09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 ŞUBAT 2007 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr ‘Mikado’nun Çöpleri’ 40. yaşını Akatlar Kültür Merkezi’nde sürdürüyor AYNA ADNAN BİNYAZAR İç içe geçmiş oyunların oyunu aşama yenik düşmüş olmaları dışında hiçbir ortak noktaları bulunmayan bir kaY dınla bir erkeğin karşılaşmalarının ve birbirlerine ‘umut’ aşılamalarının öyküsü, yazarı tarafından alışılagelmiş bir söyleme dayandırılmış olsaydı, belki de “Mikado’nun Çöpleri’’ ilk oynanışının 40. yılında, Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Platformu Prodüksiyon Tiyatrosu’nun ilk yapımı olmayacaktı. Dahası, belki de oyunun sahnelendiği Akatlar Kültür Merkezi’nin tiyatro salonuna yazarının adı Melih Cevdet Anday Sahnesi verilmemiş olacaktı. Ne ki M.C. Anday, seyirci için de oyuncular için de tuzaklarla dolu, alışılmışın dışında bir dramatik anlatıma imza atmıştı. “Mikado’nun Çöpleri’’, iç içe geçmiş ‘oyun içinde oyun’lar yoluyla oluşuyordu. İlk oynanışıyla birlikte, çağdaş Türk tiyatrosunun önde gelen yapıtları arasında yer aldı. Hareketin ‘en az’a indirgendiği, baştan sona ‘konuşma’ya dayalı ‘iki kişilik’ bir oyun olan “Mikado’nun Çöpleri’’, ‘konuşma dokusu’ndaki gelişim (bir ‘oyun’un bozulup bir başka ‘oyun’a geçilmesi, ya da oyun kişilerinin ‘oyun’ oynamaktan vazgeçip ‘gerçek’ ile yüzleşmeleri) açısından ‘çok aşamalı’ olarak değerlendirilebilir. Oyunun ‘iç gerilim’ noktalarını oluşturan bu aşamalar ‘tek başına konuşma/oynama’, ‘karşılıklı konuşma/oynama’ ve ‘Mikado oyunu/gerçekle yüzleşme’ bölümlerinden oluşur. Bu gelişime koşut olarak, konuşmaya ‘ayık’ olarak başlayan kişiler yavaş yavaş ‘sarhoş’ olacak, sonra da adım adım sarhoşluktan sıyrılacaklardır. Hiç durmadan ‘akan zaman’dan çalınmış, birkaç saatlik ‘duran zaman’ içinde bir ‘arınma’ süreci yaşanacaktır. “Mikado’nun Çöpleri’’ Türk tiyatrosunun gündeminden hiç düşmemiştir. Çoğunlukla ‘yılsel boyutta görüntüleme işlevi görüyor. Berksoy, oyuncularını böyle bir görsel ortam içinde, gerçekçi biçem boyutunda devindiriyor. EYİRCİNİN ‘İDOL’LERE DAVRANIŞI Bu tür bir tiyatro uzamında oyuncu, seyirciden hiçbir aksamayı gizleyemez. Yıldızları tiyatrodan önce sinema ve televizyonda parlayan Devin Özgür Çınar ve Timuçin Esen işte bu koşullarda canlandırıyorlar Kadın ve Erkek’i. Abartıdan uzak bir görsellik ve işitsellik amaçlayan dingin bir tartıma oturttukları yorumları, seyircinin dikkatini yeterince denetleyebilecekleri düzeyde ‘soluklu’; ama oyunun ‘gelişim aşamaları’nın gerektirdiğince ‘ayırtılı’ (nüanslı) değil. Bunun nedenini, sahne olayının çerçeve sahnenin koruyuculuğundan yoksun olması yanında, seyircinin ‘idol’ saydığı oyuncular karşısında sergilediği tutumda aramak belki daha doğru olacak. ‘Mikado’nun 1967’deki ilk yapımının oyuncuları Yıldız ve Müşfik Kenter, o yılların ‘idol’leriydiler. ‘İdol’ sanatçıyı saygılı bir sessizlik içinde izlemeyi öngören bir ‘hayranlık’ anlayışı geçerliydi. Günümüzde ise ‘hayranlık’ ‘gürültülü’ biçimde dışa vuruluyor. ‘Mikado’nun 3. kuşak yapımını izlediğim gece, özellikle Timuçin Esen’e yöneltilen her söylediğine gereksizce gülme, cep telefonlarıyla durmadan fotoğraf çekme gibi sürekli ‘hayranlık’ gösterileri içinde, sahnedeki iki oyuncunun tiz ve pes sesleri ve sessizlik anlarını nasıl gözettiklerine, yorumlarındaki doğallığı nasıl sürdürebildiklerine, dahası, sözlerini nasıl unutmadıklarına bile gerçekten şaşırdım. Bu nedenle de tiyatro yaşamlarında henüz sınırlı düzeyde deneyim sahibi olan bu iki genç yıldızın seyirci karşısındaki şımarıklıktan uzak, disiplinli tutumuna hayran kaldım. Yazınsal Yaratılar Ölür mü? Belki dünyada şiir günlerinin, roman günlerinin kutlandığı yerler de vardır. Bizde yok. Neden şiir ya da roman günü değil de öykü günü?.. Öykü yazan çok da ondan dense, doğru değil. Şairlerin çoğu her yıl yeni bir kitap çıkarıyor. Bilgisayar kolaylığı bu sayıyı ikiye katladı. Seçici kurullara gönderilen şiir dosyalarını kargocular nerdeyse küçük kamyonlarla taşıyacak. Gençliğinin bir döneminde olsun şiir yazmayan yoktur. Anlı şanlı edebiyatçıların çoğu, yazıya ilk adımlarını şiirle atmışlardır. Nurullah Ataç, şiire yeteneğinin olmadığını, ondan sonra denemeler, eleştiriler yazdığını açık açık söyler. Öbür yazarların anılarında da şiirsiz sayfa yok gibidir. Bir ara ‘roman öldü’ demek modaydı. Şiir kitaplarındaki baskı sayısına bakıp, şimdi de şiiri öldürmeye kalkıyorlar. Yazanın çok, iyi şiirin az olduğu bilinse de, insanın duygu dünyası var oldukça, şiir ölmez. Şiirin ölümü duyarlığın ölümü olur. İçini dışını böcek sarmış ağaç kabuğu ne ise duyarlıktan yoksun olan da odur. ??? Nasıl büyülü bir söyleyişse şiir; niceleri koca bir ömrü dizeler arasında geçiriyor da, hiçbir dizesine şiir denen söz inceliğinin gölgesini düşüremiyor. Öykü için de geçerlidir bu. Son yıllarda her anlatılanın öykü sayılması, iyi olanı da değer düşümüne uğratmıştır. Oysa öykü, şiirin kız kardeşidir. Türk yazınının ünlü öykücüsü Sait Faik’in yazdıkları ölçü alınırsa şiirdeki sözcük özeni, duygu yoğunluğu, sesanlam kaynaşması vb. öğelerin öyküde arandığı da görülecektir. ??? Tanım, kavramların içerdiği anlamı gereksiz ayrıntılarından sıyırıp yoğunlaştırmaktır. Bu bağlamda öykü, gerçek ya da gerçeklik duygusu yaratacak yolda kurgulanan olayların anlatıldığı, romandan kısa bir tür diye tanımlanıyor. Oysa ne uzunluk romanı roman, ne kısalık öyküyü öykü yapar. Her türün ayrı tanımı olmasına karşın, yazınsallık deyince, anlatmak ve duyumsatmak anlaşılır. Yazınsal türlerin, kurgu ve biçem yönünden kendine özgü anlam yapıları vardır. Örneğin şiirsellik, öykünün anlam alanı içinde eritilir de, romanı şiire bulamak onda algılama sapmalarına yol açar. ??? Öykü bizim anlatma geleneğimizde var. Öykü günlerinin düzenlenmesi belki bundan. Halk şiiri temel alınırsa, o da gelenek dışı sayılmaz. Ama, yenileşme aşamasında şiirimiz yüzyıllarca Doğu’nun, son iki yüzyılda da Batı’nın etkisinde kalmıştır. İnsanımızın duyumsama tarihinden bu yana gelişme gösteren öyküde ise belirgin bir etkiden söz edilemez. Etki altında kalsaydı, Türkçede 11. yy’da Divanü Lugatit Türk, Kutadgu Bilig; 15. yy’da da, o zamana kadar gelişen anlatının öz söyleminden oluşan Dede Korkut Kitabı yazılabilir miydi? Kadınların ağıtları; doğa felaketine, askerde ölene, cinayete kurban gidene ozanların doğaçtan kurguladığı ezgili öyküler bu köklü geleneğin ürünüdür. Evliya Çelebiler, Aziz Nesinler, Yaşar Kemaller onların devamıdır. ??? Anlatıyı halkın topluca ya da birey olarak çektiği acılar, bu acıların vicdanlarda yarattığı duygu kıpırtıları besliyor. Anlatının kaynağı şiirden çok şiirle beslenen öyküsel söylemde aranmalıdır. Hasretin, çaresizliğin acısı hangi şiirde, her dizesi öykü olan Eğin türkülerindeki gibi anlatılabilmiştir?.. [email protected] S akırköy Belediyesi Tiyatroları’nın ilk genel sanat yönetmeni Zeliha Berksoy şimdilerde Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Platformu’nun çalışmalarına el veriyor. Berksoy’un rejisini yaptığı, Anday’ın en ünlü oyunu “Mikado’nun Çöpleri’’ Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde sunuluyor. B YILDIZ OYUNCULARIN OYUNU dız’ oyuncuların yorumlarıyla sunulan yapıta üç sanatçı kuşağı katkıda bulunmuştur. Oyunu hep İstanbul yapımlarından izlemişim. 1967’de Kent Oyuncuları’ndan (Yıldız Müşfik Kenter), 1985’te İstanbul Devlet Tiyatrosu’ndan (Serpil Tamur Engin Şenkan), 2007’de de Beşiktaş Belediyesi Prodüksiyon Tiyatrosu’ndan (Devin Özgür Çınar Timuçin Esen). “Mikado’nun Çöpleri’’ zaman içinde, gerek İstanbul’da, gerekse Ankara’da ve başka kentlerde birçok başarılı yapımla değerlendirildi. 1967 Kent Oyuncuları yapımından bu yana, seyircinin, ‘çerçeve sahne’deki oda dekoru içinde olup biteni sessizce ve uzaktan izlediği bir seyretme yaşantısına alışılmıştı. Oysa Akatlar Kültür Merkezi’ndeki yapım, üstü ve yanları açık sahneyi üç yandan çevreleyerek yükselen bir amfitiyatro uzamı için tasarlanmış. Bir başka deyişle, Barış Dinçel’in, ‘dekor’ olmaktan çok ‘oyun yeri’ olma özelliği taşıyan, yuvarlak ahşap platform üstüne kurduğu ‘oda’nın her bir ayrıntısı seyircinin kuşbakışı gözlemine açılmıştır. Yönetmen Zeliha Berksoy, Mikado’nun Çöpleri’ni sahnelerken, farklı ‘uzam’ koşulları ile oyun arasında uyum sağlamak için alışılagelmiş olandan farklı bir ‘konsept’ oluşturmuş böylece.. Seyircinin çoğunluğunun yukarı düzlemden izleyeceği sahne olayı için, yuvarlak uzamın her yanını dolduracak bir hareket düzeni tasarlamış. Ayrıca dekoru ‘dışavurumcu’ bir anlatıma da taşıyan dev bir saat kullanmış. Bu saat karakterlerin iç dünyasında olup bitenleri simge Ünlü besteci için düzenlenen konser bugün saat 19.00’da Cenan Akın 75 yaşında... Kültür Servisi Ünlü besteci ve koro şefi Prof. Dr. Cenan Akın’ın 75. yaşını kutlamak üzere Avusturya Başkonsolosluğu’nda bugün saat 19.00’da bir konser veriliyor. Akın’ın çeşitli yaratı dönemlerinden oda müziği eserlerinin yanı sıra şan ve koro yapıtlarının seslendirileceği konsere, Türk ve Avusturyalı sanatçılar katılacak. Adına düzenlenen bu konser, Türk ve Batı müziklerini kendi deyişiyle birleştirerek evrensel bir dilde buluşturan, çağdaş Türk müziğinin gelişmesinde gerek besteci, gerek koro şefi, gerekse eğitimci olarak önemli rol oynamış, 50 yılı aşan eğitimci hayatı boyunca binlerce öğrenci yetiştiren Cenan Akın’ın, eserleri ile yaşamaya devam etmesine önayak olacak. LK’LER BİR ARADA Gitar sanatçısı Bekir Küçükay, “Hayal” ve “Bir Zamanlar” adlı solo gitar için iki eseri seslendirecek. Ayrıca Cenan Akın’ın, müzik hayatını Viyana’da sürdüren oğlu Can Aksel Akın’ın, babasının eserlerinden alıntılar ile besteleyip ona adadığı “flüt ve viyolonsel” için “Epitaph” (Anıt Yazıt) adlı eseri de ilk kez seslendirilecek. Bu eser sanatçının besteci oğlu Can Aksel Akın tarafından yapılan “Marmara’dan Esen Yel” adlı bu eser, opera sanatçısı Otilya İpek ile piyanist Nurser Ugan tarafından seslendirilecek. Sanatçılar, “Hasret” ve Yunus Emre’nin şiirinden bestelenmiş “Nolisar” adlı eserleri de seslendirecekler. Konser programında, bestecinin yurtiçinde ve yurtdışında birçok piyanist tarafından çalınmış ilk piyano parçalarından oluşan altı parçalık “Piyano Albümü”, öğrencisi Murat Gürtel tarafından yorumlanacak. Cenan Akın’ın “Yaylada” isimli solo flüt eserini ise flütist Ulrike Anton yorumlayacak. Cenan Akın’ın 1980’li yıllarda kuruluşunda görev aldığı ve şef olarak yönettiği TRT İstanbul Çocuk Korosu, bestecinin çeşitli çocuk şarkılarını seslendirecek. Çocuk Korosu, Cenan Akın’ın ilk parçalarından biri olan “Ağacı Kıskanırım”ın yanı sıra “Mavi Gök”, “Heyamol”, “Güçlükleri Yeneceğiz” ve “Halay” adlı parçalarını seslendirerek doğum günü konserinde yer alacaklar. Koroya konserde Prof. Dr. Yücel Elmas şefliğinde, bestecinin piyanist eşi Nazan Akın eşlik edecek. Sahnede güller açıyor... Kültür Servisi şünde güller açBoğaziçi Gösteri sın; her şey olup Sanatları Toplubittikten sonra, luğu (BGST) adı Handegül olbünyesinde çalışsun.” malarını sürdüren Oyun Tiyatro Tiyatro Boğaziçi, Boğaziçi’nin ön‘Gülüşün Güller ceki oyunlarından Açsın’ adlı oyufarklı bir üsluba nu bugün saat sahip. Dolaysız ve 20.30’da Oyun sert dili, gerçekliAtölyesi’nde sahği tüm çıplaklığıyneleyecek. Ömer la gözler önüne F. Kurhan’ın seren anlatımı, inyazdığı oyun, üç san ilişkilerine cearkadaş arasındasur bir biçimde ki ilişkiler ağına eleştirel yaklaşıodaklanarak kısa mıyla oyun, bizi iyatro Boğaziçi, ‘Gülüşün Güller Aç hayatımızla heve sarsıcı bir hikâsın’ adlı oyunu bugün saat 20.30’da saplaşmaya çağıye anlatıyor. Hikâye, küçük he Oyun Atölyesi’nde sahneleyecek. rıyor. Geçen sezon saplara ve iktidar İstanbul’da ve Dioyunlarına, cinselliğin, dostluğun ve yarbakır’da, kasım ayında ise İstanpolitikanın yozlaştırılmasın da odak bul’da ve Ankara Tiyatro Festivali’nde lanıyor. sahnelenen oyuna Lions Halk Jürisi Yazar oyununu şu sözlerle tanımlı tarafından “En İyi Yeni Özgün Oyun yor: “Birbirine dolaştıkça yayılıp Ödülü” verilmişti. hayatı zehir eden küçük iktidar Uluç Esen ve Cüneyt Yalaz’ın yöoyunlarının aptalca, kirli ve acıma nettiği oyunda, Zeynep Okan, Cüsız dünyasına küçük bir iç yolculuk neyt Yalaz, Özgür Eren ve Uluç Esen yaptım. Biraz da büyük aydınlıkla rol alıyor. Dekor ve kostüm tasarımı ra açılma adına küçük karanlıklar Sevilay Saral ve Uluç Esen, ışık tada nasıl boğulunur, onu anlatmak sarımı Uluç Esen, efektler ise Aysel istedim. İstedim ki oyunun kadın Yıldırım imzasını taşıyor. kahramanı Hande’nin yine gülü (0 212 251 19 21) ‘İ Avusturyalı sanatçılar Ulrike Anton (flüt) ve Anna Maria Ganter (viyolonsel) tarafından ilk kez seslendirilecek. “Epitaph”, besteci Can Aksel Akın tarafından babasına doğum günü armağanı olmak üzere bu gece için bestelendi. Gecede ilk kez seslendirilecek son eser ise bir şanpiyano eseri: Bu eser, bestecinin 28 Haziran 2006’da, ameliyata girmeden bir gece önce ezgisini defterine not edip sözlerini de yazarak müzik dünyasına bıraktığı son eseri olma özelliğini taşıyor. Düzenlemesi ve piyano eşliği T İki yapıta rekor fiyat ? Kültür Servisi New York’ta düzenlenen fotoğraf müzayedesinde, ABD’li fotoğrafçı Morton Schamberg ve Fransız fotoğrafçı Henri CartierBresson imzalı yapıtlar rekor kırdı. Christie’s salonunda düzenlenen açık artırmada, Schamberg’in 1918 yılından kalma ‘God’ adlı eseri, 390 bin dolara alıcı buldu. Amerikan Dadaist akımının öncüsü olan sanatçının eserine başta 57 bin dolar değer biçilmişti. Fransız fotoğraf sanatçısı CartierBresson’un 1933 yılında çektiği ‘İtalya’ adlı fotoğraf da 204 bin dolara satıldı. Fotoğrafa 40 bin ila 60 bin dolar değer biçiliyordu. İki gün süren müzayedede satışa çıkarılan fotoğraf koleksiyonu yaklaşık 4.5 milyon dolara satıldı. SİLİVRİ 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN İLAN 2006/346 Davacı Hazine vekili tarafından davalılar Hüseyin Karabaş mirasçıları Merziye Kocabaş (Turgut), Mersin Kocabaş, Hasan Kocabaş, Tahsin Kocabaş aleyhine açılan İstanbul ili, B. Çavuşlu köyü. Karaağaçyazlası mevkii, 2570 parsel sayılı taşınmaz ile ilgili tapu iptali ve tescil davasının yapılan açık duruşmasında verilen ara kararı gereğince; Davalı Merziye TURGUT’un dava dilekçesinde yazılı adreslerine tebligat yapılmadığı, yapılan adres araştırmasının da olumsuz kaldığı bu nedenle dava dilekçesinin davalılara ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla; 22.03.2007 günü saat 10.00’da Silivri Asliye Hukuk Mahkemesi’nde yapılacak olan duruşmada davalı Merziye TURGUT’un hazır bulunmaları, hazır bulunmadıkları veya kendilerini bir vekil ile temsil ettirmedikleri takdirde HUMK 213.377. madde gereğince yargılamaya yokluklarında devam edileceği ve hüküm verileceği hususu dava dilekçesi tebliğ yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 8140 SİLİVRİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN İLAN 2006/358 Davacı Hazine vekili tarafından davalılar Şeyma Gül, Nafize Avren vs. aleyhine açılan İstanbul ili, B.Çavuşlu köyü, Çavuşçatağı mevkii, 1370 parsel ve sayılı taşınmaz ile ilgili tapu iptali ve tescil davasının yapılan açık duruşmasında verilen ara kararı gereğince; Davalılar Şeyma GÜL ve Nafize AVREN’in dava dilekçesinde yazılı adreslerine tebligat yapılmadığı, yapılan adres araştırmasının da olumsuz kaldığı bu nedenle dava dilekçesinin davalılara ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla; 22.03.2007 günü saat 10.00’da Silivri Asliye Hukuk Mahkemesi’nde yapılacak olan duruşmada davalılar ŞEYMA GÜL ve NAFİZE AVREN’in hazır bulunmaları, hazır bulunmadıkları veya kendilerini bir vekil ile temsil ettirmedikleri takdirde HUMK 213.377. madde gereğince yargılamaya yokluklarında devam edileceği ve hüküm verileceği hususu dava dilekçesi tebliğ yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 8138 Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü öğrenci kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. NURCAN BİNGÖLTEKİN Ehliyetimi ve Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. NURTEN GÖZOĞLU CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle