16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 HAZİRAN 2007 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Savaşın Norveçli Lillayla’dan mektup var acılı Y çocukları rak ile İran arasında yıllarca süren savaşın yeni bittiği günlerdi. Iraklı Ferahnaz, İsveççe dil okulunda sınıf arkadaşımdı. Savaşın son dönemlerinde bir yolunu bulmuş, İsveç’e sığınmacı olarak gelmişti. Öğretmenimiz, karatahtaya bir şeyler yazıyordu. Ferahnaz derslere uyum sağlayamıyordu. Öğretmen ders anlatırken yine bir gün düş dünyasına dalmış, uzaklara gitmişti. Öğretmen, tahtaya karaladığı yazıları silerken birden elindeki silgiyi gürültüyle düşürdü. Gürültüye uyanan Ferahnaz çığlık atarak havaya fırladı. Ferahnaz, ani seslere karşı duyarlıydı. Irakİran savaşında babasını, iki kardeşini bombalı bir saldırıda yitirmişti. Haftanın belli günlerinde okuldan izin alarak Danimarka’daki İşkenceye Uğrayanları Tedavi Merkezi’nde psikolojik tedavi görüyordu... Nabila, ortaokula giden kızımın sınıf arkadaşıydı. Onun ailesi de İsveç’e 1991 yılında baba Bush’un Irak’a karşı başlattığı savaştan sonra gelmişti. Nabila’nın babası, çocuklarının yeni koşullara uyumu konusunda çok katıydı. İsveç kültürünün, birlikte getirdikleri Müslüman kültürünü yok ettiğini düşünüyordu. İsveç’e başı açık gelen eşi, kısa sürede çarşafa bürünmüştü. Nabila da altı yaşına dek sokakta arkadaşlarıyla kızerkek ayrımını yaşamadan büyümüş. Ancak okula başlayınca iş değişmiş. Babası, “Artık büyüdün, başını ört” demiş. Kızımla baş başa kaldıklarında zaman zaman ağlayarak örtünmeyi sevmediğini MALMÖ söylüyor, babasının baskılarından yakınıyormuş. Bugün, nüfusunun tamamına yakını ALİ HAYDAR yabancılardan oluşan NERGİS Malmö’nün Rosengard semti geçen günlerde Irak’takine benzer günler yaşadı. Neye tepki duydukları anlaşılamayan yabancı gençler, evlerin bodrum katlarını, mahalledeki çöp bidonlarını ateşe verdiler. Yangınlar çeşitli aralıklarla günlerce sürdü. Daha önce de aynı mahallede okullar, çocuk yuvaları ateşe verilmişti. Benim geldiğim yıllarda Rosengard, yeşillikler içinde, güzelliğine doyum olmayan bir semtti. Son yıllarda kurudu, çoraklaştı adeta. Huyumdur, zaman zaman, anılarımın geçtiği yerlere küçük gezintiler yapmak isterim. Ne yapacağıma karar veremediğim bir tatil günümde, İsveç’e geldiğimde kaldığım ilk mahalle olan Rosengard’da bisikletle dolaşmak istediğimde gördüklerim karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim. Bisiklet yolları cam kırıklarıyla kaplıydı. Mahallenin çocukları, hiç tanımadıkları bisikletlilere zarar vermek için ellerine geçirdikleri şişeleri bisiklet yolunun üzerinde kırmışlardı. Tekerin patlamaması için elimde bisikletimle yaya olarak yürürken başka bir tuzakla karşılaşacağımı nereden bilebilirdim. Cam kırıkları arasında dikkatle yürürken bir köşe başında birden çapraz ateşe alındığımı fark ettim. Yüzlerini Filistin poşularıyla gizleyen iki çocuk, oyuncak silahlarını üzerime doğrultarak her gün televizyonlardan izledikleri Irak görüntülerini tekrarlıyorlardı. Çocuklar iki yandan, “Kaldır ellerini, havaya kaldır, teslim ol!” diye bağırdılar! Zevklerine limon sıkmak istemedim; bisikletime yaslanarak ellerimi havaya kaldırdım ve teslim oldum. Buna da şükür!.. Irak’ta her gün yinelenen benzer saldırılardan kaç kişi benim gibi böyle sağ kurtulma şansına sahip olabiliyor... [email protected] I aşlılık işaretlerinden birisi de durup dururken ona buna, vara yoğa ağlamaktır... Son ağladığım, ABDIndiana’dan Norveç’e giden Lillayla üzerineydi: Demek ki, yaşlanıyorum! Ağlanacak şey bulup çıkarmak yeteneği ile, insan olgunlaştıkça donanıyor anlaşılan... Zira Lillayla’nın, Türkçe devamıyla adını tam olarak yazarsak Lillian Ayla Ersoy’un, üzüntü nedeni olacak bir yaşamı yok aslında... Tam tersine, o yaşam dolu kıpırtıları üzerinde taşıyan cıvıl cıvıl bir genç kızımızdır... Uluslararası akademik ünü olan bir Türk hocamızın, Prof. Okan Ersoy’un Norveçli ilk eşinden çocuğu Ayla’ya bu son yazımız boyu, baba tarafından Türk soydaşlığıyla ‘genç kızımız’ demek hakkına sahibiz. Lillayla, Purdue Üniversitesi’ni geçen dönem tamamladığı sırada, Norveç’e, anavatanına Atlantis fırlatıldı fırsatlarını terk edip Oslo’ya gidişi altında yatan nedeni de mektubunda öğreniyorduk. Gidişinin amacı annesinin geride bıraktıklarını o boş evde yaşamaktı! “Evin tamamı” diyordu Ayla, “sanki bir hazine sandığı gibi... Babamın yıllarca evi kapalı ama ayakta tutmasının nedenini şimdi anladım! Evi, annemin anılarıyla birlikte bana ayırmış, meğer!” Son satırındaysa, “Annemin 70’lerden kalan Amerikan kartpostallarını da çatıda buldum... Bu eski kartpostallarda yazgımla karşılaştığımı söylemeliyim” diyor ve “bildiğim tek şey ise, yazgımın bu yönde olduğudur” sözüyle tamamlıyordu mektubunu... Gerisi selam kelamdı... Lillayla’dan gelen mektubu Cumhuriyet’e ayırıp okurlarla paylaşmak için bir köşeye koyarken, biz de Türkiye’ye dönüş valizlerimizi topluyorduk. Eşim Sinem ve oğlumuz Anıl Can’la kalkıştığımız on yıllık macera son buluyor, yanımıza ABD’de doğan Ali Nâzım’ı da alarak geri geliyorduk. Demem o ki, gazetemizin 10. sayfasında size bugüne kadar ABD’den pazar yazıları yazan Mahmut Şenol, bundan böyle, Türkiye’de onu bekleyen kendi yazgısını Amerika’daki dostlarına duyurmak için Lillayla’nınkine benzer mektuplar yazmak hazırlığındadır. Her veda, kendince zor bir vedadır! 1976’dan beri İstanbul Haber Servisi’nde başlayan Cumhuriyet “mensubu” olmaklığım elbette son bulmayacaktı, ne ki Amerika sayfasını hem kendimiz için, hem de gazeteme yazılar üretmek adına kapatıyordum. Cumhuriyet’in okuruyla, yazarıyla, muhabiriyle bir büyük aile olduğunu anımsayıp bu ayrılığın burukluğunu, yazgımın gereği olarak, avutmaya çalıştığımı söylemeliyim. Nasılsa, günün birinde yine gazetemizin bir köşesinde buluşacağız... Lillayla’ya gelince... Ona Türkiye’ye döner dönmez bir mektup göndereceğim. Sinem’le beraber, onu ülkemize, baba ocağına beklediğimizi de ekleyeceğim. Zaten anımsadığımca, Ayla’yla Okan hocaların Bodrum’daki yazlığında buluşma sözümüz de vardı. Ayla, “Ben Türkiye çok seviyor...” diye tatlı çocuk şivesi kullanıp belki bu yaz geleceğini söylemişti, o gün... NASA’nın bu yıl için planladığı ilk uzay yolculuğunu yapacak olan Atlantis uzay mekiği, önceki gün ABD’nin FloLillayla! Biz de Türkiye’yi çok rida eyaletindeki Kennedy Uzay Merkezi’nden başarıyla fırlatıldı. Teknik arıza ve uygunsuz hava koşulları nedeniyseviyoruz... Yazgımız, velev ki le üç aydır fırlatılamayan Atlantis’in yola çıkışı, çok sayıda kişi tarafından heyecanla izlendi. Uluslararası Uzay İselverir olmasa da o yüzden geri tasyonu’na 7 mürettebat ve malzeme taşıyan uzay mekiği, 11 gün sürecek görevi sırasında aralık ayından beri uzaydönüyoruz. da bulunan astronot Sunita Williams’ı geri getirecek. (Fotoğraf: REUTERS) [email protected] sürdürüyordu sözlerini Lillayla... gitme kararını çoktan almış bulunuyordu. Üniversitede elektrik INDIANAPOLIS “Şimdilik, yağmur dışında” diye yazıyordu Ayla, “Her şey yolunda profesörü olan babasını da yanına gidiyor. Söyler misiniz, güneş ne katıp Oslo’ya yola çıkmadan önce, zaman ortaya çıkacak?” onunla evlerinin bahçesinde Mektuptan öğreniyorduk ki, zaten düzenlenen partide birlikteydik; bildiğimiz gibi onu annesinden orada vedalaştık. Ailecek onu lise MAHMUT ŞENOL kalma evlerine yerleştirmek üzere yıllarından bu yana tanıyorduk; Oslo’ya giden Okan Hoca kolları yıllar ne de çabuk geçiyordu... Veda sıvamıştı. Ayla daha küçük bir çocukken partisini düzenleyen Okan Hoca’nın şimdiki yitirdiği annesinden beri uzun yıllar kapalı eşi Nihayet Hanım’ın lezzetli mezeleriyle kalmış, ama elden çıkarılmamış eski evi ağzımız tatlanırken, Purdue’de bulunan onarmaya başlamıştı. Ayla’nın en sevindiği ise Türklerden duyan duymayanı, nerdeyse elliye anlaşıldığınca, Okan Hoca’nın eve her şeyden yakın uğurlayıcısı Lillayla’ya yol açıklığı önce internet bağlattırması olmuştu. Ayla, diledi. Birkaç gün sonra Lillayla’dan bir “Evin 2. katı annemin anılarıyla dolu!” mektup internet üzerinden geldi, ABD’deki sözüyle dokunaklı bir satırı yüreklerimizde dostlarına, yakınlarına... “Hei Alle” herkese bırakıyordu. Purdue’nün Güzel Sanatlar merhaba diyerek, yarım yamalak kalmış Bölümü’nden mezun olan Ayla’nın, ABD’deki anadiliyle, Norveçcesiyle başlıyor, İngilizce Siyasetçilerin vaatleri başka icraatları başka oluyor B ugün Federal seçimler yapılıyor Belçika’da. Kampanyaların tadı tuzu pek yoktu. Ancak Türkiye’ye geldiğimizde, 22 Temmuz’da, Türk usulü seçim coşkusu yaşayacağız.Yüzde 50 kadın aday kotasının uygulandığı Belçika’da yaklaşık 35 Türk kökenli aday arasından 18 Türk kadını listelerde yer bularak bu oranın üzerine çıkmayı başardılar. “Çanaktan Türk televizyonlarındaki dizilere abone olan, evinde eşine tereyağlı dolma hazırlayan ve çocuklara bakan Belçika’daki Türk kadını” algılaması, yerini “yeni Türk kadını”na bırakıyor. İyi eğitim görmüş çoğu genç bu kadınlar, genç yaşta adım attıkları siyaset dünyasında basamakları hızlı bir şekilde çıkıyorlar. Erkek egemen ve kaba ama “ince” siyaset “yeni Türk kadını” sayesinde yerini daha kibar ve “incelikli” siyasete bırakıyor. Geçen günlerde Trabzonlular festivalinde horon “oy”nayan Brüksel seçim bölgesi milletvekili adayları Emir Kır (PS Frankofon Sosyalist Parti) ve Sait Köse’yi (MRFrankofon Liberal Parti) görünce yanımda duran SP.A Hasselt il başkanı ve milletvekili adayı genç Elke Blokken’e “Belçikalılar da böyle oynuyor Bu seçimlerde beni en çok etkileyen siyasi mu?” diye sorup Belçika’daki Türk ve kişilik Hıristiyan Demokrat Sendika (ACV) Belçikalı adayların seçim kampanyalarını eski Genel Sekreteri ve Flaman Hıristiyan karşılaştırmasını istedim. Limburg bölgesinden Demokrat Partisi CD&V Federal Milletvekili Türk asıllı milletvekili Duygu Akdemir’in Greta D’hondt oldu. Mart ayı başında arkadaşı olan Blokken, “Bizimkiler çok ender “Artık politikacıların uzmanlığı ve bilgisiyle oynar. Türk esnafın afişler konusundaki seçmeni etkilemesinin zorlaştığı, buna karşın tutumu da farklı. Belçikalı esnaf başka iyi görünüşlü ya da medyatik olan partilerden de müşterim var diye afiş astırmazken, Türkler kimseye B R Ü K S E L politikacıların partileri için daha kolay oy getirdikleri” gerekçesiyle hayır demiyor” şeklinde aktardı 10 Haziran 2007 Federal gözlemlerini. Bir de oy ve seçim Seçimleri’ne aday olmayacağını pusulası testleri var Belçika’da. açıkladı. D’hondt, böylece, partisine Flaman bölgesinde ya da Brüksel’de daha fazla oy getirebilecek güzel, yaşıyorsanız ve Flamanca yakışıklı, medyatik ve popüler biliyorsanız “oyumu hangi partiye ERDİNÇ UTKU adaylara yer açtı. Belçika vereceğim diye kara kara siyasetindeki güzel kadın hastalığı düşünme” derdinden kurtuldunuz yeni değil. 1999’da VLD (Flaman Liberal demektir. Bu iki test, iki farklı soruyanıt Partisi) Avrupa Parlamentosu adayı olan eski yöntemiyle oyunuzun rengini belirlemeye Belçika güzeli Anke Van Dermeersch seçimi yardımcı oluyor. Her ikisinde de Türkiye’nin kazanırsa soyunacağını ve Playboy’a poz AB üyeliği, işsizlik ödeneği, kaçakların vereceğini vaat etmişti. Seçimi kazanamayan konumu ve göç gibi biz Türkleri ilgilendiren Anke, şimdi Irkçı parti Vlaams Belang’da sorular da yer alıyor. (Oy testi için: senatör ve bu seçimlerde de listede 2. sırada. www.doedestemtest.be / Seçim Pusulası testi Seksi vaatler bu seçimde de devam ediyor. için: http://www. standaard.be / Info.aspx?topic “NEE” (Hayır) oluşumu genel seçimlerde seksi =verkiezingen. kieskompas) afiş ve vaatlerle uluslararası medyanın da ilgi odağı oldu. NEE oluşumu, bildik siyasi partilerin hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini söyleyerek kurulu düzeni oyların üzerine “NEE” yazılmasını isteyerek protesto ediyor, seçmeni geçersiz oy kullanmaya çağırıyor. Tania adındaki seksi kızın çıplak fotolarıyla kampanya yapıldı. Kampanya, boş vaatlere tepki olarak tasarlanmış. Tania Derveaux, sitesine (www.neeantwerpen.be) üye olan ilk 40 bin kişiye istihdam sözü verip çıplak afiş yaratmış. Ancak “iş” kavramını yanlış anlayan bazı üyeleri ti’ye almak için sloganı değiştirip sözcük oyunu ile parodi yapmış: “40 bin oral seks vaat ediyorum.” Tania, sözünü yerine getirip getirmeyeceği konusunda ise siyasileri eleştiren bir yanıt vermekle yetiniyor: “Siyasetçilerin verdikleri sözler ve yaptıkları icraatlar gibi olacak...” 22 Temmuz’da vaat sıkıntısı çeken Türkiye’deki partilerimizin dikkatine sunayım istedim. Söz vermede ve uçmada sınır tanımayan politikacılar beşiği Türkiye’de henüz “seçilirsem soyunacağım” ya da “oral seks yapacağım” gibi vaatlere rastlamadım da! [email protected] CUMHURİYET 10 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle