18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 NİSAN 2007 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Lord Rutherford’u kim öldürdü? Lotodan Ş ubat ayının 19’unda, korkunç cinayetlere sahne olması beklenen karanlık bir gece yarısı, Lord Oswald Rutherford iki el sıkılan tabancayla evinde öldürüldü. Lord’un karısı Sarah Rutherford da, aynı silahla bu cinayetten birkaç dakika önce, şatovâri evin bir başka odasında can vermişti. Cinayeti kimse tam olarak görmedi, ancak silah seslerine tanık olan yüzlerce konuk o sırada orada, davetteydi... Rutherford çifti, Indiana Eyaleti’ndeki Purdue Üniversitesi’nin salonlarından birinde, yüze yakın davetliye verilen bir parti sırasında, işte o gece öldürüldü. Bundan sonrasında cinayeti çözmek, aralarındaki katili bulup çıkarmak konuklara kalan bir oyun olacaktı. Zira, Purdue kampusunun balo salonunda bir araya gelen davetliler sırf bu oyuna katılmak üzere yüzlerce dolarlık papeli baştan, hatta günler öncesinden vezneye yatırmış, yemekli davete “icabet etmişlerdi”. Cinayetin senaryosunu, yemek aralarında meze servisi yapılır gibi parça parça, anlatıcılardan öğrenmezden evvel, davetliler dört adet kurusıkı tabanca çata patını daha masaya oturur oturmaz bir ses efekti olarak duyacaklardı. Yemekte ise domates çorbası, tavuklu makarna ve çikolatalı pasta vardı. Pasta gelene kadar, senaryoyu üniversitenin Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencilerinden oluşan Lord’un Greta von Keepsemfrumfloppen ve uşağı hizmetçisi, uşağı, şoförü, aşçısı kılıklı bir Cameron Worthleston’dur. Bu iki katilin ekip canlandırıp aktardı: Cinayeti böylece davetliler arasından çıkmaması tek teselli herkes öğrendi. Sherlock Holmes tarzı polis kaynağı olacaktı: Katiller, okulun tiyatro hafiyeliği oynama merak ve hevesindeki kolundan öğrencilerdi. Maktul ve maktule bir davetliler, bu yıl altıncısı düzenlenen cinayet kıskançlığa kurban gitmişti. Bu arada, 150 gecelerinden birine böylece katıldılar. Oyuna dolarlık giriş biletini domates çorbasıyla, kendini kaptıranların arasında hanımlardan tavuklu makarnaya ödeyen davetliler cinayeti bazıları fenalık geçirip, ayılıp bayıldı. el birliğiyle çözmek rahatlığında kalıp Kısacası Agatha Christie’nin Doğu evlerine döneceklerdi. Bu yılın canileri Ekspresi’nde Cinayet romanını aratmayacak adalete teslim edilince, seneye yedincisi bir kurguda tasarlanmış bu cinaî oyunda düzenlenecek cinayeti bol yemek konuklar suç üzerlerinde kalmasın INDIANAPOLIS daveti için Purdue tiyatro diye epey ter döktü. Yemek mi öğrencileri şimdiden yeni katil ve yediler, sorguya mı çekildiler pek maktul senaryolarına kolları belli olmadı! Salonun giriş sıvadılar. Salt Purdue’de çıkışlarını ise, dedektif Hercule düzenlenen bir dedektifçilik oyunu Poirot biçimli gençten adamlar değildi bu... ABD üniversitelerinin tutmuştu. Cinayet çözülmeden kimse dışarı adım atamayacak MAHMUT ŞENOL birçoğunda benzer cinayet temalarına bağlanmış yemekli gibi görünüyordu. Bu arada, oyun davetleri öteden beri davetliler arasında birbirlerinden düzenleniyor. Cinayeti çözmek merakına kuşkulananlar vardı. Lord ve eşini öldüren dayalı bu oyunların ABD’de turizme kimdi? Güya Lord’un davetlisi olanlar, yönelmiş bir sektör olduğunu söylemek garson kılığında ortada dolaşan tiyatro abartı olmayacaktır. Turizm istatistikleri öğrencilerinden bilgi sızdırıp, olayı arasında gözden kaybolup yittiğinden, soruşturdu. O sırada yemek servisi de devam cinayet meraklısı turist kafilesine katılanların ediyordu... Davetlilerin çoğu katili bulmaya harcamalarını kolayca söylemek bir parça kararlıydı. Sorular soruldukça, mikrofonla olanaksızlaşıyor. Bazı verilere göre, cinayet arada dolaşan garsonlardan duyulduğu gibi, çözme hevesindeki katılımcıların sayısı 2005 olayın üzerindeki esrar perdesi yavaş yavaş turizm verilerinde 150 bin kişi olarak aralandı. Sonunda anlaşıldı ki katil Barones görünüyor. Bunların ne kadarı gerçekten bu oyunlara meraklı, burası tam olarak kestirilemez. Zira turizm şirketlerinin, tur düzenleyicilerinin, animatör adını alan eğlendiricilerin hedef kitlesi olan bu insanlar aynı zamanda “tavuklu makarna” yemek için oraya gelmiş olabilirler. Ancak anlaşılan şu ki, ABD’de dünya havadislerine yabancı kalmaktan canı sıkılan orta sınıf Amerikalının yeni meşgalesi iyisinden bir dedektif olup herkesten evvel katili bulmak hevesidir... Dedektif heveslisini bir gemide toplayıp Karayipler’de gezdiren firmalardan tutun, trende kiralanmış bir vagonla taşınan polis kafilesini gece yarısı Montana dağlıklarında indirdikten sonra onları bir otele götüren ve orada bir katille karşı karşıya bırakan “cinayet tasarlayıcısı turizm şirketlerine” kadar yüzlercesi sektörde çalışıyor. İnternette kurulu kulüpleri, dernekleri var. Amaç, katili bulmak. Neyse ki, bu yıl Purdue cinayeti aydınlandı da, orada bulunan bendeniz töhmet altında kalmadım. Yoksa, elin memleketinde gel de Marko Paşa’ya anlat derdini... Aslında tabanca sesleri duyulduğunda ben soğuk ve berbat domates çorbasına kaşık sallıyordum, tek şahidimse bir garson kızcağızdı. Bilmem, o doğruyu söyler miydi? [email protected] çıkan hayatlar Y Acımasız çarkta ezilen ‘Aday’ 2007 cumhurbaşkanlığı ayır / Asla onların adamı olmayacağım seçimlerinin birinci turundan 10 gün önce, hayali seçim / Çünkü onların heyecanını içerden yansıtan bir adamı düşünen bir saz film olarak çıkıyor. Filmin kamışıdır...’ Çağdaş dünya yönetmeni Niels Arestrup ünlü edebiyatının, 20’nci yüzyıl bir Fransız tiyatrocu ve sinema Fransız şiirinin önde gelen oyuncusu. “Aday”, 1949 Paris isimlerinden Jacques Prevert, doğumlu Danimarkalı göçmen kendine özgü bir durulukla çocuğu Arestrup’un yönettiği ilk kaleme aldığı “Zamane film. Filmde solsağ cenaha Çocuğu” başlıklı şiirinde ilişkin kendine yontabilecek kısa “güneşli aydınlık bir vadeli malzeme bulacağını çocukluğun yeryüzüne sadık, sananlar yanılır. Konuya bakış hayata kenetlenmiş daha derin. Arestrup bir şarkıları”ndan tutturuyordu. söyleşide, “Gerçekle bütün Fransa geçen 11 Nisan’da, benzerlikler asılsızdır” diyor 1977’de 77 yaşında yitirdiği bu ve ekliyor: “Ancak politikayla olağanüstü sanatçıyı ölümünün hesaplaşmak için uzun 30’uncu yılında, istisnai zamandır fırsat bekliyordum. yoğunlukta bir saygıyla andı. Özellikle de politikayı Tüm Fransa’yı süsleyen şiirli televizyon gösterilerine afişler, okullarda özel dersler, dönüştüren, bayağılaştıran konferanslar, televizyonlarda süreçle; politikayı, farklı belgeseller ülkenin politikacıları kendi iğrenç muhtemelen en sevilen bu emellerine alet eden “anarşist”i, son nefesine kadar çevrelerle...” İnançların paraya iflah olmaz yaramaz evladını dönüştüğü, ideallerin yok içten bir sevgiyle hatırladı. edildiği acımasız ikiyüzlü bir Prevert bugün halen 616 yaş çarkın dişlileri arasından ezilen grubunun gönüllerindeki, bir “aday”ın son an kafalarındaki “insan adayı”dır. gerilimlerine tanık oluyoruz. Onlara sevecen olduğu kadar Aydın dürüstlüğü ve vicdanı eleştirel, komik olduğu kadar çarkın dişlilerine direniyorsa gerçekçi bir dünya tasvir etmiş, tabii ki. Yoksa dişliye takılmak yarının ve bugünün da ne söz, “Padişah da yetişkinlerini duyguları kadar olursun, akıllarını kullanmaya cumhurbaşkanı davet etmiştir. PARİS da...” İnsanların “aday”lardan aday Bugün 44.5 milyonu seçmeye aday aşkın seçmen Beşinci oldukları bir Cumhuriyet’in altıncı dönemde üstadın cumhurbaşkanı tavsiyeleri her adaylarını seçmek UĞUR HÜKÜM zamankinden daha üzere oy sandıklarına elzem oluyor. çağrılı. Belki sizler bu Buralardan oralara ışık tutacak satırları okuduğunuz zaman halimiz yok. Kaldı ki ikinci turun adayları da buralardaki adayların hali de belirlenmiş olacak. Başta içler acısı. Anketlere bakılırsa televizyon olmak üzere her beş seçmenden biri son putlaşmış medyaların, çıkarları geceye kadar kararsız. Ama hiç doğrultusunda ilahlaştırdığı değilse buralardakilerin “aday”(lar)a en güzel (s)övgü ‘seçme’ olanağı var. Halbuki yine 107 yaşındaki Prevert’den, oralarda “Saz kamışlarından “Pater noster / Bizim Peder” kamış beğen!”... isimli şiiriyle geliyor: “Göklerdeki Pederimiz / Kalın ilmin kahramanı Michel kaldığınız yerde / Ve biz de Dedieu, ölümüne yorucu bir kalırız yeryüzünde / New cumhurbaşkanlığı seçim York’un gizemleri / Ve Paris’in kampanyasının ardından ikinci gizemleri / Teslis’inkine (*) tura kalan ikinci “aday”dır. evladır / Küçük Ourcq (**) “Aday”ın sağlığı, ailesi her şeyi kanalı / Büyük Çin surları /... / yıpranmıştır. Halbuki önünde İyi çocukları ve kötü seçmenin iradesini belirleyecek kullarıyla /... / Hiç olmazsa oylama gününden önce, son yeryüzünde / Herkese açık / büyük bir “muharebe” daha Bütün dünya harikalarıyla / vardır, “televizyon gösterisi”. Dağılmış / Kendi harikalarına Daha edepli deyişiyle, iki tur hayran / Kendini göstermeye arasında iki gazeteci eşliğinde cesaret edemeyen çıplak güzel rakibiyle teke tek kapışacağı kız gibi...” Göklerdeki “açık oturum”. Öteki “aday” “aday”ımız! Kalın kaldığınız araştırmaların favori gösterdiği yerde, lütfen! Gelin şu fani parlak bir konuşmacıdır. dünyanın işini dünya sakini Dedieu tam bir pazarlamalık faniler yapsın... “meta” misali kullanılmaktadır. ‘H B utan’da ‘seçim tatbikatı’ 100 yıldır monarşiyle yönetilen Güney Asya ülkesi Butan’da, gelecek yıl yapılması planlanan ilk gerçek demokratik seçimlere hazırlık kapsamında bir “seçim tatbikatı” düzenlendi. Seçmenlerin eğitimi ve parlamenter demokrasiye alıştırılması amacıyla 47 bölgede yapılan seçim tatbikatında halk dün sabah sandık başına gitti. Dört hayali partinin yarıştığı hayali seçimlerde en fazla oyu alan iki parti, lise öğrencilerinin milletvekili olacağı 28 Mayıs’taki ikinci tur seçimlerinde tekrar yarışacak. Yaklaşık 700 bin nüfusa sahip küçük ülkede, gelecek yılki seçimlerde, meclise ancak üniversite mezunları girebilecek. 2001 yılında eski Butan Kralı Jigme Wangchuk’un hükümet yetkilerini bakanlar kuruluna devretmesiyle başlayan demokratik dönüşüm süreci, özellikle yaşlı Butanlılar arasında şüpheyle karşılanıyor. (Fotoğraf: REUTERS) Son pişmanlık para etmiyor ransa’da seçim öncesinde almadı. Gitti, oyunu sağcılara verdi. seçmenin yüzde 40’ı hâlâ Çok geçmeden, daha sonra yapılan kararsız” diye anlatıyor kamuoyu yoklamasında, giden bütün İsveçli TV muhabirleri. Stüdyoda oyların geri geldiği görüldü. Hele oturan Fransa uzmanı, sorunun son haftalarda yapılan kamuoyu özünü kestirip atıyor: Günümüzün yoklamalarında, sosyal demokratlar sorunu siyaset ve partiler. kendi başlarına dört sağcı iktidar Vaclav Havel, Avrupalı siyasetçilerin partisiyle başa baş durumda. politik yaratıcılıktan uzaklaşıp Çevrecilerle Sol Parti de hesaba teknisyene dönüşmüş olduklarını katılınca iktidar dengesi tamamen yazmıştı birkaç yıl evvel. Özellikle değişiyor. Ne var ki iktidar, seçmenin sosyal demokratlar, politikacıdan çok günlük tercihiyle değişen yaz boz bürokratı andırmaktalar. Hele bütün tahtası değil. Seçmen dört yıl dünyanın hayran olduğu İsveçli boyunca biraz yoksullaşıp tercihinin sosyal demokratlar, son on yıldır hesabını verecek. Son pişmanlık para sanki üyelerin oluşturduğu, seçmene etmiyor. İsveç, nüfusuna oranla ihtiyacı olan bir parti değil de devlet dünyanın en zengin ülkelerinden biri. partisi gibi Büyük şirketleri sınırlar davranmaktaydı. S T O C K H O L M ötesinde yatırımlar Faturasını pahalı ödediler. yapıyor. 44 büyük şirket, Eğer iktidarı kaybetmek dünyanın büyükleri fatura ödemekse tabii... arasında. Dolar Aslına bakacak olursak, milyarderleri de öyle. Bu parti kadrolarının keyfi hükümet siyasi tarihe yerinde; faturayı asıl “adalet” şampiyonu diye OSMAN İKİZ ödeyenler, sosyal geçecektir. Saray gibi demokratlara kızıp sağcı malikânelerde oturanlarla partilere oy verenler. Düşük tek odalı konut sahibini aynı duruma ücretliler, dar gelirliler, emekliler, getirdi. Müthiş bir “eşitlik” sağladı. sosyal yardıma muhtaç olanlarla Mesken vergisini sıfırladı. Gelir işsizler gittikçe daralan bir ateş vergisini de düşürdü. Peki, bütçede çemberinin içine kısıldılar. Fransa vergi indirimlerinden doğan açık uzmanı gazetecinin dediği gibi, nasıl kapatılacak? Biraz siyaset berbat bir hal aldı. Ama şaşıracaksınız, ama bu politikalar kabahatin birazı da, hatta fazlası da Avrupa’nın yeni rotası. Varlıklının seçmende elbette. cebine giden paralar, hastalarla Sağcılar ne yapacaklarını seçimden işsizlerin cüzdanından alınacak. Hem önce açıkça söylemişlerdi. Ama işsizlik ödentisi hem de hastalık sosyal demokratların feodal parası indirildi. Maliye Bakanı, sanki tutumundan bıkan seçmen, samimiymiş gibi, “Herkesin söylenenleri galiba pek ciddiye mutlaka çalışması gerekiyor” diye ‘F F Üstelik de her şeyi en “iyi bilen dayı” ve her “iki ata” da oynayan (oynatan) bir medya ve patronu aracılığıyla... 11 Nisan’da başlayan bu yeni filmin başlığı “Le Candidat” (Aday)... Hoş bir rastlantı (!). (*) Hıristiyan inacında Baba, Oğul ve Ruh’un birleştiği Aziz Üçlü, St. Trinite. (**) Paris’in Seine nehrini besleyen küçük kanallarından biri. [email protected] nutuk atıp duruyor. Çalışma Bakanı da işsizlere savaş açmış durumda. Sanki insanlar keyiflerinden hasta oluyor ya da işsiz kalıyor. Stockholm Belediyesi’nde sosyal işlerden sorumlu sağcı politikacı niyetini daha açık anlatıyor. İşsizlik yardımı ve hastalık ödentisi, yolsuzluk mekanizması haline geldi, demeye getiriyor. Çalışmayana ekmek de, yemek de yokmuş. Herkes sekiz saat iş arayacak ve nerede, ne olursa olsun, verilen işi kabul edip çalışacak. Bu terör dalgasının asıl amacı, insanları bunaltıp erken emekliliğe zorlamak. Yaşlı nüfus artıyor, emeklilik kasaları zorlanıyor ya, çözüm olarak emeklilik maaşlarını aşağı yukarı yarıya indirecek olan bu formülü buldular. Sosyal demokratlarla sendikalardan karşı çıkışlar var, ama etkili değil. Üstelik gerçekten etkili bir muhalefet yapmak istiyorlar mı, o da belli değil. Göran Persson’un, iktidarı bilerek teslim ettiği yolunda, geniş kesimlerin paylaştığı ortak bir kanı var. Pek çok kişinin paylaştığı bu ortak kanıya göre, sosyal haklarda kapsamlı bir budama için operasyon gerekiyordu, ama bunun sağcılar tarafından yapılması daha uygun olduğundan seçim öncesi yeterince aktif olunmayarak iktidar bırakıldı. Fransa uzmanı gazetecinin dediği gibi, politika ve politikacılar çok bozuldu. Merak ediyorum, sağcı hükümetin maliye bakanıyla çalışma bakanı, faşist bir hükümetin bakanları olsalardı nasıl konuşacaklardı acaba? ıllar önce “Lotodan iyi bir hayat çıksa da onu yaşasak” diye aforizma yazarken Türkiye’deki yaşam koşullarının zorluğunu ve yaşamamızın şansa bağlı olduğunu vurgulamak istemiştim sanırım. Bizimki gibi yoksulların çaresiz kaldığı ülkelerden Batı’ya “Umuda Yolculuk”a çıkıyor insanlar. İnsanca bir yaşam özlemiyle Avrupa’ya gelenlerin umudu, çoğu zaman kâbusa dönüşüyor. Onlar da “Lotodan bir oturum çıksa” beklentisiyle yaşamlarını sürdürüyor. Türk kaçakların bize en çok sorduğu soru ise belli: “Kaçaklara af çıkacak mı abi?” Geçen günlerde, 2000 yılından beri Belçika’da yaşayan Kazakistanlı bir ailenin sınır dışı edilme kararı, çocuklarının eğitimleri gerekçe gösterilerek durduruldu, buna karşın İçişleri Bakanı Patrick Dewael durdurma kararına itiraz edip temyize gitti. Yargıç durdurma kararında çocuk haklarını vurguladı. Daha önce de kaçaklara af çıkarılması ile ilgili yürüyüş, okul ve kilise işgali yapıldı, ama hiçbiri hafta içinde düzenlenen “Oturum Lotosu” kadar yaratıcı değildi. Sığınma ve Göç Forumu, Belçika’da kaçak olarak ve her gün sınır dışı edileceğim korkusuyla yaşayan on binlerce insanın yaşamlarının güçlüğüne dikkat çekmek ve “Oturum Lotosu”nu (bu kendi deyimleri) eleştirmek amacıyla 4 ve 5 Nisan’da sıra dışı bir eylem düzenledi. Eylem kapsamında Belçika’da kaçak olarak kalan 5 kişi Brüksel’in merkezinde Place de la Monnaie/Muntplein’de kurulan bir cam ev içinde yaşamaya başladı. Cam evin açılışına Leuven Katolik Üniversitesi’nden Profesör Rik Torfs ve Belçikalı film yapımcısı Luc Dardenne ev sahipliği yaptılar. Cam evde yaşamaya başlayan 3’ü kadın 5 kaçak, 1 Kongolu, 1 Rus ve Kolombiyalı bir anne, Sırp bir baba ve bekâr bir Faslıyı temsil ediyor. Adları Tatiana (36), Bozidar (41), MarieJosé (41), Samir (36) ve Eva (36). 5’i de oturum için başvurmuş. Samir dışında 4’ünün çocukları var. 5’i de Belçikalıların ölçütlerine göre uyum sağlamış durumda. Kendileriyle ilgili ayrıntılı bilgiler internette veriliyor. Cam evde ise onları temsilen tiyatro oyuncuları duruyor. Ama Tatiana , Bozidar, MarieJosé, Samir ve Eva gerçekten var, internetteki sığınma dosyaları da gerçek. Onlardan sadece biri, Belçika’da kalabilmek için oturum alabildi. Bunun kim olduğunu 2 gün boyunca “Oturum Loto” ile tahmin etmeye çalıştı Belçikalılar. Big Brother ve benzeri reality show’ları andırır bir şekilde “Kim kalabilir?” B R Ü K S E L sloganı altında düzenlenen eylem boyunca cam evin bulunduğu meydandan geçenler “kimin kalmasını, kimlerin sınır dışı edilmesini ERDİNÇ UTKU istediklerini” oylarıyla belirlediler. Meydanda bir konteynır içine bilgisayarlar yerleştirildi. İsteyen onların dosyalarını inceledikten sonra 5 adaydan hangisinin oturum hakkı almak için en iyisi olduğunu seçti. Sitedeki son duruma göre Eva öndeydi. Ancak Eva’yı seçenler yanıldı. 5 kişiden sığınma istemi kabul edilen Eva değil. Eva’nın, çocukları olmasına, iyi uyum sağlamasına ve hatta önce Belçika’da kalacağı söylenmesine karşın sığınma isteği reddedildi. Bunun yanında internet üzerinden www.wiemagblijven.be sitesinde de oy kullanıldı. İsteyen SMS mesajı gönderdi. Site 1 ay daha hizmetini sürdürecek. Olası göçmenlerin haklarını savunmak amacıyla mücadele eden ve aralarında uluslararası sivil toplum örgütlerinin ve sendikaların da bulunduğu 130 oluşumu çatısı altında toplayan Sığınma ve Göç Forumu, bu “oyun”la sığınma ve oturum politikasındaki rasgeleliği sorguluyor. Forum, sığınma yasaları ve sürecinin karmaşık olduğunu, bu eylemleriyle “Oturum Lotosu”nu eleştirmeyi hedeflediklerini açıkladı. Şimdiki sığınma politikasının rasgele kararlara bırakılmış olduğunu, kriterlerin saydam olmadığını ve idarenin kendi koyduğu kuralları bile uygulamadığını, son 10 yılda 7 kez değiştirildiğini dile getirdiler. Kuralların, hukuk devletinde olması gerektiği gibi kamuya açık bir şekilde konulmadığını belirttiler. Açık olarak yazılmış kriterlerin yasada yer almasını isteyen örgüt, karma bir komisyonun sığınma taleplerini değerlendirip belirli bir süre içinde ilgili bakana öneride bulunmasını istiyor. 6 ay içinde karar verilemezse geçici oturma izni verilmesini, 3 yıl sonra ise oturma hakkı tanınmasını öneriyor. Organizatörler ayrıca 10 Haziran federal seçimlerinin yaklaşması nedeniyle siyasiler üzerinde de baskı kurmayı umuyorlar. Organizatörlere göre “Kimin sınır dışı edilmesi gerektiği konusunda oy kullananlar, cam evde yaşayan insanların zor durumlarını daha iyi anlayacak ve konuya daha duyarlı olacak”. 17 Haziran’da hükümet kuruluş çalışmaları sırasında, siyasiler üzerinde baskı yaratmak amacıyla ulusal çapta bir gösteri yapılacak. Eylem ilk meyvesini daha ilk gün verdi ve Sosyalist Parti seçim sonrası koalisyon görüşmeleri sırasında kaçakların konumunu mutlaka masaya yatıracaklarını söyledi. Seçim sonrası yapılacak olan “Oturum Lotosu” çekilişinde çok sayıda oturum hakkı çıkabilecek! [email protected] CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle