27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 NİSAN 2007 PAZAR 2 İngiltere Başbakanı Lloyd George, 1920’lerde şöyle konuşuyordu: “Türkler yüzyıllarca Avrupa’da kalmışlar ve Avrupa’nın başına dert açmışlardır. Hiçbir zaman Avrupalı olamamışlar, Avrupa uygarlığını benimsememişlerdir... Türkler bir insanlık kanseri, kötü yönettikleri toprakların etine işlemiş bir yaradır.” Dışişleri Bakanı Lord Salisbury de şu sözleri söylüyordu: “Osmanlı İmparatorluğu çok çürümüştür, yaşayamaz.” Başka bir İngiliz Bakanı Asquith ise daha ağır bir suçlamada bulunuyordu: “Yüzyılların gördüğü en aşağılık yönetimi yok ederek ileriye doğru bir adım attık. Büyük hasta ölüm döşeğinde. Bu hastanın milletler ailesi içinde bir şer kuvveti olarak son günlerini yaşadığını umut edelim. Mezarı üzerine yazılacak kitabenin ne olacağını bilmiyorum. Bildiğim, Osmanlı Devleti’nin bir daha dirilmeyeceğidir.” Lord Curzon da, daha 2 Ocak 1918’de kesin kararını açıklamıştı: “Ayasofya 900 yıl önce bir Hıristiyan kilisesi idi. Elbet eski durumuna getirilecektir. Savaşı en az iki yıl uzatan, bize paraca milyonlara, can kaybı bakımından on bin OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL lere mal olan bir düşmanı yenerek elde ettiğimiz bir fırsatı yitirmemiz beklenmemelidir.” Büyük Britanya’nın ünlü politikacıları 1918’den sonra böyle konuşuyorlardı: “Türk ulusu Asya’ya atılacak, Sevr Antlaşması bunu sağlayacak...” ??? Osmanlı Mebusan Meclisi dağıtılmıştı. Milletvekilleri tutuklanmış, sürgüne yollanmışlardı. Umutlar sönmüş gibiydi. Kapkara bir gelecek bizleri bekliyordu... Derken, Ankara’da bir ışık parladı: 23 Nisan 1920 günü TBMM toplandı. Başkanlığa seçilen Mustafa Kemal şu sözlerle Meclis’i açtı: “Artık yüksek Meclisimizin üstünde bir kuvvet yoktur.” ??? Yarın, Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 86. yıldönümünü kutlayacağız. Böyle bir günde ne yapmalı bilir misiniz? Geçit törenleri, söylevler, bayraklar, coşkular sürüp ‘23 Nisan’ Bir Bilinç Günü... giderken, o kara günlerden bugünlere nasıl geldiğimizi anlamak için bir köşeye çekilip kitaplar okumalı derim ben... O yılları anlatan anılar, bilgiler, izlenimler. Evet şimdi geçmişi eleştirmek kolay, “öyle olmasaydı, böyle yapılmasaydı” diye yazmak, konuşmak ucuzun ucuzu! Açtım, Doğan Avcıoğlu’nun “Milli Kurtuluş Tarihi”ni yeniden okumaya başladım. Günümüzde bilen bilmeyen konuşuyor. Mustafa Kemal’in gerçekleştirdiği Türkiye Cumhuriyeti’ni ve onun birbiri ardına sürdürdüğü çağdaşlık devrimlerini!.. Bu yüzden arada bir, özellikle, böyle bayram günlerinde Doğan Avcıoğlu gibi gerçek aydınların, gerçek Atatürkçülerin yazdığı tarih kitaplarını okumalıyız... ??? Bir de şunu unutmamalı: Lloyd Salisbury’ler, Asquit’ler geçip gitti demeyin... Yerlerini başkaları aldı. Onların da Türkler konusunda başka türlü düşündüklerini sanmayın. Bugün Avrupa’nın ileri gelenleri bizim için hiç de olumlu şeyler düşünmüyor!.. ??? 23 Nisan bir uyanış, bir şahlanıştır. Türk ulusunun bilinçlenme günüdür. Bunu, hiç unutmayalım... Ekrandaki Vecd Tablosu Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR PENCERE Bekleyin, Bir Şeyler Olacak... Türkiye’de tüyler ürpertici, karanlık, gericinin de gericisi cinayetler bekleniyor muydu?.. Beklenti yoğundu... Diyorlardı ki: Bekleyin, bir şeyler olacak!.. Peki, yarın neler olacak?.. Yanıt: Yine bekleyin, bir şeyler olacak!.. Toplum çığrından çıktı. ? Cumhuriyet’e bombalar atıldı... Devletin yüksek mahkemesi Danıştay’a silahlı baskın düzenlendi... Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin baskında öldürüldü... Ya sonra neler oldu?.. Hrant Dink cinayeti gündeme girdi... Rahip Santoro cinayeti yaşandı... Malatya’da akıllara durgunluk veren vahşetle üç kişinin boğazı kesildi... Bitti mi?.. Kimse “bu son” diyemiyor; tersine, geleceğe bakış kuşkulu mu kuşkulu... Kulaklara fısıldanıyor: Bekleyin, bir şeyler olacak... ? Nasıl bu duruma düştük?.. “Laik ve sosyal hukuk devleti”mizi kuramadık... Önce “Türkİslam Sentezi” devletin ‘resmi ideolojisi’ne dönüştürüldü.. Bu zemin üzerindeki yatırımlarla başlayan irtica, dışarıdan aldığı destekle iktidara oturdu... Özellikle 12 Eylül’de palazlanan “Türkİslam Sentezi” artık gözden düşmüş, siyasetin eteklerinde kalmıştır... “Yeni ideoloji”miz nedir?.. İslamcılık.. İrtica.. Dincilik.. Amerika’nın Ortadoğu projesinde Türkiye’ye ‘Ilımlı İslam Devleti Modeli’ yakıştırılıyor... ? Dincilik bir kez toplumda yükselmeye başladı mı, tut tutabilirsen... Tutamazsın irtica denen canavarı... Hrant Dink.. Rahip Santoro.. Ve Malatya’da biri Alman üç kurban... Sonra?.. Bekle ve gör!.. Çünkü bir vakitlerin ‘Türkİslam Sentezi’ artık ‘Ilımlı İslam Devleti Modeli’ne dönüştü... Daha sonra ne olacak?.. Ilımlı İslam modeli elbette radikal Türkçesiyleköktenci İslama dönüşecek... ? Türkiye çarpıldı.. Çarpıtıldı.. Nasıl çarpıtıldığını dile getirmek kolay ve güç!.. Arkadaşımız Nilgün Cerrahoğlu bunu İtalya’dan gönderdiği dünkü yazısında “Çizme”nin mizah diliyle vurguluyor: “Armani elbise takımlı AKP liderlerinin karılarının tümünün başı bağlı...” Peki, yarın neler olacak?.. Ülke böyle bir çelişkinin çarpıklığına katlanamaz... Bekleyin, bir şeyler olacak... E kranda izledim. Gözlerini kapıyor, istiğraka dalıyordu. Allahuekber nidaları arasında çok mutlu bir görünüm sergiliyordu. Bir misyonu vardı, kutsal bir görevi. 21. yüzyılda İslam medeniyetini tüm dünyada egemen kılmak. Büyük bir vecd içinde “demokrasi bir amaç olamaz” diye imanla haykırıyordu. “Demokrasi, amacımıza ulaşmak için bir araç olabilir ancak. Sizler demokrasi istiyorsanız er geç halkın tercihi, halkın isteği olacaktır ve İslami düzen kurulacaktır.” Tayyip Bey samimi idi, dürüsttü. Duyduğunu, düşündüğünü, iman ettiğini içtenlikle dile getiriyordu. Keşke bu içtenliğini sürdürebilseydi diye düşündüm. Keşke gerçek amacını, gerçek hedefini gizlemek zorunda olmasaydı. Çünkü o çocukluğundan beri böyle yetişmiş, böyle eğitim görmüş tü. Keşke ileriki yıllarda takıyye yapmak zorunda kalmasaydı. Aslında başka bir cephenin takkıyecilerinden sahte övgüler almak, yanağını okşatmak durumunda kalmasaydı. Çocukluğunun, gençliğinin o saf, ödünsüz, hesapsız duygularını koruyabilseydi. İçinde yaşadığı topluma bir politikacı olarak bu kadar çok zarar vermese, Türk Devrimini, Türk Aydınlanmasını derin bir şekilde baltalayan bir insan kimliğini taşır hale gelmeseydi. Ekranda kendinden ve duygularından emin, mutlu bir insan gözledim. Kapalı gözlerinin ardında vecd ve ilahi duygular içinde bir insan vardı. Bugün iki dudağının arasında Türkiye’nin kaderini taşıyan Tayyip Bey’in aynı huzur içinde, aynı dinginlik içinde olduğunu hiç sanmıyorum. Çankaya’ya çıkarsa orada rahat uyuyabileceğini de hiç zannetmiyorum. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle