16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 HAZİRAN 2007 SALI 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN RTÜK gazetemizin ‘Tehlikenin farkında mısınız?’ reklamlarına ilişkin yapılan şikâyeti haksız buldu Bak Şu ‘Demokrasinin Yıldızları’na! AKP’nin 22 Temmuz seçimleri için izleyeceği kampanyanın stratejisi belli oldu. Kendilerini baskı mağduru, Tayyip Bey’i de demokrasi yıldızı olarak göstermek. Nitekim, bazı İslamcı vakıf ve dernekleri de bünyesinde barındıran “Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı” (TGTV) gazetelere film afişi gibi ilanlar vermiş. İlanda Adnan Menderes, Turgut Özal ve Tayyip Erdoğan “demokrasinin yıldızları” olarak sunuluyor. Öyle mi değil mi, anlamak için bunların demokrasi ayıplarına teker teker bakalım. ??? Başlangıcında, toprak ağası ve gerici kökenine karşın yine de bir demokrasi hareketi olan DP’nin genel başkanı Adnan Menderes öylesine demokrattı ki bir keresinde, “Ben odunu da aday göstersem seçtiririm” diyebilmişti. Lider vesayeti rejiminin en güzel örneklerinden biri değil mi bu? Aynı Adnan Menderes daha sonra başı sıkıştığında, üç bakanını başkaldıranların önüne yem olarak attığı grup toplantısında, kendisine karşı çıkanları yatıştırabilmek için aynen şu cümleyi söylemişti: Siz o kadar güçlüsünüz ki, dilerseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz. Menderes, Cumhuriyeti ne kadar iyi özümsemiş değil mi? Ne kadar demokrat ki, hilafetli bir laik demokrasi isteyebiliyor. Aynı Menderes, 1960 yılı baharında, TBMM’deki DP çoğunluğuna dayanarak, kendi milletvekillerinden oluşan bir grubu, idam cezası verme yetkisini de içeren yargı yetkileriyle donatılmış “Tahkikat Encümeni”ni (Soruşturma Komisyonu) kurdurmuştu. Böylelikle daha 27 Mayıs iktidarından önce, demokrasi Menderes’in ve partisinin milletvekillerinin davranışıyla rafa kaldırılmış, bu olay da darbeler dönemini başlatmıştı. İşte Menderes’in demokrasi karnesi! ??? 12 Eylül askeri darbesinden sonra Kenan Evren’in emriyle kurulan 12 Eylül hükümetinin ekonomiden sorumlu bakanı Turgut Özal. Daha sonra, 12 Eylül’ün sivil devamının Başbakan’ı olarak yoluna devam etti. Turgut Özal, Başbakan olduktan sonra, önce, milletvekili adaylarının, partilerin tüm üyeleri tarafından yargı denetiminde seçilmesini öngören, Nisan 1983’te çıkarılmış olan ve 1988 seçimlerinde yürürlüğe girmesi öngörülen önseçim sistemini getiren Siyasi Partiler Yasası’nı Mart 1986 yılında değiştirtti, vesayet demokrasisini yeniden egemen kıldı, “kapıkulu milletvekili” sistemini ihya etti. Daha sonra,12 Eylül’ün siyasi yasaklı liderlerinin yasaklarının kaldırılması için yapılan halkoylamasında, yasakların sürmesi yönünde kampanya yaptı. En sonunda da, tıpkı Tayyip Bey’in yapmaya çalıştığı gibi, kendi partisinin oylarıyla toplumsal mutabakat aramadan Çankaya’ya çıkıp kuruldu. İşte vizyon sahibi Turgut Bey’in demokrasi karnesi de böyle. ??? Laik, demokratik hukuk devletini dinci bir rejime dönüştürmek için sivil darbeyi 4.5 yıldır kimi zaman yavaştan, kimi zaman hızla, kimi zaman çaktırmadan, kimi zaman açıkça, hoyratça yürüten Tayyip Bey’in demokratlığını, gözü gören herkes biliyor. Tayyip Bey’in demokratik, laik düzene yönelik tehditleri milyonları meydanlara döküyor. Tayyip Bey, kayıtlı seçmenin yalnızca yüzde 25’inin desteğine sahip olduğu halde rejimi değiştirmek ve devletin bütün erklerini eline geçirmek istiyor ve devletin bütün kurumlarıyla çatışmaktan keyif alıp, onları kendi kamuoyuna hedef gösteriyor, sonra da seçim kampanyasında “mağdur demokrat”ı oynuyor. Tayyip Bey’in demokrasi karnesi de böyle! ??? Bu üç antidemokratik liderin de ortak noktaları, oyçokluğunun kendilerine her hakkı verdiğine inanmalarıdır. Adnan Menderes, hiç değilse oyların çoğunluğunu almıştı ve Türkiye de demokrasi deneyiminin ilk evresindeydi. Daha ders alınacak olaylar yaşanmamıştı. Ondan sonra gelen ikisi ise birinci parti olmanın kendilerine her hakkı verdiğini sanan “müstesna!” demokratlar oldular. Şimdi ise Tayyip Bey’in destekçileri, onu Menderes ve Özal ile birlikte, “demokrasinin yıldızı” olarak ilan ediyorlar. 22 Temmuz’da sandıktan ne sonuç çıkarsa çıksın, milli iradeye saygı göstereceğiz. Ama eğer milli irade Tayyip Erdoğan’ın “demokrasinin yıldızı” olduğunu onaylarsa, bilin ki gerçek, çağdaş bir demokrasiye ulaşmak için bu ülke daha çok bekleyecektir. ‘Cumhuriyeti savunmak görev’ FIRAT KOZOK ANKARA Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), televizyonlarda yayımlanan ve kamuoyunda geniş yankı uyandıran, gazetemizin “Tehlikenin farkında mısınız?” reklamlarını oybirliğiyle akladı. Fethullah Gülen’i eleştiren yayınları nedeniyle bazı televizyon kanalları hakkında rapor tutan RTÜK İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanı Nurullah Öztürk’ün, gazetemizin reklamını yayımlayan kanalların cezalandırılması ısrarı üst kuruldan döndü. Geçen hafta yaptığı toplantıda gazetemizin reklamlarını yayımlayan televizyon kanallarından 3’ü ile ilgili uzman raporlarını değer ? Fethullah Gülen’i eleştiren TV kanalları hakkında rapor tutması ile tanınan RTÜK Daire Başkanı Öztürk’ün gazetimizin reklam kampanyası hakkındaki ceza istemi Üst Kurul’dan döndü. Şikâyet konusu hakkında rapor hazırlayan Üst Kurul Uzmanı Abdurrahman Canpolat, Cumhuriyete sahip çıkmanın her Türk vatandaşının doğal olarak alması gereken bir tavır olduğunu belirtti. lendiren Üst Kurul, reklamlarda RTÜK Yasası’na aykırı bir unsur bulunmadığına karar verdi. Üst kurul, reklamları yayımlayan kanallara ceza verilmesine ilişkin iki raporu reddederken, cezaya gerek olmadığı yönündeki tespitlere yer veren raporu onayladı. Karar oybirliğiyle alındı. Kurulun, gazetemizin reklamlarını gündemine almasının ardından uzmanlar tarafından hazırlanan raporlar İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanı Öztürk’e gönderilmişti. Bu çerçevde, CNN Türk’te yayımlanan reklamı inceleyen Üst Kurul Uzmanı Abdurrahman Canpolat, reklamla ilgili hazırladığı raporu daireye sunmuştu. Canpolat, raporunda 20 saniye süren reklamları anlatırken, “Reklamda yer alan, ‘Mayıs 2007’de Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılıyor’ cümlesinde, mayıs ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde henüz herhangi bir adayın açıklanmamış olması nedeniyle, kişi ya da kurum işaret edilmemektedir” demişti. “Cumhuriyetinize sahip çıkın” cümlesinin “Cumhuriyet gazetesine sahip çıkın” ya da “Cumhuriyet rejimine sahip çıkın” gibi iki şekilde algılanabileceğini belirten Canpolat, raporunda şunları kaydetmişti: “Bir kuruluşun ürününün reklamını yapması doğal bir durumdur ve yasal bir sakıncası yoktur. ‘Cumhuriyet rejimine sahip çıkmak’ şeklinde algılanması durumunda ise ‘Her Türk vatandaşının doğal olarak yapması gereken bir ta vır’ olması nedeniyle, sakınca bulunmamaktadır.” Ancak Canpolat’ın hazırladığı bu rapor, Daire Başkanı Öztürk tarafından “beğenilmemişti”. Öztürk, reklamı yayımlayan kanalların cezalandırılmasını öneren raporunu hazırlayarak Üst Kurul’a sunmuştu. Konuyla ilgili Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan RTÜK üyesi Şaban Sevinç, “Konu, olması gerektiği gibi Cumhuriyet gazetesinin kendi siyasal çizgisi paralelinde ve demokrasi ve hukuk sınırları içerisinde yaptığı bir kampanya olarak değerlendirildi ve kurulumuz, bu reklamın 3984 sayılı RTÜK Yasası’na aykırı bir unsur içermediğine hükmetti” dedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr “Türkiye bir askeri darbe düzlemi içine girdi. Başımıza bir şeyler gelecek. Yine birileri ‘kurtarma’ adı altında 2030 yıl daha belimizi doğrultamayacağımız zararlar verecekler. Velhasılı kelam durum kötü. Yüreğim daralıyor.” Bir kesim demokrasi taraftarı, özgürlük taraftarı insanın ruh hali bu sözlerle ifadesini buluyor. Bir başka kesimde ise şu endişeler ifade ediliyor: “AKP yönetimi tarihimizin en tehlikeli yönetimi. Şeriatçılar rejimi değiştirmek için hiç bu kadar kuvvetli olmamışlardı. Milli eğitimi ele geçirdiler, bütün devlet daireleri onlarla dolu. Cumhurbaşkanlığı’nı da ele geçirebilselerdi artık her şey bitecekti. Tehlike devam ediyor.” Bir diğer kesimde ise şöyle kaygılar var: “Bu ülkeye demokrasi gelmez, bizim hakkımızı da vermezler. Her gelen cebini doldurup gidiyor. Siyaset kavgası diye yaptıkları aslında çıkar kavgası. Yoktur birbirinden farkları. Kabak her seferinde bizim başımıza patlıyor.” ??? Seçim ortamındayız. Aday listeleri açıklanıyor, partiler seçim çalışmalarına hazırlanıyor. Demokratik bir rejim için en keyifli olaylardan birisi seçimdir. Halkın oyuna başvurulan seçimler, Kimse Durumdan Memnun Değil... birçok yerde bir bayram havası içinde geçer. Sonunda birileri seçimleri kazanır birileri de kaybeder. Seçimi kazananlar, yeni bir hevesle görevlerini yürütmek üzere işbaşına gelirler. Bizde seçim ortamı, sanki bir kaos ortamı gibi. Bu Meclis Cumhurbaşkanını seçemedi. Gelecek Meclis mi seçecek, yoksa halkoyuna mı başvurulacak bunu bile bilmiyoruz. AKP tek başına yeniden iktidara gelir mi? AKP dışındaki muhalefet partileri hükümet kuracak kadar milletvekili çıkarabilirler mi? ??? AKP tek başına yeniden seçimleri kazanırsa ne olur? İşte soru işaretleri ve gerginlikler bu andan itibaren başlıyor. Bazılarına göre 23 Temmuz sabahı beklenmedik gelişmeler olabilir. Hatta bazılarına göre 23 Temmuz’a bile kalmadan seçimler yapılamayabilir. Bu tezi ortaya atanlar, Kuzey Irak geriliminin Türkiye’yi bir savaşa götürme ihtimalinden söz ediyorlar. PKK’nin eylemlerine hız vermesinin, kamuoyunu kışkırtacak saldırıları aralıksız sürdürmesinin de bu projenin bir parçası olduğunu düşünenler bulunuyor. ??? Tezler şöyle sürüyor: Türkiye, PKK terörünü durdurabilmek amacıyla Kuzey Irak’a girecek. Bu olay ABD, Türkiye ilişkilerini bozduğu gibi, Türkiye’nin AB üyelik sürecini de tamamen durduracak. Türkiye, Kuzey Irak’taki Kürt yönetimiyle de çatışacak. Ekonomisi bozulacak, siyaset militarizmin tamamen etkisi altına girecek. Cumhurbaşkanı hükümeti feshedip bir teknokrat hükümet kuracak. AKP bu yolla tasfiye edilecek ve seçimler de başka bir tarihe ertelenecek. ??? Bu karamsar tezlere inananlar oldukça çok. Ancak, bu kadar büyük altüst oluşları Türkiye kaldırabilir mi? Makul olan; seçimlerin demokratik ve barışçı bir ortam içinde geçmesi. Halkın desteğini alan parti ya da partilerin iktidara gelmesi. Türkiye’nin geçen dönem yarım kalan AB üyelik projesinin hızlandırılarak sürdürülmesi. Evet siyasi kutuplaşmanın toplumda bir karamsarlığa ve gerginliğe ne den olduğu ortada. Ancak, bu durum sürekli ve kalıcı bir ruh hali sayılamaz. Bir toplum, bu kadar gerginliği uzun süre kaldıramaz. Mutlaka bir yerlerden umutla beslenmesi, kendine güvenecek olguları hissetmesi gerekir. ??? Türkiye gerçekten kritik bir eşikten geçiyor. Bin türlü oyunun bir arada oynandığı, ulusal ve uluslararası aktörlerin devrede olduğu bu sürecin olumlu sonuçlarla atlatılabilmesi büyük önem kazandı. Türkiye, kendi iç sorunlarının da ötesinde bölgedeki sorunlarla da iç içe yaşıyor. Zayıf, yorgun ve fakir bir Türkiye, bölge açısından da önemli bir zaaf olarak kabul edilir. Toplumsal gerginliğin ne kadarı gerçek, ne kadarı sanal, bunu anlamak da kolay değil. Bazı insanların tedirginliklerini yüzlerinden okumak mümkün. Mutsuzluklarını görmek mümkün… ??? Ben yine de Türkiye’nin sigortaları sağlam bir ülke olduğuna inanıyorum. Bu kargaşa ve umutsuzluktan da yeni çözümler doğacaktır diye düşünüyorum ve umudumu koruyorum. İyimserim belki ama… CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle