18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 ARALIK 2007 CUMARTESİ 4 HABERLER AKP Genel Başkan Yardımcısı Göksel, eğitimde türban yasağının kaldırılması gerektiğini savundu DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Pakistan Yeniden Karışırken... Pakistan’ın eski başbakanı, ana muhalefet organı Halk Partisi’nin lideri, dünyaca ünlü politikacı Benazir Butto’nun 8 Ocak 2008 seçimlerine iki hafta kala öldürülmesi üzerine ülke yeniden karışık bir ortama sürüklendi. Köklü bir Pencabi ailesinden gelen, büyük toprakların ve büyük servetin sahibi olan, siyasetçi Zülfikar Ali Butto’nun, İngiltere’de eğitim görmüş kızı olan Benazir Butto, babasının Ziya ül Hak tarafından 1977’de iktidardan indirilip, 1979 yılında da idam edilmesi üzerine Pakistan Halk Partisi’nin başına geçerek misyonunu sürdürdü ve 1988’de seçimleri kazanarak başbakan oldu. Butto ailesi büyük toprak ve servet sahibi olmalarına karşın, siyasi yelpaze içinde, Pakistan gibi bir ülkenin koşullarının elverdiği ölçüde, sosyal demokrat, laik çizgiye yakın bir yol izlediler. Baba Butto gibi, kızı Benazir de uluslararası alanda büyük prestij sahibi oldular. Hırslı kocası Asıf Ali Zerdari Benazir’in siyasal yaşamındaki en büyük sorunu oldu. Asıf Ali’nin, karısının iktidarı sırasında devlet işlerine karıştığı, yolsuzluk yaparak büyük servete sahip olduğu, bu paraların da İsviçre’ye kaçırıldığı iddiaları, Benazir’i çok sarstı ve 1990 yılında yolsuzlukla suçlanan Benazir Butto görevden alındı. Kocasının yanı sıra, Benazir de yolsuzluğa karışmakla suçlandı. ??? Ülkesinde demokrasinin yerleşmesi için savaşım veren, bir İslam Cumhuriyeti olan Pakistan’ı koşullarının elverdiği ölçüde seküler bir çizgiye çekmeye çalışan Benazir Butto, Zerdari’ye yöneltilen suçlamaları hep kendisine karşı girişilen komplolar olarak nitelemişti, ne var ki ikinci kez 1993 yılında, Navaz Şerif’in yerine iktidara geldiyse de, 1996’da, yine yolsuzluk suçlamaları nedeniyle Devlet Başkanı Legari tarafından bir kez daha görevinden uzaklaştırıldı. 1999’da kocasının mahkumiyetinin ardından bu kez Benazir de yolsuzluktan mahkum oldu ve sürgüne gitti, bu yılın ekim ayına kadar da ülkesine dönmedi. Eğer, Benazir Butto bu yolsuzluk olaylarıyla yıpranmamış olsaydı, hiç kuşkusuz Pakistan bugün içinde bulunduğu kaostan uzak daha istikrarlı bir konumda bulunurdu. Benazir Butto gücünü nereden alıyordu? “Gelişmekte olan ülkeler” grubu içinde bulunan Pakistan’da siyaset sahnesine egemen olan güçler, desteklerini köklü aileler olmalarından ve toprak sahipliğinin getirdiği nüfuz ile önemli bir oy tabanını kontrol etmelerinden alıyorlar. Bu gerçek Benazir Butto kadar, Navaz Şerif için de geçerli. Ancak, burada hem Zülfikar Ali, hem de Benazir Butto’nun cesur ve inatçı kişilikleri ile geniş kitlelere hoş görünen politik ilkelerinin paylarını görmezden gelmek de yanıltıcı olur. ??? Benazir Butto, Pervez Müşerref’in zayıflaması, durumun denetimini yitirmeye başlaması üzerine ABD’nin de telkin ya da baskılarıyla, bu yılın temmuz ayında Abu Dabi’de kendisiyle anlaşması üzerine, ekim ayında ülkeye döndü ve döner dönmez bir suikast girişiminden sağ kurtulmayı başardı. Özellikle fanatik dincilerin şeytan olarak niteledikleri, keseceklerini söyledikleri Benazir Butto, çok çeşitli yönlerden sürekli tehditler almaktaydı. Bu bakımdan ölümü bir sürpriz değil. Bu ölümün ardında kimin olduğu sorusuna gelince: Benazir Butto’nun ABD’deki temsilcisine gönderdiği bir mesajda “Ölürsem sorumlusu Müşerreftir” dediği bildiriliyor. İlk bakışta, Navaz Şerif’in de artık boykot ettiğini bildirdiği 8 Ocak seçimlerinin yapılmayacak olmasının Müşerref’in işine yarayacağı düşünülse bile, ülkenin koşullarına aşina olanların belirttiklerine göre, artık durumun Devlet Başkanı tarafından da denetlenmesi güç hale geldiğinden, onun da bu kaostan bir yarar sağlayacağını söylemek mümkün görünmüyor. Geriye en güçlü olasılık olarak, sürekli yükselen terörist fanatik İslamcılar kalıyor. Kesin olan bir şey var ise, o da, bu olaydan dost Pakistan’ın çok kayba uğramış olduğudur. ‘Üniversitede yasak kalkacak’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP Genel Başkan Yardımcısı Nükhet Hotar Göksel, eğitimde türban yasağının kaldırılması gerektiğini, bunun için toplumsal uzlaşma olduğunu savundu. Göksel, “Eğitim derken ilköğretimi mi, ortaöğretimi mi, yükseköğretimi mi kastediyorsunuz” sorusu üzerine ise “Tabii öncelikle yükseköğretim” dedi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Nükhet Hotar Göksel, dün gazetecilerle sabah kahvaltısında bir araya geldi. Hotar, yeni anayasada türban yasağını kaldıran bir düzenleme olup olmayacağının sorulması üzerine, “Bunu biz ilk günden beri söylüyoruz. Buna bir sorun da denmez. Özellikle eğitimde kızlarımız için bir engel. Bu engelin kaldırılması da ancak bir toplumsal mutabakatla sağlanabilir. Bu herkesin sorunu olmalı. Herkes bunun kaygısını taşımalı. Taşıyabildiği ölçüde de toplumsal bir mutabakatla bu soruna bir çözüm getirilmeli” dedi. ‘Partiler bir araya gelebilir’ İlke olarak eğitimde her türlü engelin, her türlü yasağın kalkmasından yana olduklarını anlatan Göksel, bunun nasıl ve ne zaman yapılabileceği konusunda bir şey söylemenin mümkün olmadığnı söyledi. Göksel, “Somut bir şeyimiz yok. Ama anayasa olabilir, ama yönetmelikler olabilir. Ama insanlar bu konuda bilinç oluşturur, öyle de olabilir. Bütün partiler bir araya gelip bu konuda bir çalışma yapabilir. Bunların her biri bir alternatiftir, bir şıktır. Şekli buralardan herhangi biri de olabilir, hepsi de olabilir. Ama biz temel olarak özellikle eğitimde her türlü yasağın kalkmasından yanayız” diye konuştu. Göksel, bir gazetecinin “Eğitim derken ilköğretimi mi, ortaöğretimi mi, yükseköğretimi mi kastediyorsunuz” sorusuna, “Tabii öncelikle yükseköğretim” yanıtını verdi. Toplumsal uzlaşmanın sağlanıp sağlanmadığına ilişkin sorular üzerine de Göksel, “Toplumda, vatandaşlarda yani halkın içinde bu mutabakat çok fazla var. Hatta akademisyenler arasında da var. Yani öğretim üyeleri bu şekilde bir yasağı çoğunlukla kabul etmiyorlar. Dolayısıyla hem akademisyenler arasında hem halkın arasında böyle bir görüş var” görüşünü dile getirdi. CD’LER DAĞITMIŞ Anayasaya türban maddesi Göksel, yeni anayasa taslağında bu konuda nasıl bir düzenleme olacağı yönündeki bir soru üzerine, “yükseköğretim kurumlarında eğitim hakkı herhangi bir şekilde kısıtlanamaz” gibi bir ifade olabileceğini, başka seçenekler üzerinde de durulduğunu söyledi. Türban yasağının düşüncenin gelişimine engel olduğunu ileri süren Göksel, üniversitelerde düşünce, söylem, kılık ve kıyafet fark etmeden her türlü yasağın kalkması gerektiğini söyledi. Göksel, üniversitelerin görüşlerinin topluma yön vermesi gerektiğini, bir olay olduğunda önce üniversitelere dönüp ne düşünüldüğünün sorulması gerektiğini belirtti. Göksel, bir gazetecinin “Büyük bir çelişki doğuyor. Haydi kızlar okula kampanyası ile birlikte özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde kızlar okula gönderilmeye çalışılıyor. Diğer taraftan kızların türban nedeniyle üniversiteye alınmaması büyük bir çelişki” sözlerine, “evet” karşılığını verdi. AKP Van Milletvekili Gülşen Orhan, türbanın serbest bırakılmasının Doğu ve Güneydoğu’da kızların okula gitmesine katkısının olup olmayacağının sorulması üzerine, “Bence olumlu yönde etkiler. Tek tip insanlar olmak bence Türkiye’ye yakışmayan bir olgu. Çünkü Türkiye böyle zengindir, böyle dünyada söz sahibidir” dedi. Öğretmen imamlığa soyundu! FIRAT KOZOK Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dahiliye Klinik Şefi ve Dahiliye Klinikler Koordinatörü Doç. Dr. Necati Yenice’nin bir hasta yakını tarafından vurulmasının ardından Türk Tabipleri Birliği (TTB), İstanbul Tabip Odası, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), SağlıkSen üyeleri ile çok sayıda işçi sendikaları yöneticileri “Can güvenliği için” yürüdü. Grup adına yapılan açıklamalarda sağlık çalışanlarına yönelik saldırıların arttığına dikkat çekilerek, AKP iktidarının sağlık politikalarının hasta ile hekimi karşı karşıya bıraktığı vurglandı. Ağır yaralanan Doç. Dr. Yenice’nin durumunun ciddiyetini koruduğu belirtildi. (Fotoğraf: AA) Sağlık çalışanları yürüdü ANKARA İlköğretim müfredatının dışına çıkarak Arapça motiflerle süslü kendi ders notlarını hazırlayan Ankara Ahmet Haşim İlköğretim Okulu din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni Süleyman Altuntaş’ın, bu kez de öğrencilere “Darwinizmin karanlık yüzü”, “İslamın Yükselişi” ve “Satanizm” konularını içeren belgesel CD’ler dağıttığı ortaya çıktı. Edinilen bilgiye göre Altuntaş, Harun Yahya takma adıyla şeriatçı kitaplar yazan Adnan Oktar’ın internet sitesinden aldığı 3 belgesel filmi bir öğrencisine vererek çoğalttırdı. Altuntaş’ın daha sonra ilköğretim 8. sınıfta okuyan öğrencilerine dağıttırdığı CD’lerde yer alan ilk belgesel film, “Darwinizmin Karanlık Yüzü” ismini taşıyor. Henüz 1314 yaşındaki çocuklara bu denli propaganda içeren CD’leri dağıtan Süleyman Altuntaş, daha önce de “Kuranıkerim’de Cennet ve Cehennem”, “Ramazan ve Oruç”, “Ahiret Hayatı ve Ahirete İman”, “İlahiler” ve “Aptes” konularının ayet ve sureler eşliğinde işlendiği notlarıyla bazı ilahiler, Arapça tercümeleriyle birlikte verilmişti. asirmen?cumhuriyet.com.tr Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanvekili Prof. Dr. Saim Yeprem İslam dininin şans oyunlarının hiçbirine olumlu bakmadığını belirtmiş. Yeprem, yaklaşan yılbaşı nedeniyle her sene olduğu gibi yılbaşı biletlerine ilginin artmasını değerlendirirken şunları söylemiş: “Milli Piyango, dinimizin hükmü gereği helal değil, haramdır. İnsanlar helal yoldan kazanç sağlamalılar.” İslam dinine göre piyango haram mıdır, helal midir, bunu tartışmanın bir yararı yok. Zaten bizim uzmanlık alanımız da değil. Burada ilginç olan bir devlet kurumu niteliğindeki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın akademisyen bir üst düzey yöneticisinin, bir başka devlet kurumunun düzenlediği bir şans oyununu dine aykırı görmesidir. ??? Nereden bakarsanız bakın ilginç bir durum. Milli Piyango İdaresi’nin internet sitesine girdiğimde şu manzara ile karşılaştım. Yılbaşında toplam 240 milyon YTL’lik bilet satışa çıkarılmış, görüldüğü kadarıyla da hepsi Milli Piyango ve Müslümanlar… satılmış. Milli Piyango İdaresi toplam 144 milyon YTL ikramiye dağıtılacağını ve 2 milyon 972 bin kişiye ikramiye isabet edeceğini ifade etmiş. Milli Piyango İdaresi de, Diyanet İşleri Başkanlığı da Başbakanlık’a bağlı devlet kurumları. Şimdi yurttaş ne yapacak? Satılan biletlere bakılırsa neredeyse ülkemizin yurttaşlarının tamamına yakını Milli Piyango’nun yılbaşı biletinden almış durumda. Resmi söyleme göre ülkemizin yüzde 99’u Müslüman. Yani neredeyse ülkemizdeki bütün Müslümanlar Diyanet İşleri Başkanlığı’na göre “haram”a sapmışlardır. Onları “haram”a yönlendiren ise bir başka devlet kurumudur. ??? Sizce burada sakat bir durum söz konusu değil mi? Peki sakatlık nerede? Milli Piyango’nun yıllardır süren şans oyunları düzenlemesinde mi? Dünyanın her yerinde şans oyunları düzenlenir. Belki bazı teokratik düzenlerde yoktur, onu araştırmadım. Saim Yeprem gibi düşünenlerin devlete egemen olduğu ülkelerde şans oyunları düzenlenmesi yasak olacaktır. Yalnız o mu yasak olacak? Kutsal kitaplardaki alıntıları dogmalara dönüştüren ve dünyayı bu şekilde kavrayıp yönetmeye çalışan kimseler yalnız şans oyunlarını yasaklamıyorlar ki! “Şans oyunları” tartışması da, İlhan (Selçuk) Ağabey’in dikkat çektiği “faiz tartışması” da işte bu anlayış yüzünden sürekli önümüze geliyor. Laikliğin esas olduğu bir ülkede dini emirler sisteme yön veremezler. Dini emirlere ve kurallara inanan insanlar kendi anlayışlarına göre uygularlar. Her dönemde de bu anlayışlar belli bir değişim geçirir. Din âlimlerinin dinin kurallarını ele alırken saptadıkları önemli noktalardan birisi şudur: Kuran’da ayetleri bir açıdan iki kısım da değerlendirebiliriz. Bunlar muamelata (uygulama) ilişkin ayetler, imana ilişkin ayetler. Birçok din âlimine göre uygulamaya ilişkin ayetler günün kurallarına göre yorumlanır. Örneğin hırsızın kolunun kesilmesi hükmü, o günün koşulları içinde bir anlam ifade eder. Bugün böyle bir ceza uygulanamaz. İmana ilişkin ayetler ise evrenseldir ve değişmez. Yalan söylememek, hırsızlık yapmamak, zülum yapmamak, yoksulun hakkına göz dikmemek gibi hükümler her zaman için geçerlidir. İslamın dogmatik olmayan hayata uygun yorumu bu şekilde ifade edilir. Türkiye’de böyle düşünen din bilgini çoktur. ??? Dinin kurallarını devlet kurumları belirlemeye başladığı zaman o ülkede laiklik olmaz. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da Milli Piyango’ya ilişkin yorumu anlamsız ve yersizdir. Üstelik laik bir devlette bir devlet kurumunun bunu yapmış olması kabul edilemez. Herhangi bir yurttaş, devlet kurumunu arkasına almadan böyle bir yorumda bulunsa, “O onun bileceği iştir” deyip geçeriz. Devlet kurumu yaparsa durum değişir. Şimdi bilet alan, yılbaşında küçük bir heyecan yaşamak isteyen milyonlarca Müslümana “haram”a bulaştınız mı diyeceğiz? ??? Burada laiklik açısından, çağdaş devlet yönetimi açısından bir açmaz söz konusu. Bir kere devletin onlarca yıldır düzenlediği şans oyunlarını “haram” sayıyorsanız, o devletin bir başka kurumunda gelip böyle bir yorumu yapamazsınız. Yaparsanız, bir tutarsızlığa neden olursunuz… Ayrıca Prof. Yeprem de maaşını devletten alıyor. Yani onun geliri içinde Milli Piyango’dan kazanılan para da var… Yapmayın… CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle