10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 ŞUBAT 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Türkiye’nin ekonomik hedefi yokmuş... “IMF’nin hedefi olmaktan başka!” BİLGİ kirliliğinden söz ediliyor. Hrant Dink cinayeti soruşturmasında yetkili ya da yetkisiz herkes bilgi kirliliğinden yakınıyor. Acaba, ortada bilgi kirlenmesi mi var, yoksa bilginin bilinçli olarak pisletilmesi mi? Bir düşünün! Cumhuriyet gazetesinin bombalanmasıyla başlayan ve Danıştay’ın basılıp bir yüksek yargıcın öldürülmesiyle sonuçlanan olaydaki gibi bir bilgi pislenmesi yaşanmıyor mu? Hükümet yine telaş içinde! Tetikçi olarak yakalanan “çocuk”, Türklüğü aşağıladığı için Hrant Dink’i öldürdüğünü söylüyor. Ne zaman öldürüyor? Namazını kıldıktan sonra! Tipik bir 12 Eylül ürünü olan Türkİslam Sentezi tiplemesi. Türkİslam Sentezcilerinin 12 Eylül 1980’den bu yana, son aylarda “milliyetçiliğe” soyunan İslamcıların da dört yıldır Amerika ile olan GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Şeker Nami Tepe: “Bush’tan torpilli, Tayyip’ten destekli, şekerci Cargill’e özel, şeker gibi yasa Meclis’ten yine geçti. Ülkemin acı gerçeği.” Ya ğ m u r E k i m Kurtlar Vadisi dizisi geri dönüyormuş. Ne gerek var, diziyi zaten yaşıyoruz! Tezahür Mehmet Ali Kılınç: “Atatürk afişi önünde resim çektirmek derin devlet tezahürü anlamına geliyorsa, Hikmetyar’ın dizinin dibinde resim çektirmek hangi anlama geliyor?” işbirliği unutuluyor. Hrant Dink cinayetinin faturası, emperyalizme direnen “ulusalcı” çevrelere kesilmek isteniyor. Birkaç jandarma çavuşu ile “derin devlet” senaryoları yazılıyor. Dün sokak afişlerinde Türk bayrağının altında poz veren Başbakan, bugün iki jandarma çavuşunun fotoğrafına bakıp “derin devlet”ten yakınıyor. Oysa Türkiye’yi sarsan bir cinayet işlenmiş, kimse Emniyet Genel Müdürlüğü koltuğunun niye boş tutulduğunu sorgulamıyor. Polisin içindeki NurcuNakşibendi rekabeti ayyuka çıkmış, genel müdür ataması için “Çankaya’nın fethi” bekleniyor; kimsenin Pislenme umurunda değil! Güya gizli olması gereken hazırlık soruşturmasında her kafadan bir ses çıkıyor; Adalet Bakanı’nı ve İçişleri Bakanı’nı ortalıkta gören yok. İçişleri Bakanı’nın yerine Dışişleri Bakanı konuşuyor. Pisletilmiş bilgiler her kanaldan medyaya pompalanıyor; “Kurtlar Vadisi”ni aratmayan senaryolar yazılıyor. Medya bir gün azmettiriciyi olay yerinde keşfediyor, ertesi gün azmettirici sanılan kişi polis memuru çıkıyor. Medya bir gün tetikçinin cezaevindeki hücresine kırmızı halı döşüyor, ertesi gün hücrede böcekler geziyor. Arapsaçına çevrilen bu işin sonunda birileri “Siz bu işi beceremediniz. Uluslararası bir soruşturma komisyonu kurulmalı” derse hiç şaşırmayın. Belki de bu kadar bilgi pisliğinin amacı bu! Karanlık Günlerin Oportünizmi Gündemi fokurdayan Türkiye’de, her gün konular beynimize ve kalemimize hücum ediyor. Örneğin, Amerikan Temsilciler Meclisi bizim 301. madde sorununu kendi gündemine çekinmeden alabiliyor! Ya da sorumsuz AKP milletvekili Abdullah Çalışkan, patavatsızca partisinin altyapısından büyük alkış alan “Yeşil devrim istiyorum” sözleriyle başlı başına küstahlığın nerelere tırmandığını kanıtlayıp ardından alay edercesine, “çevrecilikten söz ediyordum” diyebiliyor! Refah Partisi’nin 28 Şubat öncesi raydan çıkmış sözcülerinin üslubuna geri dönüş yapan bu çıkışa parmak basıp, Dink cinayeti sonrası yorumlarımı iletmek istiyorum. Katilin, resmi görevlilerce yapılan skandal video çekiminde olayın hangi hızda jandarmanın üzerine toptan yıkılmaya çalışılması şaşırtıcı değil, olağan. “Kim sızdırdı” sorusundan çok daha vahimi, bir katille özel poz vermekten gurur duyan zihniyetin oraya yerleşmiş olması. “Kim, hangi niyetle sızdırdı” sorusu da onun ardından önem kazanıyor. İyi de lütfen söyler misiniz, bu soruşturmayı hangi birim yapacak da toptan güvenebileceksiniz? Dink’in beyni yıkanmış katilinin “cinayet gerekçesi” olarak ilan ettiği satırlar hakkında şunu söyleyebiliriz: “Tahrik olmak” için bahane uydurmaya meraklı, yarı şeriatçı, yarı faşist gruplar böylece gökte aradıklarını yerde buldular. Dink’in esasında “ne demek istediği” çok sancılı bir süreçte televizyonlarda hâlâ tartışılırken madem devlet ileri gelenleri Dink’e resmi odalarda tatlısert uyarılar yapıyorlardı, insanın aklına ister istemez şu soru geliyor: “Bu sözler yanlış anlaşılabiliyor” diye Dink’i ikaz edecek kadar durumun farkındaydılar da, neden Dink’e mecburi koruma vermediler? Bu da en az kendi “muhbir”lerinin uyarılarını dinlememeleri kadar vahim bir ihmal değil mi? Bunları söylüyorum ama, öte yandan Türkiye’de ne yazık ki yakın “koruma” olayının hangi kayıtsızlıklar içinde verilip geri çekilebildiğini birinci elden biliyorum. Türkiye’de ancak torpil ve fors korumaları sağlam bir kalıcılıktadır. Devlet olaya gereken ciddiyetle baksaydı, Ahmet Taner Kışlalı’nın kaybı da engellenirdi, Dink’in de… Ne yazık ki AKP iktidarı ve özellikle Erdoğan, bu cinayeti kullanmaya çalışıyor. Hemen gri alanlardan istifade ederek “derin devlet”in varlığına işaret ediyor suçlu olarak. Sanki onun gözünde “derin devlet” faşist bir mafya tipi örgütlenme değil, “laik demokratik, bölünmez Cumhuriyetin temel değerleri” anlamına geliyor ve sanki aynen şeriatçı gazetelerin bu fırsatı kullanarak ısrarla vurguladığı gibi hâlâ bunu inatla savunan bir altyapı varlığından rahatsız! Yoksa katilin ipucunun sürülmesini başka türlü dile getirirdi. Ardından, bununla yetinmiyor, bir de katilden yola çıkarak ipleri gerdikçe geriyor. CHP ile tansiyonu yükselttikten sonra sıra en sert sözlerle MHP’ye geliyor, “bunlar ırkçı, bunlar kafatasçı” sözleri, “Milliyetçi Cephe” günlerinin ittifak ortamının çok uzağında olduklarını ve artık tek parti diktası aradıklarını tam açığa çıkaran bir çeşit savaş ilanı. Bakalım ipuçları kimler tarafından takip edilecek, kimler izleri süpürecek, fatura kimin önüne konacak… ??? Gelelim, “Hepimiz Ermeniyiz” sloganına. Birincisi bu sözler Türkiye’ye yeterince izah edilmeden devreye sokuldu ve o yüzden medya, sokak ve statlardan tamamen saptırılmış tepkiler aldı. Bu sloganın gerçek anlamı, daha önce “Objektif” programında vurguladığım gibi, mağdurdan yana olmak, mağduru korumak, “Bu arkadaş şayet Ermeni diye vurulduysa, hepimiz Ermeniyiz o zaman” anlamında bir kullanım. Toplumun “kalkan” görevi yapması. Yani soykırıma uğramış Yahudileri korumak için “Hepimiz birer Alman Yahudisiyiz” diye tarihe geçen bir demokrat, antifaşist evrensel sloganın farklı uygulaması. Ama önemli iki hata yapıldı: Bu sloganın Türklüğe karşı olmak gibi hiçbir niyeti olmadığı topluma anlatılmadı. Ayrıca, cenaze yürüyüşünde Türk bayraklarının olmaması, hatta bayrak açmak isteyen bazı vatandaşlarımızın tacize uğraması, o ortamda yaşanan büyük yanlışlıklardı. Tertip komitesine geriye dönük de olsa hatırlatmak isterim: Türk bayrağı izinle kullanılacak bir “slogan” değildir. Hiç kimsenin “hoşgörüsüne”(!) gereksinim duymayacağı gibi, o ortamda açılıp açılmaması hiçbir haddini bilmezin müdahale edebileceği bir konu değildir. Ne yazık ki, cenazede, o sloganın yanı sıra Türk bayrakları ile yürünmemesi, barış ve uzlaşma arayışları açısından kaçırılmış bir fırsat olmuştur. Dünyada kendi bayrağını faşistlerle özdeşleştirip, ondan korkan, ondan kaçan veya ondan uzak durmayı demokratik sayan, ülkesini sevmeye çekinen bir aklı karışık sol(?) liberal kesime sahip başka bir ülke yoktur! Bu hata yapılmasaydı, yurtdışına verdiğimiz mesaj da daha anlamlı olurdu. Ne yazık ki Dink cinayetini, birçok farklı kesim, kendi açısından kullanmaya çalışıyor… SESSİZ SEDASIZ (!) Çevrecidir Abdullah Çalışkan; yersen! AKP Adana Milletvekili Abdullah Çalışkan, “yeşil devrim” çağrısı yaptı. Sonra çevir kazı yanmasın hesabı sözünü ettiği “yeşil”in “İslamcı devrim” değil doğanın yeşilliği, çevrecilik olduğunu söyledi. Biz de inandık! Çünkü bu adamların şeriat devleti kurma gibi bir özlemi yok; bütün düşünceleri Bergama’yı siyanürlü altından korumak, Fırtına Deresi’ni kurtarmak, Türkiye’yi nükleer santrallardan uzak tutmak, Hasankeyf’i su altında bırakmamak, sulak alanları kollamak, tarım alanlarını savunmak, ormanlara el değdirmemek, el değmemiş koylarda yapılaşmayı engellemek, yeni koruma bölgeleri oluşturarak doğal hayata sahip çıkmak. Türkiye’deki her çevreci hareketin altında bu adamlar var. Küresel ısınmaya karşı “İklim Raporu”nun arkasında da bunlar var. Bunlar için “çevre” deyince akan sular bile duruyor. Hele Abdullah Çalışkan’ın milletvekili olarak çevre konusunda verdiği soru önergelerinin, hazırladığı yasa önerilerinin sayısını hesap etmek mümkün değil! Adamlar, çevre ile yatıyor çevre ile kalkıyor. Abdullah Çalışkan’ın “yeşil devrim” çağrısı yaptığı Adana’daki toplantı da zaten “AKP Adana Gençlik Kolları Çevre Koruma Komisyonu” toplantısıydı. Bir avuç çevre, herkese iyi gelir... Yersen! Uyarı Işık İşgüden: “ABD’nin uyarısı ile El Kaide operasyonu düzenlendi. Bir de PKK operasyonu yapılabilse!” Deprem Tekin Münür: “Deprem Konseyi dağıtılmış. Önemli değil; ulemalar var!” Davos’a Gitmeden TÜRKSEN BAŞER KAFAOĞLU ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Davos da geldi geçti, 2007 yılının Ocak ayında zirve toplantısına 100 şirket, 20 devlet başkanı, 80 hükümet lideri katıldı. Dünyanın ekonomik, siyasi ve sosyal anlamda nereye gittiği tartışılarak yeni güç dengeleri gözden geçirildi. Ne yazık ki dünya halklarının geleceği hakkındaki kararları, onların görüşlerini bile sormadan ortaya koyanlar, şimdiye dek olumlu bir gelişme yakalayamadılar. Ekonomiyi derinden etkileyen doğal dengenin bozulması ve küresel ısınmanın artması bile ne dünya devlerinin ne de diğer ülkelerin aklını başına getirebildi. Davos’taki görüşmelerde gündeme oturan maddeler içinde küresel ısınma da var. Bununla ilgili olarak yer alan, enerji, su kaynakları, atıklar, kentleşme, yerinde üretim, istihdam, savaşların durdurulması konuları, ulusların tümünü etkiliyor. Ekonomik dengeler, eksildiği, bozulduğu rahatlıkla hissedilebilen doğal mirasın en önemli paylarını elde edebilmeye yönelik oluşturuluyor. Zaten emperyalist güçlerin egemen olduğu zirvelerde, devlerin ekonomik güçleri ve paylaşım planları önceden belirlenmiş görünüyor. Bu gibi zirvelerde, denge oluşumunda dev güçlerin satranç tahtasına oturtulmuş olan ülkelerin, kimlikli hedefleri ve önerileri varsa, onların kullanılmaktan öte, ortak alandaki durumlarını belirleme şansları da var demektir. Bu kategorideki ülkeler ancak kendilerini koruyabilirler ve hatta önemli adımların kendileri için de atılmasını sağlayabilirler, görüşündeyiz. Çünkü dünyada artık “olmazsa olmaz” olan doğal varlıkların ve doğal dengenin, emperyalist güçler tarafından yeni bölüşüm stratejilerini ekonomik döngüye yerleştirdikleri rahatlıkla görülmekte. ??? Bu nedenle, küresel ısınma ile ilgili sözleşmelere uyulmasının sağlanabilmesi; azalan su kaynakları ve gelecekteki paylaşım savaşları, enerji ve paylaşım planları; değerli maden yatakları; değerli tarım alanları vb. konularında Davos’lara katılmadan önce iyi çalışmalı, doğru ve gerçeklere uyan söylemlere önem verilmeli. Ülke temsillerinde, tek yönlü siyasetle değil, toplumun tümünün düşünce desteği ile yer alabilmenin verdiği güç son derece önemlidir. Çünkü artık, dünya coğrafyasındaki açılım planlarını önceden yapan ülkeler, bizim gibi ülkelerde neler olup bittiğini, nerede ne olduğunu, ne kadar olduğunu, en ince ayrıntısına dek biliyorlar. Bunun için ön hazırlık aşamasında, ilgili tüm kuruluşların farklı görüşleri ile donanmış olan toplumsal dayanaklı bir ödevin, temsil edildiğimiz alanlarda daha başarılı olabileceğini yinelemekte yarar görmekteyiz. İşte, oluşan ran ta ve yağmalara yönelik plan ve yasa değişikliği eleştirilerimizi sık sık dile getirip toplumsal düşünce katkılarının ciddiye alınmasını istememizin nedeni buydu. Kabuğu soyulmuş, kökleri, işlevini yapmayan yaprakları koparılmış bir ağaç gövdesi gibi dayanıksız olmak hiç arzu edilemeyecek bir durumdur, diye düşünüyoruz. ??? Davos’a gitmeden önce, sayın temsilciler, biraz toplumun farklı kesimlerine de ulaşıp daha demokratik bir donanımla oralara gitselerdi neyin ne kadar eksildiğini birlikte görmeye çalışıp bunun üstesinden gelme yollarını farklı görüşlerdekilerle paylaşıp bunu önemseyebilselerdi, bazı olumsuzluklar hem ülkemizde hem de dış dengeler içinde değiştirilebilirdi ya da değişmelidir. Gerçeklere bir bakalım: Son 40 yılda sulak alanlarımızın iyi yönetilemediği, ülkemizde 1 miyon 300 bin hektar sulak alanın yapılaşma ve tahriple işlevini yitirdiği; Ömerli başta olmak üzere ülkemizin su havza ve göllerinin tümünün aynı nedenlerle yok olduğu; yılda ortalama 643 mm/metrekare yağış alan ülkemizde son üç ayda yağış ortalamasının da yüzde 11 azaldığı; kişi başına düşen 1500 metreküp yıllık su miktarının 2030 yılında tahminen bu hızla nüfus artışı olursa 1000 metreküpün altına düşebileceği, kullanılabilir yüzey su miktarımızın yılda 98 milyar metreküp olduğu; çekilebilir yeraltı suyumuzun 14 milyar metreküp olduğu bilindiği, gözler önüne serilmeye çalışıldığı halde, konuyu ciddiye alan toplum ilgilileriyle hiç ayrım yapmadan tahammüllü konuşabilse ve bütüncül bir hükümet politikası ile ülkemizdeki su kaynakları yönetimine sahip çıkılabilseydi... Sıkı ve bütünsel bir hükümet politikasıyla rant, yağma ve talan bunun dışında tutulabilseydi, işte o zaman Davos’ta ülkemizin su politikası yönünde söylenecekler farklı olurdu. Aynı fikri, zirvelerin gündeminden eksilmeyeceğine inandığımız yenilenebilir enerji, ranta açık olmayan bütüncül kentleşme vb. tüm konularda yetkililerimiz ayaklarını sağlam basabilirlerdi, ilgili yurttaşlar da bu ciddi tavırları desteklerdi. Dünya ülkelerinden biriyiz. Bunun sorumluluğu ile “Biz küresel ısınmaya neden olacak emisyonlarımızı 30 yıl sonra yüzde 5 azaltacağız, azaltmayanlar için de mücadele edeceğiz” mesajının delegasyonumuz tarafından verilebilmesini isterdik. Bundan sonraki dileğimiz; iktidar erklerinin, yukarıda adını koymaya çalıştığımız dağları bir an önce aşabilmeleri; küresel ısınmanın daha fazla artmaması için, kendi ülkemiz dahil, tüm ülkelerin emisyon oranlarının belli tarihlere kadar düşürülmesi yolunda gösterilecek çabaların hızla ele alınması. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 6 Şubat www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “İtüzümü” 1 de denilen ve yapraklı sapları 2 haşlandıktan sonra salata 3 olarak yenen 4 otsu bir bitki... 5 Atasözlerine dayanan didak 6 tik Çin şiiri. 2/ 7 Yaprakların 8 düz ve parlak bölümü... Tah 9 sin Yücel’in bir romanı. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 3/ “Sersem, aptal” anla 1 R E P L İ K A M mında argo sözcük... 2 A N İ P A S T A İzlanda’nın plaka imi. 3 V E N D E T T A 4/ Jimnastikte eller üzeİ K A L A rinde havaya kalkmaya 4 A Z verilen ad... Bütün kut 5 N E O N M E İ S R A K AM T sal Hint metinlerinin 6 D başında ve sonunda yi 7 A N A M U R M E nelenen mistik hece. 5/ 8 A L İ Z A R İ N Kundaktaki çocukların 9 Ö Z K U N U R İ avucunda biriken kir. 6/ Bir nota... Portakala benzer bir meyve. 7/ Adları sıfat yapan bir yapım eki... Manisa’nın bir ilçesi. 8/ Edirne’nin Enez ilçesinde bir göl... Külhanbeyi ya da sarhoş bağırması. 9/ Küçük mağara... Saçın küçük tutamlarının değişik renklerde boyanması... Favori. ESAS NO: 2006/45 / KARAR NO: 2006/361 Davacı Sayime Duran tarafından, davalı Faruk Duran aleyhine mahkememizde açılan Boşanma davasının yargılaması sonunda verilen aşağıda yazılı hüküm: HÜKÜM: 1 Memet Tevfık ve Lütfiye’den olma, 20.01.1967 Gürpınar doğumlu, 11445053452 TC kimlik nolu, Van ili Edremit ilçesi, Elmalık mah. cilt no: 44 Hane no: 18’de nüfusa kayıtlı SAYİME DURAN ile, Osman ve Aysel’den olma, 06.11.1962 Adana doğumlu, 11490051922 TC kimlik nolu, Van ili, Edremit ilçesi, Elmalık mah., cilt no: 44, Hane no: 18’de nüfusa kayıtlı FARUK DURAN’ın TMK’nun 166/12. maddesi gereğince BOŞANMALARINA, 2 Reşit olmayan ve halen annenin yanında bulunan 11442053516 TC kimlik nolu OSMAN DURAN ile, 11415054472 TC kimlik nolu NİSA DURAN’ın velayetlerinin anne SAYİME DURAN’A VERİLMESİNE karar verilmiş olmakla, işbu karar 15 gün içinde temyiz edilmediği takdirde kesinleşeceği hususu, davalı Faruk Duran’a tebliğ yerine geçmek üzere ilanen tebliğ olunur. 17/01/2007 (Basın: 4495) V AN AİLE MAHKEMESİ YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ekinlere zarar veren bir böcek... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 2/ Hıristiyan ermişlerine verilen san... Gerçek olmayan söz. 3/ Manda yavrusu... Duman lekesi. 4/ Direk, sütun... Kemiklerin yuvarlak ucu. 5/ Kasaplık hayvanların timüs ve pankreas bezlerine verilen ad. 6/ Lantan elementinin simgesi... Marmaris ilçesinde, doğal güzelliğiyle tanınmış bir koy. 7/ Lityum elementinin simgesi... Al ile kır arası bir at tonu. 8/ Bir kimsenin, herhangi bir ücretin bütününden ya da bir bölümünden bağışık tutulduğunu gösteren belge... Çanakkale Boğazı’nda, pek çok deniz kazasının meydana geldiği bir burun. 9/ İndiyum elementinin simgesi... Düz ve ensiz kılıç... “Kakım” da denilen kürk hayvanı. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle