24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 ARALIK 2007 PAZAR 6 ANMA ‘Cumhuriyete suikast’ AYKUT KÜÇÜKKAYA PAZAR ORHAN BURSALI AKP ve Sanayi İstanbul Sanayi Odası Başkanı Tanıl Küçük’ün geçen haftalarda dile getirdiği bir “olgu” gözlerden kaçtı mı? Küçük, aslında oldukça çarpıcı bir açıklama yapmış ve “Yerli burjuvazi yok oluyor” demişti! Boşa söylenen bir söz mü? Türkiye sanayisinin yüzde 40’ını bağrında barındıran ve 13.800 üyesi olan İstanbul Sanayi Odası gibi dev bir meslekiçatı örgütünün başkanı, durup dururken böyle bir laf etmez! Olan biteni gözlüyor, hesabı kitabı var, her yıl açıklanan büyükler listesinde öne çıkan şirketleri ve geleceği görüyor. Şüphesiz, küreselleşme aynı zamanda şirketler arasında evlilikler, birliktelikler, işbirlikleri, hisse alıp satımları vb. demek. Burada önemli olan nokta, her ülkede ve bölgede gerçekleşen bu sermayehisse kaymaları ağırlıklı ortalamasına göre, acaba Türkiye’de durum ne? İlk 500 şirket listesi bir kriter; orada yükselen şirketleri görüyorsunuz. İkinci bir kriter de, acaba son 1015 yılda büyük ölçüde ve tamamen uluslararasılaşan Türk şirket ve sektörlerinin rakamsal dökümü ve ekonomideki (sektörel) ağırlıkları... Tanıl Küçük, “içeriden kişi” olarak, boşuna feryat etmiyor olsa gerek. ??? Vicdanı olan kimse, kalkıp da “Kardeşim Türk şirketleri de uluslararası rekabete uyum sağlasın” diyemez. Bu konuda epey yol alan şirketler var. Bir dönüşüm sürüyor. Ancak, uluslararası rekabet koşulları, salt şirketlerin gerçekleştirebilecekleri bir olay değil. Sanayi, ülke koşullarından önemli ölçüde etkileniyor. Acaba, sanayimiz, rekabetçi olabilmek için elverişli koşullara sahip mi? Üretim için kullandığı temel girdiler (elektrik, su, vergi) rekabetçi mi? Yenilikçi olabilmek ve ileri teknolojiler için ülke iklimi, teşvik ve destekleme sistemleri yeterli ve rekabetçi mi? Siyasi iktidarlar, herkes için en verimli üretim altyapısını, sistemleri kuruyor mu? Tek tek şirketlere “Git rekabetçi ol” demenin bir anlamı yok. Hele belirli büyüklüklere ulaşmamış şirketlere! Sanayimizin yüzde 90’dan fazlası “KOBİ” özelliğinde! Az orandaki büyük şirket belirli rekabet koşullarını oluşturabiliyorsa da onların da önemli bir kesimi, yükte ağır, katma değeri az ürünlerle rekabet sancısı çekiyor! Küçük ve orta büyüklükteki sanayicilerle konuştuğunuzda, kendi yaratıcılıklarının ve çabalarının bir dizi olumsuz koşul karşısında eriyip gittiğini görüyorsunuz. ??? Sanayi Kongresi’nin açılışında, Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan “müjde” vermişti: 2008 başında sanayicinin ödediği vergi payı yüzde 5–5.5 arasında düşecek! Çağlayan bu müjdeyi verirken salondan da alkış istemişti! Daha sonra Hazine Bakanı bu indirimin ancak 2009 yılında yapılabileceğini söylemez mi? Sanayici soğuk duş aldı! Sıcak para akışını engellememek için YTL’nin değeri, dolar ve Euro bolluğu nedeniyle baskı altında tutuluyor. TL değerleniyor. Sonuç: Türkiye ithal malı cenneti! Sanayici bırakalım dış piyasayı, iç piyasada bile rekabet gücünü yitiriyor. Elektronik kilit sistemi üreten küçük bir şirketin yöneticisi yakınıyor: Çin malları sarmış piyasayı! Üstelik, ithal mallar standartlara uyuyor mu, denetleyen yok; Avrupa ise kendi pazarını “yabancı istila”dan daha iyi koruyabilmek için, var olan standartlarına yeni ve daha yüksek kalite standartları koymaya hazırlanıyor. Türkiye’de sanayici için üretimsatışvar oluş ikliminin iyileşmesinden değil, giderek bozulmasından bahsedebiliriz. Sanayici iktidardan umudunu kesmiş durumda! ??? Neden böyle? İlk neden: İktidardaki partinin sanayi, üretim ile ilgisi zayıf. Sanayi ise Türkiye ekonomisinin, istihdamın, gelişmenin, varoluşun temeli! AKP, tüccarın, alsatçının, ithalatçının, aracının, komisyoncunun iktidarı! Burada üretelim, ürettirelim anlayışı zayıf! Çünkü iş yaptığı adamların çoğu aracı; örneğin kaldırım yanlarına konan “baba”ları bile onbinlerce dışarıdan ithal ediyorlar! Türkiye’ye her yıl milyarlarca dolarlık altın, pırlanta, elmas vb. değerli metaller ithal ediliyor! Ve tek kuruş ithalat vergisi ödemiyorlar! Neden? Büyük çoğunluk AKP’li! AKP sıfır vergi ile kendi zenginini yaratıyor! Bunların bir kısmı son yıllarda öylesine büyüdü ki, şimdi büyük enerji ihalelerine girme hazırlığında! Kısa ve kolay yoldan az emekle Türkiye’nin en büyükleri arasına girmeye hazırlanıyorlar! Tanıl Küçük’e kulak verelim: Sanayicinin var oluş koşulları giderek zorlaşıyor! ugün, Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın, şeriat yandaşlarınca başı kesilerek katledildiği Menemen olayının 77. yıldönümü... Menemen’de “ülkeyi karanlığa çekmek isteyenler” son yıllarda bu hain saldırıyı “üçbeş esrarkeşin” eylemi gibi nitelendirerek bulandırıyorlar. Ancak ne var ki Menemen’deki gerici kalkışmadan sadece bir hafta sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Başbakan İsmet İnönü’nün yaptığı tarihi konuşma, Kubilay olayını bütün yönleriyle ortaya koyuyor, günümüze de “ışık” tutuyor... B Tarih: 1 Ocak 1931... Meclis Başkanı Kazım Paşa (Özalp)... Kâtipler, Tokat’tan Süreyya Tevfik, Denizli’den Haydar Rüştü... Başkan Özalp, “Meclis toplantı yetersayısı bulunmaktadır efendim” diyerek birinci oturumu saat 14.10’da açıyor... Meclis Başkanı’nın önünde bir gün önce yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında alınan kararın metni duruyor. Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir merkez ilçelerinde sıkıyönetim ilanı hakkında Başbakanlık Resmi Kâğıdı, yani tezkeresi... “Anayasanın 86. maddesinde Vatan ve Cumhuriyet aleyhinde kuvvetli eylemli girişimler olduğunu belirleyen kesin ipuçları saptanması durumunda, Bakanlar Kurulu, süresi bir ayı aşmamak üzere genel veya sınırlı sıkıyönetim ilan edebilir, denilmiş olmasına ve Menemen’de 23 Aralık 1930 tarihinde işlenen suçun hazırlık soruşturmasında ve bu suçun Cumhuriyet aleyhinde geniş kapsamlı organize bir davranış olduğu hakkında kesin ipuçları elde edilmesi nedeniyle, Menemen ilçesi, Manisa ve Balıkesir merkez ilçelerinde 1 Ocak 1931 tarihinden başlayarak 1 ay süreli sıkıyönetim ilan olunmasına Bakanlar Kurulu 31 Aralık 1930 tarihli toplantısında karar verilmiştir. Durumu Büyük Meclis’in onayına arz ederim efendim. Başbakan İsmet...” Başbakanlık’tan gelen tezkerenin okunmasının ardından Denizli Milletvekili Mazhar Müfit Bey (Kansu) ve 43 arkadaşının, Başbakan İsmet İnönü’nün yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesi sesMeclis’teki Menemen lendiriliyor: oturumu 2 Ocak 1931 tarihli “Menemen’de Cumhuriyet gazetesinde oluşan gericimanşetten verilmişti. lik olayı Meclis’i derin üzüntülere sokmuş ve olayın doğrudan doğruya Cumhuriyete yönelik, cana kıyma, kötülük etme olduğu anlaşılmış bulunmaktadır. Kahraman bir subayımızın karşılaştığı çok acıklı sonuç, haydutların birkaç serseri veya esrarkeşten oluşmayıp gizlilik içinde düzenlenmiş ve yaygın bir gericilik girişimi olduğu kanısını vermiştir. Bu nedenle Meclis büyük bir duyarlılık ve kesinlikle görevini yerine getirmeye hazırdır. Öncelikle hükümetçe olay hakkında şimdiye kadar yapılan soruşturma evreleriyle sonuçlarının neden ibaret olduğu ve ne gibi önlemler alındığı ve alınacağı hakkında, Başbakan İsmet İnönü’nün Meclis’te sözlü açıklama yapması ve bilgi vermesi için bu soru önergemiz sunuldu efendim.” Devrim şehidi Kubilay’ın katledilmesinden bir hafta sonra Meclis’te konuşan Başbakan İsmet İnönü’nün sözleri bugüne ışık tutuyor ‘Hepimiz birer şehit verdik’ ürsüye daha sonra Malatya Milletvekili İsmet İnönü çıkar... İsmet Paşa’nın uzun konuşmasından bugüne ışık tutan satırbaşları: ?Ardı sıra gelen raporlar Kubilay Bey’in yaralandıktan ve dermansız düştükten sonra saldırıya uğradığını, eleminizi arttırmayayım, ayrıntılarını hepimizin bildiği yönde vahşiyane işkence gördüğünü bildirdi. Aynı zamanda dikkatlerimizi çekmiş olan şey, olayda hazır bulunan halkın, ilk raporlara göre kayıtsız ve hissiz bir halde seyirci kalmasıdır. Bundan sonra aldığımız rapor, olay hakkında bildiğimiz ayrıntılardan bir kısmını verir ki, seyredenlerden bir bölümünün olayı onaylayan bir ruhi davranış gösterdiklerini ekliyordu. O zaman birkaç görüş açısından olay bütün değer yargımızı etkilemiş, bütün bakışlarımızı kendi üzerine toplamış bir konuma geldi. ? Hepimiz ailelerimizde yetiştirdiğimiz çocuklardan bir kurban vermiş olduk. Hepimiz bu kurbanda vatan için büyük ümitlerle yetiştirilen genç ve kahraman subaylardan, vatandaş eliyle yok edilmiş bir şehit gördük. Bir çevre ne kadar zehirlenmiş olmalıdır ki, insanlar temiz düşünceden, akıl süzgecinden geçirme yeteneğinden bu kadar aşağı dereceye düşsünler. Anlatımına dayanamadığımız görüntülerin gerçekleşmesine bu kadar soğukkanlılıkla bakabilsinler. ? Savcı anında işe el koydu. İlk bulgulardan, kısa zaman içerisinde gerçekten adaletin gayret ve dirayetiyle, birçok kanıtlar ortaya çıktı. İlk çıkan kanıt, olayı üstlenen çetenin 10 günden beri mehdilik düşüncesini etrafa yaydıklarını, husumet saçtıklarını, sonra uğradıkları bazı köylerde silahlandırıldıklarını, sıcak ilgi gördüklerini ve Menemen ilçesini daha önce geniş bir biçimde inceleyerek, düzenle girdiklerini gösterdi. ? Bunun yanında soruşturma; bu olayın gerçekleşmesine 10 gün önce başlanmış olduğunu ve bunun üçdört kişinin yükümlendiği bir girişim olmayıp daha önce Manisa’da 23 aydan beri yapılan toplantılar sonucunda kararlaştırılarak büyük kentler arasında gidişgelişlerle düzenlendiğini, sonra bizzat Menemen ilçesi içinden bu çetenin geleceğini bilen ve onlar gelince kendilerine gösteren, hazırlıklara katılan adamlarla çerçevelenmiş bulunduğunu açıklığa kavuşturdu. İlk soruşturma bu görünümü verince, o zaman sorunun kapsamlı bir düzenleme ile gerçekleştiği yönündeki görüşümüz doğaldı. Yine görüldü ki adli soruşturma ile belirlenen bu girişimin başlangıç bölümünde öne sürülen sav, din davasıdır. Yani yüzler K ce yıldan beri dini politika ile özdeşleştirmek isteyen diğer bütün girişimlerin yinelenmesi görülüyordu. Elbette bunu hazırlayanların din perdesi arkasında izledikleri birtakım amaçları vardır. ? Sorunun dini siyasete alet etme safhasına dikkatimizi yöneltmeliyiz. Bu safha biraz önce değindiğim gibi, yüzlerce yıldan beri tekrarlanan davranışların yinelenmesidir. Cumhuriyetin başlangıçtan beri izlediği, devlet işlerini din işlerinden ayırmak olarak tuttuğu yolu, olasıdır ki bundan 58 yıl önce, din aleyhine tutulmuş yol gibi suçlamalar ortalığı birbirine düşürecek ortam oluşturuyordu. Çünkü bu suçlamaların, asılsız olduğunu gösterecek en önemli ve inandırıcı etmen, yani zaman, henüz geçmemiştir. Önce bu propagandayı yapıyorlardı. Fakat dünya işlerinden din işleri ayrıldıktan sonra yıllar geçti ve vatandaşların inançlarında ve vicdanlarında başkalarının herhangi bir baskısı, yasaklaması ve karışması olmadığı kanıtlanmış oldu. ? Politikada aranılan şey, birtakım kişilerin ve bilhassa politikacıların dinleri ayrı kişilerin özgürlüğü aleyhine, devletin yasaları aleyhine dini inançları bir saldırı aracı olarak kullanmamalarıdır. Yasak olan budur. Olayda görüyoruz ki cehaletleri bir kısmının cehaletleri olabilir, bir kısmının bilerek tasarlamaları ile ve cümlesinin din elden gidiyor kastı ile bu kimseler değişik bir yöne yönlendiriliyorlar. Bu hareketler devlet ve Cumhuriyet karşıtı olan eylemli bir saldırı niteliğindedir. Din ile dünya işlerinin ayrılması sorununun ruhu buradadır. Laik yönetimde herkes, inançları ve kişisel davranışları konusunda bir yargıda bulunmaya zorlayan her türlü etkilerden ve yönlendirmelerden uzaktır. Vatandaşlar bunu siyaset aracı kabul ederek başkalarına gözdağı vermek veya devletin yönetiminde etkili olmak için kullanmazlar. ? Örneğin tekkelerin kapatılması yasal bir tasarruftur. Bunların gizli olarak çalışmaları, vatandaşları birtakım yönlere götürmeleri, kendilerini sorumluluğa sokmaktadır. Yıllardan beri bu gerçekler eksiksiz olarak, somut kanıtlarıyla anlaşıldıktan sonra, Menemen gibi, memleketimizin gerek gelişmişlik ve özellikle kültür yönünden ileri olan bir bölgesinde bu örgütler nasıl işleyebiliyor? İnsana hüzün veren şey budur. Sonra bu kuruluşlar çatışmaya sürükledikleri adamları ile ne derece vahşet yapabileceklerini gösteriyor ve bunu nasıl yapabiliyorlar? Görüntüler insana uyanma ve düşünme aşılayan noktalardı. Bu sorunların tartışması, birçok kez Büyük Meclis’te ve kamuoyu önünde yapılmıştır. Genelde ve özetle bilinmesi gereken şudur ki: Devlet güçleri örselenebilir, örselenmiştir gibi bir görünüm yaygınlaşırsa o zaman fesat tohumu ekenler böyle bir havayı elverişli bulmaktadırlar. Uykudan uyanmak!.. İsmet Paşa, konuşmasını alkışlar ve bravo sesleri altında şu cümlelerle tamamlar: “İşte arkadaşlar, dileğimiz, memlekette bu gibi gizli örgütler kuran, çok acıklı olaylara neden olan, Cumhuriyete karşı suikast girişiminde bulunanların, mahkeme önünde hızlı bir biçimde, adaletin gereğinin kendi özvarlığında denendiğini görmektir. Diğer taraftan, memleketin tamamının bu olay nedeni ile uykudan uyanarak gerek gidişatımızda, gerek yasalarımızda, gerek toplumsal ilişkilerde var olan eksiklikleri ortaya çıkarmış bulunsun. Bunların iyileştirilmesinde olumlu sonuçlar alabilelim. Şehit Kubilay, ailelerimiz içerisinde, anılarımızda, Cumhuriyet için başlı başına görev yapmış bir kahraman olarak yaşayacaktır. Ordunun verdiği bu aziz kurbanın ilham ettiği görevleri hepimiz dikkatle yerine getirmeliyiz.” İsmet Paşa’nın tarihi konuşmasından 2000’li yıllara geldik. Gelirken Maraş’ı gördük, daha dün Sıvas’ta Madımak’ı gördük. Günümüzde ise laik Cumhuriyete “Ilımlı (Amerikancı) İslam Devleti Modeli” biçiliyor. Dinci iktidar “türbana” sarılıyor. İşte bu ortamda, dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say’ın sözleri daha da büyük bir anlam kazanıyor: “Sanatçı, alnında ışığı ilk hissedendir’ özdeyişini, ‘Sanatçı, karanlığın tehlikesini ilk hissedendir’ anlamında da düşünebiliriz. Ortaçağ karanlığı bütün aydınlar gibi beni de kaygılandırıyor. En çok da gelecek kuşaklar için kaygılanıyoruz. Eğer günün birinde karanlık güçler Cumhuriyetimize ve ulusal değerlere hayat hakkı tanımazsa, onlara teslim olacak değiliz...’’ Tıpkı 77 yıl önce “ortaçağ”ın karanlığına teslim olmayan Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay gibi!.. obursali?cumhuriyet.com.tr Devrim Şehidi anılacak İZMİR/ADANA (Cumhuriyet) Menemen’de 77 yıl önce gericiler tarafından katledilen Şehit Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, bugün anıtı başında törenlerle anılacak. Ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen “Cumhuriyet Şehitleri Ulusal Koşusu” da gerçekleştirilecek. Kubilay Şehitliği’ndeki tören bugün saat 10.30’da başlayacak. Tören öncesinde kent merkezinden anıta doğru kortej yürüyüşü gerçekleştirilecek. Ayrıca saat 12.00’de de Menemen Büyük Park’ta “Kubilay’dan Özbilgin’e Laik Cumhuriyet Mitingi” yapılacak. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği “Cumhuriyet Şehitleri Ulusal Koşusu”na da, atletizm dünyasının yoğun ilgi gösterdiği etkinliğe, aralarında tanınmış isimlerin de bulunduğu 250 koşucunun katılmasının beklendiği bildirildi. “Aydınlığa Koşuyoruz” sloganıyla düzenlenen koşu, Menemen Tarımsal Araştırma Enstitüsü önünden saat 08.15’te başlayacak. Sporcular, Çanakkale Asfaltı’ndan Kubilay Anıtı’na dek 8 kilometrelik parkurda yarışacaklar. Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, Kubilay’ın şehit edilişinin 77. yıldönümü nedeniyle mesaj yayımladı ‘Laiklik, Cumhuriyetin geri dönülmez ilkesidir’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Büyük Önder Atatürk’ün, bilim ve aklın rehberliğinde, dogmalardan uzak bir düşünce sistemi bıraktığını belirterek, ‘’Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal, laik ve üniter devlet yapısına kastedenler, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesi olan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve ulusumuzun kararlı duruşu sayesinde emellerine ulaşamayacaklardır’’ dedi. Büyükanıt, laikliğin yıpratılmasının, Cumhuriyetin ve onun çağdaş kazanımlarının da yıpranması anlamına geldiğinin dikkatlerden kaçtığını dile getirdi. Büyükanıt, Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın şehit edilişinin 77. yıldönümü nedeniyle TSK mensuplarına yayımladığı mesajda, şunları kaydetti: ‘’Türkiye Cumhuriyeti’nin laik yapısını, çağdışı emellerinin önündeki en büyük engel olarak görüp bu yapıyı bozmak amacıyla yola çıkan gözü dönmüş mürtecilere karşı direnen Asteğmen Kubilay ile Hasan ve Şevki adlı iki bekçimizin büyük bir vahşetle şehit edilişinin bugün 77. yıl dönümüdür. Atatürk ilke ve devrimlerine gönülden bağlı bu fedakâr gençler, gerektiğinde bu uğurda ölmenin, ama asla eğilmemenin ne anlama geldiğini ortaya koyan kararlılıkları ile Cumhuriyet tarihindeki müstesna yerlerini almışlardır. Karanlık odaklar, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden itibaren, köhnemiş ve donmuş düşünceleriyle, ulusumuzun çağdaş uygarlık yolunda yürümesine engel olmaya çalışmışlar ve Atatürk ilke ve devrimleri için tehdit oluşturan girişimlerini her dönemde sürdürmüşlerdir.” Laikliğin, Cumhuriyetin vazgeçilmez ve geri dönülmez ilkesi olduğunu vurgulayan Büyükanıt, mesajına şöyle devam etti: “Laikliğin yıpratılmasının, Cumhuriyetin ve onun çağdaş kazanımlarının da yıpranması anlamına geldiği ise ne yazık ki dikkatlerden kaçmaktadır. Oysaki Türkiye’de laiklik, ülkenin şartlarına ve çağın ihtiyaçlarına uygun bir şekilde akılcı bir devlet yapısına geçmek için gerçekleştirilmiştir. Yüzyılların eskittiği köhne zihniyetlerle geçmişe saplanmakla varlığımızı korumamızın mümkün olmadığını ifade eden Büyük Önderimiz bizlere, bilim ve aklın rehberliğinde, dogmalardan uzak bir düşünce sistemi bırakmıştır. Atatürkçü Düşünce Sistemi adı verilen bu sistem, daima ileriyi hedefleyen çağdaş bir görüşü yansıttığı için bugünün olduğu kadar yarınların da ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir özelliğe sahiptir. Bu üstün nitelikleri ile zamanın seyri içinde, her kuşağın tutkuyla bağlanacağı yaşam tarzı olarak değerini koruyacaktır. Bağrından çıktığı yüce Türk Ulusunun engin sevgi ve güvenine mazhar olan Türk Silahlı Kuvvetleri, Atatürkçü Düşünce Sistemi doğrultusunda aldığı eğitim ve sahip olduğu çağdaş donanımla, daha iyiye ulaşmak için var gücüyle çalışmasını sürdürecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal, laik ve üniter devlet yapısına kastedenler, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesi olan Türk Silahlı Kuvvetleri ve ulusumuzun kararlı duruşu sayesinde emellerine ulaşamayacaklardır.” ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ‘’Menemen’de menfur bir hadise sonucu şehit edilen Asteğmen Kubilay, milletimizin Cumhuriyete sahip çıkma kararlılığının müstesna bir sembolü olarak tarihe geçmiştir’’ dedi. Gül, Kubilay’ın şehit edilişinin 77. yılı nedeniyle yayımladığı mesajında, öğretmen kimliğiyle, Atatürk ilke ve devrimleri ışığında, daha mutlu, daha çağdaş bir dünyanın var olabilmesi için mücadele eden Kubilay’ın, askerlik görevini yaparken, “kendini bilmez bir grup tarafından acımasızca şehit edildiğini’’ dile getirdi. Gül, tarihin, akıl ve sağduyusunu kaybetmiş, öfkesine yenik düşmüş insanları, saldırganlığı hiçbir zaman anlamaya çalışmayacağını, her zaman kınayacağını ve yargılayacağını belirtti. TBMM Meclis Başkanı Köksal Toptan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da birer mesaj yayımladı. Adana’da da tören Kubilay, Adana’da da çok sayıda parti, demokratik kitle örgütü ve bazı derneklerin birlikte düzenlediği etkinlikle anılacak. ADD Başkanı Ahmet Duman, Kubilay’ın; CHP, DSP, ADD, CUMOK, ÇYDD, Eğitimİş, EğitDer, Hacı Bektaşı Veli Derneği, Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve Tuncelililer Derneği’nin katılımıyla bugün 11.00’de Atatürk Parkı’nda düzenlenecek törenle anılacağını belirtti. İşçi Partisi’nde düzenlenen toplantıda, “Gericiliğe direnen Kubilay ve arkadaşları, bağımsız laik bir Cumhuriyet için canlarını verdiler” denildi. Gül: Cumhuriyet sembolü olarak tarihe geçti CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle