı ve diğerleri... Hepsinin yardımının tadını, şu sıralarda en arka planında göç var. çok Fatih Akın, üst üste Ama bu göç travmasını aşmak üzereler. Alman FRANKFURT ödüller kazanarak çıkarıyor. Şöhret oldu ve sinemasına büyük çok da çalışıyor. Ama hareket getirdiler. yaşamında pek sıkıntı Bence, asıl bundan sonra çektiği söylenemez. büyük adımlar atacaklar Hayat, bazı insanların ve attıracaklar.” Bu kuşağı, gerçekten en OSMAN ÇUTSAY yolunu düzlüyor gerçekten, bazılarının da iyi Tunçay Kulaoğlu yolunu kesiyor. çözümleyebilir. İşte Sırrı’yla, tam da bunları Yine de ben, Türkiye’nin Alman düşünürken ve yıllar sonra sinemasına bir “kalkınma Frankfurt büromuzda yüz yüze yardımı” yaptığını düşünüyorum. geldim. Güneş gülüşlü bu zayıf Hatta bunu son “Troya” filmini çocuğu, yıllar sonra bir daha çeken ve Hollywood’un “final cut” gördüm. İlk kez, bizim okulun, hakkına sahip az sayıdaki Alman Ankara Siyasal’ın bahçesinde yönetmenlerinden Wolfgang görmüştüm galiba. Erdal tanıştırmıştı. Her zaman akıllı, her zaman sorumlu Erdal da Adıyamanlıydı. Sırrı incecik, çizgi gibi, ama yüzünde hep güneşler açan bir çocuktu. Bizden küçüktü ve başı dertten kurtulmuyordu. Hangimizin kurtuluyordu ki? Ama Sırrı bizden daha dertliydi ve bizden daha yoksuldu. Acı bir hayatla güreşiyordu. Yenilmiyordu. Aklı ve coşkusu, kendine biçtiği sorumluluklarla baş etmesini kolaylaştırıyordu. Daha o zaman, henüz 20’sinde bile değilken. O yoksulluğu, o okuma tutkusunu ve o halk sevgisini, bugün herkesin anlaması kolay değil. Ama dibe vurmuş ülkemizi düşündükçe “Türkiye sana ölüm yok!” diyorsam eğer kolayca, bu insan malzemesi yüzündendir. SBF’ye bitişik Cumhuriyet Yurdu’nda, 1980 veya 1981 yılında, tek bir yatağı nöbetleşe uyuyarak paylaşacak kadar yoksul genç insanları ne bir araya getirmiş olabilirdi halk sevgisinden başka? Yoksulluğun, okuma tutkusunun ve halka bağlılığın bir insanı nasıl zenginleştirdiğine örnek arayanlar, bu güneş yüzlü çocuğun hayatını iyi okumalı. O da hiç saklamadan anlatmalı ve yeni kuşaklara umut taşımalıdır. Alman sineması ve Fatih Akın’a gelince: Onlar gelişmelerden memnun, Türkiye’den gelen kalkınma yardımıyla yeni alanlar açabilecekleri de görülüyor. Ama Sırrı’yı ve Sırrı’ları tanımadıkları, anlamadıkları sürece çok eksik kalacaklarını biliyorlar mı? İşte o, kuşkulu. Ben bugünlerde, yıllar içinde neredeyse hiç değişmemiş Sırrı’nın fotoğraflarına bakıp bakıp tekrarlıyorum: “Bize ölüm yok!” Gerçekten. [email protected] ‘Küçük kardeşin ağabeye’ öfkesi krayna Devlet Başkanı Vladimir Yuşçenko’nun Kiev’de “Sovyet İşgali Müzesi’’ni açması, ülkede epey yankı buldu. Rusya’ya yakınlık duyanlar ki aralarında sol düşünceyle ilgisi olmayanlar da vardı bunu sertçe protesto ederken kararı savunanlar, “Bunda eleştirilecek ne var, karşı taraf da kendi görüşlerini savunan bir müze açıversin” deyip işin içinden çıktılar. Yuşçenko ve çevresinin sosyalist dönemle hesaplaşma konusundaki bu ısrarı, diğer Doğu Avrupa ve eski Sovyet ülkelerindeki koyu ABD yanlısı ve Rus karşıtı hareketlerin bir yansıması gibi görünse de aslında bu çabaların Ukrayna açısından daha farklı nedenleri var. Birincisi, Polonya, Baltık ülkeleri, Macaristan ve Gürcistan’dan farklı olarak Ukraynalılar, Ruslarla ortak bir tarihsel geçmişe ve yakın dil, kültür ve soy bağlarına sahip: Ortaçağdaki Kiev Prensliği’ni hem Ruslar hem de Ukraynalılar sahipleniyor. Etnik olarak Ukraynalı olanların bile önemli bir kısmının (özellikle Doğu ve Güney Ukrayna’da yaşayanlar) gündelik hayatta kullandıkları dil, Rusça; Ukraynaca, köyler ve en batıdaki şehirler dışında, gündelik hayatta yeni yeni yaygınlık kazanıyor. “Ukraynalı’’ denen bir millet de var tabii, fakat bu milleti Rusların kardeş milleti olarak mı görmek gerek, yoksa Ruslara ve Polonyalılara rağmen varlığını korumuş bir millet olarak mı görmek gerek sorusu, Ukraynalıları bölen konulardan biri. Ukraynalılar, tarih sahnesine yeni çıkan bir halk değil. Fakat buraların Rusya’dan ayrı bir ülke olduğu ve Ruslardan ayrı bir halkın yaşadığını da Ukraynalılar, dünyaya hâlâ tam olarak anlatabilmiş değiller. Kiev’de rehberlik yapan arkadaşlarım, bazı yabancı turistlerin hâlâ kendilerine “Siz Rus musunuz’’, “Burası Moskova’dan mı yönetiliyor’’ türünden sorular sorduklarını öfkeyle anlatıyorlar. Sovyet Devrimi’ne KİEV kadar Ruslar buradan “Küçük Rusya’’, Ukraynalılardan DENİZ da “Küçük BERKTAY Ruslar’’ olarak söz ediyorlardı. Rusların Yunanlı tarihçilerden devraldıktan sonra zevkle benimsedikleri bu terim, Rus milliyetçilerinin bugün bile Ukrayna’ya karşı hissettikleri “ağabey şefkati’’ ile “ağabeylik taslama’’ duygularının karışımını gözler önüne seriyor. Ukrayna tarihinin ayrılmaz bir parçası, geçmiş yüzyıllarda, toprak kölesi olmak istemeyen köylülerin Ukrayna bozkırlarında kurdukları Koşak birlikleri; Ukrayna milliyetçileri de, “bozkırların özgür ruhuna sahip olmakla”, yani Rus köylüleri gibi toprak kölesi geçmişine ve kul zihniyetine sahip olmamakla övünüyorlar. Gogol’ün romanından beyazperdeye uyarlanan ve başrolünü Yul Bryner’ın oynadığı “Taras Bulba’’ filminde gördüğümüz, saçların kazıtılıp sadece en tepedeki saçların uzatılarak at kuyruğu tarzı bağlanması (Ukraynacası ile “hohol’’), Ukrayna Koşaklarının geleneksel saç stili. Geçmişte, Ukraynalıları küçümsemek isteyen Ruslar, onlara “hohol’’ adını takmış. Şimdilerde Kiev’de satılan tişörtlerde ise bu hor görmeye duyulan tepkinin nasıl patlak verdiğini görmek mümkün. Bu tişörtlerde, bir “hohol’’ resmi ve üzerinde Ukrayna ulusal arması var. Resmin altında da bu hoholun sözleri yazılmış: “Tanrım, beni bir Moskof olarak yaratmadığın için sana şükürler olsun!’’ Bu ve buna benzer örnekler, sadece Rusya’ya değil, aynı zamanda Rusları ağabey olarak görenlere ya da Ukraynalı olduğu halde Ukraynacayı küçümsemeye devam edenlere karşı duyulan ve pek soğukkanlı sayamayacağımız tepkiyi yansıtıyor. Sonuç olarak Ukrayna, bağımsızlığını kazandığı zamandan bu yana, dağılacağı yönündeki bütün tahminlere karşılık bağımsızlık ve bütünlüğünü korudu. Fakat ulusal kimliğin toplumda kutuplaşma yaratmadan nasıl oluşturulacağı sorusuna net bir yanıt vermeyi, 16 yıldır ülkeyi yönetenlerden hiçbiri başaramadı. U otelde kalacağım. üzümü dağlara çevirip derin bir “Sabah gel de Çengel’e nefes aldım. uzanıp akrabalarımı Sanki ciğerlerim arayalım” diyorum. soluduğum havayı “Tamam abi, tanımış, bütün Şumnu’yu altüst ederiz hücrelerim silkinmiş, gene buluruz” diyor. bedenim kendine en Güneşli bir gün. Otelin uygun iklimi bulup önünde sabah kahvesini dirilmişti. Dünyaya içiyorum. Son göçte gözlerimi açtığım, göbek İstanbul’a gitmiş olan bağımın kesildiğinde ilk Mehmet Öztürk ile çığlığı attığım sohbet ediyoruz. yerdeydim. Şumnu Gezmeye gelmiş. Hak ve sırtlarındaki Çengel Özgürlükler Partisi’nin Mahallesi’nde. güçlenmesinden korkan Doğduğum evin önünde Bulgarların yurtdışında durmuş, dağlara bakıyor oy hakkını kaldıracağı kendi tarihimle söylentileri üzerine uğraşacağıma, bedensel konuşuyoruz. “Seçim huzurumun tıbbi bir zamanı gelir, oyumu açıklaması var mıdır burada kullanırım” diye düşünüyordum. diyor hırsla. Sol taraftaki Acaba insanın göbek masada oturan da bizi bağı kesildiğinde, dinliyor. Taksici Nihat’a annesinden bağımsız telefon ediyorum. Üç doğa ile ilk alışverişinde, dakikada geliyor. “Hadi soluduğu ilk havanın gidelim” diyor, ama vücut kimyası üzerinde önce bir ipucu yakalama bir etkisi var mı? umuduyla iki masa ötede Tıp bilimi ne der oturana gidip sormak bilemem ama istiyor. Adımı ciğerlerimin o STOCKHOLM ve kimleri havayı tanıyıp aradığımı memnun söyler kaldığını söylemez yaşayarak masadaki anladım. adeta Köklerimi havalanıyor. OSMAN İKİZ aramak, Meğer akrabalarımla amcamın tanışmak, AB üyeliğinin oğlu İsmail ağabeymiş. neler getirdiğini görmek Filmlerde görülen için geçen hafta rastlantının heyecanını Bulgaristan’daydım. atlatmak kolay olmadı. Varna’dan trenle Sonra diğer akrabalarla Şumnu’ya giderken buluştuk, Şumnu’yu çevreyi dikkatle gezdik. Şumnu eskiden gözlemeye çalıştım. beri Türklerin İstasyonlar bakımsız, yoğunluklu yerleşim tarım alanları sanki terk merkezlerinden biri. Çok edilmiş. Ne bakımlı sayıda Osmanlı eseri var. meyvelik ne de insan Tombul Camii, ince çalışan bir tarla gördüm. minaresiyle bir zarafet Oysa 1980’lerde abidesi. Kurşunlu Avrupa’daki en iyi beyaz Çeşme, çınar ağacının peynir Bulgaristan’dan altında ziyaretçilerini gelmekteydi. bekler gibi. Şumnu’nun Bulgaristan domatesi ve uzun yürüyüş caddesi de konserveleri tercih unutulur gibi değil. Eski sırasının başında binalar korunmuş. Şimdi gelmekteydi. Şimdi ise elden geçiriliyor. Bulgarlar, Türkiye’den Caddenin göbeğinde ve Hollanda’dan gelen oturma mekânları var ve domatesi yiyorlar. yolun başından sonuna Tarımın öldürüldüğünü, kadar da ıhlamur belli başlı sanayi ağaçları. Şehir merkezi kuruluşlarının yabancı mis gibi kokuyor. sermayeye satıldığını, Dönüşte Varna’da Amerikan sigara sanatçı, TV program tekellerince, Bulgar yapımcısı Nikolay tütününün kökünün Savov ile tanıştım. kazındığını tütün üreten Bulgaristan’daki Türk üreticilerin güç Osmanlı eserlerini durumda kaldığını kitaplaştırıyor. Benim Varna’daki aydın çektiğim Kurşunlu çevrenin önde gelen Çeşme’nin fotoğraflarını isimlerinden Rüstem kullanmak istedi. Aziz’den dinledim. “Buyur helal olsun” Şumnu tren dedim. Anlaşmamıza istasyonunda bindiğim yardım eden eski tüfek taksinin sürücüsü Türk. 86 yaşındaki Sıtkı Merkeze yakın yeni Çavuşef’in çok açılmış, bir Türk’e ait hoşuna gitti bu. Bulgaristan’da köklerimi ararken... Y Almanya’nın SchleswigHolstein eyaletindeki Kiel’de düzenlenen yelkencilik haftasında, 100’den fazla tarihi yelkenli geminin katıldığı gösteri, izleyiciler tarafından büyük ilgiyle karşılandı. Kentte 125’incisi düzenlenen ve Kuzey Avrupa’nın en büyük yaz festivallerinden biri olarak kabul edilen geleneksel “Denizcilik Haftası”na 40 ülkeden yaklaşık 4 bin kişi ile 3 milyonun üzerinde izleyici katıldı. (Fotoğraf: AFP) Yelkenlilerin geçidi Mazeretim var, trafik canavarıyım ben! çünkü hayranlarından kaçıyorsun” n parmağımızda on mazeret… otoyollarda rastladığımız ilk sloganlardı. Kırdığımız her pota, yaptığımız Bunu “Bisikletle işe gitmiyorsun her hataya anında gerekçe çünkü…” ile başlayan sloganlar izledi. buluruz. Hatta “Mazaretim var, Konuyla ilgili sloganlardan “Bisikletle asabiyim ben” şarkısında olduğu işe gitmiyorsun çünkü.. klima gibi asabi olmamızı bile kolayca seviyorsun!”, “Bisikletle işe açıklayabiliyoruz. Eee, minareyi çalan gitmiyorsun çünkü.. Sen bir kılıfını da hazırlıyor doğal olarak! astronotsun” ve “Bisikletle işe Belçika’nın Flaman Bölgesi’nde, abuk gitmiyorsun çünkü.. temiz havaya sabuk mazeretlerle alay edip, toplumu alerjin var” aklımda kalmış. Sloganlar sorumlu otomobil kullanımı hakkında halk tarafından bulunup, bilinçlendirmeye çalışan, otoyollarda dikkat çekecek B R Ü K S E L www.watisuwexcuus.be internet sitesine ekleniyor. şekilde asılan trafik panoları Trafik kurallarına uymamak kampanyası aslında tam amacıyla akla gelebilecek en “bizlik”, Türkiye’lik! saçma mazeretler bu sitede Flaman Ulaştırma Bakanı toplanıyor. Yine bu sitede Kathleen Van Brempt ile halkın oylarıyla seçilen Karayollarından Sorumlu ERDİNÇ UTKU mazeretler otoyolların Bakan Kris Peeters’in “Wat is kenarlarındaki panolar uw excuus?” (Mazeretin ne?) aracılığıyla sürücülere ulaştırılıyor. reklam kampanyası geçen yıl Fransız Méribel Reklam Festivali’nde (Festival de Ödüllü kampanyayla “Aptal sloganlar la Publicité de Méribel) Kristal ödülü aldı. buluyorsunuz çünkü..” diyerek dalga Sürücüleri sorumlu otomobil kullanmaya geçenler de oldu internette. Bunlar yönlendiren kampanya “Bağış / Kamu “Soldan gidiyorum çünkü sağ tarafta yararı” kategorisinde birinci oldu. “Vahşi kamyonların tekerlek izleri arabamın araba kullanıyorsun.. çünkü deden ön tekerlerini bozuyor” ve “Sol şeritte korsandı?”, “Arıza şeridinde durdun.. gidiyorum, çünkü sağcı değilim” gibi çünkü gerçeği bekliyorsun?”, “Sol alternatif gerekçeler yazdılar. şeritten gidiyorsun.. çünkü senin Sürekli teması değişen kampanyanın şu ataların İngiliz?”, “Hızlı gidiyorsun.. anki konusu “otomobili çalışır vaziyette O bırakmak”. www.watisuwexcuus.be sitesinde “Otomobilinin kontağını hiçbir zaman kapatmıyorsun çünkü..” ile başlayan mazeretler sıralanıyor. İşte yüzlerce mazeretten bazıları: “Benzin istasyonundaki sarışını özledin! Yoksa motorsiklet olduğunu düşünecekler! Kendi özel ozon deliğin olsun istiyorsun! Küresel ısınmayı destekliyorsun! Borsada petrol şirketi hissen var! Karının sesini duymak istemiyorsun! Benzin parasını annen ödüyor! Kaynanandan yeterince uzaklaşmadın! Doğanın sesini duymak istemiyorsun! Arabanın üşütmesinden korkuyorsun! Karbondioksit içmeyi seviyorsun! Önceki rekor da zaten sana ait! Bisikletlileri kıskandırmak istiyorsun! Motorun sesi sana huzur veriyor! Böylece arabanın hâlâ kullanılabildiğinden emin oluyorsun!” Dolmuşlarda ve başta kamyonlar olmak üzere taşıtlarının arkalarında en ilginç sloganları kullanarak sosyolojik araştırmalara konu olan ve neredeyse bir “dolmuş edebiyatı” yaratan bir toplum olarak bu kampanyayı düzenleyenlerden telif hakkımızı istemeliyiz! Mutlaka bizden yürütmüşler, yürütmedilerse bile esinlenmişlerdir! Üstelik bir de Fransa’da Kristal ödülü almışlar bizim sayemizde! [email protected] CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle