18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 ARALIK 2007 PAZAR 16 Butto Hasan Baş: “30 yıl önceki mini etekli fotoğrafı yayımlanan Benazir Butto öldürüldü. Aymazlar, gözünüzü açın!” Ya ğ m u r E k i m İmam hatiplere para akıyormuş... “Arka bahçeyi çapalıyorlar!” YENİ bir yıla giriyoruz. Aydınlık bir gelecek yerine sanki bir yandan emperyalizmin boyunduruğunda bir yandan da yobazlığın sarmalında çok ağır bir karanlığına doğru sürükleniyor gibiyiz. Laik cumhuriyetin bittiği söyleniyor; ulus devletin tükendiği anlatılıyor; yeni bir anayasa ile son darbenin indirileceği konuşuluyor. Hiç umurumda değil. Bekliyorum. Hem yeni yılı bekliyorum hem de önderim Kemal Atatürk’ün verdiği buyruğu yerine getireceğim günün gelmesini bekliyorum. Şu sıralar, Atatürk’ün Bursa Nutku’nu okuyorum. Artık bu ülkenin polisinden, jandarmasından, ordusundan, yargısından medet ummuyorum. Polisin tarikatçıların eline geçtiğini biliyorum; jandarmanın İslamcı hükümetle çalıştığını biliyorum, ordunun ayrılıkçı teröre karşı emperyalist ülkelerle PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Yakın günler eşgüdüm içinde olduğunu biliyorum, yargının ele geçirilmeye çalışıldığını biliyorum ve önderim Kemal Atatürk’ün söylediği gibi bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır demiyorum. Cumhuriyetin ve cumhuriyet devrimlerinin gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanıyorum, bunları benimsiyorum ve cumhuriyet devrimlerini güçsüz düşürecek kıpırtıların giderek patırdı haline dönüştüğünü görüyorum ve bu gidişin sonunda sanırım çok yakında çok büyük bir patlamanın yaşanacağını düşünüyorum. Atatürk’ün emanetini çıplak elle koruyabilirim. Elime taş alabilirim. Emeklinin satın alma gücü gerilemiş... Olsun, emekli olma yaşı ilerledi ya! İmamlı Necati Yıldırım: “Yeni atanan rektörün biri, ‘Allah dininin reformu olmaz’ demiş. Anlaşıldı; rektörlük değil, imamlık yapacak!” Sopa alabilirim. Silahım olabilir. Neyim varsa onunla, bana emanet edilen eseri, yani benim eserimi korumak için her şeyi yapmaya hazırlanıyorum. Polis, jandarma, ordu, yargı umurumda olmayabilir! Beni tutuklayabilirler, yargılayabilirler, hapsedebilirler. Ama ben eserimi korumakta kararlıyım. Emperyalizmin uşaklarına, işbirlikçilere, mandacılara, yobazlara, tarikatçılara, bölücülere, demokrasi maskesi takmış sahtekârlara, özetle karşı devrimcilere koyun gibi boynumu uzatacak değilim. Yeni yıla yeni umutlarla giriyorum. Önderim Kemal Atatürk’ün 5 Şubat 1933’te Bursa’da verdiği buyruğu yerine getireceğim günlerin çok yakında olduğunu biliyorum. Bekliyorum. Devrim Yasaları Umut (9) Sanayileşen Batı’da aydınlanmanın öncüsü kentliler/kentsoylulardır, burjuvazidir. Aydınlanma döneminin önünü açan 1789 Fransız Devrimi’nin sloganı olan ‘eşitliközgürlükkardeşlik’ kavramlarının bu devrime destek veren emekçi/işçi sınıfı, proletarya ile burjuvazi arasındaki eşitlik ve kardeşlik anlamına gelmediği, özgürlük kavramıyla da burjuvazi tarafından sömürülen proletaryanın özgürlüğünün kastedilmediği açıktır. Sömürenle sömürülen kardeş de, eşit de olamaz.. emekçilerin, işçi sınıfının/proletaryanın özgürlüğü emeğinin özgürlüğüne bağlıdır. 1789 Devrimi, feodalite/derebeylik düzenine karşı gerçekleştirilmiş bir burjuva devrimdir; bu devrimle birlikte üretim ilişkileri temelinde Batı’nın ekonomik, sosyal ve kültürel düzeni ileriye doğru değişmiş, burjuvazi sınıfını yaratan kapitalizm çok daha hızlı gelişme olanaklarına kavuştuğu gibi emekçi sınıfların örgütlü savaşım yolları da açılmıştır. Osmanlı ise Batı’daki bu gelişmelerden uzak kalmış, feodal bir imparatorluk olarak çağının dışına düşmüş, gelişmiş Batı’nın sömürü ve egemenlik alanına girmiştir. Bunun nedenleri üzerinde düşünce üretmek, yargıya varmak tarihçilerin işidir; geriye bıraktığı mirasın varisleri olarak bizi ilgilendiren, yurttaşları olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti’nin omuzlamak, üstesinden gelmek zorunda kaldığı gerçeklerdir. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’yı tarih sahnesinden silerek kurulmuş yeni bir devlet olmakla birlikte hukuktan gelenekgöreneğe, eğitimden sosyalkültürel değer ölçülerine kadar Osmanlı’yı çağdışı kılan birçok üstyapı kurumunu kaçınılmaz olarak devralmıştır. Bu kurumlardan kurtulmak genç Cumhuriyet için hiç de kolay olmamış, 1920 yılından 1930’ların ikinci yarısına kadar uzanan dönemde bu kurumları tasfiye amacıyla çıkartılan Devrim Yasaları her defasında toplumun belli kesimlerinin tepkisiyle karşılaşmıştır. Aydınlanma Devrimi’nin hukuksal temelini oluşturan uygulamaları anımsayalım: Saltanatın kaldırılması (1920), Cumhuriyetin ilanı (1923), halifeliğin kaldırılması (1924), Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması (1924), tarikatların kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması (1925), Medeni Kanun’un kabulü (1926), laikliğin kabulü (19281937), kadın haklarının tanınması (19301933/1934), Şapka ve Kıyafet İnkılabı (1925), takvim, saat ve ölçülerde değişiklik (1925/1931), Soyadı Yasası’nın kabulü (1934), Eğitim ve Öğretim İnkılabı (1924), Harf ya da Yazı İnkılabı (1928), Dil Devrimi (1932). Bu devrimler görece dar fakat kararlı bir kadronun eseridir. Bu süreçte Kurtuluş yolunda birlikte yola çıktığı birçok yakın arkadaşı bile Mustafa Kemal Atatürk’ü terk etmiş, onu yalnız bırakmıştır. Başta Hilafet’in kaldırılması, tarikatların yasaklanması, tekke ve zaviyelerin kapatılması, laikliğin kabulü olmak üzere alınan önlemler geniş köylü kitleleri ve kasaba eşrafı tarafından benimsenmemiş, içselleştirilmemiştir. Hayatı ancak gerçeğin gözlüğüyle baktığımızda anlayabiliriz. ??? Bu köşede dokuz yazıdır yapmaya çalıştığım, kendi düşünce penceremden baktığımda gördüğüm Türkiye fotoğrafını siz değerli okurlarımla paylaşmaktı. Bir köşe yazarının güncelliğe özen gösteren içerikte yazılar yazmasının yaptığı işin doğasına daha uygun düşeceğini biliyorum. Fakat bu ‘dizi’yi bir kereliğine gerekli gördüm, çünkü önümüzdeki dönemde en çok tartışacağımız konuların, “Ne yapmalıyız?” sorusuna vereceğimiz yanıtlardan kaynaklanacağını düşünüyorum. Bu ‘dizi’ kendi içinde bir bütün oluşturan yazılar biçiminde bir süre daha sürecek. Yazılarımın başlığını ‘Umut’ koydum; zira içinde bulunduğumuz, insanda ‘atı alanın Üsküdar’ı geçmiş’ duygusu uyandıran bu ortamda bizi ayakta tutacak olan geleceğe ilişkin umutlarımızdır. Umut, henüz var olmayandadır, olabilirliği düşlemektedir. Arzu edilen, özlenen gelecek de ancak o düşü gerçekleştirmekle kurulabilir. Yeni bir yıla giriyoruz; göstergeler 2008’in yürekleri laik, demokrat, özgür ve bağımsız bir Türkiye için çarpan insanlarımız için kolay geçmeyeceğini ortaya koyuyor. Ama karamsar olmayalım, gelecekten umudumuzu yitirmeyelim; beyinlerimizi, yüreklerimizi yarına ilişkin kuracağımız düşlerle zenginleştirelim, diri tutalım. Hayatı karartan da, aydınlatan da insandır sonuçta. Tüm okurlarımın yeni yıllarını kutluyor, sağlık, başarı, mutluluk ve umut dolu günler diliyorum. eposta: [email protected] SESSİZ SEDASIZ (!) YÖK Başkanı’na anayasaya sadakat dersi AKP’NİN YÖK Başkanı yaptığı Yusuf Ziya Özcan’a avukat Noyan Özkan’ın gönderdiği mektuptan: “Sayın Başkan, yeni görevinize atandıktan sonra verdiğiniz bir demeç üzerine üniversitelerde özellikle Anayasanın 24/son maddesini açıkça ihlal etmek suretiyle dini politikaya alet eden politikacılar tarafından sürdürülen ‘türban’ tartışması yeniden gündeme gelmiştir. YÖK Başkanlığı görevine gelmeden önce bu konuda elbette bir görüşünüz ve bu görüşünüzü kamuyla serbestçe paylaşma özgürlüğünüz mevcut idi. Ama anayasal bir kurum olan YÖK Başkanlığınızın başlangıcı ile durum ve statünüz şimdi ciddi biçimde değişmiştir. Talihsiz ve garip demecinizde ‘türban yasağı’nı üniversite dışında konmuş bir yasak olarak niteliyor ve kendi kendine kalkacağını söylüyorsunuz. Genelde kamusal alanda ve özelde üniversitelerde ‘dinsel siyasi simge’ olarak kullanılan ‘türban’la ilgili olarak Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olayın siyasi, sosyolojik ve hukuki boyutlarını incelemiş ve anayasal laiklik ilksinin korunması gerekçesiyle dinsel siyasi simge türbanı üniversitelerde yasaklayan kararları vermişlerdir. Anayasanın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili maddelerine göre, YÖK Başkanlığı sıfatınız ve göreviniz nedeniyle anılan kararlar sizi de bağlamaktadır. Lütfen bundan sonra icraatınızı anayasaya sadakat ve hukukun üstünlüğü ilkesi ışığı altında yapmaya ve kamuya doğru mesajlar vermeye gayret ediniz.” behicak?yahoo.com.tr Ek iş Yaşar Şengel: “Ek iş olarak kamyonla kömür dağıtacak vali ve kaymakamlara ek ücret verilir mi acaba?” Kantinci Gülhan Elmas: “Ticarette başarılı olduğu halde askerlikte çürük raporu alan genç, başarılı bir ‘kantin subayı’ olma şansını harcamış demektir!” ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK İmarda ‘Sömürgeci’lik Dönemi 2007 yılı, imar “kayırma”larında “patlama” yılı oldu... Gerçi GalataPort, Dubai Kuleleri gibi “kent suçları” meslek odalarının hukuk mücadelesiyle “şimdilik” durdurulabildi; ancak bu “rekor” imar ayrıcalıkları, yağma düzeninde, artık “doruğa çıkıldı”ğını gösterdi. Öte yandan, hemen her konuda “bize benzeyeceksiniz” diyen AB’nin, kendi kentlerinde yüz vermedikleri imar yolsuzluklarını bizle müzakere bile etmemesi; hemen tüm talan projelerine “suskun” kalması ise asıl niyetin “ortak yaşam” olmadığını; aynı yağmadan “sömürgeci beklentiler”ini gösteriyor. O kadar ki örneğin, TOKİ’deki “denetimsiz imar yetkisi”nin şehirciliğe değil, ticari amaçlara göre kentin zararına kullanılması, dünyada eşi olmayan bir uygulama. Kentsel dengeleri çiğneyen böylesi yoğunluk artışlarına dayalı rant projelerini eleştirmesi gereken AB ise aynı aymazlığa “Avrupa Emlak Ödülü” bile verebiliyor... Nitekim yine son yılların imarla ilgili düzenlemeleri de bu gibi süz”leştirildiği; bu nedenle “özelleştirme” hedefinin de “devlet işletmelerini işler kılmak” değil, sadece “bulundukları arazileri pazarlamak” olduğu açıkça görülüyor. Satışların, arsalardaki “imar koşulları arttırılarak” yapılmasıyla, Dünya Bankası’nın “Türkiye’de yatırımcılar imar kısıtlamalarından şikâyetçi”ler uyarısının gereği yerine getirilmiş oluyor... Adına “imar ulufeli özelleştirme” de denilebilecek bu uygulamaların yanı sıra; örneğin “endüstri bölgeleri”ndeki yatırımlarda İmar Kanunu’yla birlikte, çevre, kültür, orman, koruma ve belediye mevzuatının da “geçersiz” kılındığı; hatta inşaat izinlerinin bile Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü’nce(!) verilmesini öngören tasarılar, sadece sömürge ülkelerde görülebilecek “onur kırıcı” bir düzeni hazırlıyor... Dahası turizm tesislerinde “onaylı imar planı” koşulunun kaldırılması; ÇED Yönetmeliği’nden imar planlarının çıkarılması; yine yabancıların gözdesi “özel hastaneler”de bile “imara uygunluk” aranmaması.. sadece ulusal bağımsızlığımızın değil, tüm kent, kültür, çevre ve yurt değerlerimizin “risk altında” olduğunu göstermiyor mu? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Demokratik yağma İşte böylesi bir süreçte, “kentsel dönüşüm” yasalarında bile planlamadan hiç söz edilmemesi acaba ne anlama gelebilir? Tarihi dokuların yenilenmesiyle ilgili yasa, “yürürlükteki planlar”ı durdururken yerine “koruma planları”nı değil, sadece “dönüşüm projeleri”ni(!) öngörüyor. Böylece kentin geçmişiyle diğer bölgeleri arasında ancak “plan”la kurulabilecek “uyum”, yasayla engelleniyor! Aynı “bölücü”lük diğer alanlarda da öylesine serbest ki belediyeler ve emlakçılar el ele vererek diledikleri semti, sakinlerinden boşaltıp yeni rant projelerine açabiliyorlar... Yine Avrupa’nın, “insan hakları”na bile aykırı bulduğu bu “halk düşmanı” kentsel talan projelerini sorgulamak yerine alkışlaması; üstelik bunu başlatan “türban”cı siyaseti, “özgürlüklerin güvencesi” ilan etmesi, sömürgeciliğin tarihsel “ikiyüzlü”lüğü değil midir? 2008, işte bu özgürlüğün de “demokratik yağma”sına karşı direniş yılı olacak gibi görünüyor. Tabii başta aydınlarımız olmak üzere, cumhuriyetin onurunu savunan herkes, bütün bunlar için “teknik konular, biz anlamayız” diyerek meslek odalarını artık yalnız bırakmazlarsa... ekinci?cumhuriyet.com.tr “aferin”lerin ardındaki uluslararası emlak talanının “yasal güvence”leri... Planlı plansızlaşma Bayındırlık Bakanlığı’nın emektar uzmanı Feridun Duyguluer, bu gerçeği de sergileyen “imar mevzuatımızdaki kayıplar”ı derlemiş. İmar afları tahribatının ardından, 12 Eylül faşizmiyle plansızlığın ve denetimsizliğin hızla güçlendiğini belgelerken günümüzdeki yasama anlayışını ise şöyle tanımlıyor: “Serbestleştirme ve kuralsızlaştırma”... Nitekim çok sayıda kuruluşa tanınan “parçalanmış” imar yetkileriyle, 2008 yılını tam 56 ayrı “plan türü”, 8 ayrı “plan ölçeği” ve 18 kurumun yetkili olduğu “planlama karmaşası”yla karşılıyoruz. Yani vaktiyle “plan yerine pilav” denilen dönemden bile çok daha geri bir “planlı plansızlaşma”ya doğru sürükleniyoruz. Prof. Dr. Ruşen Keleş’in sıklıkla altını çizdiği, Dünya Bankası’nın ünlü “planlama yerine pazarlama” emrine en fazla uyan ülke durumuna düşüyoruz... Duyguluer’in makalesi dikkatle okunduğunda, özellikle AB’ye uyum adına kamunun “mülk O2@@6K ?O2@@@@@@@@6X? ?O26K? ?O2@@@@@@@@@@@1? ?W2@@@@6X? ?O2@@@6K ?W2@@@@0M?eI'@@@L ?7@@@@@@)XhfW2@6X??W2@@@@@@@@?hg W&@@@0M?f?V'@@1 J@@(?4@@@1hf7@@@)X?7@@@@@@@@@Lhg ?W&@@(M?hN@@@ 7@@He?@@@eW2@@@?f@@W@@)X@@@@0?4@@@1hg W&@@(Yhe?@@@ @@5?e?@@@?W&@@@@?f@@@Y@@@@@(M?e?@@@hg ?W&@@0Y?he?@@@ @@H?e?3@@?7@@?@@@@@@@@@@@@@@@@Hf?@@@hg W&@(M?hfJ@@5 @@f?N@@?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@5?f?@@@hg ?W&@@Hhf?O&@@H @@g@@?3@@@@@(MI4@@@e?@@@H?fJ@@@@@@@@@6Kg ?7@@5?he?O2@@@@T2@@@@6K?g@@L?e?J@@?V'@@@(Yf@@e?@@@f?O&@@@@@@@@@@@@6X?e J@@(Y?h?O2@@@@(R@@@@@@@@@@6KO2@@@)Xe?7@@eV@@@f?J@@e?@@@e?O2@@@@0M?eI4@@@@)Xe 7@@Hh?W2@@@@@@??@@@@@@@@@@@@@@@@@@)X??@@@@@@@@@)XeW&@@e?@@@e@@@@0Mh?I'@@1e @@@?h?7@@@@@@@)X@@(MI'@@V'@@@@@@@@@)X?@@@@@@@@@@)KO&@@@e?@@@?J@@(MhfN@@@e @@@?h?@@@@@@@@@@@@HeN@@?N@@0M??I'@@1?@@@@(M?I'@@@@@@@@@@@@@@?7@(Y?hf?@@@e 3@@@@@@@@?e?@@@(M?I'@@@@?e?@@??@M?fN@@@?@@@0Yf@@@@@@@@@@@@@@?@@H ?@@@e V4@@@@@@@?e?@@@H?eN@@@@?e?@@?h?3@@@@(Mf?7@@@@@@@0M?I'@@?@@Lg?O2@fJ@@@e I4@@@@@?e?@@5fJ@@@@?e?@@?h?N@@@0Y?fJ@@@@@@@f?V4@?@@)K?e?O2@@5e?W&@@5e @@@?e?@@Hf7@@@@?eJ@@?he@@g?O&@@(Y@@@eO26Ke?3@@@6?2@@@@0YeW&@@(Ye @@@?e?@@?e?J@@@@@?e7@@??@@@6Xe?J@@f?O2@@@(Y?3@@?@@@@@6X?V4@@@@@@@(Me?O&@@(Y?e @@5?e?@@?e?7@@?@@?e@@@??@@@@1e?7@@e?W2@@@@@H??N@@?@@(?'@1e?I'@@@@(Y??O2@@@@Yf W2@@@6X?e@@H?e?@@?eJ@@5?@@?e@@5??@@@@@e?@@@e?7@@@@@@f@@@@@?e@@f?@@@0Y?W2@@@@@@@6Xe ?W&@@@@@)Xe@@f?@@??W&@@U?@@?e@@H?J@@@@5eJ@@@L??3@@@@@@f@@@@@)?&@5e?W&@(Me?&@@0MI4@@@)X? ?7@@@@@@@)K?@@f?@@??7@@V@@@@?e@@e7@@@@He7@@@1??V4@@@@@f@@V'@@@@@He?7@@H?heI'@@1? ?@@(M?I4@@@@@@fJ@@??@@@@@@@@??J@@e@@@@@??J@@@@@Le?I'@@@f@@?V4@@@@?e?@@5hf?N@@@? ?@@HfI4@@@@f7@@??@@@@@0?@??7@5e@@@@@?W&@@?@@)X?eV'@@L?e@@he?@@Hhf?J@@@? ?@@? @@@??@@@0MfJ@@H?J@@@@5?7@@@@@@@)Xe?N@@1??J@@g?WX?@@?hfW&@@5? ?@@L @@@?f?W26X?7@@??7@@@@Y?@@(Y@@@@@)K?e@@@??7@@gW&@1?@@?he?O&@@(Y? ?@@1hf?J@@@LfO&@@)X@@5?J@@@@@@@@@Y?@@@@@@@6K?@@5??@@@f?O&@@@?@@@6Kg?O2@@@(Ye ?3@@L?heW&@@@)KO2@@@@@@@@@YO&@@?@@@@@@@@@(MI'@@@@@@@H?J@@@@@@@@@@@@@?@@@@@@@@@@@@@@@@0Y?e ?N@@)Kh?O&@@@@@@@@@@(?4@@@@@@@@5?@@@@@@@@(YeV4@@@@@@?O&@@@@@@@@@(Y@@@@@@@@@@@@@@@@@0M?f 3@@@6Kf?O2@@@(?4@@@@@0Ye?I'@@@@(Y?e?I4@@0Y?fI4@@@@@@@@@?I4@@@0Y?@@@@(M V4@@@@@@@@@@@@@0Y?hfV4@@0Y ?I'@@@@@@?h?I40Y? I4@@@@@@@@@0M? V4@@0M ?I4@@@0M (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 30 Aralık www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Mükem1 mel olamama korkusu. 2/ 2 Bir yaşını 3 geçmiş dişi sığır... Töre, 4 âdet. 3/ Te 5 kerlekli kara 6 taşıtı... Tanrı7 tanımaz. 4/ Çabuk ve ko 8 lay kavra 9 yan... Halk 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dilinde ayrana veri1 P O R T A L T E len ad. 5/ Sağlıklı, 2 A O B S A Z A N salim... Tavana yaA B kın küçük pencere. 3 R A M P A P İ R AM İ T 6/ Bir nota... “Sü 4 T sen” de denilen ko 5 A S A R C İ R O A C A R M kulu bir süs bitkisi. 6 L A Z AM İ R P A 7/ Yapma, etme... 7 Akdeniz Bölge 8 T A B İ R P Ü R si’nde bir akarsu. 8/ 9 E N T OMA R A Tokat’ın bir ilçesi... “Süre, zaman” anlamında yerel bir sözcük. 9/ Rüzgâr korkusu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kadastro haritalarında parseller topluluğu... Vücuttaki AIDS virüsünü saptamakta kullanılan test. 2/ Çeşit... Bir yerde oturan kimse. 3/ Etek ucuna doğru genişleyen giysiler için kullanılan sözcük... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. 4/ Diyarbakır’a özgü, bir tür yoğurt çorbası... İlaç. 5/ Bir renk... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 6/ Bir nota... Anlaşma, uyuşma. 7/ Serbest meslek adamlarını içinde toplayan resmi birlik... Güney Amerika’ya özgü, fırında ya da ızgarada pişirilen sığır eti yemeği. 8/ İçinden çıkılması güç durum... Tanrı. 9/ “Altınkökü” de denilen kusturucu bir kök... Hintİran dil grubuna verilen ad. CUMHURİYET 16 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle