17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 MART 2007 PAZAR 6 DİZİ 367 üye yoksa toplantı açılamaz Cumhurbaşkanı seçiminde ilk oylamanın yapılacağı toplantıya, anayasanın 96’ncı ve 102’nci maddeleri uyarınca, 367 milletvekilinin katılıp katılmadığını tespit için TBMM Başkanı’nın içtüzüğün 57’nci maddesine göre yoklama yapması gerekir. umhurbaşkanı seçiminde ilk oylamanın yapılacağı toplantıya, anayasanın 96’ncı ve 102’nci maddeleri uyarınca, 367 milletvekilinin katılıp katılmadığını tespit için TBMM Başkanı’nın içtüzüğün 57’nci maddesine göre yoklama yapması gerekir. Çünkü bu maddenin birinci fıkrasına göre “Başkan birleşimi açtıktan sonra tereddüte düşerse yoklama yapar”. Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi çok önemli bir yasama işleminin yapılacağı toplantıda Başkan, oldukça yüksek olan toplantı yeter sayısını yoklama yapmadan saptayamaz. Eğer toplantıda 367 üye yok ise toplantı açılamaz ve seçim için öngörülen süreçte yer alan oylamalar birbiriyle bağlantılı olduğundan diğer oylamaların yapılması da mümkün olamaz. Konunun tüm yönlerini görebilmek için, içtüzüğün 57’nci maddesinin son fıkrası hükmünün de tartışılması ve bu fıkra hükmünün bulunduğu maddenin kapsamının belirlenmesi gerekir. Cumhurbaşkanlığı seçimi, İçtüzüğün ister 49’uncu ister 50’nci maddesi içinde düşünülsün, doğal olarak Genel Kurul çalışmaları içinde yer alır. Dolayısıyla 57’nci maddedeki kurallar Genel Kurul çalışmalarının tümü için, bu C göre, bu kuralın da tek başına yorumlanması halinde, cumhurbaşkanı seçiminde uygulanacağını kabul etmek durumundayız. Kanımca bu son fıkrayı, anayasanın cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili kurallarını ve 16.05.1996 tarihli, 424 numaralı kararla içtüzüğe yeni madde olarak eklenen 121’inci maddedeki kuralı dikkate alarak yorumlamamız gerekir. 96. MADDEDE DEĞİŞİKLİK TARTIŞMAYI DURDURUR SEÇİMDE UYGULANAMAZ arada Cumhurbaşkanlığı seçimi için de geçerlidir. Bu maddenin son fıkrası “Yoklama sonucunda üye tam sayısının en az üçte birinin mevcut olmadığı anlaşılırsa, oturum en geç bir saat sonrasına ertelenebilir. Bu oturumda da toplantı yeter sayısı yoksa birleşim kapatılır” diyor. Böylece genel bir ifade ile yani Genel Kurul’un tüm çalışmaları için, yeter sayıyı üye tam sayısının üçte biri olarak saptıyor ve toplantıda bu sayıda milletvekili varsa birleşime devam edilmesine imkân veriyor. Bu maddenin yoklama ile ilgili kurallarını cumhurbaşkanı seçimi için geçerli kabul ettiğimize Yukarıda anayasanın 96’ncı ve 102’nci maddeleri ile ilgili görüşler ve vardığımız sonuca göre içtüzüğün 57’nci maddesinin toplantı yeter sayısı ile ilgili son fıkrası hükmü, cumhurbaşkanı seçiminde uygulanamaz. İçtüzüğün 121’inci maddesinde cumhurbaşkanının seçim usulü ile ilgili herhangi bir açık hüküm bulunmamakla beraber, madde “Cumhurbaşkanı anayasanın 102’nci maddesi hükümlerine göre seçilir” demek suretiyle anayasadaki kurallara gönderme yapmış; dolayısıyla cumhurbaşkanı seçimi için anayasadaki usulü benimsemiş olduğundan seçimde uygulanacak olan usul doğrudan anayasada öngörülen usuldür. Usul konusunda partilerin uzlaşması şart 02’nci madde bütünüyle ele alınıp yorumlandığında önemli bir özelliği ortaya çıkmaktadır: Madde öncelikle siyasi partiler arasında uzlaşmayı öngörmektedir. Çünkü çok partili demokrasilerde, 550 milletvekili olan bir Meclis’te uzlaşma sağlanmadan, bırakınız 367 oyu, 276 oyu dahi birleştirmek çok zordur. Meclis’in bugünkü yapısına bakarak bir değerlendirme yapmak hatalı olur. Bu yapı, iktidar ve ana muhalefet partilerinin üzerinde sessiz sedasız ve tartışmasız biçimde uzlaştıkları yüzde 10’luk seçim barajının ortaya koyduğu haksız ve anayasanın 67’nci maddesine aykırı bir oluşumdur. Bu haksızlıktan en fazla yararlanan da daima seçime katılanlardan en çok oyu alan siyasi parti olur. Eğer makul bir seçim barajı olsaydı Meclis’in yapısı değişecek ve cumhurbaşkanı seçiminde uzlaşma arayan kuşkusuz iktidar partisi olacaktı. Madde cumhurbaşkanı seçiminin sonuçlanması için karar yeter sayısında da esneklik sağlamış, buna rağmen seçim sonuçlanmaz ise TBMM seçimlerinin yenilenmesi gibi ağır bir yaptırımı öngörmüştür. Madde adeta “uzlaşın” çağrısı yapmaktadır. Bu çağrı kuşkusuz, Meclis’te çoğunluğa sahip olan siyasi parti kadar muhalefet partilerine de yönelmiştir. Muhalefet partileri de haklı ve hukuki sebepleri olmadan, seçimi engelleyecek veya geciktirecek eylemlerde bulunamazlar; dayatmacı tavırlar alamazlar. Onlar da sonuna kadar uzlaşma sağlamanın gayreti içinde olmak zorundadırlar. Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında dediği gibi “… Çağdaş anlamda demokratik siyasi yaşam, sorunların, bunlara ilişkin görüş ve önerilerin iktidar muhalefet diyaloğu içinde tartışılmasını, uzlaşma arayışı içinde sonuca ulaşılmasını zorunlu kılar…” (31.01.2002 günlü, 24 sayılı k.; RG 18.06.2002 / 24789) 1 Anayasa Mahkemesi oylamada 367 üye bulunmadığı için Meclis’in aldığı karara 102. maddeyi uygulayabilir Seçim iptal edilebilir umhurbaşkanı seçiminde 367 üyenin bulunmadığı bir oturumda ilk oylamaya başlandığını, TBMM’nin bugünkü yapısına göre üçüncü oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu ile cumhurbaşkanının seçildiğini düşünelim ve konunun Anayasa Mahkemesi önüne taşındığını varsayalım. Anayasa Mahkemesi, kuruluşunu takip eden ilk yıllardan itibaren, açık bir içtüzük düzenlemesi veya değişikliği niteliğinde olmamakla beraber, “Meclis’in çalışması ile ilgili yöntem ve esaslara” ilişkin olmak kaydıyla TBMM kararlarını içtüzük düzenlemesi saymış ve söz konusu Meclis kararlarına karşı 60 günlük süre içinde açılan davaları görev alanı içinde görerek bunlar üzerinde biçim ve öz yönünden yargısal denetim yapmıştır. Mahkemeye göre bu nitelikteki bir kararın içtüzük değişikliği olarak görülmemesi, TBMM’nin çalışmalarında içtüzükteki kurallara uyma zorunluluğunu giderek zayıflatacak ve bu da eylemli uygulamaların yerleşik duruma geçmesine neden olacaktır (12.12.1991 günlü, 50 sayılı k. ; R.G. 29.01.1992 / 21130). Aynı karara göre TBMM’nin bu tür kararlarının belirli bir olaya ilişkin olarak alındığı, sürekli biçimde içtüzüğe bir kural getirmediği, bu nedenle içtüzük düzenlemesi niteliğinde görülmeyeceği savunması da ileri sürülemez. tedir. Kuşkusuz Anayasa Mahkemesi’nin oybirliği veya oyçokluğu ile almış olduğu kararlar arasında hukuki yönden hiçbir fark yoktur. Hepsi de aynı değeri taşır ve aynı hukuki sonucu doğururlar. Ancak bu kararların kamuoyu tarafından algılanması ve benimsenmesi farklıdır. Oyçokluğu ile alınmış olan bir karar, bir anlamda konunun hukuken tartışılabilir bir nitelik taşıdığını gösterdiğinden, siyasal tartışmaların sürdürülmesine de kaynak teşkil eder. C 1 TOPLUMDAKİ AYRIŞMA KESİNLEŞİR Hangi yasama işlemlerinin Anayasa Mahkemesi’nin denetimine bağlı olduğu, anayasanın 148’inci ve 85’inci maddelerinde, bu işlemlerin isimleri belirtilmek suretiyle sayılmıştır. Yasama organı tarafından bu isimler altında yapılan işlemlerin yargısal denetiminin Anayasa Mahkemesi’nin görev alanı içinde olduğu tartışmasızdır. Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararında aynen veya benzer cümlelerle tekrarlandığı gibi “… yasama organınca anayasada öngörülenlerden başka isimler altında ve başka yöntemler uygulanarak oluşturulan yasama işlemlerinin Anayasa Mahkemesi’nin denetimine bağlı olup olmadığının saptanmasında bu işlemlerin nitelik ve içeriklerinin gözetileceği açıktır. Bu nitelikteki bir işlemin denetiminin Anayasa Mahkemesi’nin görev alanına girip girmediği belirlenirken meydana getirilen metnin oluşturulmasında uygulanan yöntem kadar, içeriğinin niteliği üzerinde durulması, değer ve etkisinin ortaya konulması ve bu metnin, denetime bağlı tutulan işlemlerle eşdeğerde ve etkinlikte ise denetiminin yapılması zorunludur… İçtüzüğün bir kuralını değiştirme ya da içtüzüğe yeni bir kural koyma niteliğinde olan TBMM uygulamaları ve kararları içtüzük kuralı sayılır” (14.05.1996 günlü, 13 sayılı k., R.G. 06.06.1996 / 22658; 14.05.1996 günlü, 14 sayılı k., R.G. 19.06.1996 / 22671; 26.03.1999 günlü, 6 sayılı k., R.G. 06.10.1999 / 23838). DENETİM ANAYASA YARGISAL MAHKEMESİ’NDE Seçimden sonra iptal başvurusu yapılması halinde Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar, yönü ne olursa olsun, bu konuda toplumda görülen ayrışmayı daha da kesin hale getirecek, tartışma kamuoyunun gündeminde uzun süre kalacaktır.. Anayasa Mahkemesi’nin iptal talebini reddetmesi halinde, anayasanın verdiği yetkiler itibarıyla esasen güçlü durumda olan cumhurbaşkanı kendisini daha da güçlü hissedecek ve bu durum yapacağı tasarruflara olumsuz yönde yansıyabilecektir. Yapılan başvurunun reddedilmesi sadece seçim usulüne ilişkin olacağı halde “yerindelik” yönünden de kullanılacak ve Cumhurbaşkanlığı’na seçilen kişiye yeterlik ve nitelik yönünden Anayasa Mahkemesi’nce verilmiş bir referans olarak algılanacaktır. Cumhurbaşkanı seçiminin, uygulanan usulün anayasaya aykırılığı nedeniyle iptali ise hem TBMM’nin hem de seçilmiş olan kişinin yıpranmasına, konunun toplumda uzun süre tartışılmasına neden olacak, yargıyı bazı çevrelerin hedefi haline getirecektir. USULDE ÖNCE UZLAŞILMALI Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi, yabancı silahlı kuvvetler unsurlarının Türkiye’de bulunması … için hükümete izin verilmesi ile ilgili 10.10.2001 günlü, 722 sayılı kararının içtüzük değişikliği niteliğinde olduğu ileri sürülerek açılan davada Anayasa Mahkemesi, 22.11.2001 günlü, 354 sayılı kararında, yukarıda kısaca belirttiğim kararlarındaki gerekçelere yeni unsurlar eklemiş; bu nedenle söz konusu karar farklı biçimlerde yorumlanmıştır. Bu kararında Anayasa Mahkemesi, hemen yukarıya aldığım gerekçeyi içerik olarak aynen tekrarlamış; iptali istenen TBMM kararının bir içtüzük değişikliği niteliğinde olup olmadığını incelemiş ve kararda, içtüzüğün değiştirilmesi yönünde prosedürüne uygun bir teklif, istem veya irade bulunmadığını, içeriği yönünden de kararın açık veya eylemli bir içtüzük düzenlenmesi veya değişikliği olarak kabul edilmeye ANAYASA’NIN 85. MADDESİ ceğini belirtip anayasal denetimin mümkün olmadığı sonucuna varmıştır. Buraya kadar bir içtihat değişikliği yoktur. Çünkü Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında da TBMM kararlarının tüÜKSEK MAHKEMEYE münü değil; belli konuda, değerde ve etkinlikte olanların denetime GİTMESİ UYGUN DEĞİL bağlı olduğunu vurgulamıştı. Değişik yorumlara neden olan, kararın sonuç bölümünden iki önceki paragrafıdır. Mahkeme Anayasa Mahkemesi’nin burada dava konusu kararın anayasal denetime tabi olan kacumhurbaşkanı seçimi ile ilrarlarla eşdeğerde olduğunun kabulü halinde 85’inci madgili bir kararının mevcut oldede belirtilenler dışında kalan kimi kararların da Ana Mahkemenin cumhurbaşkanı seçimi kararımaması, görüşlerine yasa Mahkemesi’nin denetim alanı içine alınmış olacanın ve bu seçimde uygulanan yöntemin esası değer verdiğimiz kimi ğını açıklamakta ve “Anayasanın 85’inci maddehakkında vereceği karar, anayasanın 96’ncı ve hukukçuların bu sinde, Anayasa Mahkemesi’nin yargısal deneti102’nci maddelerinin yorumuna bağlı olarak değişecektir: konuda farklı yorummine tabi olan TBMM kararları sayılmış olup, Mahkeme 96’ncı maddede zikredilen toplantı yeter sayısının lar yapmaları, işin bu tür yorumla bu sayılanlara ilave yapılmasıncumhurbaşkanı seçimi için de geçerli olduğu görüşüne varırsa, tartışılabilir nitelikte da anayasaya uyarlık yoktur” demektedir bunun doğal sonucu olarak içtüzüğün 57’nci maddesinin olduğunu göster(AMK 200338, sh: 357). TBMM’nin tüm toplantılarını kapsadığını, içtüzüğün 121’inci madmektedir. ToplumBu ifadeyi kararın girişinde yinelenen ve bu desinin farklı bir toplantı yeter sayısı öngörmediğini kabul edecek; sal ve siyasal karara da dayanak alınan eski kararlarındaki gedolayısıyla seçimde uygulanan yöntemin içtüzük ihdası veya değiönemi, değeri ve rekçe ile bağdaştırmak gerçekten güçtür. Bu şikliği niteliği taşımadığını belirterek davayı reddedecektir. Mahkeağırlığı çok büyük ifade Anayasa Mahkemesi’nin bundan böyle me, yukarıda belirttiğim 29.04.2003 günlü, 38 sayılı kararındaki niteolan cumhurbaşanayasanın 85’inci maddesi kapsamı dışında lendirmeyi sürdürürse, 96’ncı maddedeki toplantı ve karar yeter sayıkanı seçiminin kalan hiçbir TBMM kararını denetlemeyeceği larının alt sınır olduğu görüşünden hareketle, Cumhurbaşkanı seçiAnayasa Mahbiçiminde yorumlanmış ve Anayasa Mahkeminde toplantı yeter sayısının 102’nci maddede birinci oylama için kemesi önüne mesi’nin eski içtihadını terk ettiği görüşlerine açıklanan karar yeter sayısından az olamayacağı sonucuna varacak götürülerek Yükyol açmıştır. Ancak kararın karşı oy gerekçesinve bu kez seçimde uygulanan usulün içtüzüğün 121’inci maddesisek Mahkeme’nin den; çoğunluk kararının, iptali istenen TBMM ni değiştirdiği, yeni bir içtüzük kuralı ihdas ettiği gerekçesi ile ipbelirleyici duruma kararının içtüzüğü değiştirmediği sonucuna vatal kararı verecektir. Anayasa Mahkemesi’nin vereceği iptal kagetirilmesi ve rılarak alındığı anlaşılmaktadır. rarı, birçok kararında açıklandığı gibi “dava konusu kararla sorunun uzlaşma ile Anayasa Mahkemesi’nin bu karardan sonra oluşan içtüzük kuralının, karardan ayrılmasının olaçözülmesi yerine verdiği iki karardan (21.10.2002 günlü, 94 sayılı naksızlığı karşısında”, sonucu itibariyle TBMM’nin bir onun kararına bırakılk.; 15.10.2003 günlü, 91 sayılı k.) da mahkemenin kararı olan cumhurbaşkanı seçimini de kapsayacaktır. ması uygun ve yerinde eski içtihadını sürdürdüğü, yani iptali istenen MecYukarıda açıkladığım gerekçeler nedeniyle, değildir. Kaldı ki gerek lis’in çalışma yöntemine ilişkin bir TBMM kararının ikinci seçenek olarak sunulan kararın anayakonusunun tartışılabilir niteliğini, değerini, etkisini ve doğurduğu sonuçları desanın amacına ve hukuka uygun olduğu niteliği, gerekse Anayasa ğerlendirerek söz konusu kararın bir içtüzük ihdası ya da görüşündeyim. Mahkemesi sayın üyelerinin değişikliği niteliğinde olup olmadığını incelediği ve inceleverilen birçok kararda ortaya me sonucuna göre görevli olup olmadığına karar verdiği anlaçıkan yorum farklılıkları, bu şılmaktadır. Bu içtihat karşısında, yukarıda belirtilen varsayımkonuda oybirliği ile karara varda Anayasa Mahkemesi’nin başvuruyu görevinde görerek iptal tamanın güç olduğunu göstermeklebini inceleyeceğini söylemek mümkündür. 96 ve 102. maddenin yorumu Y 2 Tüm bu olumsuzluklara neden olmamak, seçimden önce gördüğümüz ve anlaşılan görmeye ve yaşamaya devam edeceğimiz her türlü “politik çirkinlikleri” ortadan kaldırmak ve siyasal ortamı yumuşatmak için, cumhurbaşkanı seçiminde anayasanın amacına uygun olarak siyasi partiler arasında uzlaşmanın sağlanması en uygun yoldur. Uzlaşma, önce cumhurbaşkanı seçiminde uygulanacak usul konusunda olmalıdır. Madem ki konu, belli bir kısmı siyasal çıkar amaçlı da olsa, ilgililer ve hukukçular tarafında tartışılmaktadır; o halde cumhurbaşkanı seçimi gibi çok önemli bir yasama işleminde Meclis Genel Kurulu’nun toplanma yeter sayısına açıklık getirilmelidir. En kolay ve hızlı çözüm içtüzük değişikliği olarak görünmektedir. İçtüzüğün 57’nci maddesinin dördüncü fıkrasında yapılacak bir değişiklik veya 121’inci maddeye konulacak açık bir kural konuyu çözüme kavuşturacaktır. Anayasanın 96’ncı maddesinde toplantı yeter sayısı ile ilgili olarak, nitelikli karar yeter sayısı öngören anayasa maddelerini kapsayacak şekilde yapılacak bir değişiklik ise daha isabetli ve güçlü olacak; her türlü tereddüdü ortadan kaldıracaktır. BİTTİ CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle