23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 NİSAN 2007 CUMA 4 HABERLER Kayıp trilyon davası nedeniyle TBMM’de bekleyen fezlekeye göre Hazine yardımıyla sucuk, peynir alınmış DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Abdullah Gül Sivil Darbenin Neferidir Yıllardır bu köşede yazdığımı bıkmadan usanmadan yineliyorum ki, tablo bütün açıklığıyla ortaya çıkabilsin. AKP ve içinden çıkmış olduğu Milli Görüş hareketi, Türkiye’de laik demokratik hukuk devletini İslamcı şeriatın egemen olduğu İran benzeri (aynısı değil) rejime dönüştürmek üzere devlet erkini eline geçirdiği anda, sivil bir darbeyi yürütmeye çalışacaktır. Bu tür darbelerde topa tüfeğe, birliğe, eylemli bir kalkışmaya gerek yoktur. Hukukçuların da, pek çok kez belirttikleri gibi, devlet erkine sahip olmaları, yargı kararlarını hiçe saymalarıyla, bu gücü kullanarak, ki hukukçular buna manevi cebir unsuru diyorlar, amaçlarına varma yolunu tutmuşlardır. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’ndan gelen Ahmet Necdet Sezer, anayasadaki yeminine sadık kalarak ve 104. maddenin kendisine tanıdığı yetkileri kullanarak, olanakları çerçevesinde laik demokratik hukuk devletini ve Cumhuriyetin kazanımlarını korumaya çalışmış, onun bu tavrı da, 864 rakımlı tepeyi, Çankaya’yı şeriatçı girişimlere engel kritik bir mevzi haline getirmiştir. Cumhurbaşkanlığı seçimi, bu engelin aşılması için kullanılmaktadır AKP tarafından. “Güler yüzlü!” Abdullah Gül bu iş için biçilmiş kaftandır. Çünkü Gül sivil darbenin azimli bir neferidir. ??? Dilerseniz şimdi Abdullah Gül’ün zaman içinde söylediklerine kulak verelim: “Askerler ve laik seçkinler, İslamcıların açıkça meydan okuması anlamına geldiği gerekçesiyle devlet dairelerinde türbanı yasakladılar... Onlar laik seçkinler değil, din karşıtları. Adı ateizm olan başka bir din yaratmak istiyorlar. Asıl hoşgörülü olmayanlar laiklerdir. Kendi yaşam biçimlerini empoze etmeye çalışıyorlar. Bu yaptıklarını Batı uğruna yapıyorlar. Batı’ya baktığımızda hiçbiri bunlar gibi değil. Bu ülke için utanç verici değil mi? Partiyi kapatıyorlar, ama o parti parlamentoda en büyük grubu oluşturuyor. Bu yüz karasıdır.” Abdullah Gül’ün bu sözleri, 20 Nisan 1998 tarihli Christian Science Monitor adlı gazetede, Scot Paterson imzasıyla yayımlanıyor. Gül, Türkiye’de Ertuğrul Özkök ile yaptığı görüşmede, bu sözleri tevil etmeye çalışıyor. Peki ya, o günlerde Milliyet’te çalışmakta olan Nilgün Cerrahoğlu ile 10 Aralık 1995’te, Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı iken yaptığı konuşmaya ne demeli? Kısaca göz atalım: A. Gül Artık saklanamaz gerçekler var. İslamın yalnız ahireti değil, dünyevi düzeni de içerdiği bir gerçektir. Ben Müslümanım, buna inanıyorum. N. Cerrahoğlu Tercihiniz şeriat öyle mi? A. Gül Türkiye’de geçerli kanunlar arasında, İslama aykırı olan da var, olmayan da. Aykırı olanlar baskıdır. Baskı kalkacak. Bu hakkı kullanacağım. Halka bu imkânı vereceğim. N. Cerrahoğlu Camiye, namaza, Kuran okuluna kim mani oldu ki? A. Gül Düzen Türkiye’de İslamı caminin içine hapsetti. Biz İslamı hayat tarzı olarak görmek istiyoruz. ??? Sivil darbe girişiminin lideri Tayyip Erdoğan tarafından, Çankaya’ya, Cumhurbaşkanlığı makamına atanması, parlamentodaki AKP çoğunluğu tarafından tekemmül ettirildikten sonra, Ahmet Necdet Sezer’in bugün oturmakta olduğu makamı devralacak olan Abdullah Gül oraya çıkınca anayasanın 104. maddesindeki şu yemini edecektir: “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk milleti ve tarih huzurunda namusum ve şerefim üzerine ant içerim.” Abdullah Gül’ün yukarıda zikrettiğimiz açıklamalarını okuduktan sonra, bizden bu yemine bağlı kalacağını beklememizi istemesin kimse. Böyle bir istek, akla, mantığa ve terbiye sınırlarına sığmaz. Çünkü bizden hâlâ onun laiklik ilkesini koruyacağına inanmamızı istemek, bizi budala yerine koymak olacaktır. İşin özü bu. Gül’e sahtecilik suçlaması İLHAN TAŞCI ANKARA Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’ün “özel evrakta sahtecilik” suçundan TBMM’deki fezlekesinde ilginç suçlamalar yer aldı. Fezlekede, RP’nin kapatılması sinyallerinin alınmasının ardından Hazine yardımının devlete iadesini önlemek amacıyla sahte faturayla “et, sucuk ve peynir” alınmış gibi gösterildiği vurgulandı. Bu olayların o dönemde genel başkan yardımcısı olan Gül’ün de “bilgisi dahilinde’ gerçekleştiğine işaret edildi. Cumhuriyet, cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül hakkındaki fezlekeye ulaştı. Kamuoyunda “kayıp trilyon” davası olarak bilinen ve Necmettin Erbakan’ın hapis cezasına mahkum olduğu RP’nin aldığı Hazine yardımını usulsüz harcamasına ilişkin açılan davada, Abdullah ? Kamuoyunda “kayıp trilyon” davası olarak bilinen ve Necmettin Erbakan’ın hapis cezasına mahkum olduğu RP’nin aldığı Hazine yardımını usulsüz harcamasına ilişkin açılan davada, Abdullah Gül de sanık olarak yer alıyor. Meclis’e gönderilen fezlekede Gül’ün suçları şöyle anlatılıyor: “(Paraların) 71 il örgütüne dağıtılmış gibi gösterilerek gerçekte dağıtılmadığı, dağıtılmış gibi il başkanlarından imza alındığı, harcama belgesi olarak gösterilen faturalarda bayrak, anahtarlık, rozet, et, sucuk, peynir alındığı gösterildiği, satıcı firmalarda yapılan incelemelerde bu faturaların gerçeği yansıtmadığı belgelenmiştir.” Gül de sanık olarak yer alıyor. Gül dokunulmazlığı nedeniyle bugüne değin yargılanamamış ve hakkında fezleke düzenlenerek iddialar TBMM Başkanlığı’na bildirilmişti. Gül hakkındaki fezlekeyi dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Melih Tarı hazırladı. 14 Eylül 1998 tarihli fezlekede suç, “özel evrakta sahtecilik ve Siyasi Partiler Kanunu’na aykırılık” olarak tanımlanıyor. Meclis’e gönderilen fezlekede suç şöyle anlatıldı: “(Paraların) 71 il örgütüne dağıtılmış gibi gösterilerek gerçekte dağıtılmadığı, dağıtılmış gibi il başkanlarından imza alındığı, harcama belgesi olarak gösterilen faturalarda bayrak, anahtarlık, rozet, et, sucuk, peynir alındığı gösterildiği, satıcı firmalarda yapılan incelemelerde bu faturaların gerçeği yansıtmadığı belgelenmiştir.” İl başkanlarına gönderildiği belirtilen paraların da hiçbir defter kaydına geçmediği, partinin kapatılma tarihinden çok sonra harcanmış gibi belgelendirilmek istendiğinin belirlendiği vurgulandı. Bankadan çekilen 943 bin doların hiçbir yasal defter kaydına geçmediğine de işaret edilen fezlekede, suç ve Gül’ün suça katılımı şöyle değerlendirildi: “Partinin kapatılma ihtimalini yüksek gören parti üst düzey yöneticilerinin ‘Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılan siyasi partinin bütün malları Hazine’ye geçer’ hükmünün uygulanmasını imkânsız hale getirmek amacıyla 71 il başkanını genel merkeze çağırmak suretiyle aralarında dağıtılmış gibi göstererek makbuz imzalattırıldığı ve olay tarihinde partinin genel başkan yardımcısı olarak görev yapan sanığın da (Abdullah Gül) bilgisi dahilinde olduğu, bu şekilde sanığın özel evrakta sahtecilik suçuna iştirak ettiği, ayrıca Siyasi Partiler Kanunu’na aykırı davrandığı görüşüne varılmştır. Bu nedenle halen Fazilet Partisi Kayseri Milletvekili olan sanık Abdullah Gül’ün soruşturulma yapılabilmesi, TBMM’nin bu yolda bir karar almasına bağlı olduğundan, TBMM’nin takdirlerine sunulmak üzere gerekli işlemin yapılması için bu fezleke tarafımdan düzenlendi.” G ÜL’ÜN ADAYLIĞI CHP Fransa’nın gözü Ankara’da ELÇİN POYRAZLAR Batu istifanın eşiğinde ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Hatay Milletvekili İnal Batu partisinden istifa etmeye hazırlanıyor. Batu’nun pazartesi günü törenle DYP’ye katılacağı bildirildi. Batu, “parti değiştirmesinin 367 tartışmasıyla ilgisi olmadığını, bugün yapılacak oylamaya katılmayacağını” söyledi. CHP Hatay Milletvekili İnal Batu’nun uzun süredir partisiyle sorunlar yaşadığı biliniyordu. Batu, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar ile yaptığı görüşmeden sonra istifa kararını kesinleştirdi. Batu TBMM’de dün sabah saatlerinde “Şu anda CHP üyesiyim, birinci ve ikinci tur oylamalara katılmayacağım” derken DYP’ye geçeceği haberleriyle ilgili olarak da, “Bunlar ileriye dönük spekülasyonlar” demekle yetindi. Öte yandan, ‘’habertimi.com’’ sitesinin haberine göre Batu, istifa kararını CHP lideri Deniz Baykal’ın solda birlik konusundaki tutumuna bağlı olarak verecek. Batu’nun DYP’ye geçeceği yönündeki haberleri yalanladığını duyuran “habertimi.com’’ sitesine göre Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar CHP’de kalacak olan Batu, Baykal’ın solun birleşmesi konusunda olumlu bir adım atmaması durumunda CHP’den istifa edecek. asirmen?cumhuriyet.com.tr BRÜKSEL Fransız basını Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine geniş yer ayırdı. Fransız gazetesi Le Monde dünkü sayısında Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e yönelik olarak “Ilımlı İslamı destekliyor ancak laiklere güven vermiyor” ifadelerini kullanırken Le Figaro Recep Tayyip Erdoğan’ın Gül’ü seçerek Çankaya kapılarını kendisi için açık tuttuğu yorumunu yaptı. Konuya başyazı ve haberlerinin yanı sıra Gül’e özel bir profil yazısında yer veren Le Monde, AKP tabanı ve Kayseri’deki tutucu çevrelerin Gül’ün eşinin türban takmasını takdir ettiklerini belirterek, bu özelliğinin “Kemalist elitlerin tüylerini diken diken ettiğini” ileri sürdü. Yazıda bu çevrelerde Gül’ün bu özelliğinin Erdoğan gibi “samimi” olarak ülkenin laik değerlerine bağlı olmadığının kanıtı olarak görüldüğü görüşü dile getirildi. Gazete ayrıca Başbakan Erdoğan’ın, Gül’ün eşinin türbanı sayesinde kendi “Derin Türkiye” taraftarlarına “ordunun baskılarına boyun eğmediğini gösterme şansı yakaladığını” da öne sürdü. Öte yandan Le Monde başyazısında Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in gitmesiyle “kilidin ortadan kalktığı” yorumunu yaparak şimdiye kadar izlediği ılımlı çizgiyi terk ederek Türkiye’nin İslamlaştırılmasını hızlandırıp hızlandırmayacağı sorusunu yöneltti. Gazete Türk halkının önemli bir kısmının Batı tarzı yaşama bağlı olmasını ve AB hedefini ülkenin İslamlaştırılması önünde iki engel olarak saydı. Başyazıda “Laik devletin radikal bir biçimde sorgulanması, Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin tüm umutlarının sonu anlamına gelir” ifadeleri kullanıldı. Sağ eğilimli Fransız gazetesi Le Figaro ise Cumhurbaşkanlığı seçiminde Abdullah Gül’e yerini veren Erdoğan’ın, “sağ kolunu” seçerek Çankaya Köşkü’nün kapılarının kendine sürekli açık kalmasını sağladığı yorumunu yaptı. Gazete, Gül’e yönelik “Müstakbel cumhurbaşkanı AB destekçisi ve dindar Müslümanlardan oluşan yeni burjuvazi sınıfını temsil ediyor” ifadelerini kullandı. Gazete Gül’ü “Erdoğan’dan daha açık ve daha az dogmatik” şeklinde niteleyerek Dışişleri Bakanı’nın “orduyu ve milliyetçi bürokrasiyi tavlayabileceğini” ileri sürdü. Gazete ayrıca “Laiklerin barikatıyla geri çekilen Erdoğan, sonbahar seçimlerinde rövanşı hesaplıyor” yorumunu getirdi. ‘Çankaya yolları imamlara kapalı’ Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü aday göstermesiyle hız kazanan toplumsal muhalefet, kendini her geçen gün yeni eylemlerle gösteriyor. Cumhurbaşkanının tek parti inisiyatifiyle değil, toplumsal uzlaşmayla seçilmesini isteyen yurttaşlar, “Cumhurbaşkanlığında Toplumsal Uzlaşma” kampanyası kapsamında her gün saat 12.30’dan 13.00’e kadar Kızılay’da, 18.00’de ise Kuğulu Park’ta buluşuyor. Kuğulu Park’taki dünkü eyleme, ellerine Türk bayrağı ve Atatürk posteri alan, 2 yaşındaki miniklerden 70 yaşındaki başkentlilere değin kadınerkek birçok yurttaş katıldı. Yakalarına toplumsal uzlaşmanın simgesi kırmızıbeyaz kurdeleler ile Atatürk rozetleri de takan Ankaralılar, “Çankaya yolları imamlara kapalı”, “Çankaya laiktir, laik kalacak” sloganları attı. Eylemde ayrıca, yarın Çağlayan’da düzenlenecek miting için hazırlanan el ilanları dağıtılarak “İrticaya hayır demek için bize katılın” çağrısı yapıldı. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) İzmir Barosu Başkanı’ndan Cumhurbaşkanlığı uyarısı ‘Köşk’ü koruyalım’ İZMİR/ADANA (Cumhuriyet) AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak Abdullah Gül’ü açıklamasına yurtseverlerin tepkisi sürüyor. İzmir Barosu Başkanı Nevzat Erdemir, laik ve demokratik cumhuriyete bağlı yurttaşların meşru müdafaa hakkını kullanarak, Çankaya Köşkü’nü çember altına almaları gerektiğini söyledi. Erdemir, Türkiye’de din adına ulusal ve kültürel değerlerin erozyona uğratılmak istendiğini söyleyerek, “Tüm duyarlı kesimler dikkatli olmalı” dedi. Erdemir, dün düzenlediği basın toplantısında, “Türkiye’nin dinsel temele dayalı kurallarla yönetilmesini isteyen anayasanın değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinin kaldırılmasını talep eden, hakkında sahtecilik suçundan fezleke düzenlenen ve Türkiye Kalkınma Bankası’nın parasını kişisel işlerinde kullanmaktan sanık Abdullah Gül’ün, cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesini kabul etmiyoruz” görüşlerine yer verdi. Adana’da Atatürk Anıtı önünde büyük bir Türk bayrağı ve Atatürk posteri açarak “Ankara Marşı” söyleyen Ulusal Uyanış Platformu üyeleri adına konuşan Platform Sözcüsü ve Türk Kadınlar Birliği Adana Şubesi Başkanı Ayşe Birgölge, Cumhurbaşkanlığı makamına oturacak olan kişilerin Atatürk ilke ve devrimlerini özümseyip benimsemiş olması gerektiğini vurguladı. Gazete yazısının sorunu, her şeyi bir gün önceden söylemek zorunda kalmak. Sizin bu yazıyı okuduğunuz gün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ilk günkü oylama yapılacak. Yine sizin bu yazıyı okuduğunuz sırada ANAP ve DYP’nin ilk oylamaya katılıp katılmayacağı ortaya çıkmış bulunacak. Eğer ANAP ve DYP oylamaya katılırsa, ne oy verirlerse versinler mesele büyük ölçüde çözülecek. Şayet katılmazlarsa ne olur? DYP lideri Ağar ve ANAP lideri Mumcu, “367 şartı anlamsız bir şarttır, yeterli çoğunluk olduğu an cumhurbaşkanı seçilir” diyorlar. Yani onlara göre AKP cumhurbaşkanını seçecek çoğunluğa sahiptir. Ancak, kendilerinin oylamaya katılıp katılmayacağı sorusuna net bir cevap ben bu yazıyı yazdığım ana kadar gelmedi. Belki de hiç gelmeyecek. Milletvekilleri kendileri ne istiyorlarsa onu yapacaklar. ??? Bildiğimiz birkaç şey var. Birinci Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Neler Oluyor? si, yarın Meclis 367’li bir çoğunlukla açılmazsa CHP Anayasa Mahkemesi’ne gidecek. Bu durumda ne olacak? Meclis Başkanı Bülent Arınç, “Ben turlara devam ederim” diyerek tavrını belli etti. Bu durumda Anayasa Mahkemesi ne yapacak? Birinci seçenek, ikinci oylama yapılmadan önce Mahkeme toplanıp kararını açıklayacak. Bu o kadar kolay mı? Emin değilim. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, “Yetiştirmeye çalışırız” diyorsa da bunun o kadar kolay olmayacağı inancındayım. Bu durumda birinci seçenek, Anayasa Mahkemesi 367 şartı gerekmez derse sorun çözülür, cumhurbaşkanı tartışmasız seçilir. Hayır 367 gerekir derse ne olacak? O zaman Meclis 367 koşulunu mu yeniden arayacak, onu bilmiyorum. 367 koşulunu ararsa işte o zaman ANAP ve DYP kilit partiler haline gelecekler. O zaman ne yaparlar, onu şimdiden kestirmek çok zor. Türkiye’yi bir erken seçime zorlamaları halinde, yeni cumhurbaşkanı seçilmemiş olacak. Burada yine bazı anayasal sorunlar çıkabilir. Yenisi seçilene kadar Cumhurbaşkanlığı’na kim vekâlet edecektir. 1980 öncesi böyle bir kriz yaşanmış, o zamanki Senato Başkanı İhsan Sabri Çağlayangil Cumhurbaşkanlığı’na vekâlet etmişti. Böyle bir durumda o makam vekâleten Bülent Arınç tarafından mı yönetilecektir, yoksa eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından mı? ??? Görüldüğü gibi ortada bir yığın hukuki ve teknik sorun bulunuyor. Tabii bütün bu hukuki ve teknik çatışmaların arkasında siyasi çatışma ve gerilim yatıyor. Toplumun bir kesimi, bir AKP’linin Cumhurbaşkanlığı’na çıkmasını istemiyor. Bunun önüne geçmek için değişik yollar arıyor. Gösteriler yapanlar var, kanun maddelerini karıştırarak bir engel çıkarabilir miyiz diye hukuki gerekçeler arayanlar var, yazı yazanlar var… Bütün bunlar demokratik bir ülkenin olguları olarak görülür ve kabul edilirse sorun yok. Belki de bir toplumsal olgunlaşma döneminden geçtiğimiz söylenebilir. Geçenlerde bir TV programında bir konuşmacı, 14 Nisan mitingini ve Hrant Dink’in cenazesini karşılaştırdı. Bu iki gösterinin de toplumun duygularını demokratik bir şekilde yansıtma biçimi olduğunu söyledi. Bunun önemli ve yeni bir durum olduğuna dikkat çekti. Her ne kadar 14 Nisan mitinginde Hrant Dink cenazesini bir anlamda hedefleyen konuşmalar yapılsa da kalabalığın önemli bir kesiminin Hrant Dink’in öldürülmesinden büyük acı duyduğuna inanıyorum. ??? Türkiye, karmaşık bir Cumhurbaşkanlığı süreci izliyor, öyle görünüyor ki genel seçimler de benzer bir ortam içinde yapılacak. Sorunu demokrasi ve hukuk devletinin sınırları içinde tutabildikçe bu Türkiye’yi olgunlaştırır. Tehlikeli olan, halka olan güveni kaybetmektir. Tehlikeli olan, daha önce çok kereler olduğu gibi demokrasi dışı müdahalelerden medet ummaktır. Türkiye ve özellikle sol bundan çok zarar gördü. Asıl olan halkın iradesidir ve tabii ki hukuk devletidir. Türkiye demokrasisi bu sınavı meşruiyet sınırları içinde çözecektir. Halka dayanan ve halka güvenen bir çizginin başka türlü bir seçenek araması zaten beklenemez. Ben bütün bu kargaşadan olumlu sonuçlar çıkacağına inanıyorum… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle