25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 ŞUBAT 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Bütçe ocak’ta 6.1 milyar YTL açık verdi, ‘makyajı’ bozuldu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Merkezi yönetim bütçesi, yılın ilk ayında 6 milyar 96 milyon YTL açık verdi. Ocak ayında merkezi yönetim bütçesinden 18 milyar 488 milyon YTL harcama yapıldı. Bütçe gelirleri ise 12 milyar 392 milyon YTL oldu. Maliye Bakanlığı, ocak ayına ilişkin bütçe uygulama sonuçlarını açıkladı. 2007 merkezi yönetim bütçesinden ocak ayında 7 milyar 21 milyon YTL faiz ödendi ve faiz dışı fazla 925 milyon YTL olarak gerçekleşti. Açıklamada, ocakta mahalli idare ve fonlara bütçe gelirlerinden ayrılan paylar nedeniyle de 1 milyar 203 milyon YTL gider kaydı gerçekleştiğine işaret edildi. Bütçe harcamalarının 4 milyar 488 milyon YTL’sini personel giderleri, 547 milyon YTL’sini sosyal güvenlik devlet primi ödemeleri, 838 milyon YTL ’sini mal ve hizmet alım giderleri, 4 milyar 885 milyon YTL’sini cari transferler, 146 milyon YTL’sini sermaye giderleri, 325 milyon YTL’sini sermaye transferleri ve 366 milyon YTL’sini borç verme kalemleri oluşturdu. Ocak ayındaki bütçe gelirlerinin 11 milyar 77 milyon YTL’si vergi gelirlerinden kaynaklandı. Vergi dışı gelirlerin toplamı da 1 milyar 230 milyon YTL oldu. Hükümetin “30 yılın rekoru” sloganıyla yüzde 0.5 olarak açıkladığı 2006 bütçe açığının, aslında yüzde 3.6 olduğu anlaşılmıştı. Hükümetin hesaplamasında 4 milyar YTL olarak görülen açık, TMSF’den Maliye’ye, Eylül 2006 sonu itibarıyla aktarılan tek seferlik 4 milyar 447 milyon YTL, yine tek seferlik Telekom hisse satış geliri, BağKur ve SSK affı nedeniyle toplanan 3 milyar 674 YTL, bütçede 323 No’lu “Bütçeleştirilmiş Borçlar” hesabında gözüken 1 milyar 736 bin YTL ve diğer bazı gider kalemleri eklendiğinde 20.4 milyar YTL’ye ulaştığı ortaya çıkmıştı. Kyoto Gerçeği Geçen hafta içerisinde Türkiye’den çevreci dostların girişimiyle oluşturulan bir imza kampanyası dikkatimi çekti. Söz konusu girişim Türkiye’yi Kyoto Protokolü’nü imzalamaya davet ediyor ve “karbon ve diğer sera gazlarının emisyonunu azaltmak için gerekli önlemlerin alınması gerektiğini” vurguluyor idi. “Küresel ısınma” ve “iklim değişikliği” tehlikesine karşı geliştirilecek çevre politikalarına Türkiye’nin de gerekli katkıyı yapması ve yurttaşlarını bu yönde bilinçlendirecek politikaları uygulamaya koyması esastır. Bu yöndeki sorumluluklarımızı gündeme taşıdığı ve böylesine kitlesel bir girişimi harekete geçirdiği için ilgililere teşekkür etmeyi (haddim olmayarak) bir borç biliyorum. Ancak, söz konusu girişimde çağrısı yapılan Kyoto Protokolü’nün gerçek niteliği üzerine uyanık olmamız gereken bazı noktaları da bu yazıda hatırlatmakta gerek duyuyorum. Cumhuriyet’in 15 ve 22 Kasım tarihli Ekonomi Politik yazılarında bu görüşleri dile getirmiş idim. Aşağıda bu yazıların bir özeti yer almaktadır. • Türkiye’nin karbon emisyonu tahminleri ile ilgili veriler durumun güçlüğünü ortaya dökmektedir: Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye’nin 2004 yılındaki karbondioksit emisyon düzeyi 223.4 milyon tondur. TÜİK tahminlerine göre Türkiye’nin karbon emisyonunun 2010’da 343 milyon tona, 2020 yılında da 615 milyon tona çıkması beklenmektedir. ODTÜ’den Ebru Voyvoda ve DPT’den Çağatay Telli ile birlikte oluşturduğumuz modelleme çalışmaları, Türkiye’nin toplam karbon emisyonunu 2010 düzeyinde tutabilmek için karbon vergisi ya da ek enerji vergisi türünden uygulamalar neticesinde büyüme hızında önemli kayıplar yaşayacağını ve açık işsizlik oranının yüzde 18’in üzerine çıkabileceğini göstermektedir.(*) Gelişmekte olan bir ülke konumundaki Türkiye’nin sanayileşme çabalarını çevreye duyarlı teknolojiler ile sürdürebilmesi için alternatiflerinin neler olduğunun titiz bir şekilde araştırılması gereği çok açıktır. • Öte yandan, Kyoto Protokolü özünde bir “piyasa projesi” olarak sürdürülmekte ve her ülke ve endüstriyi somut karbon emisyon kotaları ile sınırlamaktadır. Ancak, Kyoto Protokolü söz konusu kotaların uygulanmasını sadece karbon ticaretine dayanan piyasa araçları ile sürdürmeyi planlamakta ve dolayısıyla küresel ısınmayla mücadeleyi “pazar ekonomisinin kurallarına” havale etmektedir. • Kyoto Protokolü altında her üye ülkeye belli bir karbon emisyon kotası tahsis edilmekte ve üye ülkelerin bu kotaları kendi üreticileri arasında “paylaştırması” beklenmektedir. Tasarıma göre eğer herhangi bir üretici ya da ülke kendi kotasını aşarsa, çevreyi daha az kirleten diğer ülke ya da üreticilerden karbon kotası “satın” alabilecektir. Yani Kyoto Protokolü küresel ölçekte bir karbon piyasası kurulmasını önermektedir. (Özetle gezegenimizin “havası” çokuluslu şirketlerce “pazarlanmaktadır”.) Karbon kotaları, bir kere tahsis edildikten sonra, dünya pazarında oluşacak fiyatlarda çok kirleten ülkeler tarafından “satın alınabilecektir”. Böylelikle pazar ekonomisinin “etkin” kuralları altında toplam karbon emisyonunun kontrol altına alınabileceği düşünülmektedir. • Ancak, Kyoto Protokolü ile çevreyi kirleten şirketlere veya endüstrilere gerçek bir yaptırım ya da cezalandırma, “piyasa mantığına aykırı” olacağı gerekçesiyle, önerilmemektedir. Bu şartlar altında “karbon piyasasında” yeterli karbon kotasını “satın alamayan” şirket, çevre önlemlerinin daha “gevşek olduğu” Hindistan ya da Çin gibi başka bir coğrafyaya taşınabilecektir. Kyoto’da küresel anlamda bu tür yer değiştirmeleri engelleyecek ve dolayısıyla gezegenimizi gerçek anlamda sera gazlarının etkilerine karşı koruyabilecek bir mekanizma yer almamaktadır. • Gerçek şu ki “karbon piyasasında” dolaşıma girmesi beklenen karbon kotası ticareti, daha şimdiden uluslararası finans şirketlerinin iştahını kabartmaktadır. Nitekim, örneğin uluslararası finans sermayesinin öncü derecelendirme kuruluşlarından birisi olan Morgan Stanley, çok yakında hızla gelişmesi beklenen karbon piyasasına 3 milyar dolarlık yeni bir yatırım fonu sunduğunu açıklamaktadır. Küresel finans sermayesi şimdilerde yepyeni bir piyasaya kavuşmanın tatlı telaşı içinde görülmektedir. Küresel ısınma tehdidine karşı “kapitalist pazar ekonomisinin mantığına sadık” bir çevre politikası ne kadar gerçekçidir? Gerçekten etkin bir çevre politikasının tasarımı bu soruya net olarak cevap vermek durumundadır. (*) Çağatay Telli, Ebru Voyvoda ve Erinç Yeldan, “Economics Of Environmental Policy In Turkey: A General Equilibrium Investigation of the Economic Evaluation of Sectoral Emission Reduction Policies for Climate Change” http://www.bilkent.edu.tr/~yeldane/JournalOfPolModTVY2006 TAY F U N AC A R E R : Yunanistan’da banka almak yasak değil, ancak Türkler hevesli de değil Numara taşıma ile 3G aynı anda geliyor Reuters Telekomünikasyon Kurumu (TK) Başkanı Tayfun Acarer, telefon numarası değiştirilmeden, diğer bir operatöründen hizmet alma olarak tanımlanan “numara taşınabilirliği”nin 3. nesil (3G) ile paralel gittiğini, hemen hemen aynı zamanda uygulamaya gireceğini açıkladı. Kayıt dışı mobil telefonlarla 1.5 yıldır uğraştıklarını, eksikliklerine ve eleştiriye rağmen iyi bir noktada olduklarını söyleyen Acarer, “Kanun çıktığında 18.5 milyon kayıtlı telefon vardı, yaklaşık 18.5 telefon kayıt altına alındı ve rakam 38 milyon oldu. Şu anda 73 milyon telefon var. Daha sonra 35 milyon telefon kayıt altına alındı” dedi. İletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınması amacıyla TK bünyesinde kurulan ve 2006’da faaliyete geçen Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın (TİB) çalışmaları hakkında bilgi veren Acarer, TİB’in telefonları dinlemediğini, kripto olarak kayıt yaptığını ifade etti. Siz satın biz alalım MURAT İLEM ATİNA Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu’nun Tekfenbank’ın yüzde 70 payının Yunan EFG’ye satışına ilişkin başvuruyu 3.5 ay sonra da olsa onaylaması, gözleri yeniden TürkYunan ilişkilerine çevirdi. Son yaşanan gelişmeler, Yunanlıların üst üste Türkiye’den banka alma sına karşın, Türklerin bu konuda pek de hevesli olmadığını ortaya koydu. Öte yandan Yunanlıların da Türklerin Yunanistan’dan bırakın banka almasını, market alma TİCARİ ARAÇ FUARI Otomotivde güç birliği Ekonomi Servisi Otomotiv Sanayii Derneği (OSD), Ticari Araç İthalatçıları Derneği (DAİD) ve Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Derneği (TAYSAD) güç birliğine giderek 2125 Kasım 2007 tarihleri arasında TÜYAP Beylikdüzü’nde İstanbul Ticari Araçlar ve Yan Sanayi Fuarı C.V . İstanbul adlı bir fuar gerçekleştircek. Fuarın tanıtımı amacıyla düzenlenen basın toplantısında konuşan OSD Yönetim Kurulu Başkanı Turgay Durak, OSD, TAYSAD ve TAİD’in bu yıl İstanbul’da iki yılda bir bu fuarın düzenlenmesi kararını aldığını belirtti. Boat Show’u 9 günde 52 bin kişi ziyaret etti. 50 milyon dolarlık satış yapıldı. Boat Show kavgası büyüyor CNR FUARCILIK 2025 POLİS TARAFINDAN İNCELENDİ Ekonomi Servisi Avrasya Boat Show’u düzenleyen CNR Uluslararası Fuarcılık ve Ticaret AŞ’nin merkezinde polis tarafından inceleme yapıldığı bildirildi. AA’nın haberine göre, yönetim kurulu başkanlığını Ceyda Erem’in yaptığı CNR Holding’e bağlı fuarcılık şirketine, 67 araçla gelen ve aralarında mali polisin de bulunduğu 2025 kişilik ekip, şirkette inceleme yaptı. Polisin rahat çalışabilmesi için personelin dışarı çıkarıldığı öğrenildi. İncelemenin ardından CNR Holding’den yapılan açıklamada, ihbarı yapan NTSR (Boat Show’un düzenleyicisi olan fuar şirketi) hakkında rekor tazminat davası açılacağı bildirildi. CNR Holding tarafından yapılan yazılı açıklamada, “NTSR firmasının haksız ve asılsız bir ihbarı üzerine bugün CNR Holding’de İstanbul Mali Şube ekipleri inceleme yaptı’’ denildi. Açıklamada “NTSR’nin Avrasya Boat Show’la ilgili Rekabet Kurumu’na ihtiyati tedbir kararı alınması için yaptığı başvurunun Danıştay tarafından reddedilmesinin, bu firma tarafından hazmedilemediği’’ öne sürüldü. NTSR Fuarcılık ise, CNR’a yapılan polis incelemesinin kendi şirketleri ile hiçbir fiili alakasının bulunmadığını açıkladı. Koç, Bienale sponsor oldu Koç Holding, İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen Uluslararası İstanbul Bienali’ne 10 yıl süreyle sponsor oldu. Koç Holding’den yapılan açıklamada, holdingin, bu yıl düzenlenecek 10. Uluslararası İstanbul Bienali’yle birlikte önümüzdeki 10 yıl boyunca gerçekleşecek 5 İstanbul Bienali’nin “bienal sponsoru’’ olacağı belirtildi. Açıklamada, Koç Holding’in, bu sponsorlukla, Türkiye için çağdaş sanata yatırım yaparak uluslararası alanda çok önemli bir projenin gerçekleşmesine katkıda bulunacağı ifade edildi. 10. Uluslararası İstanbul Bienali, 8 Eylül4 Kasım 2007 tarihleri arasında SFAISan Francisco Art Institute’ta Sergiler ve Kamusal Programlar Yönetmeni, Sergi Araştırmaları ve Müzecilik Bölümü Başkanı olan sanat eleştirmeni Hou Hanru’nun küratörlüğünde gerçekleşecek. sına bile razı olmadıkları anlaşıldı. TürkiyeYunanistan arasındaki banka satın alımı ilk kez 3 Nisan 2006 tarihinde Finansbank’ın yüzde 46’sının Yunanistan’ın aktif büyüklüğü açısından en büyük bankası olan National Bank’a 2.3 milyar Avro’ya (2.8 milyar dolar, yaklaşık 4 milyar YTL) satılması ile başladı. Daha sonra 8 Mayıs 2006’da, Tekfenbank’ın yüzde 70’inin (yüzde 70’i 255 milyon YTL) Yunan EFG Eurobank’a satışı yapıldı. Ardından da 24 Kasım 2006’da Yunan Alpha Bank, Anadolu Grubu bünyesindeki Alternatifbank’ın (ABank) yüzde 50 hissesini 242 milyon 331 bin dolar karşılığında (339 milyon YTL) satın olmak için anlaşma imzaladı. Türkiye cephesinde bunlar olurken, bir buçuk yıl önce Vakıfbank yöneticileri Atina’ya gelerek Yunanistan Merkez Bankası yetkilileri ile görüştüler. Şube açma ya da banka satın alabilmek için gerekli şartları içeren belgeleri Yunanlı yetkililerden alan Vakıfbank yöneticileri, daha sonra bu kararlarından vazgeçtiler. Yunanistan Merkez Bankası’nın istediği şartlara uymayı taahhüt eden tüm yatırımcılar, Yunanistan’da banka açabiliyorlar. Ancak Finansbank’ın alınmasının ardındanYunanlı araştırma şirketi Kapa, hem Yunanistan’da hem Türkiye’de aynı soruları sorup anket yaptı. Anketten, Yunanlıların “Biz Türkiye’den şirketleri, bankaları alalım, ama Türkler Yunanistan’dan almasın” tavrı çıktı. Ankete katılanlara yöneltilen “Bir Türk firması bir Yunan firmasını, bir Yunan firması Türk firmasını satın alsaydı ne hissederdiniz’ sorusuna verilen yanıtlar, Yunanlıların “Biz alalım, Türkler almasın” yaklaşımında olduğunu gösterdi. “İş yapılan banka” söz konusu olduğunda Yunanlıların yüzde 15’i olumlu, yüzde 15.7’si tarafsız yanıtını verirken, yüzde 68.2’si buna karşı çıktı. Yunanlıların yüzde 59.7’si alışveriş yaptığı süpermarketin, yüzde 61.8’i de izlediği TV kanalının bir Türk firmasına satılmasına olumsuz baktığını belirtiyor. Meiller Doğuş ile Türkiye’de Ekonomi Servisi Doğuş Otomotiv ve Avrupa’da damper ürünleri konusunda faaliyet gösteren F. X. Meiller arasında Türkiye’deki satış ve satış sonrası hizmetlerini sürdürmek üzere distribütörlük anlaşması imzalandı. Meiller, ilk yıl Türkiye’ye 250 araç satacak. Doğuş Otomotiv ile Meiller arasında düzenlenen işbirliği toplantısında konuşan Doğuş Otomotiv Üst Yöneticisi (CEO) Aclan Acar, Doğuş Otomotiv olarak üretime de çok sıcak baktıklarını ancak üretim planlamasının zaman aldığını ifade ederek, “Krone ile ağustosta imzaladığımız ön anlaşmanın, final metnini mart ayı sonuna doğru görüşeceğiz ve üretim çalışmalarına başlayacağız. 2008’de fizibilite çalışmalarının ardından ilk kontağı açarız. 2009 yılında ise uluslararası pazarlara çıkarız” diye konuştu. Acar ve Hiller distribütörlük anlaşması yaptı. Meiller Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Frank Hiller, Türkiye’de beş yıl içinde yüzde 2030 pazar payı elde etmeyi hedeflediklerini vurguladı. B İ L G İ T O P L U M U N A D O Ğ RU / ÖZLEM YÜZAK ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr daha üst düzeyde yapılanmanın gerekliliği ortaya çıktı. Bunun için yeni yasa tasarısı hazırlandı. Geçen temmuz ayında komisyondan geçti, genel kurula geldi, hâlâ görüşülmedi. Tüm bunlar bir başıboşluğun, derbederliğin göstergesi. Hükümet bunları ciddiye almıyor...” Peki, ya uydu konusuna ne demeli? Uluslararası uydu rekabetinde kıyasıya bir yarış yaşanıyor. Ancak Türkiye’nin uydu teknolojilerine yönelik tek çatı altında uygulanacak bir politikasını olmaması yüzünden somut projeler gerçekleşemiyor, her bir kurumdan ayrı ses çıkıyor. Üstelik uydu, Başbakan Erdoğan’ın himayesine aldığı konular arasında olmasına karşın... Türksat “uyduda üretim merkezi” olacağını söylüyor, TÜBİTAK, RASAT uydusunu uzaya göndermeye hazırlanıyor, Türkiye’nin uzaydaki uydularından biri ortadan kayboluyor, “yönetsel beceriksizlik olduğu” savlarına ilişkin hiçbir yalanlama gelmiyor. Öte yandan Savunma Sanayii Müsteşarlığı uydu üretiminde TAI’den yana ağırlığını koyarak Türksat’ın karşısında yer alıyor (Kaynak: BT Haber). Tüm bu tartışmalar sürerken Türkiye uydu alanında da geri kalıyor... AKP ile çağ atlamak böyle oluyorsa!.. DOMATESTE Pilicin kilosu 4 YTL’ye yükseldi Piliç eti fiyatlarına zam yapıldı. Piliç etinin kilosu 4 YTL sınırına geldi. Türkiye’nin önde gelen üreticilerinden Banvit piliç etinin kilosunu 3.25 YTL’den 3.90 YTL’ye, Keskinoğlu 3.10 YTL’den 4.05 YTL’ye, Şeker Piliç 2.90 YTL’den 3.92 YTL’ye, Gülcanlar Piliç 2.65 YTL’den 3.19 YTL’ye çıkarttı. Önce soruyu soralım: Türkiye bilgi çağının neresinde? Evet. Cep telefonu kullanımı konusunda dünya sıralamasında ilklerdeyiz. Başka ne var? Örneğin telekomünikasyon sektörünü küresel rekabete hazırlamak konusunda neler yapılıyor? DPT öncülüğünde oluşturulan Dokuzuncu Kalkınma Planı’nın bilgi ve iletişim teknolojilerinin altyapısını oluşturan “Özel İhtisas Komisyonu Telekomünikasyon Alt Komisyonu’’ raporu bakın ne diyor: “Telekomünikasyon endüstrisinin potansiyeli tam olarak değerlendirilemiyor. Telekomünikasyon endüstrisinin bir altyapı endüstrisi olması ve katma değer yaratma potansiyeli nedeniyle, endüstride gerekli adımların atılmaması halinde, 2023 yılında Cumhuriyetin 100. yılını kutlayacak olan Türkiye’nin gelişmiş ülkeler sınıfına yükselme yeteneği sınırlanmış olacak...” Halbuki 4 yıldan beri iktidarda olan AKP hükümeti “Türkiye’yi bilgi çağına taşıyacak gerekli tüm altyapıyı en kısa sürede tesis etme, gerekli ve ilgili yasaları çıkarma sözü” vermemiş miydi? Öyleyse neden Elektronik Haberleşme Ya AKP ile Çağ Atlamak Böyle Oluyorsa!.. sası 2005 yılından beri Meclis’te bekliyor? Her şeyi kapsayan 70 maddelik büyük bir yasa. Ancak bir türlü çıkmıyor. Yasa beklediği için bu kapsamda değerlendirilecek olan İnternet Üst Kurulu da beklemede. Hem de 2001 yılından beri. Bilgi ve bilişim teknolojilerinin hızla değiştiği bu çağda internet alanında 5 yıldan beri bir üst kurulun olmaması ne demek? Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Akgül “Çocuk pornosundan tutun, internet üzerinden kişisel hesaplara ulaşılarak hırsızlık yapılmasına kadar pek çok mesele ile ilgilenmesi gereken bir üst kurul ne yazık ki yok” diyor. 1998’de kurulan, ancak 2001’de yeniden yapılandırılma gerekçesiyle feshedilen üst kurul ile ilgili olarak AKP’nin geçen yıllarda bir arama konferansı yaptığını, yeni model için bir yürütme kurulu oluştuğunu, ancak bakanlığın bunu onaylamadığını anlatıyor. “Tüm bu işler, çaba hep boşuna oldu. Gerekçe olarak ‘Bunu da Elektronik Haberleşme Yasası içinde halledelim’ dediler. Peki öyleyse neden arama konferansı yaptılar, neden hâlâ bu yasa bekliyor” diye soruyor. Bilişim ve Türkiye’nin bilgi teknolojileri stratejileri ile yakından ilgilenen bir diğer isim de CHP Uşak Milletvekili Prof. Dr. Osman Coşkunoğlu. Bu konuda yapılan yanlışlar ile ilgili Meclis’e peş peşe soru önergeleri veren Coşkunoğlu, “Hükümetin, stratejik öneme sahip Türk Telekom’un basit bir arsa satılmış gibi değerlendirme anlayışının ciddiyetsizliğini anlamak mümkün değil” derken son verdiği soru önergesi ile “Yeni Elektronik Haberleşme Yasa Tasarısı ile sektörün altyapısının Türk Telekom’a verilme teşebbüsü olup olmadığını” sordu. Yaptığımız sohbette Coşkunoğlu’nun ısrarla vurguladığı bir husus da 28 Temmuz’da onaylanarak yürürlüğe giren Bilgi Toplumu Stratejisi’ne ilişkin. Ulusal (!) bir strateji olan çalışmanın “Peppers and Rogers danışmanlık firması tarafından hazırlanmış olduğunu” bir kez daha anımsattıktan sonra Coşkunoğlu’nun sözlerine kulak verelim: “Evet, strateji uygulanmaya alındı alınmasına, ama temmuzdan beri bu işi kim yürütecek tartışması sürüyor. DPT bünyesindeki Bilgi Toplumu Daire Başkanlığı denmişti önce. Ardından ‘Barbados’ dönemi DEMRE (AA) Antalya’nın Demre ilçesinde deneme üretimi yapılan “Barbados’’ adlı salkım domateste, dekar başına büyük üretim gerçekleştirildiği kaydedildi. Ziraat mühendisi Haluk Pala, çift dal üzerine yapılan ve üç üretici tarafından 10 dekar alanda denenen salkım domateste, dekar başı 2530 ton üretim gerçekleştiğini kaydetti. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle