17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 HAZİRAN 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 16 Örtülü Savaşta Yeni Aşama Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (TGTV) Başkanı Necmi Sadıkoğlu; Adnan Menderes, Turgut Özal ile Recep Tayyip Erdoğan’ı “Demokrasinin Yıldızları” olarak tanıtan afişleri Genelkurmay’ın 27 Nisan’da yayımladığı bildiri ile Cumhuriyet Mitinglerine tepki göstermek amacıyla hazırladıklarını söylemiş. Yıldız parlatıcısı TGTV nedir, ne iş yapar? TGTV, tarikatların ve cemaatlerin oluşturduğu 100’ü aşkın dernek ile vakfın çatı örgütü niteliğindedir. Kurucuları arasında AKP kabinesinin Sanayi Bakanı Ali Coşkun, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Adalet Bakanı Cemil Çiçek ile AKP milletvekili Nevzat Yalçıntaş yer alır. TGTV’nin bir dönem başkanlığını yürüten, şu anda da başkan yardımcısı olan Ahmet Şişman, kendisi gibi Ensar Vakfı kurucusu olan, eski Başbakanlık Müsteşarı, AKP milletvekili adayı Ömer Dinçer’in “Cumhuriyet’in kendisi için bir mana ifade etmediğini” aktardığı o ünlü Sıvas konuşmasının metninin yayımlandığı “Bilgi ve Hikmet’’ dergisinin sahipliğini de üstlenmiştir. TGTV’nin Başkanı Sadıkoğlu, “İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği”nin genel sekreteridir aynı zamanda. TGTV’nin resmi belgelerinde, vakfın “sivil toplum” algılayışı, “...zor, isteklerin yavaş yavaş ve adım adım gerçekleştiği, ama onurlu bir ifade özgürlüğü biçimi’’ diye tanımlanır. TGTV’nin 1998’de düzenlediği “Demokrasi Kurultayı”nın bildirisinde de “rejimi yeniden tanzim etme” iddiası öne çıkarılmıştır: “...yeni bir dünya sisteminin kurulmaya çalışıldığı bu aşamada, Türkiye’de tek parti döneminin yapıları, siyasetçi anlayışı, özlemleri, baskıları ve rejimi olduğu gibi devam edemez. Bütün mesele; her zaman her toplumda farklı toplum kesimlerinin, değişik inanç gruplarının, etnik, dini, kültürel ve diğer toplulukların aynı zamanda yaşayacaklarının kabul edilmesi ve rejimin bunu mümkün kılacak şekilde tanzim edilmesidir.’’ TGTV son günlerde iki ayrı açıklama yaptı. Biri Genelkurmay Başkanı’nın 12 Nisan’daki basın toplantısından hemen sonra 13 Nisan’da yapılmış. Açıklamadaki “Bazı odakların ülkemizin demokratik, ekonomik ve sosyal kazanımlarını tehlikeye düşürecek şekilde darbe çığırtkanlığı yapmaları ülke menfaatlerine zarar vermektedir. Hukuka aykırı bir şekilde halkı tahrik edecek beyanlarla, çağrılarla, sokak gösterileriyle cumhurbaşkanı seçilmez” vurgusu dikkat çekiyor. İkinci açıklama da Genelkurmay’ın sitesinde 27 Nisan’da yayımlanan bildiriye ilişkin. Genelkurmay bildirisinin “toplumda kamplaşma ve kutuplaşmaya yol açabilecek özelliklere sahip” olduğu kaydedilmiş: “Askeri bürokrasi siyasete müdahil veya taraf olmamalıdır. Böyle bir müdahale doğrudan doğruya bir anayasa ihlalidir.” Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi, epeydir asker ile yürüttükleri örtülü savaşı yeni bir aşamaya taşımakta kararlı gözüküyor. Kendileri hedefi dolaylı yıpratma yoluna giderken “sivil proje” olarak tarikat ve cemaatleri doğrudan satranç tahtasına sürüyorlar. “Demokrasi mücadelesi” adlı altında rejimi yeniden tanzim etme yolunda dış destekli bir bilek güreşi denemesine giriştiler. Güçlü olduklarını sanmakla kalmıyor, zamanın artık geldiğine de inanıyorlar... SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Taşeronluk Irak’ın kuzeyi ile ilgili güncel gelişmeleri Doç. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu’na yorumlattık: Askerin ısrarla istediği, hükümetin de vermekten özenle çekindiği sınır ötesi operasyon yetkisinin önemi nedir? Böyle bir yetki, siyasi iradenin TSK’nin terörle mücadelesinde arkasında olduğunu Türkiye’ye yönelik hesap yapanlara göstermek açısından önemli bir mesaj olacak. Askeri nitelikten çok siyasi bir duruş anlamı taşıyacak. Kaldı ki böyle bir yetkinin verilmesi hemen ertesi gün sınır ötesi operasyon yapılacağı anlamına da gelmez. Bunun zamanlaması ve kalıcılığını belirleyecek olan askeri iradedir. Yetkinin uzun süreli olması, iki yıllık bir süreyi kapsaması da anlamlıdır. AKP neden yanaşmıyor bu yetki istemine? Başbakan olan “İçerideki 5 bin terörist bitti mi ki dışarıdaki 500 ile uğraşalım” dedi ya, herkes “Bu rakamları nereden çıkardı?” diye düşünüp duruyor. Anımsayınız, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, geçen mart ayı başında Diyarbakır’a gittiğinde, sonbaharda yurt içinde bulunan Türkiye’de kurumlar arasında çelişki ve çatışma yaratan bir kırılma yaşıyoruz. Bu kırılmanın nedeni iradenin Ankara dışına çıkmış olmasıdır. Washington ile birlikte böyle tek yanlı bir müdahaleye karşı olduğunu açıklamış olması, iktidarın, dışarının arzu ve istekleri doğrultusunda bir edilgenlik içinde olduğunu gösteriyor. Ülke açısından en sıkıntılı, en acı manzara da budur. Resmin içinde yer alan terör örgütünün rolü nedir? PKK terör örgütü bir taşeron, bir simgedir sadece. Arkasındaki güç emperyalizmdir. Türkiye’ye ölümü gösterip sıtmaya razı etmenin aracıdır. Sıtmadan kastım da Irak’ın kuzeyindeki kukla devleti Türkiye’nin himayesinde resmileştirmektir. Bunun için de Türkiye’ye seçimlere müdahale edebilecek kadar Barzani’nin siyasi rüzgârı yerleştirilmiştir. ‘Sarkoland’ Avrupa Dünya Gazeteciler Birliği’nin (WAN) üç yıl önceki İstanbul toplantısında, Belçikalı bir meslektaşım bana “Şunu bilmelisiniz” demişti: “Avrupa artık rasyonel bir kıta değil!” Avrupa’nın rasyonellikten ne denli uzaklaştığını “Kartezyen düşüncenin” merkezi Fransa’da Sarkozy’nin sağladığı “mutlak zaferde” görüyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bir ay arayla yapılan genel seçimlerin ilk turunda Sarkozy, gerçek bir “tsunami etkisi” yarattı. Fransızlar yarın ikinci tur için yeniden sandık başına gidecek ve bu “tsunamiyi” pekiştirecekler. Sonuç şimdiden belli! İkinci tur yalnız Sarkozy’nin temsil ettiği Fransız sağı ile sosyalistler arasındaki sandalye dağılımını belirleyecek... 577 sandalyeli Fransız parlamentosunda Sarkozy sağı gerçek bir rekor olan “400 milletvekilini” acaba hangi astronomik çizgiyle aşacak? Serbest düşüşe geçen Sosyalistler, sahip oldukları 149 sandalyenin kaçını koruyabilecek? 90 sandalye çıkarabilirlerse “Şükür mü?” diyecekler... 60 sandalyeyi mi görecekler? Bahis bundan ibaret. Bunun ötesinde, “merkez” yok oldu. Merkez sağın lideri François Bayrou’nun mecliste kendi sandalyesine sahip çıkıp çıkamayacağı belli değil. “Le Pen sağı” başta olmak üzere; merkez sağdan aşırı sağa, Fransız sağının tüm renkleri “Sarkozy tsunamisinde” eridi. Muhalefet bayrağını taşıyacak tek siyasi güç Sosyalistler, dağınık ve paramparça! Topluma iletebildikleri tek bir yeni proje ve siyasi bir mesaj yok. Bütün bunlar yetmezmiş gibi üstüne üstlük acımasız bir liderlik kavgası içindeler. Toparlanmaları, çok uzun zaman alacak... Avrupa’nın en güçlü liderine dönüşen Sarkozy bu durumda, rahat rahat iki dönem yani önümüzdeki on yıl boyunca Fransız ve Avrupa siyasetine damga vuracak! Şimdiden buna kendimizi alıştıralım... Sayı terörist sayısının 18002000 olduğunu, kış aylarında ise 700800 arasında değişen terörist sayısının Irak’ın kuzeyine çekildiğini söylemiş ve eklemişti: “Irak’ın kuzeyinde büyük çoğunluğu Türkiye sını rına yakın bölgelerde olmak üzere 3 bin 5003 bin 800’e yakın terörist bulunmaktadır. Kandil Dağı’nda ise terörist sayısı yine yaklaşık 500 civarındadır.” Birisi Başbakan olana ya sayı saymasını ya da Irak’ın kuzeyinin Kandil Dağı’ndan ibaret olmadığını öğretmeli! Berlusconi gibi... “Bu nasıl bir Avrupa olacak” sorusuna gelmeden önce, “Bu noktaya nasıl gelindi?”yi irdelemek lazım. Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen arkasından yazdığım bir yazıda, “Sarkozy’nin zamanın ruhunu’’ temsil ettiğini söylemiştim. Yeni Napolyon piyasaya çıkmadan çok önce; Avrupa ufuklarında bu “Sarkozy ruhu”, kendisini hissettirmeye başlamıştı. Aşağı yukarı bir tarih vermek gerekirse, bu tarihi İtalya’da Berlusconi’yi başdöndürücü zaferle iktidara getiren “2001 seçimleri” olarak tanımlayabilirim. Faşizm, Avrupa komünizmi ve “temiz eller” gibi... Eski kıtanın siyasi tarihinde olumlu, olumsuz pek çok yeniliğe öncülük eden ve bu nedenle bir “siyasi laboratuvar” sayılan İtalya; “Berlusconi devrimi” ile “Avrupa popülist sağının çehresini”, tüm unsurlarıyla ele vermişti. Zincirlerinden boşalmış, komplekslerinden arınmış kapitalist bir sağ... Bu sağın hizmetinde “popülist değerleri okşayan”, aslı astarı olsa da olmasa da kulağa hoş gelen güvenceleri “rasyonel olup olmadığına bakmaksızın” veren, sunan, paketleyen ve de pazarlayan “iliştirilmiş bir yeni medya” türü ya da modeli... Berlusconi fenomeni, işte “modern” diye tanımlanan bu yeni parametreleri belirledi. Berlusconi miladına dek “ekonomi”, geniş ölçüde “siyaset” tarafından koşullanan bir alan olagelmişti. Berlusconi, tümüyle bu ilişkiyi ters yüz etti. “Berlusconizmden” sonra siyaset, artık bütünüyle “ekonomi” tarafından belirlenir oldu. Sırtını Fransa’nın “askeriendüstriyel çıkar gruplarına” yaslayan Sarkozy, bu paradigma değişikliğinin ürünü. Nâzım Hikmet ve Türk Dili İ. GÜRŞEN KAFKAS 3 Haziran 1963’te Moskova’daki evinde yitirdiğimiz büyük şair Nâzım Hikmet, Kadıköy doğumluydu. Birçok şiirinde dile getirdiği “vatan özlemini” ve bunun yanı sıra “yurt sevgisini” şiirlerinde işledi. Nâzım, şiirlerindeki diliyle, varlığıyla ve yurt sevgisiyle Türkiye’ye bağlılığını anlatıyordu. Usta şairin kişiliği, ortaya koyduğu ürünler ve şiirde getirdiği değişimler onun büyük sanatçılığının göstergesidir. Nâzım Hikmet’in Türk diline ve yazınına katkısı, onun edebi kişiliği ile ilgili yeterli bilgiyi vermektedir. O, hece şiirini geliştirerek, serbest koşuk biçimiyle, şiirimize yeni bir ivme kazandırdı. O yılların usta şairleri Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in şiire bakış açısını kendine özgü biçimiyle yeniliğe taşıdı. “Senin adını / kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım / Malum ya, bulunduğum yerde / ne sapı sedefli çakı var, / ne de başı bulutlarda bir çınar.” ??? Nâzım, Tanzimat dönemindeki şairlerin yanı sıra, 1908 sonrası Tevfik Fikret ve arkadaşlarının bir araya geldiği Serveti Fünun dergisindeki bireysel ve toplumsal şiirleri izliyordu. Nâzım, değişken, geniş boyutlu ve yenileşmeci bir ortamda ilk şiirlerinden olan “Serviliklerde”yi 1918’de yazdı, yeni Mecmua’da yayımlandı. “Bir inilti duydum serviliklerde / Dedim burada ağlayan var mı?... / Yoksa tek başına bu kuytu yerde / Eski bir sevgiyi anan rüzgâr mı? Hececiler bu şiire ilgi gösterdiler. “Gönül” adlı şiiriyle katıldığı bir yarışmada, şiiri; ses, duruş, imge düzeni yönünden ilgi gördü. Hece ölçüsü, nazım biçimi ve mesnevi uyağıyla yazdığı “Yaralı Hayalet” de beğeniyle karşılandı. ??? “Sen misin sarı Zeybek? Sarı Zeybek sen misin? / Zeybek sendeliyorsun!..O ne?... soluyor benzin!.. / Yere, eskisi gibi hızla vurmuyor dizin!..” Bu şiirle Nâzım, serbest koşuğa geçiyor. İstanbul’un işgaline, şiirleriyle karşı durup, gençliğin lideri olmuştu. 1921’de O, Kurtuluş Savaşı’na destek amacıyla Anadolu’ya geçti. Gençleri şiirleriyle “Kurtuluş Savaşı”na katılmaya çağırdı. Toplumun acılarını, hece şiirinin yeni biçimiyle yazdı. Anadolu’da toplumun geriliğini, bilinçsizliği ve açlığı gördü. “Kara kuvvet” şiirini yazdı. “Asırlar var ki bu memleketin / En sade, en temiz gönüllerine / Göklerin ezeli nuru yerine / Zulmeti siniyor kara kuvvetin. /” Sarmal uyaklı ve koşuk biçimli toplumsal bir şiir örneğidir. Nâzım Hikmet, koşukla ilgili bilgisinin yanı sıra, heceyi geliştirerek kendisine özgü bir yazım şekli belirledi. Moskova’da “Fütürizm” akımının yaygınlığını gördü. Bu akıma göre eski kurallara karşı yeni bir şiir biçimini hedefliyorlardı. “Hey / avanak!.. / elinden o zırıltıyı bıraksana!.. / sana /” onun bu denemesi ilginçtir. O, şiirleriyle geleneksel şiirin kuralları ve hece ölçüsünün dar kalıplarının yeniyi anlatamadığına inanıyordu. Anadolu insanının yoksullukla, bilgisizlikle boğuştuğunu hep yazdı. Nâzım, artık yeni bir akımın öncüsüydü. Şiirlerini toplumsal, gerçekçi bir akımla ve Türk şiirinin yenici boyutuyla yazdı. Melih Cevdet Anday’ın önerdiği gibi şiirlerinde tarihi verilerden yararlandı. Şeyh Bedrettin Destanı, Memleketim, Kuvayi Milliye Destanı şiirleri buna örnektir. Büyük sanatçı kimliği ile Türk şiirini, edebiyatını, toplumsal değerini dünyaya tanıttı. Şiirlerinde anlaşılır, sade ve öz bir dil bütünlüğü egemendir. Ferhat’ın şiirine seslenişinde; “Konuştuğum dil kadar Türkçem kadar güzelsin” betimlemesi onun Türkçe sevgisinin anlatımıdır. Büyük usta Nâzım’ı, saygıyla anıyorum. Kaynakça: Türk Dili Dergisi KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Çürümüş bir şeyler var Sarkozy’nin Berlusconi’den farkı, İtalyan işadamı gibi bir medya patronu olmaması. Buna karşın Fransa Cumhurbaşkanı, büyük medya patronlarıyla al takke ver külah; sıkı fıkı ilişkiler içinde. Sıkıysa, istenmeyen şeyler yazın! Sarkozy çiftinin iki yıl önce krize girdiğini ilk kez kaleme alan ve bu krizi fotoğraflarıyla ayan beyan belgeleyen “Paris Match” dergisi genel yayın müdürü örneğin, şak diye işini yitirdi. Son G8 basın toplantısında, Fransa Cumhurbaşkanı’nın gazetecilerin sorularını “çakır keyif” yanıtladığını iddia eden Belçikalı bir meslektaş; Brüksel’de Fransa Büyükelçiliği makamları nezdinde özür dilemeye mecbur edildi. Olay keza Fransa medyasında sansürlendi... ‘First lady’ Cecilia Sarkozy’nin; cumhurbaşkanlığı seçiminde “kocasına oy vermediğine” ilişkin internete sızan ve benzer şekilde gene Fransız basınında da sansüre uğrayan haberler de, “basın özgürlüklerini kısıtlayan baskının” diğer örnekleri arasında... Dün bir bugün iki... “Danimarka Krallığı’nda çürümüş bir şeyler var!” misali... Avrupa’da çürüyen bir şeyler var. Devamı pazartesiye. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek?hotmail.com nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 16 Haziran www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Hepyek” de denilen bir tür 1 tavla oyunu. 2/ 2 Yapay reçine verniği ve tut 3 kalı üretiminde 4 kullanılan be 5 yaz ve billursu toz... Sebep. 3/ 6 Kapı ve pence 7 relerin üst eşi 8 ği... Gözleri görmeyen. 4/ 9 Yaşar Kemal’in bir ro1 2 3 4 5 6 7 8 9 manı. 5/ Ticari bir or 1 A R A P K I Z I taklık türü... Lantan ele2 L E Ş A S İ S T mentinin simgesi. 6/ H I R Asaf Halet Çelebi’nin 3 B A K A L 4 A Y A L A M A İ bir şiir kitabı... Niğde 5 R A L M A F İ Ş ve Nevşehir yörelerinE Ş A R N İ de yetişen ve kaliteli 6 D A T AMA N bir şarap veren üzüm 7 A S cinsi. 7/ Kutsal bir gü 8 K A L T A B A N ce, bir dileği yerine ge 9 F A O A Y Ç A tirmesi için yapılan vaat... Stilize edilmiş bitki, yaprak ve filiz görünümündeki bezeme motifi. 8/ Aruz ölçülerinden biri... Doğu Anadolu’da kullanılan bir tür küçük zurna. 9/ Olumsuzluk belirten bir önek... Hz. Musa’yı Nil Irmağı’ndaki bir sepetten kurtarıp büyüten kadın. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ebru sanatında, kırmızı boya elde etmekte kullanılan iyi cins bir toprak. 2/ Tarımda kullanılan azotlu gübre... “Niçin” anlamında kullanılan sözcük. 3/ Bir parçanın ağır çalınacağını anlatan müzik terimi... Japonya’da Buda rahiplerine verilen ad. 4/ İnce sac. 5/ Yaratıcısının adı bilinmeyen yapıt... Bir nota. 6/ Helyum elementinin simgesi... Buyruk. 7/ Atıf Yılmaz’ın yönettiği ve Tarık Akan’ın başrolünü oynadığı bir film... Gaziantep yöresinde yetişen beyaz bir üzüm cinsi. 8/ Türk müziğinde bir usul... Şarap. 9/ Sodyum elementinin simgesi... “Nasıl Kurtulur”: Vasıf Öngören’in oyunu. CUMHURİYET 16 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle