10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 ŞUBAT 2007 SALI 4 DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN HABERLER Maliye Bakanlığı’nın Kanaltürk’e yönelik incelemesine sivil toplum kuruluşlarından tepki Böyle Politika Olur mu? Dışişleri Bakanı ve ardından Genelkurmay Başkanı’nın birbirlerini izleyen ABD gezileri ve hemen ertesinde çıkan yorumlar dış ilişkilerimizin tam bir şaşkın ördek politikasıyla yönetildiğini açıkça gözler önüne seriyor. Olaya bu açıdan bakınca, daima tok sesle konuşan Sayın Büyükanıt’ın Washington’daki TC Büyükelçiliği’ndeki konuşmasındaki, “1923’ten bu yana hiç bu kadar tehdit ve sıkıntılarla karşı karşıya kalmadığımız” yolundaki sözlerinin haklı, hatta az bile olduğunu söylemek mümkündür. Washington’daki önemli odakların görüşlerini büyük bir isabetle yansıtan Yasemin Çongar dünkü yazısında çok ilginç noktaları vurguluyordu. Bazı bölümlerini birlikte okuyalım: “Nesweek International’ın yayın yönetmeni Fareed Zakaria ile sohbet ediyoruz. Abdullah Gül ile Washington’da kahvaltıda buluşmasını anlatıyor. ‘Kendisi ile defalarca görüştüm. Ama Gül bu kez çok farklıydı. Kuşatılmış görünüyordu’...” “...Beyaz Saray, Büyükanıt’a verilen mesajlar konusunda ketum. Ama paylaştıkları bir gözlem var: ‘Türk hükümeti bir dizi konuda asker bize engel diyor; iktidarsız olduğunu gizlemiyor. Aynı konuları generallere açınca, biz askeriz karışmayız, hükümete söyleyin cevabını alıyoruz’...” Görüyorsunuz tavır açık, siyasal iktidar, “Yaparız ama asker engelliyor” diye TSK’yi ABD’ye şikâyet ediyor. Asker ise haklı olarak, “Siyasal görüş ve isteklerinizin muhatabı siyasal iktidardır” diyor. ??? Bağımsız bir devlet böyle davranabilir mi? Bağımsız bir devletin politikacısı, yabancılara kendi ordusunu şikâyet edip, “Bizim elimizde bir şey yok, gidin askerlere baskı yapın!” yollu sözler söyleyebilir mi? Söyleyebiliyorsa eğer, gerçekten de Türkiye 1923’ten beri yaşadığı en büyük tehlike ile karşı karşıya değil midir? Bu akıl almaz durum, AKP’nin güttüğü ve ulusal çıkarlarla bağdaşmayan politikasını kendi halkı önünde savunamamasından, bunu göze alamamasından kaynaklanıyor. 1 Mart tezkeresi günlerini anımsayın! AKP o sıradaki Başbakanı (Gül) ile henüz parlamentoya girmemiş olan genel başkanı (Tayyip Erdoğan) ile, Amerikan güçlerinin ülkemizde konuşlanıp Irak’a kuzeyden girmesini öngören tezkerenin geçmesini canı gönülden arzuluyor, ama din kardeşlerinin kendi aracılığıyla vurulması politikasını seçmeni önünde savunmaktan korkuyordu. O yüzdendir ki, Frenklerin deyimiyle “kestanelerin ateşten alınması işini” askerlere bırakmak için MGK’den karar çıkarmaya çalıştılar ve askerin “Bu siyasi karardır, biz karışmayız” demesi üzerine başarı kazanamadılar. 1 Mart tezkeresi böyle bir çözümün Türkiye’ye yararlı olmayacağı konusunda kesin görüşü olan CHP’nin oyları, politikasını savunmaktan çekinen AKP’nin korkaklığı ve de nitelikli çoğunluğun ne anlama geldiğini bilmemesi yüzünden geçemedi, geçebilemedi. ??? Şimdi de, PKK konusunda durum aynıdır. Belirli güçler, Irak sınırının öte yanından destek gören ve bahar aylarının ilerlemesinden itibaren, saldırılarını yoğunlaştıracak olan PKK konusunda, yalnız askeri çözüm olmayacağını ileri sürüp bu terör örgütünü, insan hakları ve özgürlükler bağlamında başka bir platforma çekmek istemekte, ayrıca Türk yetkilileri bu konuda çözümler için Kuzey Irak’ta hiç de dostça mesajlar vermeyen makamlarla görüşmeye çağırmaktalar. Konunun askeri yönden çözülemeyeceğini söyleyen Amerikalılara Büyükanıt haklı olarak, “kendisinin asker olduğunu, bu tür konuları siyasilerle görüşmeleri gerektiğini” söylüyor. Bir askerin doğal ve de demokratik tavrı değil mi bu? Konu siyasilere götürüldüğü zaman ise, onlar bu isteğe karşı, olumlu ya da olumsuz tavır koyacakları yerde, kuşatılmış konumda olduklarını ima ediyorlar. Oysa, eğer istenenlerin ülkenin çıkarları açısından yararlı olduğunu düşünüyorlarsa, orada gerekli cevabı verir, Türkiye’de de, politikalarını, Türk halkına ve Silahlı Kuvvetlerine anlatarak yürürlüğe koyarlar. Bundan da, eğer haklıysalar, güçlenerek çıkarlar. Ama kendileri de buna inanmıyorlar, alamadıkları politik riski askerle paylaşmak istiyorlar. Bu iktidar kuşatılmıştır evet. Ama kuşatma, bir yandan çıkarlarımıza aykırı yabancı istekleri kabul ederken öte yandan da, “Kurban olam yıldızına ayına” diye hamaset edebiyatı yapma durumunda olan iktidarın konumundan kaynaklanmaktadır. ‘Tek sesli basın istiyorlar’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Maliye Bakanlığı’nın Kanaltürk televizyonuna ait şirketler ve kanalın kurucuları ile program yapımcılarını “mali gözaltı”na almasına tepki yağdı. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, “Eğer Türkiye’de serveti araştırılacak birileri varsa, bir numarada Sayın Başbakan Erdoğan, iki numarada Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve 3 numarada da AKP’li belediye başkanları gelmektedir” dedi. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, dün parlamentoda düzenlediği basın toplantısında, Kanaltürk televizyonu yöneticilerinin, 2004’ten itibaren tüm para hareketlerinin takip edilmesi için çalışma başlatıldığına dikkat çekti. Geçmişte “tahkikat komisyonları” ile kurulmak istenen baskının bugün “idarenin organları” ile kurulmak istendiğini vurgulayan Koç, yaşananların Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerini etkilemeye dönük olduğunu kaydetti. Koç, basının ? CHP Grup Başkanvekili Koç: Kanaltürk televizyonu yöneticilerinin, 2004’ten itibaren tüm para hareketlerinin takip edilmesi için çalışma başlatıldığına dikkat çekerek “Serveti araştırılacak birileri varsa, ilk sırada Başbakan ile Unakıtan var” dedi. “tek sesli” hale getirilmeye çalışıldığını, basında el değiştirme, hatta yabancılaştırma döneminin başladığını, köşe yazarları üzerinde baskılar kurulduğuna dikkat çekerken, Erdoğan ve Unakıtan’a şu soruları yöneltti: “Kanaltürk gibi, başka hangi gazete ve televizyon için benzer bir inceleme başlatılmıştır? Yabancı ülkelerin yaptığı incelemelerde bile bazı holdinglerden kaynak aktarıldığı ortaya çıkan medya grupları için de benzeri inceleme yapıldı mı? Şirketler inceleme konusu yapılırken, o medya kuruluşunda program yapan gazetecilerin para hareketlerinin izlenmesi yasal mı? Siyasi parti liderleri ve gazetecilerin kayıtlarının incelenmesine ilişkin, Maliye Bakanlığı’nda soruşturma başlatılmıştı. Kanaltürk üzerinde çalışma başlatan Maliye elemanı, bu kapsamda soruşturmaya dahil edildi mi? Vergi Usul Kanunu, vergi incelemesi adı altında yurttaşların tüm servetlerinin sorgulanması konusunda yetki vermekte mi? Maliyenin amacı, vergi incelemesi mi yoksa basını susturma ve yıldırma operasyonu mu?” Abakay, “Kanaltürk’e yönelik gerçekleştirilen bu girişim kötü niyetlidir, politiktir, haber alma hakkına, basınyayın ve ifade özgürlüğüne yönelik ilkel bir baskıdır. Bu vergi denetimi değil televizyon kanalının sesini kısma, giderek karartma girişimidir. AKP iktidarı, seçimler sürecinde yörüngesine sokamadığı gazetetelevizyonlara karşı yeni baskılar denemektedir. Geçmişte de iktidarlar muhalif sesleri kısmak için çeşitli girişimlerde bulunmuş ancak sonunda kaybedenler baskıcı yönetimler olmuştur” dedi. Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı Şenal Sarıhan da, kanala yönelik incelemeyi “açık bir sansür” olarak nitelediklerini bildirdi. Şenal Sarıhan, “Tuncay Özkan ve diğer yöneticilere yöneltilmiş olan Tetikçi bakanlık Türkiye’de serveti araştırılacak birileri varsa, “bir numarada Erdoğan, iki numarada Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve üç numarada AKP’li belediye başkanlarının geldiğini” kaydeden Koç, “Var mısınız bunu araştırmaya” diye sordu. Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay, “AKP iktidarı, Maliye Bakanlığı’nı tetikçi olarak görevlendirerek basına, medyaya gözdağı vermektedir” dedi. bu sansür, bağımsız ve demokratik cumhuriyet isteğine yöneltilmiş bir sansürdür. Bu olumsuz işlem, yalnızca anlatım özgürlüğüne indirilmiş bir darbe değildir. Amaç, Cumhuriyet devrimlerini ve değerlerini susturmaktır. Susmayacağız. Hiçbir baskı bizleri gerçekleri söylemekten alıkoyamaz” dedi. RTÜK Üyesi Şaban Sevinç, yapılan incelemelerin baskı amaçlı olduğunu belirterek, “Ülkemizin içinde bulunduğu seçim yılında devletin önemli bir bakanlığının demokrasinin en önemli kurumları olan basın kuruluşlarının üzerinde korku salma amaçlı çabaları kabul edilemez” diye konuştu. Eğitimİş Genel Başkanı Yüksel Adıbelli de Kanaltürk’e yapılan hukuk dışı uygulamayı kınadıklarını belirterek, “Kanaltürk yönetici ve çalışanlarının banka kayıtlarının istenmesi, AKP iktidarının Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler öncesinde basını susturma girişimidir” değerlendirmesini yaptı. DİŞ HEKİMLERİ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN TORBA YASAYA TEPKİ SÜRÜYOR ‘Sağlık sistemi daha da çökecek’ İstanbul Haber Servisi İstanbul Diş hekimleri Odası, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen ve kamuoyunda “Torba Yasa” olarak nitelenen düzenlemelerin, sağlık alanındaki meslek örgütlerinin görüş ve düşüncelerinin alınmadan yapıldığını ve yasanın kabul edilemeyeceğini bildirdi. Odanın açıklamasında, AKP hükümetinin yeni yasal düzenlemeler ile anestezi teknisyenlerine hasta uyutma, radyoloji çalışanlarının ise 5 saatlik çalışma düzenlerinin değiştirildiğini anımsatılarak şöyle denildi: “Hükümet, korkarız ki yakında diş hekimi olmayanlara da diş çekme yetkisi verecektir. Yeni düzenlemelere göre Türkiye’de yabancı hekimlerin çalışabilmesine olanak sağlanmış oldu. Eğitim hastanelerinde şef ve şef yardımcısı atama yetkisi Sağlık Bakanlığı’na bırakılarak siyasi kadrolaşmanın önü açılmış oldu. Hükümet sağlık ortamında gerekli iyileştirmeleri yapmadan, zorunlu mesleki mali sorumluluk sigortası yaptırma şartı getirerek sorumluluğu hekimlere, hastalara ve sigorta şirketlerine yıkmak istemektedir. Bu yasal düzenlemelerin olumsuz olduğunu düşünüyor, meslektaşlarımızı ve halkımızı duyarlı olmaya çağırıyoruz.” İşsiz hekimler Türkiye’ye akın edecek ? Yasa ile ilgili 2 ayrı rapor hazırlayan Tıp Kurumu, “Türkiye nasıl bir istihdam politikası uygulayacak” diye sordu. ZEYNEP ŞAHİN [email protected] Çiçek, Genelkurmay’ın hükümetin alternatifi olmadığını söyledi ‘Ayrı politikalar yürütmüyoruz’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hükümet Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, hükümetle Genelkurmay arasında gerilime neden olan, Kuzey Irak yönetimiyle temas kurulabileceği yönündeki açıklamaları konusunda, “Ne hükümetin alternatifi Genelkurmay’dır ne de Genelkurmay’ın alternatifi hükümettir. Şu an yürütülmekte olan Irak politikası, bir devlet politikasıdır” dedi. Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Hükümet Sözcüsü Çiçek, 2007’nin seçim yılı olduğunu, ancak bu nedenle hükümet programlarında değişim yaşanmayacağını söyledi. Toplantıda Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün başta Irak olmak üzere dış politika konularında kurula bilgi verdiğini anlatan Çiçek, Türkiye’nin Irak’ın doğal zenginlikleri ve toprak bütünlüğü konusundaki görüşlerini yineledi. Çiçek, 23 Şubat’ta toplanacak MGK’de konunun bir kez daha ele alınacağını söyledi. Çiçek, Erdoğan’ın gerekirse KIrak yönetimiyle temas kurulabileceği yönündeki açıklamalarına karşı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın çıkışının anımsatılması üzerine şunları kaydetti: “Şu anki Irak politikası, bir devlet politikasıdır. Devletin Irak politikasında temelde bir değişiklik yoktur. Konuşmaları bu şekilde değerlendirmek lazım, yoksa şu şuna karşı, bu buna karşı tarzında bir değerlendirme Türkiye’nin caydırıcılığı ve politikasının reel olup olmadığına ilişkin dış dünyada tereddütler meydana getirir. Zaten hükümet bu politikayı belirlerken devletin ilgili kurumlarıyla belirlemektedir.” asirmen?cumhuriyet.com.tr 75. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ ‘Halkevleri sonrası büyük boşluk oluştu’ İstanbul Haber Servisi İÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Yakut Irmak Özden halkevlerinin halkçılık ilkesinden hareketle Cumhuriyet devrimlerinin genç kuşaklara benimsetilmesini amaçlayan kurumlar olduğunu belirterek “Halkevleri, aynı kültürden gelen insanların eviydi, bir nevi kültür eviydi” dedi. “Atatürk’ün Halkevleri” konulu panelde konuşan Prof. Dr. Sabahattin Özel ise Atatürk’ün Türk halkını uygar ülkeler ailesinde saygın bir yere getirmek amacında olduğunu dile getirdi. 1950’lerde 478 halkevi, 4 bin 332 halk odası, halkevlerince 930 kitap ve binlerce dergi yayımlandığını ancak bunların Demokrat Parti (DP) döneminde imha edildiğini ifade eden CHP Halkevleri Yayınları Bibliyografyası’nın yazarı Dr. Orhan Özacun da “DP döneminde bu halkevleri siyasi hırslara yenilerek kapatıldı” dedi. Eski CHP Genel Sekreteri Tarhan Erdem de CHP’nin halkevlerini siyasetten bağımsız kurumlar haline getiremediğini belirterek “Halkevlerinin kapatılmasının önlenememesi de İsmet İnönü’nün kendisinin söylediği gibi en büyük başarısızlığıdır. Ne yazık ki halkevlerinin kapatılmasıyla meydana gelen boşluk hâlâ doldurulamadı” görüşüne yer verdi. ANKARA Hükümetin TBMM’den geçirdiği torba yasa ile “ithal hekimlere” kapı açması, Türkiye’nin birçok Avrupa ülkesi gibi işsiz hekimlerin adresi olacağı değerlendirmelerini de beraberinde getirdi. İtalya’da 80 bin, İspanya’da 20 bin işsiz hekim bulunduğuna işaret eden uzmanlar, “Serbest dolaşımın olduğu ülkelerde bile ortaya çıkan tablo bu iken, Türkiye nasıl bir istihdam politikası uygulayacak” diye sordu. Yasanın getireceklerini irdeleyen 2 ayrı rapor hazırlayan Tıp Kurumu, gerek ithal hekim gelişi, gerek yabancı sermayenin sağlık yatırımları, gerekse de anestezi uzmanları ve hekimlere mali sorumluluk sigortası ile ilgili düzenlemeleri ele aldı. Tıp Kurumu’nun hazırladığı raporlar doğrultusunda doğabilecek sıkıntılar ve yanıt bekleyen sorular şöyle: İthal hekim getirmenin görünür gerekçesi olarak, Türkiye’de hekim sayısının yetersizliği gösteriliyor. Oysa hekim sayısında hızlı bir artış söz konusu. 1990’da 50 bin olan doktor sayısı, şimdi 105 bin. AB ülkelerinde açığı kapatma gerekçesiyle he kim sayısı hızla arttı ama bu kez istihdam sorunu ortaya çıktı. Bugün İtalya’da 80 bin civarında, İspanya’da 20 bin, Almanya’da da 8 bin hekim işsiz. Serbest dolaşımın olduğu ülkelerde bile ortaya çıkan tablo bu iken, AB’ye tam üye olsa bile serbest dolaşım hakkı doktoruna da, mühendisine de verilmeyecek olan Türkiye nasıl bir istihdam politikası uygulayacak? Asıl sorun hekim açığında değil hekim dağılımında. Birinci basamak sağlık hizmetleri oldukça önemli. Saudi German Hospital ile Dallah grupları Türkiye’de yatırım yapacak. Bu kapsamda, geçen yıl Kral El Suud’un Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyarette, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da en büyük özel hastane zincirine sahip olan Saudi German Hospital CEO’su Makarem S. Batterjee de heyette yer aldı. Anestezi teknisyenlerine anestezi uzmanı gibi görev yapma, ameliyata girme yetkisi verilmesi olacak şey değil. Bugün Türkiye’de 3 binin üzerinde anestezi uzmanı var. Geçmişte çok ciddi bir açık vardı ama böyle bir yola gidilmedi. Şimdi neden bu düzenlemeye ihtiyaç duyuluyor? Cinsellik insan yaşamının en önemli boyutlarından. Doğru dürüst seks yapamamakla uygarlık arasında tersten bir ilişki olduğunu kabul etmeliyiz. Cinselliği bir tabu olarak görmek ve bu nedenle seksi “günah” saymak değişik dinlerde ifadesini bulur. Bu açıdan bakıldığında İslamiyet’in kuruluş yıllarındaki anlayış diğer dinlere göre daha ileridir. Zamanla, insanlar cinsellik konusundaki anlamsız önyargıları aştılar. Geçmişte, yalnızca erkeğin zevk alması üzerine kurulan cinsel sistem, kadınların da devreye girmesiyle daha zengin bir boyut kazandı. Tabii ki hâlâ dünya asıl şekliyle erkek egemen bir sistemin yönlendirmesi altında. Ancak özellikle son 1520 yıl içinde kadınlar önemli mesafeler aldılar. Batı ülkelerinde çalışma yaşamı içinde kendilerine yer açan kadınlar, siyasetin de önemli bir unsuru haline geldiler. Birçok Batı ülkesindeki meclislerde önemli bir orana ulaştılar. Her yeni se Kayseri’deki Seks Shop... çimle birlikte bu oranı gözle görülür şekilde arttırdılar. ??? Kadının etkin hale gelmesiyle, cinselliğin de iki taraflı bir ilişki olduğu daha kabul edilir bir gerçek haline dönüştü. Geçmiş metinlerde, cinsellikten zevk alan kadınlara kötü gözle bakıldığını biliyoruz. Kapitalizm, hâlâ erkek egemen sistemin ihtiyaçlarına uygun bir pazar ekonomisi olarak giriyor cinsellik alanına. Erkeklere yönelik seks ürünleri, çıplak kadın fotoğrafları, şişme kadınlar cinsellik pazarının ana unsuru olmayı sürdürüyor. Tabii kadınlara yönelik ürünler de artık raflarda göze çarpıyor. Seks shoplarda piyasaya sürülen ürünler, dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde giderek, çeşitleniyor ve yaygınlaşıyor. Seks ürünleri önemli bir ekonomik ürün olarak dünyamızın bir gerçeği haline dönüşüyor. Seksin böylesine bir pazar ürünü haline gelmesi iyi midir, kötü müdür? Tartışılabilir. Kötü tarafı, hâlâ bunun erkeklerin ihtiyaçlarına yönelik olarak pazarlanması, erkek egemenliğini güçlendirecek bir şekilde yürütülmesi ve seksin erkeğin faydalandığı bir ilişki olarak görülmesi. İyi tarafı, cinselliğe tamamen kapalı, bu nedenle büyük sorunlar yaşayan insanlara yardımcı olabilmesidir. Onlara cinselliğin değişik ve zengin boyutları konusunda yeni ufuklar açabilmesidir. ??? Kayseri’de gurbetçi bir yurttaşın açtığı seks shop’un başına gelenler beni böyle bir yazı yazmaya itti. Ne yapmış bu yurttaşımız: Seks malzemeleri satan bir dükkân açmış. Tabii bu dükkân açılır açılmaz, kapalı toplumların bildik tepkileri de hemen gündeme gelmiş. Bir yerel gazete hemen yayına başlamış: “Kayseri’de neler oluyor?” Yani bildiğimiz namus elden gidiyor halleri. Tabii bu yayın yapılır da AKP’li belediye nasıl seyirci kalabilir? Bildiğimiz ruhsat denetimleri vb. yoluyla dükkân kapatılmış. Ancak yurtdışından deneyimli gurbetçi yurttaşımız da hukuk yoluna başvurarak davayı kazanmış ve dükkânı geçen hafta yeniden açmayı başarmış. Bağnazlığın gerçeğiyle, toplumun gerçeği aynı değil. Yoğun ilgi nedeniyle yurttaşımız ikinci dükkânı da açmış. Tabii hemen bildiğimiz tepkiler ve uygulamalar da kendini göstermiş: Yerel gazetedeki haberin ardından perşembe günü Melikgazi Belediyesi’nden telefonla arayan bir yetkili, ‘Cumhuriyet Mahallesi’ndeki ikinci şubeyi kapatacağız’ diyerek dükkân sahibini uyarmış. ??? Durum bundan ibaret. Çıkarılan engellerin arkasındaki tutuculuğu anlıyorum. Her zaman böyle olmuş, yeni olan her şeye tepki gösteren bir tutuculuk top lumumuzun önünü kapamış. Zaman içinde bu yeni şeyler kabul edilmiş ama biz her seferinde geç kalmışız ve bunun bedelini de ödemişiz. Ne olur, yurttaşlarımız seks konusunda yeni eşyalarla tanışırsa? Namus mu elden gider, erkekler kadınlar kötü yola mı düşer? İşin temeli korkudur. Kendinden korkuyor, cinselliğinden korkuyor... ??? Seks, yaşamımızın önemli boyutlarından. Kapalı olmanın acıları nedeniyle neler neler yaşanıyor. Seks terapistlerine giden insanların anlattıkları roman olur. Seksin ne olduğunu bilmeden gerdek gecesine giren erkeklerin yaşadığı korkuların ve hayal kırıklıklarının ne büyük felaketlere neden olduğunu bilmiyor musunuz? Uygarlaştıkça cinselliğin zenginliğinin farkına varacağız, yasakların yarattığı dar dünyanın kapılarını aralayacağız. Dün evine TV cihazı sokmayanları unutmayalım… Daha dün… Dünya değişiyor. Siz ne yaparsanız yapın... CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle