21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 MART 2007 PAZARTESİ 4 HABERLER Ortadoğu, Hazar ve Orta Asya’daki küresel enerji rekabeti Türkiye’yi sıkıntıya sokuyor 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK Enerjide hatalar zinciri BAHADIR SELİM DİLEK İnsan Yetiştirme Sanatı... İnsan yetiştirmek gerçek bir sanattır. Bugün en çok sıkıntısını çektiğimiz konuların temelinde yatan sorun budur: İnsan yetiştirememek. ‘İnsan yetiştirmek’ derken anlatmak istediğimiz de ‘kendisinin, çevresinde olup bitenlerin farkında olan, kendisinde bu yaşananların sorumluluğunu duyan, yaşama kendi gücünü katabilen insan’dır. İnsanın yetiştiği en önemli kurumlar, aile ve okullardır. Çocuk doğduğu andan başlayarak, hatta artık doğmadan önceden başlayarak anne babası tarafından eğitilir. Küçük çocukluk döneminde yaşanan iz bırakan olayları, kazanılan alışkanlıkları da dikkate alırsak ailede alınan bu eğitimin çok önemli olduğunu kabul etmemiz gerekir. Çocuk yetiştiren ikinci kurum okuldur. Okul da kimi bilimsel yöntemleri kullansa da toplumun genel sosyal değerlerini aktarır, genel beklentileri çocuğun gelişimine yansıtır. Giderek artan oranda insan yetiştirmeye etkin biçimde katılan yeni bir etken de kitle iletişim araçlarıdır. Başta televizyon olmak üzere, bilgisayar ve internet çeşitli yollarla çocukların ve gençlerin yetişmelerinde rol oynamaktadır. Böylece ‘yetişmiş insan’ hedefinde iki sonuç belirmektedir: Kendini yöneten ve yönlendiren insan.. Yönetilen ve yönlendirilen insan... ‘İnsan yetiştirme sanatı’ kendini yöneten ve yönlendiren insanı yetiştirme becerisidir. Başta ‘pedagoji eğitbilim’ olmak üzere ‘psikoloji davranışbilimi’ ve ‘sosyoloji toplumbilimi’ alanları bu hedefe yönelik yöntemler geliştirmişlerdir. Amaç da kendisinin bilincinde olan, çevresinde olup biteni fark eden, yaşananların sorumluluğunu duyan, kendi gücünü yaşananlara katarak kendini yöneten ve yönlendiren insan’ı yetiştirebilmektir. Atatürk’ün “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür insanlar yetiştiriniz” sözünün amacı budur. Köy Enstitülerinin temel eğitim felsefesi budur. Bugün, nitelikli insan yetiştirme amacına yönelik seçkin okulların temel hedefi budur. Bu amacı kendisine rehber edinmiş birçok öğretmenin yapmak istediği budur. Ancak, bütün çabalara karşın ‘yönetilen ve yönlendirilen insan’ sayısının giderek artmasının nedenleri neler olabilir? Neden giderek daha çok sayıda insan kendisini kader saydığı koşullara teslim ediyor? Neden giderek daha çok oranda toplumlarda şiddet yükseliyor? Neden birbirimize daha az güvenmeye başladık? Neden artık birbirimizi sevmiyoruz? Neden birbirimize saygı duymuyoruz? Neden toplumlar giderek birbirinden kopuk topluluklar durumuna geliyor? Neden birbirimizi anlamakta zorlanıyoruz? Neden birbirimize ve aslında kendimize düşman oluyoruz? Ülkemizde de dünyada da birbirine paralel birçok olumsuzluk yaşanıyor ve bunlar giderek artıyor. İnsanlar başkaları tarafından ‘yönetiliyor ve yönlendiriliyor’. Kim bu ‘başkaları’? Neden insanların bütün bilgi kaynağı yarım yamalak anlaşılan günlük olaylarla sınırlandırılıyor? Neden insanların bütün sanat alanları eğlence adı altındaki zevzekliklerle dolduruluyor? İnsanlar neden ‘bilinçsiz robotlar’ durumuna sokuluyor? ‘Gizli merkezler’ mi planlıyor bütün bunları ya da uzaylılar uzaktan kumanda ile mi bunları beceriyor? Ya da insan türünün zayıflıklarını keşfeden çıkar odakları, insanları ‘yönlendirip yöneterek’ istedikleri her amaca ulaşacaklarını mı anladılar? Dogmalar, önyargılar, özgür düşünmeyi felç eden her türden bilinç köreltici devreye sokulup insanlar başkaları tarafından yönetilmeye mi başlandı? Düşünelim ve düşünmeyi sürdürelim... email: [email protected] [email protected] www.erdalatabek.com ABDİRAN ÇEKİŞMESİ Doğalgazda çıkarlar konuşuyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Rusya’nın en önemli ihracatçı konumunda olması ve ABDİran çekişmesi, doğalgaz konusunu Türkiye açısından sıkıntılı bir gündem maddesi yaptı. Doğalgazda dışa bağımlı olan Türkiye, elektrik enerjisinin bile büyük bölümünü doğalgazdan sağlamaya başlayınca, enerji rekabetinin dalgalanmalarından da en çok etkilenen ülkelerden biri oldu. Türkiye’yi de ilgilendiren doğalgaz projeleri şöyle: Mavi Akım: Türkiye’nin doğalgazı en pahalıya aldığı hat olan Mavi Akım’da herhangi bir aktarım sorunu yaşanmıyor. Ancak Rusya’nın fiyatı sürekli yükseltmeye çalışması, sıkıntı yaratıyor. Rusya Batı Hattı: Özellikle kış aylarında Türkiye’nin en fazla sorun yaşadığı hatlar arasında yer alan Batı hattı, Ukrayna üzerinden geçiyor. Ancak Kiev yönetiminin gaz üzerinde “sifonlama” (parası karşılığında kullanma) hakkına sahip olması, bu hattan gelen doğalgaz miktarının zaman zaman düşmesine neden oluyor. İranTürkiye Doğalgaz Hattı: Türkiye 2001 yılından bu yana yapılan anlaşma kapsamındaki hiçbir taahhüdünü yerine getiremeyen İran’ı uluslararası tahkime şikâyet ederken bu konuda bir an önce karar alınmasını bekliyor. Şah Denizi Projesi: BakuTiflisCeyhan petrol boru hattına paralel olarak gerçekleştirilen projenin şubat ayında çalışmaya başlaması hedefleniyor. Projeyle, Azeri doğalgazının Avrupa’ya da ulaştırılacağı belirtilirken, Türkiye’nin satış yapma hakkı da bulunuyor. Hazar Geçişli Boru Hattı: Proje kapsamında Türkmen ve Kazak doğalgazının BTE aracılığıyla Türkiye’ye, oradan da Avrupa’ya taşınması amaçlanıyor. Arap (Mısır) Doğalgazı: Yıllık 4 milyar metreküp doğalgaz taşıması öngörülen MısırTürkiye boru hattının Mısır’dan Ürdün’e, oradan da Suriye’ye geçişi tamamlandı. RusyaTürkiyeİsrail Boru Hattı: Türkiye ve İsrail, Karadeniz’i Kızıldeniz’e bağlayarak Rus ve Kazak petrol ve doğalgazının daha çabuk ve güvenli şekilde Uzakdoğu pazarına ulaştırılmasını hedefliyor. Nabucco Projesi: Türkiye’nin Azeri, Türkmen ve Kazak Doğalgazı’nı Avrupa’ya ulaştırmasını öngören projeye Rusya karşı çıkıyor. Bu proje ile Türkiye’nin yaklaşık 120 dolara aldığı doğalgazı, Avrupa’ya 160 dolara satması öngörülüyor. ANKARA Ortadoğu, Hazar ve Orta Asya’da küresel enerji rekabetinin yoğunlaşması, Türkiye’yi tam bir enerji savaşının ortasında bıraktı. 21. yüzyılda Doğu ile Batı arasında “enerji terminali” olmayı hedefleyen Türkiye’nin enerji politikaları, ABD işgalinin ardından Irak’taki istikrarsızlığın giderek artması ve Rusya Federasyonu’nun enerji kaynaklarını dış politikada “etkin bir araç” olarak kullanmaya başlaması ile birlikte yeniden sorgulanmaya başlandı. Cumhuriyet’in ulaştığı değerlendirmeler, AKP hükümetinin, ABDİsrail ekseninde şekillendirdiği yanlış politikalar nedeniyle, Rusya Federasyonu’nun AB ile birlikte şekillendirdiği yeni petroldoğalgaz hatları ve rafineri projelerinin, Türkiye’nin enerji terminali olma çabalarını da tehlikeye soktuğunu gösterdi. Geçen hafta içinde Rusya’nın kendi ürettiği petrolü BurgazDedeağaç hattı ile Bulgaristan ve Yunanistan üzerinden Ege Denizi’ne akıtacak projenin yaşama geçirilmesine ilişkin anlaşmaya imza atılması, AKP’nin yanlış enerji politikalarının son örneğini oluşturdu. AKP’nin enerji konusunda son dönemdeki hatalar zinciri, Çalık Grubu konusundaki ısrarı ? 21. yüzyılda “enerji terminali” olmayı hedefleyen Türkiye’nin enerji politikaları, Irak’taki istikrarsızlığın artması ve Rusya’nın enerjiyi “etkin bir araç” olarak kullanmaya başlamasıyla yeniden sorgulanmaya başlandı. Son dönemdeki yanlışlar Türkiye’nin enerji terminali olma çabalarını da tehlikeye soktu. ile başladı. Rusya, Türkiye’de rafineri kurma ve boru hattı yapımı için zemin yoklarken AKP tavrını Çalık Grubu’ndan yana koydu. lünün Ege’ye çıkarılması projesine ilişkin anlaşmaya imza attı. Böylece, Türkiye’nin Doğu Akdeniz konusunda ve küresel enerji politikalarında önemli bir koz olarak gördüğü Ceyhan’ın etkisi önemli ölçüde azalacak. Çin ve Hindistan pazarlarına gönderilecek petrolün İsrail’in Aşkelon Limanı’ndan Kızıldeniz’deki Akabe’ye uzanan boru hattı ile taşınacak olması, İsrail’e gidecek petrolün Akdeniz’deki çıkış noktası olarak Ceyhan ya da Dedeağaç arasında stratejik bir tercih yapılmasını da gündemden kaldırdı. Bu durum, Rus petrollerinin rotasını BurgazDedeağaç olarak şekillendirmiş olacak. BTC’den beklenen gelir daha da azalacak. cünü artırması, gerek Kuzey Irak’ta çıkan gerekse Kerkük’te halen çıkarılmakta olan petrol konusunda söz sahibi olmalarını sağladı. Kürtler, KerkükYumurtalık hattının güvenliğini gerekçe gösterip ErbilZaho üzerinden Yumurtalık hattına eklemlenmesi için Irak hükümetinden karar çıkmasını sağladılar. MusulHayfa hattı yeniden gündeme geldi Aynı şekilde son dönemde, 55 yıldan bu yana kapalı tutulan MusulHayfa hattının yeniden çalıştırılması da gündeme geldi. Norveçli DNO şirketinin, Irak Kürt lider Mesud Barzani’nin de ortak olduğu Zaho yakınlarındaki Takve1 kuyusundan çıkardığı petrolü de yine bu hat üzerinden satmak istediği biliniyor. Irak petrol yasasının onay alması ile birlikte, gelecek 30 yıl içinde ülkede üretilecek petrolün yaklaşık yüzde 75’ini alacak olan üç büyük çokuluslu şirketin, bu petrolü uluslararası piyasalara nasıl çıkaracağı da önemli bir gündem maddesi olacak. Türkiye, KerkükYumurtalık’ın kullanılmasından yana bir tutum içine girerken ABD yönetimi Basra Körfezi’ne uzanacak hatların tercih edilmesi durumunda, İran’ın Irak petrolü üzerindeki etkisinin daha da artacağından çekiniyor. Lukoil vazgeçti AKP’nin, İsrail’e kadar uzanması öngörülen SamsunCeyhan hattının yapımı için Çalık Grubu’nu işaret etmesinin ardından dünyanın en büyük petrol şirketlerinden Rus Lukoil, Zonguldak’ta 3 milyar dolarlık rafineri kurma projesinden de vazgeçti. Gerekçe olarak da AKP’nin, Çalık Grubu’nun yapacağı SamsunCeyhan projesi kapsamında, rafinerinin Samsun’da kurulması baskısı gösterildi. Bu iki önemli gelişmenin ardından Moskova yönetimi, Türkiye’nin büyük umut bağladığı BakuTiflisCeyhan (BTC) petrol boru hattının zaman içinde önemini yitirmesine neden olabilecek BurgazDedeağaç hattını gündeme getirdi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Atina’da Rus petro Irak petrolleri... AKP’nin Irak politikasının başarılı olamaması, Kerkük petrollerinin uluslararası piyasalara açılması konusunda da Türkiye’nin elini zayıflattı. Irak’ta Kürt grupların siyasi olarak gü POLİS MÜDAHALE ETTİ İstanbul’da olaylı Nevruz kutlaması İstanbul Haber Servisi İstanbul’da Dolapdere Hacı Ahmet Mahallesi, Gaziosmanpaşa Gazi Mahallesi ve Bağcılar Demirkapı Mahallesi’nde yapılan Nevruz kutlamalarına biber gazı ve gözyaşartıcı bombalarla müdahale eden polis toplam 23 kişiyi gözaltına aldı. Dolapdere Hacı Ahmet Mahallesi Cinderesi Sokak’ta bulunan Hacı Ahmet Parkı’nda toplanmaya başlayan çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan yaklaşık 150 kişilik grup, lastikler yakıp, ateş üzerinden atladı, Türkçe ve Kürtçe türküler söyleyip halaylar çekti. “Öcalan’sız dünyayı başınıza yıkarız” pankartı açan grup, terör örgütü liderinin posterlerini taşıdı. Gösteriler sürdüğü sırada Dolapdere Bilgi Üniversitesi yönünden gelen çevik kuvvet ekipleri, göstericilere biber gazı ve göz yaşartıcı bombalarla müdahale etti. Çatışma sırasında parkta ailece zaman geçiren ve parkta oynayan küçük yaşlardaki çocuklar da biber gazlarından etkilendi. Güvenlik güçleri, taş atarak ara sokaklara kaçan gösterileri kovalayarak toplam 22 göstericiyi gözaltına aldı. Olaylarda bazı polisler ve göstericiler hafif yaralandı. Bağcılar Demirkapı Mahallesi’nde bir grup ise, lastik yakıp halay çekti. Polis, uyarılara karşın dağılmayan gruba müdahale etti. Şişli Okmeydanı Fatma Girik Parkı’nda akşam saatlerinde toplanan bir grup, lastik yakıp halay çekti. Polis, yapılan uyarıya karşın dağılmamakta direnen gruba biber gazıyla müdahale etti. Tarlabaşı Bulvarı yakınında toplanan bir grubu dağıtmak isteyen polis, havaya ateş açtı. Polise molotofkokteyli atan grup, sokak aralarına girerek dağıldı. Gazi Mahallesi’nde toplanan gruba müdahale eden polis, bir kişiyi gözaltına aldı. Dolapdere’deki gösterilere müdahale eden polis 22 kişiyi gözaltına aldı. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) Alevilerden dayatma tepkisi Abant Platformu’nca düzenlenen ve Alevi örgütlerinin tepki gösterdiği sempozyum, tartışmalar nedeniyle sonuç bildirgesi yayımlanmadan bitti SELİN GÖRGÜNER İSTANBUL BAROSU’NDAN PANEL Fethullah Gülen’in onursal başkanlığını yaptığı Abant Platformu’nun düzenlediği ve birçok Alevi kurumunun tepkiyle karşıladığı “Tarihi, Kültürel, Folklorik ve Aktüel Boyutlarıyla Alevilik” konulu sempozyumun son gününe tartışmalar damgasını vurdu. Hüseyin Gazi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Ali Yıldırım sempozyumun sonuç bildirgesine Alevilikle ilgili tanımlamalar ve genellemeler yapıldığı gerekçesiyle karşı çıktı. Yaşanan tartış manın ardından sonuç bildirgesinin yayımlanmamasına karar verildi. Yıldırım, “Alevi toplumu, sorunlarını kendi arasında tartışarak çözmelidir. Burası bir konsül müdür? Bu yapılan bir dayatmadır” diyerek sonuç bildirgesine tepki gösterdi. Sempozyumun ikinci ve son gününde Gazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Beyza Bilgin’in yönettiği oturumda cemevlerinin ibadethane olarak tanımlanması, Alevilik ve Diyanet işleri Başkanlığı İlişkisi, Din Kültürü ve Ahlak Bil gisi derslerine Aleviliğin konulması konuları tartışıldı. Çorum Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Osman Eğri, “Cemevlerine bir statü verilip, komisyonca eğitilen Alevi dedeleri atanmalıdır. Ayrıca yeni Alevi dedelerinin yetişmesi için bir yüksekokul açılmalıdır” dedi. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Ali Yaman ise “Dış bir aktörün zorlamasıyla atılan adımlar Alevi toplumunda samimiyetsizlik yaratmıştır. Sorun ülke içinde halledilmeliydi” dedi. Hukukçular 301’i tartıştı İstanbul Haber Servisi İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu Türk Ceza Yasası’nın 301. maddesi ile ilgili tartışmaların bir an önce sonuçlandırılmasını isterken “Hakaret ve aşağılama hiçbir zaman ifade özgürlüğünün öznesini oluşturmaz. Hakaret ve aşağılama ile eleştiri hakkının sınırlarının çok daha net ve açık bir biçimde çizilmesi gerekiyor” dedi. İstanbul Barosu Hukuka Aykırılıkları İzleme Komisyonu tarafından dün Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Yerleşkesi’nde düzenlenen “Hukukçular 301’i tartışıyor” başlıklı panelinde, Türk Ceza Yasası’nın 301. ve 159. maddesini ele alındı. İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Zeki Yıldan’ın başkanlık yaptığı panelin açılış konuşmasını Kolcuoğlu yaptı. Kolcuoğlu, yasanın hazırlık aşamasında dile getirdikleri taleplerinin karşılanmadığı gibi 5237 No’lu Ceza Yasası’nın Meclis’te bile tartışılmadan kısa süre kabul edildiğinin altını çizdi. TCY’nin 301. maddesine ilişkin toplumda farklı görüşlerin olduğunu söyleyen Kolcuoğlu, bu maddenin net ve herkes tarafından anlaşılabilir hale getirilmesinden yana olduklarını ifade etti. Kolcuoğlu, “Seçim yaklaştığı için ‘biz hakareti, küfürü, aşağılamayı yasadan çıkarırsak acaba toplum ne der’ korkusuyla dokunamıyorlar ve dokunmaya kalktıkları zaman da bu dokunmanın sorumlularının başkaları olmasını istiyorlar” dedi. Hakaretin ve aşağılamanın ölçülerini daha net olarak şekillendiren bir düzenleme yapılması gerektiğini belirten Kolcuoğlu “301. madde cinayetlerin temelini oluşturuyor gibi algılanmıştır toplumun gözünde ve tüm bunlar yargıya olan güveni sarsmaktadır” diye konuştu. Viyana’da Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu merkezinde kalabalık bir kitlenin önünde ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras’la birlikte yine “Ne olacak Türkiye’nin hali”ni konuşuyoruz. Viyana’daki Kültürler ve Uluslararası Etkinlikler Dairesi Başkanı Doktor Haydar Sarı ve Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Ali Çankaya da katıldığımız panelin diğer konuşmacıları. Panelin başlığı, “Türkiye’de Düşünce Özgürlüğünün Önündeki Engeller”. Hrant Dink’in öldürülmesi yurtdışında yaşayan yurttaşlarımız arasında da büyük bir acıya neden olmuştu. Hrant’ın da anılacağı bir dizi toplantıya katılmak amacıyla buradayız. Panelin başlığına bakınca, sevgili Hrant’la yaşadığımız bir olayı anımsadım. Onunla bir yıl önce Antalya’ya, “Hrant Dink ve Orhan Pamuk davalarında düşünce özgürlüğünün sınırları” başlıklı bir panele katılmıştık. Hrant’ın söylediklerinin düşünce özgürlüğünün ‘Ne Olacak Türkiye’nin Hali?’ sınırları içine girmediğini kanıtlamak isteyenlerle kıyasıya bir tartışmaya girişmiştik. ??? Viyana’ya ise onun anısını yaşatmak; onun, uğruna yaşamını yitirdiği ideallerini konuşmak için gelmiştik. Hrant’ın öldürülmesinin yarattığı büyük acıyı kalbimizden söküp atmak mümkün değil. Geçen gün Perihan Mağden, “Hrant Dink’i Unutmak” başlıklı bir yazı yazdı. “Ne olacak şimdi, Hrant Dink’i unutacak mıyız” diye soruyordu. Hrant Dink’i unutmak ne demek? Kişisel olarak, bizler, çok yakın bir arkadaşımızı, dostumuzu, kardeşimizi kaybetmenin derin acısını yaşam boyu yüreğimizde duyacağız. Çünkü onu vuranlar bizleri tam yüreğimizden vurdular. Viyana’da gördüğüm tablo, yurtdışında da Hrant’ın öldürülmesinin gerçekten ciddi bir toplumsal travmaya neden olduğu. Hrant bizi öylesine bir şekilde bırakıp gitti ki, onun yokluğuyla yaşamak kolay olmayacak. Viyana’ya bahar gelmiş. Her taraf yemyeşil. Güneş yeni doğuyor. Bir otel odasında, yakın dönemde yaşadıklarımızı düşünüyorum. Birçok kez bu tür yolculuklara Hrant’la birlikte çıkmıştım. Onun yanı başımdaki otel odasında kalıyor olması beni mutlu ederdi. Onunla çıkıp Viyana’nın sokaklarında dolaşırdık. O, buralara savrulup gitmiş Türkiyeli Ermenilerden bir grupla buluşurdu. Yeni şeyler keşfeder, kendi tarihinin derinliklerinde yeni aramalara çıkardı. ??? Peki Hrant’ı öldüren, onu adım adım katillerin silahlarının önüne atan ortam ne olacak? Hrant’ın ölümünü hazırlayan, katilleri koruyup teşvik edenler ne olacak? Bununla hesaplaşabilecek miyiz? Asıl can yakıcı soru bu… Türkiye, yeni bir sürecin içine girdi. Çok yakın bir tarihte Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak, ardından da genel seçimler. Ancak gerginlik had safhada. Bu süreç sağlıklı ve normal bir yol izleyerek ilerleyecek mi, yoksa yeni yol kazaları mı yaşanacak? Türkiye çok partili sisteme geçtiğinden bu yana üç kez askeri darbeyle yüz yüze geldi. 28 Şubat’ı da bir “post modern darbe” olarak sayarsak dört darbe yaşadık diyebiliriz. Bu darbelerde başbakan astık, bakan astık. Gençlik liderlerini darağaçlarına yolladık. 1950 seçimlerini çok partili dönemin başlangıcı sayarsak 57 yıl içinde dört darbe demek, ortalama 1415 yılda bir askeri müdahale demek oluyor. ??? Bu darbelerin hemen hepsi toplumun bazen bir kesimi, bazen de geniş bir kesimi tarafından desteklendi. İçinden çıkılmaz sanılan parlamenter rejime bir çare bulunacağı sanıldı. Şimdi yeniden bu yaşananlara bakanların, o dönemlerde bu darbeleri destekleyenlerin ezici bir çoğunluğu bunun bir yanılsama olduğunu kabul ediyor. Yaşananlar, parlamenter rejimi kesintiye uğratmanın pek de hayırlı olmadığını gösteriyor. Bugün böyle bir ihtimal olduğunu düşünmüyorum. Ancak yine bu tür çıkış yolları olabilir mi diyen bazı kesimlerin varlığını görüyorum. “Ne olacak bu Türkiye’nin hali” diye düşünenler içinde, bu rejimden vazgeçelim mi diyenlerin olduğu da bir gerçek. ??? Türkiye seçimlere gidiyor, ama bin türlü sorunla yüklü. Hrant Dink’in öldürülmesini yaratan ortamla hesaplaşamadık. Beyaz bereliler hâlâ etkin bir güç olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Gerçekten.. ne olacak bu Türkiye’nin hali? CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle