20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 MART 2007 CUMARTESİ 4 HABERLER Darbeci Evren’in eyalet sistemi önerisine tepkiler sürüyor. Savcılık konuşma hakkında inceleme başlattı DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Diplomasinin Yeri Bağımsız ve tutarlı dış politika izlemeyen ülkelerin kararlarında, dışardan kulaklara çözüm fısıldayan nasihatçılar önemli yer tutarlar. Bu gibi ülkelerdeki politikayı izleyenler de kimi şaşırtıcı ve tutarsız açıklamaya baktıklarında şu deyişi sık sık anımsarlar: Söyleyene değil, söyletene bak! Genelde Ortadoğu, özelde Irak ve Kürt sorunları konusunda, ortalığın toz duman olduğu dönemde, Kenan Evren’in garip sözleri bu deyişi bir kez daha anımsamamıza yol açtı. Eğer olay Evren ile sınırlı kalsaydı, kimse fazla ciddiye almaz, sadece “ala Kenan” bir davranış diye gülüp geçerdi. Ama iktidarın önde gelenleri, Genelkurmay’ın bütün açıklamalarına, Kuzey Irak Yönetimi’nin ya da Irak Kürtlerinin PKK’ye verdikleri destek konusunda sunduğu delillere karşın yine de direniyorlar ve, Kuzey Irak yöneticileriyle görüşürüz, diyorlar. Anlaşılan birileri, bir yerlerden kendilerine yapılan “Onlarla görüşün!” telkinlerine “eyvallah” demişler ve aleni görüşmeler için şimdi zemin oluşturmaya çalışıyorlar. Bir de MGK’den çıkan diplomatik girişimlere hız verme kararını, kendi politikalarının bu organ tarafından onaylanması olarak göstermeye çalışıyorlar. Yükümlülüklerini yerine getirebilmek için ileri sürdükleri bir başka sav da barışçıl müzakerelerin siyasette önceliği olması görüşü. ??? Bir noktayı hemen baştan belirteyim: Siyasette silah son çaredir, zaten silahlar konuşunca, siyaset bir süreliğine susar. Sorunların görüşme yoluyla çözülmesi esastır. MGK toplantısından çıkan kararı da bu doğrultuda değerlendirmekte yarar vardır. Türkiye’nin Irak, tüm bölge ve kendi Kürt konusu ile ilgili sorunları çözmek için, kuvvete başvurmak yerine, politikalar oluşturma, bunları görüşmeler yoluyla hayata geçirme seçeneğini tercih etmesi, tabii ki doğrudur. Ama bu nasıl yapılacak, sınırları ne olacaktır? İlla görüşmek için herkesle görüşmek bir çözüm değildir. O zaman, devletin Kürt sorununu çözmek için İmralı’da Öcalan ile resmi görüşme başlatması veya Türkiye hakkındaki niyetlerini açıklamış olan Barzani’yi davet etmesi ya da onunla resmi görüşmelere girişmesi gibi akla ziyan davranışlar da benimsenebilir. Bunları yapmamak demek, fiili durumları görmemek demek değildir. Türkiye Kuzey Irak’ta fiilen bir Kürt Devleti oluştuğu gerçeğini ne görmezden gelebilir, ne de bunu kuvvet kullanarak değiştirebilir. Gücü buna yetse bile, ki yetmez, doğacak politik sonuçların altından kalkamaz. Ama Türkiye, Barzani ile görüşerek değil, çok yönlü siyasal diplomatik temaslar yoluyla, Kuzey Irak’taki oluşumun kendisi için tehlike arz etmesinin önüne geçme yolunu tutabilir. ??? Türkiye için şu anda Irak sorununun en üstünde durulması gereken noktası Kerkük’tür. Hemen belirtelim, Türkiye’nin Kerkük ile ilgili herhangi bir hak talebi yoktur, olamaz da. Ankara bu gerçeği açıkça dile getirmeli, buna karşılık da, hemen herkesin hemfikir olduğu, Irak’ın bütünlüğü ve Irak Anayasası’nın temel fikri olan ülkenin zenginliklerinin eşit dağılımı ilkesinin gerçekleştirilmesi için, bu bölgeyi kimsenin tekeline bırakmayacak bir çözümü savunmak için diplomatik girişimlerini yoğunlaştırmalıdır. Bu konuda, Irak Anayasası’nın, bu yıl içinde Kerkük’te, referandumu öngören 140. maddesi ilk bakışta bir engel olarak görülebilir. Ancak unutmamak gerekir ki, Kerkük için referandumun ön şartı orada nüfus sayımı, onun da olmazsa olmazı, karışıklıkların giderilip sağlıklı sayımı sağlayacak istikrarın oluşturulmasıdır. İşte Türkiye’nin, yalnız Irak’a komşu ülkeleri değil, BM Güvenlik Kurulu üyeleri ve G8’leri de kapsaması öngörülen geniş kapsamlı toplantılarda ve onun dışındaki görüşmelerde, diplomatik çabalarını yoğunlaştıracağı birinci nokta bu olmalıdır. Onun dışında da başka paralel görüşmeler, alt düzeyde zemin yoklamaları olabilir. Ama bunların hepsi, uzun soluklu, iyi hazırlanmış iyi bir ulusal politikanın oluşturulmuş olmasını gerekli kılar. Yoksa salt, başkalarına söz verildiği için yapılacak olan, görüşmüş olmak için görüşme, yarardan çok zarar getirir. 12 Eylül’ün amacı ortaya çıktı Haber Merkezi Türkiye’nin “eyalet sistemine” geçmesini öneren 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e tepkiler artarak sürüyor. MHP İzmir İl Başkanı Müsavvat Dervişoğlu, Evren’in “Türkiye 8 eyalete bölünebilir” şeklindeki sözlerinin, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 302. maddesine göre suç oluşturduğunu savunarak cumhuriyet savcılarını soruşturma açmak üzere göreve çağırdı. Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı da Evren’in sözleri üzerine harekete geçti. Muğla Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Yurtseven, “İlgili birimlere gerekli talimatı verdim, inceleme başlattık. Evren, bu sözleri dedi mi, demedi mi? Kime, ne zaman konuştu, bu konuları inceliyoruz. İncelemenin ardından suç unsuruna rastlanırsa, yetkilerimizi kullanacağız’’ dedi. Evren, söylediklerinin suç unsuru olmadığını belirterek, eyalet sistemi ? Evren’in “Türkiye 8 eyalete bölünebilir” şeklindeki sözlerinin, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 302. maddesine göre suç oluşturduğunu savunan MHP, cumhuriyet savcılarını soruşturma açmak üzere göreve çağırdı. Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı da Evren’in sözleri üzerine harekete geçti. DSP Genel Başkanı Sezer, açıklamayı “Densizlik” olarak yorumlarken CHP Genel Başkan Yardımcısı Özyürek, “İşkencecinin görüşleri büyütülmemeli” dedi. önerdiğini ancak bu sözün federasyon olarak yazıldığını söyledi. Evren, “Federasyon demişim gibi, Adalet Bakanlığı’ndan soruşturma açılması söylenmiş. Biz münakaşa, tartışma kültürüne sahip değiliz. Böyle bir fikir atılmış ortaya. Bunun iyi tarafını da kötü tarafını da savunanlar olur. Bu bir düşünce özgürlüğü. Eski cumhurbaşkanı olarak bu işin halledilebilmesi için tartışılsın istedim. Bunu çok kimse biliyor ve söyleyemiyor. Ben biliyorum. Herkes söylüyor ama cesaret edip ortaya atan yok. Ben tartışılsın istiyorum. Bunun bizi bölünmeye götüreceğine inanmıyorum. Meclis’te, kamuda tartışılsın. Olmaz denirse mesele kapatılır” diye konuştu. ‘Evren’e inananlar yanılırlar’ DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, Evren’in açıklamalarının son derece talihsizlik olduğunu vurgulayarak “O Evren ki, ‘Türkiye’yi kurtaracağım’ diye darbe yapıp yurtseverlerin acımasızca ezilmesinin, ülkenin tüm demokratik duyarlıklarının yok edilmesinin, din istismarcılarının palazlanmasının, hatta Kürtçenin sokakta bile yasaklanması gibi yanlış uygulamalarla terörün güç kazanmasının sorumlusudur. Evren 1 MART TEZKERESİ İĞNELİ FIRÇA ‘Güneydoğu ABD üssü olacaktı’ ? CHP Genel Sekreteri Önder Sav, TBMM’den geri dönen 1Mart tezkeresinin, 62 bin ABD askerinin Güneydoğu’da konuşlanmasını öngördüğünü belirtti. İstanbul Haber Servisi 1 Mart tezkeresinin reddedilişinin yıldönümünde partililerle bir araya gelen CHP Genel Sekreteri Önder Sav, “1 Mart tezkeresi, Irak’a müdahale için 62 bin ABD askerinin Güneydoğu’ya konuşlanacağından bahsediyordu. ABD askerleri, Güneydoğu’yu ABD üssüne dönüştürecekti’’ dedi. CHP İl Başkanlığı tarafından The Marmara Oteli’nde düzenlenen toplantıda konuşan Sav, toplantıya olan yoğun ilginin “CHP iktidarının yaklaşan ayak sesleri’’ olduğunu söyledi. CHP’nin 4 yıl boyunca Türkiye gerçeklerine uyumlu uyarılarda bulunduğuna dikkat çeken Sav, bu uyarıların bir örneğinin de 1 Mart 2003 tarihinde yaşandığını söyledi. Sav, 1 Mart tezkeresinin, “Türkiye ve ABD askerlerinin birlikte operasyon yapmalarını’’ içerdiğini dile getirerek ‘’Dikkatle okunduğu zaman tezkere, Irak’a müdahale için 62 bin ABD askerinin Güneydoğu’da konuşlanacağından bahsediyordu. ABD askerleri, Güneydoğu’yu ABD üssüne dönüştürecekti’’ diye konuştu. Lozan Antlaşması’nda Türkiye’nin tam bağımsızlıktan ödün vermeyeceğini ispatladığını dile getiren Sav, CHP’nin de tam bağımsızlıktan hiçbir zaman ödün vermeyeceğini ve verdirmeyeceğini kaydetti. Hürparti Genel Başkanı Yaşar Okuyan da düzenlediği basın toplantısında, “Bu açıklamalardan, 12 Eylül 1980 darbesinin anarşiye ‘dur’ demek amacıyla değil, ABD’den alınan talimat gereği Türkiye’yi eyalet sistemine geçirip bölmek amagibilerin densizliklerine kanıp Tür cıyla yapıldığı anlaşılıyor’’ dedi. kiye’yi parçalama yolunda umuda 78’liler Türkiye Girişimi Sözcüsü kapılanlar varsa yanılırlar’’ dedi. Celalettin Can ise 12 Eylül Askeri CHP Genel Başkan Yardımcısı darbesini gerçekleştiren Milli GüMustafa Özyürek, Evren’in devlet venlik Konseyi’nin Başkanı, 7. Cumbaşkanlığı yaptığı dönemde, Kürt hal hurbaşkanı Kenan Evren’in “Türkına her türlü işkenceyi yaptığını be kiye’de eyalet sistemi” yönetimini salirterek “Eğer, bu düşünceleri ken vunan sözlerine tepki göstererek “Didi devlet başkanlığı döneminde yarbakır Cezaevi’ni Guanaçıklamış olsaydı kendisini hapse tanamo’dan beter bir cehenneme atardı. Türkiye’ye pek çok kötü çevirirken, gencecik insanlara başlükler yapmış, Cumhuriyetin te ka bir çözüm yolu bırakmadığı için mel kurumlarını kapatmış, her tür ölüm pahasına dağa çıkmalarına lü özgürlükleri kaldırmış, işkence neden olurken, bu ülkeyi kanlı bir uygulamış birinin görüşleri, bazı iç savaşa sürüklerken aklı neregrupların işine geldi diye büyütül deydi” diye sordu. mesi son derece sakıncalıdır.” MHP İzmir İl Başkanı Dervişoğlu da, parti il binasında düzenlediği basın toplantısında, Evren’in sözleriZAFER TEMOÇİN nin anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif bile edilemez 3. maddesinde yer alan, üniter devlet yapısıyla çeliştiğini ve TCK’nin 302. maddesine göre cezalandırılabileceğini belirterek şunları söyledi: “Hukuk komisyonumuz çalışmalarını tamamladıktan sonra yetkili mercilere, gerekli yerlere müracaatlarda bulunulacaktır. Ancak, zaman kaybına tahammülümüz yoktur. Buradan cumhuriyet savcılarına sesleniyor ve göreve davet ediyorum.” Muğla’nın Marmaris ilçesinde bir yerel gazete sahibi ve Ankara’da Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Derneği Genel Başkanı Taner Ünal, Evren hakkında suç [email protected] yurusunda bulundu. DTP’li Tuğluk’tan Öcalan tehdidi Öcalan’ın zehirlendiği iddialarının araştırılmasını isteyen DTP Genel Başkan Yardımcısı, ‘Bunun sonuçları kimsenin hesap edemeyeceği kadar ağır olur’ dedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DTP Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın, zehirlendiği iddialarının, İmralı’ya gönderilecek bağımsız bir hekim heyetince araştırılmasını istedi. Öcalan’ın vücudunda normal bir insanda bulunanın 10 katı kadar “stronsiyum ve krom” elementine rastlandığını ileri süren Tuğluk, tehditler savurarak “Bunun sonuçları kimsenin hesap edemeyeceği kadar ağır olur” dedi. Aysel Tuğluk, dün parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, İmralı’da tutuklu bulunan Abdullah Öcalan’ın zehirlendiği iddialarının araştırılmasını istedi. Öcalan’ın Türk ve İtalyan avukatları ile Fransız Doktor Pascal Kintz tarafından önceki gün Roma’da bir basın toplantısı düzenlendiğini belirten Tuğluk, 3 aydır yürütülen bir çalışmanın sonuçlarının bu toplantıda açıklandığını kaydetti. Tuğluk, Öcalan’ın saç örnekleri üzerinde yapılan incelemeler sonucu, vücudunda normal bir insanın 10 katı kadar stronsiyum ve krom elementine rastlandığını ve Öcalan’ın yaşamının ciddi ve büyük bir risk altında olduğu sonucuna varıldığını belirtti. Söz konusu iddiaların açıklığa kavuşturulmasını isteyen, bunun için de hükümet ve Adalet Bakanlığı’nın yanı sıra Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve insan haklarıyla ilgili sivil toplum kuruluşlarını harekete geçmeye çağıran Tuğluk, hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde araştırma yapılmasını istedi. İddiaların doğruluğunun, devlet soğini düşünüyor, ciddi ve tehlikeli buluyoruz. İddia edildiği gibi Öcalan’a kimyasal ve radyoaktif bir saldırı var ise ki bilimsel veriler böylesi bir sonuç verdiğini belirtiyor bunun sonuçlarının hiç kimsenin hesap edemeyeceği kadar ağır olacağını sorumluluğumuz gereği belirtme ihtiyacı duyuyoruz. Kaygımız ve endişemiz bu coğrafyada geri dönülemez tahribatların ve eşitlik içinde yaşamasının ve geleceği birlikte inşa etmelerinin önemli br unsuru olarak konu değerlendirilmelidir. Yakın zamanda 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile Kürtler ve Ortadoğu halkları nezdinde çok özel öneme sahip 21 Mart Nevruz Bayramı olduğu, bu çok önemli tarihsel günlerin, anlam ve önemlerine uygun olarak barış içinde, demokratik düzeyde ve coşkulu katılımlarla geçmesi bakımından da konunun bir an önce aydınlatılması oldukça büyük önem taşımaktadır.” Tuğluk’un bu sözleri üzerine basın mensupları “Türkiye’yi tehdit mi ediyorsunuz” sorusunu yöneltti. Tuğluk, Öcalan’ın Kürt halkı üzerinde çok büyük bir etkiye sahip olduğunu belirtti ve “Böyle bir olay Öcalan’a sempatiyle bakan Kürt halkının büyük tepkisine neden olur” dedi. Eğer Öcalan zehirleniyorsa bunun ülkenin geleceğini karartmak isteyenlerce gerçekleştirilen provokatif bir eylem olduğunu dile getiren Aysel Tuğluk, “Şu anki barışçıl sürecin bozulmasına izin verilmemeli” dedi. ? Öcalan’ın vücudunda normal bir insanda bulunanın 10 katı kadar “stronsiyum ve krom” elementine rastlandığını ileri süren Aysel Tuğluk, iddialarının doğrulanması durumunda Türkiye’yi “büyük tehlikelerin bekleyeceği” tehdidinde de bulundu. rumluluğu altında bilinçli ve planlı bir cinayet işlendiği anlamına geleceğini ifade eden Tuğluk, tehditler savurduğu konuşmasında şunları kaydetti: “DTP olarak, Abdullah Öcalan’ın şahsına yapıldığı belirtilen bu saldırının ülkemizin iç barışına yöneltilmiş akıl almaz bir saldırı anlamına geleceyaraların yaşanabileceğidir. Unutulmasın ki konu sadece devletin sorumluluk ve güvencesi altında olmaktan kaynaklanan bir ihlalden çok öte bir anlama sahiptir. Türkiye’nin toplumsal barışının sağlanması, geliştirilmesi, Kürt sorununun demokratik çözümü ve halkların bir arada kardeşlik ve asirmen?cumhuriyet.com.tr SAYDAMLIK SORUN YARATTI Emniyette sözcülük dönemi kapandı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yaklaşık 5 yıldır sürdürdüğü sözcülük uygulamasına son verildi. Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcülüğü görevini yürüten Güvenlik Daire Başkanı İsmail Çalışkan’a, sözcülük uygulamasının kaldırıldığı bildirilerek her hafta cuma günü düzenlediği haftalık basın toplantılarına son vermesi istendi. Sözcülük uygulamasının sonlandırılmasının ardından bundan böyle her cuma yazılı açıklama yapılacağı bildirildi. Uygulamaya son verilmesinde, Hrant Dink cinayetinin ardından yaşanan gelişmelerin etkili olduğuna işaret ediliyor. Emniyet Sözcüsü İsmail Çalışkan’ın, Dink suikastının ardından düzenlediği basın toplantılarında, gazetecilerin suikasta ilişkin sorularına verdiği yanıtlar teşkilatta “rahatsızlık” yaratmıştı. Dink cinayetinin tetikçisi Ogün Samast ile polis ve jandarmaların kameralara poz verirkenki görüntüleri ortaya çıkmıştı. Çalışkan, çok tartışılan bu görüntüleri yayımlayan bir televizyon kanalının “jandarmada çekildiği” iddiasının tersine, görüntülerin Samsun Emniyet Müdürlüğü’nde çekildiğini açıklamıştı. Bu açıklamayı izleyen bir sonraki toplantıda Çalışkan’ın, Dink suikastıyla ilgili hiçbir soruya yanıt veremeyeceğini açıklaması dikkat çekmişti. AKP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Çelik’in şu sözlerini duymak hiçbirimiz için şaşırtıcı değildi: “Sayın Başbakanımız! Bugün sizin doğum gününüz… Bizler size bir armağan hazırladık. Sayın Başbakanımız! Milletvekili arkadaşlarımızla birlikte size hazırladığımız armağanı veriyorum: Sadakat! Sadakat! Sadakat!” TV kanallarında bu sözleri defalarca dinledik. Sonrasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kürsüye çıktı ve bir teşekkür konuşması yaptı. Al gülüm ver gülüm. Ben en azından Tayyip Erdoğan’ın ele güne karşı diye düşünüp, “Yapmayın bu kadar arkadaşlar, lütfen etraftan duyacaklar” demesini beklerdim. ??? Aslında AKP grubunun Tayyip Erdoğan’a “sadakat” yemini etmesi, ülkemizdeki siyasetin önemli gerçeklerinden birisini yansıtıyor. Bu ülkede demokrasi kültürü yerine bağlılık ve bağımlılık kültürü egemen. Liderler sadakat istiyorlar, tebaalar da sadakat söz Sadakat Kelimesinin Farklı Anlamları… cükleriyle güven kazanmaya, kendilerine yer kapmaya çalışıyorlar. Çevik Bir zamanında bütün askeri birliklerin sokaklara bakan tarafına “orduya sadakat şerefimizdir” pankartları asılmıştı. Sivillerin göreceği yerlere asılan bu sözcüklerle acaba ne amaçlanıyordu, bir türlü anlamamız mümkün olmadı. Sonra o pankartlar içeri çekildi ve giderek görünmez hale geldi. Şimdi AKP binalarının sokağa bakan yüzüne, “Tayyip Erdoğan’a sadakat şerefimizdir” diye mi yazacaklar? Yazmalılar, madem bunu Meclis’te söylediler, her yere yaymalarında fayda olduğunu bilmeliler. ??? Sadakat sözcüğü, iki cins arasındaki ilişkide çok kullanılır. “Sadakat” ve “aldatmak” bu ilişkinin iki yüzü gibidir. Çok sadık görünenlerin bir süre sonra “aldatma” işini de iyi becerdiğine çokça tanık olmuşuzdur. Aşk ve evlilik dünyasında yaşananlar, siyaset dünyasında daha sık ve açıktan yaşanmaz mı? Yakın dönem siyaset arenasının liderlerine ve yakınlarına ilişkin küçük bir araştırma “sadakat” işinin nasıl kısa sürede “ihanet”e dönüştüğünün örnekleriyle doludur. Bülent EcevitHüsamettin Özkan, Mesut YılmazErkan Mumcu, daha da öteye gidelim Necmettin ErbakanTayyip Erdoğan ilişkisi bir sadakat ilişkisi olarak yürüyüp gitmişti. Hatta Tayyip Erdoğan oğullarından birisinin adını Necmettin koyarak bağlılığını, sadakatini sonsuzlaştırmak istemişti. ??? Aslında sadakat sözcüğünün belki de en anlamsız olduğu alan siyasettir. İki cins arasındaki ilişkide, evlilikte “sadakat” belki bir yere kadar anlamlıdır, ama siyasette hiç anlamlı değildir. TV ekranlarından defalarca gösterilen bu görüntüleri ve Faruk Çelik’in sözlerini bu ülkede siyaset etme tarzını iyi anlattığı için siyaset bilim derslerinde okutmak, anlatmak gerekiyor. Şimdi ben bunları söyleyince birileri diyebilir ki, “Kardeşim, AKP’de durum böyle de diğerlerinde farklı mı!” Tam da öyle, hemen bütün partilerde lider etrafında örgütlenen, ona bağlılık temelinde geliştirilen bir siyaset tarzı egemen. Bu bağlılık tamamen çıkar odaklı. Bütün bu söylediklerim, AKP grup toplantısındaki manzaranın iç acıtıcı gerçeğini değiştirmez. Orada olanlar ayıbın yüzümüze vurulmasıdır. ??? Bir de işin diğer boyutlarına bakmak gerekiyor. Toplumun hemen her alanına sinmiş ikili ruh halidir. Bir yandan “canım cicim, seni o kadar sevi yorum” söylemleri, öte yandan fırsatını bulduğu an takılan çelmeler. Daha da acısı, demokratik olmayan siyasi ortamın yarattığı iklimdir. Böyle bir iklimde sorunlara kolektif akılla çözümler üretme şansının sıfır olmasıdır. Her şeye kadir, her şeyi bilen lider ve ona “sadakat”la bağlı bir siyasetçiler topluluğu. Böyle bir ortamdan ne kadar yararlı sonuçlar üretilebilir ki! ??? “Sadık”, “sadakat” sözcüklerinin kullanılma biçimleri ve yoğunluğu acaba gelişmiş toplumlarla, geri kalmış toplumlar arasında bir farkı ifade eder mi? Bunu incelemiş değilim. Toplumbilimciler, dilbilimciler bunu inceleseler ilginç sonuçlar çıkabilir. Tayyip Erdoğan sanırım bu “sadakat” sözcüğünden çok mutlu oldu. Başka türlüsünü düşünmek mümkün bile değil. Ancak yine eminim ki, bu “sadakat” sözcüğünün bir güçle bağlantılı olduğunu bilecek kadar deneyimlidir. Sadakat, ilginç bir söz vesselam… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle