17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 HAZİRAN 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9 AÇI MÜMTAZ SOYSAL AB Mahkemelerine Yeni Yetki... AB’nin Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığıyla Mücadele Çerçeve Kararı Türkiye’nin AB’den dışlanması sonucunu doğuracak hükümler içeriyor. AB’nin Çerçeve Karar’ı uygulamaya koyması halinde, başta Ermeni lobisi olmak üzere, ülkemize hasım diğer odakların konuyu siyasi maksatla istismar etmeleri kaçınılmazdır. Avrupa Ermeni Federasyonu, yaptığı basın toplantılarıyla şimdiden bu niyetini açıklamaktadır. tesebatı oluşturduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle de 23. fasıl olan “Yargı ve Temel Haklar” bağlamında Türkiye’nin de bu kararı kabul etmesi zorunludur. Bu izahatımız, Çerçeve Karar’ın kabulünün, Türkiye’nin AB’den dışlanması anlamına geleceğini açıkça ortaya koyuyor. Nitekim, 10 Nisan’da TBMM’de yapmış olduğumuz konuşmada bu tehlikeyi ayrıntılı biçimde dile getirerek, AB Dönem Başkanlığı’nı yapan Alman Hükümeti’ne şöyle seslenmiştik: “Çerçeve Karar’ın TürkiyeAB ilişkilerine vereceği büyük zararı düşünmeseniz dahi, Türkiye ile Almanya arasındaki geleneksel dostluk ilişkilerini dikkate almanız gerekmez mi? Almanya’da 2.7 milyon Türk kökenli vatandaş ve soydaşımızın olması, AB’den geçirmek istediğiniz yasal düzenlemeye, hiç mübalağasız, TürkAlman ilişkilerini mahvedecek bir nitelik kazandırmaktadır. Çerçeve Karar, bu ilişkilerin temeline konmuş bir saatli bombadır.” PENCERE Tövbe Tövbe, Estağfurullah... Baykal demiş ki: “ Başbakan’ın gelgitleri olduğu görülüyor. Kendini tutamıyor. Çevresi onu teskin etmeye çalışıyor; ama o durup durup patlıyor, patlamalar yaşıyor...” (Murat Yetkin, Radikal, 31.05.2007) Ana muhalefet partisi liderinin hükümetin başı üzerine bu sözleri siyasal bir eleştiri mi?.. Bir ruh hastalığının hekimce sergilenmesi mi?.. Durum ciddi!.. ? Artık dünyanın gelişmiş ülkelerinde ülkeyi yönetecek politikacılar çekirdekten yetiştiriliyorlar, belli bir donanımları olacak, iyi öğretim görecekler, partide eğitimden geçecekler, kişi olarak ruhsal açıdan sağlıklı olacaklar... Yoksa devlet yetkileri olur olmaz her kişiye emanet edilemiyor... RTE’nin durumu ne?.. Başbakan Recep Tayyip Anayasa Mahkemesi’ne verdi veriştirdi, demediğini komadı... Olur mu canım!.. ? RTE ortalığı birbirine katıyor, tozdan dumandan geçilmiyor, uzlaşma muzlaşma hak getire, devletin yüksek kurumlarıyla kavgalı, her şeyi birbirine karıştırıyor... Peki, amacı ne?.. Bütün bunları yoksa bilerek mi yapıyor?.. ? RTE’nin Başkan Bush yönetimiyle ilişkilerini dokuyan belli bir tayfası vardı.. Neredeler onlar?.. Onlardan biri, Cüneyd Zapsu, Amerika’da Bush takımına ne demişti: “ Bu adamı (RTE’yi) deliğe süpürmeyin, kullanın!..” Şimdi bu Zapsu ne yapıyor?.. RTE’yi o mu kışkırtıyor?.. Yoksa RTE artık hiç kimseyi dinleyecek durumda değil mi?.. ? Gazetelerde yazılar çıkıyor, fırsat ve vakit buldukça hepsine göz atmaya çalışıyorum. Geçen gün Amerika’dan yansıyan bir yerli yoruma rastladım... Özetle şöyle diyordu: “ Amerikan yönetimi Ankara’da bir askeri müdahaleye sesini çıkarmaz, bekler...” Sonra?.. “ Dünyanın küresel koşulları bellidir; Washington önce bekler, zamanla Türkiye’yi ekonomik kuşatmayla çevirir, orduyu halkla karşı karşıya getirip teslim alır...” Beğendiniz mi?.. ? Akıl akıl.. Gel kafama takıl.. RTE neden bu kadar gerilimli?.. Yoksa, özellikle mi sağa sola, ona buna saldırıyor?.. Cüneyd Zapsu’ya sormalı: Amerika’nın Türkiye üzerine yeni bir tasarımı mı var?.. Vallahi bu işlere akıl ermiyor... Her sabah gazeteleri açıyorum, izliyorum: Irak’ta kaç yaralı, kaç ölü var?.. Türkiye’de kaç yaralı, kaç ölü var?.. Başbakan gazete okumuyor mu?.. Seferberlik mi Bu? İKTİDAR, gemi azıya almış bir at gibi bilinmez bir sona doğru çılgınca koşmaktadır. Peşinden siyasal sistemi ve toplumu da sürükleyerek. Bu hengâmede anayasa, içtüzük ve yasa kuralları rasgele çiğnenmekte, kurallara uygun durumun gerçekleşmesi ya da spordaki deyime göre “nizami” sonucun saptanması yargıya bırakılmaktadır. İş işten geçtikten sonra. Arada, yüksek mahkemelere hakaret de ihmal edilmeyerek. Yahut, “derhal seçim” kararı gerektiğinde olduğu gibi, hemen alınması gereken ve yanlış alındığı zaman bütün toplumu sıkıntıya sokan bir kararın vebalini Yüksek Seçim Kurulu yargıçlarının omuzlarına yıkarak. Aynı hengâmede, ulusal güvenliğe ilişkin yaşamsal kararların alınmasında bulanıklık yaratılıp devlete olan güven örselenmektedir. Kuzey Irak’a müdahale sorunu bir yana, sınır aşan Amerikan uçakları konusuna bakın: Eğer doğruysa, dört dakikalık ihlal, ülke üzerinde yaklaşık yüz kilometrelik uçuş demek. Ege’dekilere benzer bir püskürtüşün yapılmayışı askerin tutumundan mı kaynaklanıyor, yoksa genel aldırmazlığa ilişkin siyasal bir karar mı vardır? oplumun her kesiminde genel tedirginlik yaratan böyle durumlarda, tıpkı büyük afetlerin yaşandığı ya da savaşların yaklaştığı ortamlarda olduğu gibi, bir seferberlik havası esmeli yahut estirilmeli, değil mi? Çünkü, önlenecek bir tehlike ya da savunulması gereken değerler var demektir. Seferberlik havasını, tedirginliği yaşamlarının her alanında duyan ve büyük mitingleri dolduran kalabalıklar estirmiştir. Bu seferberlik çağrısına kimlerin yanıt vermesi gerekirdi? Yoksul halk yığınlarının ekonomik sıkıntılarını dinci amaçları uğrunda kullanmaktan çekinmeyen bir AKP karşısındaki siyasal partilerin, en başta da anamuhalefet partisinin bu çağrıyı doğru yorumlaması gerekmez miydi? Şu aşamada bunun başarıldığı söylenemez. Cumhuriyetçi güçlerin bir bütün olarak seçime girmesine çalışılmadığı gibi, hiç değilse “ortanın solunda” sayılabilecek güçlerin aynı yarışa hep birden tek takım olarak katılması da sağlanamadı. u, elbet, soyut olarak söylenmesi kolay, ama çeşitli siyasal partiler, sendikalar ve meslek kuruluşları arasında ortaklaşa erişilmesi zor bir hedeftir. Ama, en azından güçleri toparlamak ve ortak özlem sahiplerini hayal kırıklığına uğratmamak için, mitinglerdeki çağrının ideolojik içeriğini, hafife almak şöyle dursun, benimsemek ve pekiştirmek gerekirdi. Oysa CHP’nin, o içeriğin “marjinal”liği ve “temelsiz”liği konusunda İstanbul medyasınca yazılıp söylenenlere ağırlık tanıdığı ve o doğrultuda davrandığı anlaşılıyor. Ortanın solunda bir parti, her şeyden önce bu etiketi açısından, beliren tehlikenin gerisindeki ekonomik ve sosyal nedenlerin varlığını kabul etmeli, mesajını ve görüntüsünü buna uydurmalıydı. Şimdiki mesaj ve görüntü, değişmezse, AKP’yi yenmeye yetmez. [email protected] Dr. Şükrü ELEKDAĞ CHP İstanbul Milletvekili kapsamına giren suçların tarifi yapılmaktadır. Bunlar arasında (c) paragrafında Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’nün 6, 7 ve 8. maddelerinde tanımlanan soykırım, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarına, (d) paragrafında ise Nürnberg Uluslararası Askeri Mahkemesi Statüsü’nde tanımlanan suçlara atıf yapılarak, bunların açıkça hoşgörülmesinin, inkârının ve kabaca küçümsenmesinin suç olacağı belirtilmektedir. Çerçeve Karar’ın hayli muğlak olan 2. fıkrası ise şöyledir (1): “Bu Çerçeve Karar’ın Konsey tarafından kabulü sırasında, her Üye Devlet yapabileceği bir beyanla, 1(c) ve/veya (d) paragraflarında atıfta bulunulan suçların açıkça hoşgörülmesinin, inkârının veya kabaca küçümsenmesinin, anılan bu fıkralardaki suçların işlenmiş olduğuna sadece bu Üye Devletin ulusal bir mahkemesinin ve/veya uluslararası bir mahkemenin veya uluslararası bir mahkemenin nihai bir kararıyla hükmedilmiş olması halinde cezalandırılabilir olduğunu açıklayacaktır.’’ Görüleceği üzere, Çerçeve Karar’ın nihai kabulü sırasında, üye devletler, şu iki seçenekten hangisini tercih ettiklerini belirtebileceklerdir: (1) Soykırım suçunun işlendiği hususunda bir uluslararası mahkemenin verdiği kesin mahkumiyet kararı mevcutsa, soykırımın inkârı üye devletin ulusal mahkemesi tarafından cezalandırılır. (2) Soykırım suçunun işlendiğine üye devletin ulusal mahkemesinin karar verdiği hallerde de, soykırımın inkârı yine aynı devletin mahkemelerince cezalandırılır. Görüleceği üzere 2. seçenek, herhangi bir olayın soykırım suçu olarak saptanmasını ve bunun inkârını ulusal mahkemelerin takdirine bırakmaktadır. Yani, Fransa’nın “Ermeni soykırımı” konusunda izlediği yola meşruiyet kazandırılmaktadır. Bu bağlamda belirtilmesi gereken bir husus da, Türkiye karşıtı lobilerin etkisiyle ve Ermeni sorununu icabında ülkemize karşı bir siyasal baskı aracı olarak kullanma hesabıyla, AB üyelerinin büyük bölümünün ikinci seçeneğe yönelebilecekleridir. A T B vrupa Birliği üyeleri, Türkiye’yi tam üyelik hedefinden caydırmak için ellerinden gelenin azamisini yapmak hususunda ortak bir karar almışçasına hareket ediyorlar. Bunun yeni bir örneğini, AB Adalet ve İçişleri Bakanları Konseyi’nin 19 Nisan’da kabul ettiği, Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığıyla Mücadele Konusunda Çerçeve Karar oluşturdu. 1915 olaylarına yönelik Ermeni iddialarının AB ülkeleri mahkemeleri tarafından soykırım olarak karara bağlanması ve “inkârcıların” cezalandırılması yolunu açan bu yasal düzenleme, hiç mübalağasız, Türkiye’nin AB’den tümüyle kopması sonucunu doğuracak bir nitelik taşıyor. Esasında, AB içinde ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadele konusunda ortak bir politika oluşturulması yeni bir girişim değildir. Konunun altı yıllık bir geçmişi var. Ancak, Almanya dönem başkanı olunca, bu alandaki çalışmaların nihai şekline kavuşması için yoğun çaba harcadı. Bunun da gerekçesi, Avrupa’da tırmanışta olan ve tehlikeli boyutlar kazanan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı olgusudur. Gerçekten de Avrupa’da, özellikle Müslümanlara yönelik, bir şiddet ve nefret patlaması olduğunu ortaya koyan olaylara çok sık rastlanıyor. Konunun uzmanları, Müslüman karşıtlığının, II. Dünya Savaşı öncesinde Almanya’da Yahudilere yönelik ırkçı nefretle mukayese edilebilecek boyutlara ulaştığı yolunda değerlendirmeler yapıyorlar. Tabii Türkler de bu bağnaz düşmanlıktan bolca nasiplerini alıyorlar… Bu bakımdan, AB’nin ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla mücadele alanında ortak bir politika formüle etmesi olumlu ve önemli bir misyon oluşturuyor. Uluslararası hukukun ihlali Bilindiği üzere, BM’de 1948’de kabul edilen “Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi” soykırım suçuna ilişkin uluslararası ahdi kuralları saptayan temel belgedir. Bu sözleşmenin 2. maddesinde soykırım suçu tanımlanmakta, 6. ve 9. maddelerinde de suçu kovuşturacak yetkili mahkemeler belirlenmektedir. Bilahare 2002 yılında yürürlüğe giren Uluslararası Ceza Divanı Statüsü’nün (UCDS) 6. maddesindeki soykırım tarifi de BM Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesinden aynen alınmıştır. Hal böyleyken, Çerçeve Karar, soykırım suçuna ilişkin olarak sadece UCDS’ye atıfta bulunmakta, BM Sözleşmesi’ne değinmemektedir. Bununla güdülen maksat, BM Sözleşmesi’nin yetkili mahkemelere ilişkin hükümlerinin atlanmak istenmesidir. Ancak, Birleşmiş Milletler tarafından belirlenmiş ve tüm uluslar tarafından kabul edilmiş kural ve normların (jus cogens), AB’nin siyasi nitelikte bir kararıyla değiştirilemeyeceği açıktır. Ne yapmalı? AB Adalet ve İçişleri Bakanları Konseyi’nin 19 Nisan toplantısı yaklaşırken, durumun ciddiyetini nihayet kavramaya başlayan Hükümet, hayli geç de olsa AB Dönem Başkanlığı ile üye ülkeler nezdinde girişimlerde bulunmuştur. Bu bağlamda Adalet Bakanı Cemil Çiçek Türkiye’nin konuya ilişkin görüşlerini AB Adalet Bakanlarına mektupla iletmiş, Başbakan Erdoğan da Hannover Fuarı’nı ziyareti sırasında görüştüğü Şansölye A. Merkel’e kaygılarını ifade etmiştir. Buna rağmen, Türkiye’nin endişeleri dikkate alınmamış ve Çerçeve Karar hiçbir değişiklik yapılmadan Konsey tarafından kabul edilmiştir. Alman tarafının samimiyetten yoksun bir tutumla, “Çerçeve Karar’ın Türkiye’ye bir zararı olmayacağı” hususunda ısrar ederken, aynı zamanda Karar’ın uluslararası hukuku ihlal ettiğini kabule yanaşmaması, Ankara’da düş kırıklığına ve ciddi endişelere yol açmıştır. Bu koşullarda yapılabilecek olan, Çerçeve Karar’ın AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanarak yürürlüğü girmesinden sonra, Avrupa Toplulukları Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde bireysel bazda bir hukuk mücadelesi verme imkânlarını aramaktır. (1) “Any Member State may, at the time of the adoption of this Framework Decision by the Council, make a statement that it will make denying or grossly trivializing the crimes referred to in paragraph 1 © and/or (d) punishable only if the crimes referred to in these paragraphs have been established by a final decision of a national court of this Member State and/or an international court or by a final decision of an international court only.” Karar Türkiye’yi hedef alıyor Ne var ki, bu çalışmalar sonucunda ortaya çıkan Çerçeve Karar metni, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadele amacını aşarak soykırımın “inkârını” da suç sayan hükümler içeriyor ve bu suretle Türkiye’yi hedef alan bir nitelik yansıtıyor. Gerçekte, bu metin, uluslararası hukuk kurallarını ihlal etmek suretiyle AB ülkeleri mahkemelerini, hem herhangi bir fiilin soykırımı olduğu konusunda karar vermeye yetkili kılıyor, hem de bu fiilin soykırım olduğunu inkâr edenlerin söz konusu mahkemelerce bir yıldan üç yıla kadar hapse mahkum edilebileceklerini öngörüyor. Konunun ayrıntılarına girmeden önce, Çerçeve Karar’ın AB hukukunda bağlayıcı bir niteliğe sahip olduğunun altını çizelim. Üye devletlerin, Çerçeve Karar’ın içeriğini aynen kendi mevzuatlarına aktarma ve uygulama yükümlülükleri var. 19 Nisan’da kabul edilen Çerçeve Karar bazı üye devletlerin parlamentolarınca bir incelemeye tabi tutulacak (İsveç, İngiltere, Hollanda, Litvanya, Letonya), bunun ardından herhangi bir görüşme yapılmadan Adalet ve İçişleri Bakanları Konseyi’nin onayına sunulacak, sonra da AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanarak yürürlüğe girecektir. Yürürlüğe giriş tarihinden itibaren iki yıl içinde üye devletlerin resmi mevzuatlarında gerekli düzenlemeleri yapmaları zorunludur. Çerçeve Karar’ın 1. maddesinin (a)’dan (d)’ye kadar olan paragraflarında, kararın Kararın Türkiye açısından etkileri AB’nin Çerçeve Karar’ı uygulamaya koyması halinde, başta Ermeni lobisi olmak üzere, ülkemize hasım diğer odakların konuyu siyasi maksatla istismar etmeleri kaçınılmazdır. Avrupa Ermeni Federasyonu, yaptığı basın toplantılarıyla şimdiden bu niyetini açıklamaktadır. Bu da, AB mahkemelerinin, Lozan Mahkemesi’nin Doğu Perinçek hakkındaki kararına benzer, çok sayıda mahkumiyet kararı vermelerine yol açacaktır. Bunu, Pontus, Rum ve Süryani soykırım iddialarının AB mahkemeleri tarafından ele alınıp karara bağlanmaları süreci izleyecektir. Ayrıca, istedikleri hukuki zemini yaratmış olan Fransa gibi ülkeler, süratle 1915 olaylarının soykırım olduğunun inkârını cezalandıracak yasaları geçireceklerdir. Bu durum, artık bu konuya yönelik bir ortak AB kararının alınmasına ihtiyaç olmadan, “Ermeni soykırımının” kabulünü Türkiye’nin Birliğe katılımının bir ön şartı haline getirecektir. Nihayet, Çerçeve Karar’ın bir AB mük KOOPC KÜLTÜR ETKİNLİKLERİ1 2007 YAZ BULUŞMASI Dr. Erdal ATABEK ile söyleşi SEÇİMLER VE TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ 3 Haziran 2007 Pazar, Saat: 14.00 SilivriÇanta Cumhuriyet Mahallesi Kır Kahvesi NOT: Etkinlik günü saat 11.30’da Taksim AKM önünden araç kaldırılacaktır. İletişim Tel: 0212 291 89 82/83 CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle