23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 HAZİRAN 2007 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Milli Eğitim Bakanlığı ile TDK’nin Atatürkçülüğü Yerleşmiş kurallarla oynama, ölçünlü dili bozma ve bunları yaygınlaştırma hakkını TDK ile MEB kimden almaktadır? Dilin de bilimi olduğunu akademik sanıyla övünen yetkililer niye unutmaktadır? 2005’ten önce liseyi bitirenler, şimdi üniversiteli olanlar sınava girer ya da işyerlerinde eski kuralı kullanırlarsa başarısız sayılmaktadır. game, broker, cash cart, change, charter, chat, checkin, checkpoint, checkup, chobitation, factoring, fairplay, finalfour, fulltime, grill, grossmarket, manuel, mega store, mortgage, nonstop, offline, pipe line, post it, prime time, printer, rafting, rating, reiber, standby, transporter, tubeless…” gibi. Bu sözcüklerden çoğunun dilde yerleşmiş karşılıkları vardır; karşılık bulmakta geciktiklerimiz de Türkçenin söylenişine uydurulmuştur. Resmi TDK THY’nin uçuş onayına “okey” demesini eleştirirken Türkçe Sözlük’e “okeylemek” gibi bir eylem eklemiştir. Böylece Ankara’yı bozarak “Ankamall” gibi saçmalık türetenleri “okeylemek”tedir. Ayrıca özensiz çeviriyle yaygınlaştırılan, “start almak, start vermek, starta geçmek, sahne almak” gibi yanlışlar da sözlüğe taşınmıştır. Öyleyse resmi TDK’nin, tabelası Türkçe olan işyerlerine ödül vermeye, karma dille şarkı söyleyen “star”ları eleştirmeye hakkı var mıdır? Kendi ülkesinde dükkânına Türkçe ad koyanı ödüllendirmek “ayıp” değil midir? Yerleşmiş kurallarla oynama, ölçünlü dili bozma ve bunları yaygınlaştırma hakkını TDK ile MEB kimden almaktadır? Dilin de bilimi olduğunu akademik sanıyla övünen yetkililer niye unutmaktadır? 2005’ten önce liseyi bitirenler, şimdi üniversiteli olanlar sınava girer ya da işyerlerinde eski kuralı kullanırlarsa başarısız sayılmaktadır. PENCERE ABD, Türkiye’yi Iraklaştırıyor mu?.. Bugün pazar... İster tatil günü olsun, ister olmasın; ister uzak bir kasabada yaşayın, ister koca bir kentte; artık dünya iç içe geçti, teknoloji uzakları yakın etti... Irak artık ırak değil.. TV sayesinde evimizin içinde... Irak perişan.. İnsan insana düşman.. Mahvoldu Irak.. ? Kim mahvetti Irak’ı?.. Başkan Bush Amerikası!.. ABD emperyalizmi, petrolüne el koymak için, Irak’a el koydu... Denebilir ki: Ama, Amerika başarısız kaldı, tüm öngörülerinde yanılgıya düştü, hani Saddam zulmünden yaka silken halk işgalciyi kucaklayacak, ülke barışa kavuşacak ve demokrasiye geçecekti?.. Irak’taki halk da, demokrasi de, barış da, insan da emperyalizme vız gelir; Amerika amacına ulaşmış, petrole vaziyet etmiştir... ? Ya Türkiye?.. Ne oluyoruz?.. Bugün başımızdaki AKP iktidarı ABD’nin güdümüyle ülkemizi nereye sürüklüyor?.. İnsanımız gün geçtikçe insanımıza düşmanlaşıyor... Başbakan RTE iktidara oturduğundan bu yana kin, nefret, düşmanlık tohumlarını topluma serpiyor... Amerika’da Türkiye’yi tanıyan uzmanlar garip laflar etmeye başladılar; bunlardan pek ünlü Abramowitz’in ağzında parçalanma lafazanlığı dolaşıyor... Irak’ta birbirine düşmanlaşanlar kimler?.. Kürtler ile Araplar.. Sünniler ile Şiiler.. Amerikan işgali altında yiyorlar birbirlerini... ? Ya Türkiye’de parçalanma nasıl oluyor?.. Milliyetçiler ile ümmetçiler.. Türkler ile Kürtler.. Laikler ile dinciler.. Derken tam bu kertede saldırı Amerikan işgali altındaki Kuzey Irak’tan başladı, asker ister istemez harekete yöneldi. AKP iktidarı ABD’nin güdümünde kendi çıkarına bakıyor... Aklı başında olanlar tehlikenin farkında!.. ? Türkiye Iraklaşabilir mi? Amerikan uzmanlarına sormalı!.. ABD, Talabani’yi Bağdat’a Devlet Başkanı yapıp, Barzani’yi Kuzey Irak’a Hükümet Başkanı diye oturttuktan sonra PKK’yi himayesine alıp üstümüze saldığına göre Başkan Bush’un elbette bir bildiği ve tasarımı vardır... ? Irak artık ırak değil.. Hem eski Irak değil.. Hem uzak değil.. Soru: “Stratejik müttefikimiz” ve NATO’da ortağımız ABD, Türkiye’yi Ortadoğu projesinde Iraklaştırmaya mı çabalıyor?.. 1946’dan 2007’ye! “Yurdumuza yabancı sermaye gelecekmiş! Gazeteler bu havadisi verirken cümbüş ediyorlar. Resmi makamlar da memlekete yabancı sermayenin girmesini kolaylaştırmaya hizmet ediyorlar. Hele bu sermaye bir gelsinmiş, asfalt yollar uzayıp gidecek, gökleri uçaklar kaplayacak, memleket malla dolacak, madenler gürül gürül işleyecek, herkes yağ bal içinde yüzecekmiş...” Bu satırlar 2 Aralık 1946’da yazılmış!.. Yazan, Sabahattin Ali!.. ??? Altmış yıl geçmiş! Yabancı sermayeyi arayarak, isteyerek, özleyerek, sevinçten çıldırarak çağırmışız; o da koşa koşa buyurmuş!.. Yetmemiş, her şeyimizi yabancılara açmışız, bin bir güçlükle yarattığımız zenginliklerimizi de peşkeş etmişiz, ona buna, Arap’ına, İngilizine, Almanına, İtalyanına, Yahudisine... Ne olmuş? “Herkes yağ bal içinde yüzüyor” mu? Halkımızın açlık sınırı günden güne düşmekte, geçim zorluğu her yurttaşı sarsmakta, ülkenin dışiç borçları katlanmakta... Topraklarımızı, fabrikalarımızı, işletmelerimizi, bankalarımızı haraç mezat satıyoruz! Gelen paraları ne yapıyoruz? Halka hizmet için mi kullanıyoruz; yoksa belli kişilerin, çevrelerin daha da zenginleşmesini mi sağlıyoruz? ??? Bugünkü dünyanın dolar milyarderleri arasında tam yirmi altı yurttaşımız var, diye övünmeli miyiz?.. Beş yıl önce kaç taneydiler; iki mi üç mü? AKP dönemi yetiştirmiş bu dolar milyarderlerini, nasıl yapmışsa, nasıl başarmışsa!.. Altmış yıl önce Sabahattin Ali ‘Marko Paşa’ dergisinde uyarmış, gözler önüne sermiş olanları, olacakları: “Lozan’ın en şerefli tarafı, bizi yabancı sermaye köleliğinden kurtarması idi. Arkasından yirmi sene hep bu yabancı sermayeyi silkip atmaya çalıştık. Mini mini Belçika’nın tramvay şirketindeki sermayesinden kurtulunca bayram ettik; İzmir su şirketi yabancı sermayeden kurtuldu diye tören yaptık; havagazını aldık, sevincimizden zıpladık; tüm elektriği kurtardık; gazetelere sütun sütun yazı yazdık.” ??? Uzun yıllar süren savaşlardan çıkmış, yoksul, bitkin, az nüfuslu bir Türkiye, nasıl yaptı bütün bunları? Hangi güçle, hangi parayla yabancıların elindekilerini söküp aldı?.. Hem de zorla değil, karşılığını ödeyerek, barışçı yollarla... Karanlık güçler Sabahattin Ali’yi niye öldürdüler? Şunları yazdığı için olmasın: “Dünyayı bir ahtapot gibi sarmaya çalışan emperyalist sermayenin kucağına atılmak, milletin alın terini dolara ve sterline satmak isteyenler kim? Gözü doymaz paranın bu korkunç taarruzu karşısında milletini ve vatanını seven her namuslu insan, sesini çıkartmaya mecburdur.” Anısına saygıyla... Sevgi ÖZEL M illi Eğitim Bakanlığı ile el ele veren resmi Türk Dil Kurumu’nun Türk Devrimi’ne inanıp inanmadıklarının çok iyi sorgulanması gereken bir sürece girmiş bulunuyoruz. Bu iki kurumun birlikteliğiyle ilkin bütün yurttaşların ortak anlaşma aracı olan “dil”in büyük yaralar aldığını belirtmeliyiz. Milli Eğitim Bakanı Çelik’in “Türkiye’de DeğişimDemokrasi ve Aydınlar” adlı kitabından alıntılar yapan Cumhuriyet’i okuduğumuzda, MEB ile resmi TDK’yi birlikte düşünmemiz gerektiğini anımsatmak istedik. Bakan Çelik’in başında olduğu MEB, zorunlu “haller”de Atatürkçülükten dem vurmakta, resmi TDK de bilgisunar sayfasına “Atatürk’ün Türk Dil Kurumu” yazarak “Atatürk’ün kurumu” olduğunu savlamaktadır. MEB’in, “100 temel eser” fiyaskosu sürmektedir; AKP’nin ilköğretimde “parasız” dağıttığı Türkçe kitapları incelendiğinde, bu kitapların gerçekten “para” etmeyeceği görülecektir. Hem içerikleri hem de kullanılan dil, “100 temel eser” içinde önerilen “tekerlemeler” gibi içler acısıdır. Kısacası, iki devlet kurumu eliyle dilimiz, bilincimiz kirlenmektedir. Bir başka deyişle dil, devlet eliyle bozulmaktadır. MEB, okullara TDK’nin Yazım Kılavuzu ile Türkçe Sözlük’ünü önermektedir. Resmi TDK ise 1985’ten bu yana ölçünlü dil ve yazım kurallarıyla oynamaktadır. TDK, 1985’ten beri ısrar ettiği “İmla Kılavuzu”nun adını 2005’te “Yazım Kılavuzu” yapmak zorunda kalmış, 20 yıl önce bozduğu kuralların kimini düzeltmiştir. Ne ki çelişkiler sürmekte, kurallar sessizce değiştirildiği için 4. sınıf öğrencisi ile 8. sınıf öğrencisi, başka başka kurallar öğrenmektedir. Dilin altındaki bakla Gelelim Türkçe Sözlük’e… Bu yapıtın 2005 baskısına yansıyan anlayışla MEB’in “Atatürkçülük”ü birbirine pek benzemektedir. Resmi kurumun Atatürk’ün başlattığı Dil Devrimi’ne, Türkçenin bu doğrultudaki yenileşmesine ilişkin dünya görüşü sözlüğü bilimsel nesnellikten uzaklaştırmıştır. Sözlükteki “devrim, inkılap, reform, tasfiyecilik” maddeleri savımızın doğruluğunu kanıtlamaktadır. Örneğin “devrim” sözcüğünün tanımı, sözlüğün 1988 baskısında şöyleydi: “1. Çevrilme, katlanma, bükülme. 2. (dil inkılabının ilk yıllarında) İnkılâp. 3. (son yıllarda) İhtilâl: Fransız Devrimi.” Resmi TDK, aldığı tepki üzerine bu tanımı tersyüz etmiştir: “Devrim is. 1. Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik. 2. İhtilal: Fransız devrimi. 3. esk. İnkılap. 4. esk. Çevrilme, katlanma, bükülme.” Resmi TDK, dilinin altındaki baklayı 2005 sözlüğünde çıkarmış, “tasfiye, tasfiyeci, tasfiyecilik…” sözcüklerine, “özleştirme, özleştirmeci, özleştirmecilik” gibi anlamlar katmıştır. Dil Devrimi’ne karşı olanlar, tasfiye sözcüğüne kendi siyasal anlayışları doğrultusunda böyle bir anlam yüklemiş, böylece dili siyasal anlayışlarının malzemesi yapmışlardır. Ancak bugün devrimin ürünü sözcükleri, her görüşteki insanlar kullandığına, dil kimsenin tekelinde olmadığına göre, “tasfiyecilik” kavramının, üstelik de yanlış olarak, genel dilin sözlüğünde eklenmesi şaşırtıcıdır. Eski tartışmaları diriltmenin kimseye yararı yoktur. Sözlükte maddebaşında, “mızraklı ilmihâl, Miraç Gecesi, Miraç Kandili, Mevlit Kandili, ahir zaman peygamberi, Allahuteala, Allahualem, Allah vergisi, mevhibeiilahiye, sabah ezanı, namaz seccadesi, ezan vakti, namaz niyaz, bayram namazı, teravih namazı, ahir zaman peygamberi” gibi dinsel öğeler ya da “toparlayıcı krem, tuvalet kâğıdı, uyku sersemi, uzun yol sürücüsü, üçler yediler kırklar, vakit kaybetmeden, vergi kaçakçısı, viski bardağı, yağlı müşteri, yakın akraba, yemek dolabı, yıldırım aşkı, yürekler acısı, zehir hafiye” gibi ilginç tamlamalar olmasına karşın, Kurtuluş Savaşı, “Milli Mücadele” içinde verilmiş; Yazı İnkılabı, Harf Devrimi ve başkaları maddebaşında yer almamıştır; “adam adama savunma, televizyon verici istasyonu” gibi uzun tamlamalar varken “Atatürk ilke ve inkılapları” (ya da devrimleri) ve “Türk Devrimi” yoktur. Deyimlerin anlam ve biçiminin gereksiz yere değiştirilmesine ilişkin yanılgılar, çelişkiler de çoktur. Birçok yabancı sözcük özgün yazılışlarıyla alınmıştır: “anchorman, aria, au pair, billboard, blender, bodyguard, brick Turkey değil Türkiye İnsanlar tek sözcük yüzünden başarısız sayılmanın hesabını niçin sormamaktadır? Öğretmenler, aydınlar dil beğenimizi yozlaştıran bu aymazlık karşısında niçin suskundur? Bu sözlük ve kılavuzla ne Türkçenin sözvarlığı algılanabilir, ne doğru yazma öğrenilebilir. Yazık ki bu iki yapıt okullara ve tüm devlet kurumlarına girmiştir. Bir edebiyat doçenti olan Milli Eğitim Bakanı’na bu yanlışlar 18 Temmuz 2006’da bildirilmiş, yanıt alınamamıştır. Ülkemize “Turkey” denmesinden, alanlarda salonlarda “Atatürk Airport, Anatolia” gibi adlar kullanılmasından acı ve utanç duymayanların, Atatürk’ü ve Türk Devrimi’ni toz kadar anlamayanların, Atatürk’ün manevi mirası “akıl ve bilim”den pay almamış olmasını görmek, içimizi yakmaktadır. Türk Devrimi’ni anmayan TDK ile MEB’in “Atatürkçülüğü”, uygulamalarıyla ortadadır. Duyarlı yurttaşlara bir kez daha duyurmayı görev bildik. 22 Temmuz seçiminden önce bu bilgilerin sağduyuyla değerlendirilmesi dileğimizdir. Haritalar Değişirken... Ali BULUNMAZ isan ayında yaşama veda eden ABD’li muhalif yazar Kurt Vonnegut, Beş Numaralı Mezbaha adlı eserinde dünyaya şöyle seslenmişti: “İnsanlara her gün şahane yalanlar uydurmazsanız, kimse yaşamak istemeyecektir.” Bush başkan 11 Eylül sonrası BOP marifetiyle başta Afganistan ve Irak olmak üzere tüm Ortadoğu’yu, kâh demokrasi kâh terörle mücadele, kâh kitle imha silahları yalanıyla işgal etmeye koyuldu. Ancak hesap tutmayıp; ceviz ağacından yapılma, üstüne ABD bayrağı örtülmüş tabutlar “özgürlükler ülkesine” ulaşmaya başlayınca, halk Kongre seçimlerinde Bush’a sırtını döndü. Fakat sözü geçen yalanlara inanmayı sürdüren ve ABD’nin petrol için bölgede bulunuşunu ötelemek isteyenler, “özgürlük ve demokrasi dağıtıcısı”nın aslında “emperyalist olmadığını” ve Irak’ı “sömürgeye dönüştürmediğini” savunabiliyor. Aynı görüş sahipleri, ABD gözetiminde kaleme alınan Irak “anayasası” gereği, nüfus yapısı değiştirilmiş Kerkük’te yapılacak referandumun Türkiye’nin “çıkarına uygun” ve Irak’taki demokrasinin “hayrına” olduğunu iddia edebiliyor; dünün aşiret reisi, bugünün “liderleri”nin tehditlerine karşın, Türkiye’nin “sorun çıkarmaması” telkininde de bulunabiliyor. Yunanistan’da yayımlanan Eleftherotipia gazetesinin muhabiri, Kuzey Irak’a yaptığı geziye ilişkin “PKK terörist bir oluşum değil; bölücü etkinliklerinden vazgeçip, kültür ve dil politikalarına yöneldi” ifadelerini kullanmıştı. Bunlar 8 Mayıs’ta AP’de konuşan ve “PKK N siyasi bir sorundur (…) Irak’ta federal bir yapıdan yanayız” diyen Barzani’nin sözleriyle birebir uyuşmuyor mu? Mesud Barzani’nin sağ kolu ve Kürt yönetiminin dışilişkiler sorumlusu olan Safin Dizai ise sınır ötesi operasyon ihtimaline karşılık “Türk tankları Kuzey Irak’a geçemez, ABD burada ve buna izin vermez; ‘Kürdistan’ halkı buna izin vermez” diyor. ABD’nin pek çok televizyonunda “Kürdistan” adıyla tanıtılan Kuzey Irak’tan “muhteşem, öteki Irak, rüya” diye bahsedildiği biliniyor. Kuzey Irak’ın ABD korumasına alınması, Bağdat’a duvarlar örülmesi, “Kürdistan”a paralar yağdırılması, bölyönet politikasının ayyuka çıkması ve ErbilBrükselWashington hattından söz açılması; Iraklı Salih Ubeydi’nin “Önümüzdeki yıl bağımsız Irak olmayı umuyoruz” sözlerini anlamsız kılıyor. Bu arada, Irak’a ve tüm Ortadoğu’ya dair yeni haritalar da elden ele dolaşıyor. Harita denen şey, uzun yılları kapsayan planlarla önce zihinlerde, sonra kâğıtlarda değişir / değiştirilir ve nihayet sınırlar yeniden oluşturulur. İnsanlık buna, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’yla, Soğuk Savaş’ın ardından ve Yugoslavya’da tanıklık etti. Şimdi Irak’ın haritası baştan çiziliyor. ABD, bölgedeki “yeni ortaklarını” günü gelene/işlevleri sona erene kadar yalan ve vaatlerle kandıracak gibi görünüyor; bu bağlamda ise Kuzey Irak’ın kontrolünü peşmergelere “bırakıyor.” Bir bakıma Irak’ın haritasının değişmesi için düğmeye basılmış oluyor. Tüm bu yaşananlara baktığımızda, sıra yavaş yavaş kimin haritasına geliyor?.. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle