18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 ARALIK 2007 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Hitler’in harika çocukları... dolf Hitler ve yandaşları 8 Kasım 1923’te Bavyera’da bir darbe girişiminde bulunurlar. “Geçici Alman Ulusal Hükümeti”ni ilan eden darbeciler ertesi gün silahlanıp Feldherrenhalle’ye yürürler. Çıkan çatışmada Hitler ve adamları 4 polisi öldürür. İhtilal girişimi başarılı olmaz. Darbeciler tutuklanır. Darbe girişimi ile devletin güvenliğini tehlikeye sokmuşlardır. Bu suçun cezası idamdır. Ancak nasyonal sosyalist ideolojiye yakın olduğu bilinen yargıç Neithardt’ın başkanlık ettiği mahkeme heyeti Hitler’i sadece 5 yıl hapis cezasına çarptırır. Çünkü Hitler’i destekleyenler, başta eyalet Adalet Bakanı Franz Gürtner olmak üzere politikaya damgalarını vurmuş kişilerdir. Hitler, 9 ay sonra serbest bırakılır. 2. Dünya Savaşı’nda Landsberg’de 15 bin esir işçi ölür. Kent, adını savaş sonrasında da duyurur. Hitler’e destek vermiş oldukları için müttefiklerin suçlu gördüğü endüstri patronları A Almanya’ya, Sovyetlere Friedrich Flick, Alfred Krupp ve benzerleri S T U T T G A R T karşı “kale” görevini günlerini, bir zamanlar Hitler’in kaldığı verirler. Ancak ülkenin Landsberg hapishanesinde geçirir. Yeni bir an önce güçlenmesi Almanya için ortak planlarını orada yaparlar. gerekmektedir. Hitler’e 1933’te Almanya’ya el koyan Hitler ile hizmet eden Alman yardakçılarının palazlanması ve 13 yıl ayakta endüstrisinin patronları kalması, Alman endüstrisinin bu “babaları” AHMET ARPAD hâlâ hayattadır. Ülkeye sayesinde mümkün olmuştu. Onlarsız Hitler gerekli olanlar hapisten bir hiçti. Nazi Almanyası’nın orduları, Flick, çıkarılıp, aklanır. Kadın gazeteci Nina Krupp ve şürekâsı olmadan komşu ülkeleri Grunenberg geçenlerde, bu insanları konu istila edemez, savaşamazdı. 40 milyona yakın alan kitabını, Daimler Benz’in uzun yıllar insanın ölümünden, Hitler’e hizmet etmiş olan yönetim kurulu başkanlığını yapmış olan bu endüstri patronları da sorumludur. 1945’te Edzard Reuter ile birlikte Stuttgart’ta tanıttı. savaş sona erdiğinde Avrupa bir yıkıntıdır. ABD’nin desteği ile nasyonal sosyalizmin Dörtler’in işgalindeki Almanya’da insanlar kolları sıvar, yüz binler bombalanmış kentlerde kalıntıları üzerine Batı Almanya’yı inşa edenler, Nazilerle işbirliği yapmış olan bu moloz yığınlarını kaldırır. Sovyetler’in el çıkarcılardı. Grunenberg onlar için, koyduğu doğu bölgesi 1949’da batısından “Komünistlerden nefret eden, solcuları koparılır. 20. yüzyılın ikinci yarısına girilirken sevmeyen, ataerkil düzenin temsilcileri, Batı ile Doğu arasına demirden perde çekilir. despot ruhlu, politik görüşleri en sağda, İngilizlerle Amerikalılar kurdurdukları Batı NSDAP üyesi insanlardı” diyor. Hitler için bu kişiler bulunmaz nimetti. Yetenekli mühendisler ve teknisyenlere de kucak açmıştı rejim. Onlar sayesinde Nazi Almanyası 19421944 arasında silah gücünü üçe katlamıştı. Savaş sonrası Amerikalılar bu insanların çoğuna yeşil ışık yakmıştı. Dizginler yine Flick, Krupp, Abs, Sohl ve Zangen’in elindeydi. Savaş yıllarında silah endüstrisiyle bakanlık arasındaki alışverişten sorumlu Mommsen Batı Almanya’da önce Krupp’u yönetir, ardından Başbakan Helmut Schmidt tarafından Savunma Bakanlığı’nda yüksek bir göreve getirilir. Nazilerin silahlanmadan sorumlu bakanı Speer’in “öğrencisi” Schlieker savaş sonrasında armatörlüğe soyunur. Speer’in bakanlığında mali işlerden sorumlu Hettlage, ilk Başbakan Adenauer’in mali danışmanı olur. Adenauer, Hitler’in İçişleri Bakanlığı’nda Yahudi karşıtı kararnamelerin altında imzasını atmış olan Globke’yi güvenlik danışmanı yapar. Yahudilerin elinden alınan büyük alışveriş merkezlerine konan, Hitler’in peşinden ayrılmayan Neckermann etkisini Batı Almanya’da sürdürür. Savaş yıllarında Opel şefi olarak Hitler’in ordusuna kamyonlar yetiştiren Nordhoff da savaşın ardından Volkswagen’in başına geçirilir. 1951’de kurulan Federal Kriminal Dairesi’nde 25 SS subayı önemli görevlere getirilir. Batı Almanya’nın ilk başbakanı Konrad Adenauer’in şu sözü unutulmaz: “Temiz su yoksa kirli su dökülmez!” Gelecek on yılda Almanya’nın dünyanın en güçlü üç ülkesi arasına girmesini düşleyen ve bunun gerçekleşmesi için de Ludwig Erhard döneminin özlemini çektiğini söyleyen Başbakan Angela Merkel, Alman kalkınmasını Hitler’in “harika çocukları”nın gerçekleştirmiş olduğunu unuttu mu acaba? www.ahmetarpad.de Muammer saygıdeğer kadın ves L. her zamanki gibi gazetecilerinden Memona saat 7.30 civarında Hintermann, 1984 yılında bir lisenin karşısındaki kafenin röportaj için gittiği Libya’da Amerikan barına tünedi. Kaddafi’nin kendisine Sabah kahvesini yudumlarken tecavüz etmeye kalkıştığını, gözü tezgâhın üstünde duran beceremeyince de nasıl Le Parisien gazetesinin “ölüm”le tehdit ettiğini başsayfasına takıldı. Ana anlatıyordu. Memona’nın manşetin üstüne, nispeten yaşadıkları Muammer’in küçük kırmızı harflerle sicilindeki ne ilkti, ne de “Kaddafi Paris’te” ibaresi sonuncu. Ama bu durum yazılmıştı. Hemen alttaysa Muammer’in sicilindeki en kocaman karakterlerle atılmış hafif ithamlardan biriydi. “Rama Yade bozuluyor” “Rehber” Libya başlığının iki yanında, Rama zindanlarından çürüyen Yade ile Muammer “muhalifler” ve Kaddafi’nin fotoğrafları yer “göçmenleri”, izi alıyordu. Pürüzsüz çikolata bulunamayan “kayıpları”yla teninin üstünden çakmak Batılı demokratların, insan çakmak çakan hiddetli, güzel, hakkı savunucularının “dost iri kara gözleriyle bakan Araplar” içinde en az Rama, çenesini endişeyle iki dikkatini çeken, en zararsız parmağının arasına almıştı. olanlardandı. 1986’da Öteki taraftaki Muammer ise Berlin’de Amerikalı askerlerin kara gözlükleri ve siyah örgü gittiği bir diskoteğin kalpağımsı çöl kepisinin kundaklanması, İskoçya’da altına saklayamadığı hınzır (1988) ve Kongo’da (1989) bakışıyla sırıtıyordu. Yves L. havada patlayarak düşen biri gazeteyi önüne çekti. İç Amerikan, diğeri Fransız sayfada “Fransa paspas yolcu uçağı suikastları gibi değildir” diye başlayan, terörist “eylemlerin” ardında Rama ile yapılmış bir söyleşi vardı. Okudukça için için hem olduğu ortaya çıkmıştı. Yıllar süren mahkemeler sonucunda bozuldu, hem sevindi. 20 suçunu teslim eden “Rehber” yıldır lisede tarihcoğrafya uluslararası onuruna(!) öğretmeniydi. Dünyanın milyarlarca petrodolar nereye geldiğinin farkındaydı. tazminat ödeyerek kavuştu. Kahveciye, “Pes yahu, ne Ancak onu hiçbir önemli Batı günlere kaldık! Paris’in ülkesi davet göbeğine Bedevi etmiyordu. Kontrat çadırını PARİS avcılığı adına Putin, kurdurtabilen Hu Cintao gibi Kaddafi gibi bir şaibeli liderleri diktatör artığına ziyaretten hiç muhalefet gocunmayan Nicolas yapmak bile Sarkozy, Sarkozy’nin UĞUR HÜKÜM Muammer’e Amazonlarına “ücretini” ödemek düştü...” diyerek kaydıyla davetiye çıkarttı. acı acı gülümsedi. Aslında ilk “10 milyar Avro’luk sipariş bakışta Muammer ile daha” söylentileri Fransız Rama’nın epeyce ortak kamuoyunu önceden noktası vardı. Bir kere ikisi de neredeyse uyuşturmuştu. En aslen ve de halen Afrikalıydı. şiddetli tepki beklenmedik İkisi de iktidardaydı. İkisi de yerden geldi. Rama, Le derece farkıyla otoriter Parisien’deki söyleşisinde rejimleri temsil etmiyorlar Afrikalı “Rehber” ağabeyiyle mıydı? İkisi de kâğıt üstünde uyuşmadığı noktaların altını “kadın haklarına”(!) sahip çiziyordu. Yves kahveciye çıkmıyorlar mıydı? Ne yani dönerek “Kızın “Bond Girl’vari” kadın korumaları, “Amazonlar”ı ile samimiyetini, söylediklerinin Sarkozy’nin yıllar boyu övünüp pozlar senaryosu olup olmadığını veren, onlarca dilde basılıp, sorgulayabiliriz ama kulak milyonlarca adet dağıtılan vermekte yarar var” dedi ve radikal “İslamMarksizm” Senegal kökenli İnsan sentezi “Tarım Devrimi”ni Haklarından Sorumlu Devlet anlatan “Yeşil Kitap”ın Sekreteri’nin sözlerini yüksek muharriri Muammer Kaddafi sesle okumaya devam etti: değil miydi? Hatta “Rehber” “Albay Kaddafi bilmelidir UNESCO’da Afrikalı ki, Fransa, terörist aydınlara(!) yönelik yaptığı nitelensin nitelenmesin her konuşmada, göçmenlere davranışından ötürü Fransa’ya türlü yöneticinin alçakça cinayetlerinin kanlı ayak ders vermiş ve de 38 yıldır izlerini silebileceği paspas “Albay” sıfatıyla hüküm değildir. Fransa ölüm sürdüğü Libya’da seçimlere öpücüğünü kabul edemez.” gerek kalmayacak kadar Bu ceylan edalı kız kimin “Doğrudan Demokrasi” öpücüğünü nereye kadar yaşandığını anlatarak kabul eder bilemeyiz, fakat devrimciliğini(!) kanıtlamış, Fransız ağabeyi Sarkozy’nin 1970’lerde Amerikalıları kapı Fransa’yı Rama’nın deyişiyle dışarı edecek kadar da bir “ölümcül öpücüklerin “antiemperyalist”ti. ağır bastığı ticaret dengeleri Ancak madalyonun öteki terazisi”ne çevirdiğinden hiç yüzünde epeyce farklı kuşkumuz yok. “Yâr bize bir görüntüler mevcuttu. Fransız muhalefet gerek...” kamu kanallarının en Rama ile Y Tarih soslu siyaset tartışması krayna ile Rusya arasında, şimdi de U “İkinci Poltava Savaşı” yaşanıyor. Kiev Belediyesi, yakın zamanlarda, Rus kilisesinin olduğu sokağa, Ruslara karşı İsveçlilerle ittifak yapan Kazak atamanı (Kazakların önderi) İvan Mazepa’nın adını verince, Rusya’ya yakın çevreler kıyameti kopardı. Aslında, bu olay zamanla unutulup gidebilirdi. Fakat 2009 yılının Poltava Savaşı’nın iki yüzüncü yıldönümü olması ve Putin’in Yuşçenko’ya yaz aylarında yaptıkları görüşmede Rusların Poltava Zaferi’nin iki yüzüncü yıldönümünü savaşın geçtiği yerde, yani Ukrayna’nın Poltava şehrinde kutlamayı teklif etmesi, iliklerine kadar siyasete bulaşmış bir tarih tartışmasını başlattı ve görünen o ki bu tartışma 2009’a kadar kızışarak sürecek. Putin’in kutlamayı teklif ettiği Poltava Savaşı, Rus Çarı I. Petro’nun, dönemin süper devletlerinden İsveç’i “Yenile yenile yenmesini öğreneceğiz” diyerek bozguna uğrattığı savaş. İsveç Kralı, savaştan önce, Kazak atamanı Mazepa’ya bağımsızlık vaat ederek onunla ittifak yapıyor. Fakat hem Petro’nun savaş taktikleri hem de Kazak liderlerin çoğunun kilisenin telkinine uyarak Mazepa’nın peşinden gitmemesi sonucunda, İsveç ordusu ağır bir yenilgi alıyor ve Kral XII. Şarl ve İvan Mazepa, Osmanlı’nın Bender Kalesi’ne sığınıyor. Rusların Türk topraklarına girmesi de beraberinde bizim Baltacı’nın “marifetleri” ile övündüğümüz Prut Savaşı’na yol açıyor. Savaşın, Rus tarihi açısından önemi büyük. Zira Rusya, bu savaş sayesinde yanı başındaki süper güce ölümcül darbeyi indirip imparatorluk KİEV haline gelmiş. İki yıl sonraki kutlamalar, Rusya için bu bakımdan önemli. 2005’teki İkinci Dünya Savaşı DENİZ BERKTAY etkinlikleri, çevrede renkli devrimlerin yaşandığı ve “Acaba sıra Rusya’ya mı geliyor” korkusunun kendisini hissettirdiği ve İkinci Dünya Savaşı’nda kitlesel olarak Almanları desteklemiş olan Doğu Avrupa ülkelerinin NATO’ya girerek Rusya’ya ateş püskürdükleri dönemdi. Moskova’da Putin’in kurdurduğu gençlik örgütü Naşi de, benim de görme şansına sahip olduğum ilk kitle gösterisine 2 bin kadar İkinci Dünya Savaşı gazisi getirmişti ve hareketin lideri kürsüden “İkinci Dünya Savaşı’nda düşmanın ülkemizi işgal etmesine izin vermedik, şimdi de renkli devrimlerin ülkemizi işgaline izin vermeyeceğiz” diye bağırıyordu. Şimdi ise Rusya yönetimi işgal korkusunu işlemek yerine, tekrar süper güç olduğunu kendi vatandaşlarına gösterme çabasında. Poltava Savaşı’nın yıldönümünü kutlamak da bu politikaya iyi bir malzeme olabilir. Fakat aynı savaşın Ukrayna açısından anlamı çok farklı. Savaş, bir taraftan Rusya’yı imparatorluk haline getirirken bir taraftan da Ukrayna’nın özerkliğini neredeyse tamamen kaybetmesine yol açmış. Bunun da dışında Yuşçenko yönetimi, bir taraftan yeni bir milli tarih yazma, bir taraftan da tıpkı Putin’in yaptığı gibi kendi politikalarına tarihten örnekler bulma derdinde. O nedenle Yuşçenko da “Poltava felaketini” anma etkinlikleri düzenlemeye karar verdi. Yuşçenko’ya göre, Mazepa’nın İsveç’le ittifakı, “Ukrayna’nın Batı’ya entegrasyon çabasının” bir örneği. Taraflar kendi söylemlerine tarihten dayanak bulmaya bu kadar meraklı olunca, buralarda daha çooook “tarih” tartışması dinleyeceğiz. Morales sahada olivya Devlet Başkanı Evo B Morales, ülke genelinde kutlanan Madenciler Günü etkinlikleri çerçevesinde önceki gün düzenlenen bir futbol maçına oyuncu olarak katıldı. Futbola olan ilgisiyle tanınan Morales, Huanuni kentinde düzenlenen maç öncesinde ısınma hareketleri yaparken objektiflere yansıdı. Madenciler Günü için düzenlenen törenler renkli kutlamalara sahne olurken Morales’e eşlik edenler arasında, yardımcısı Alvaro Garcia Linera da yer aldı. (Fotoğraflar: AP) İbrahim’in destanı brahim Çenet, hem 68’li, hem de İ 78’li... O, göçmen kuşların tersine bir seyir izleyerek yazlarını Türkiye’de, kışlarını İsveç’te geçiriyor. “Bir ayağı orada, bir ayağı burada” diyeceğim ama İbrahim’in bir bacağı ve iki kolu yok!.. 6 Mayıs 1972’de, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamlarını protesto etmek amacıyla düzenlenen eylemlerde kaybetmiş onları... Günümüzde kimi omurgasızlar iki ayaklarının üzerinde bile duramazken İbrahim, protezler içindeki iki kolu ve bir bacağına inat, diğer sağlam ayağı üzerinde dimdik, mücadelesini sürdürüyor... İsveç’e son gelişinde havalimanında onu karşılarken “Hocam, bu yılki umre ziyaretiniz ne kadar sürecek?” diye takılıyorum. Çünkü, daha bu ülkeye adımını atar atmaz, yapacağı işleri bir an önce tamamladıktan sonra geri dönmenin telaşı içinde. Örneğin, bu gelişinde, doğduğu Osmaniye’nin Çardak köyünde her yıl düzenlenen Anadolu Halk Bilimleri ve Kültür Derneği’nin 2008 yılı etkinliklerine İsveç’ten yazar ve sanatçıları da çağırmayı planlıyor. Daha gelmeden, Türkiye’den telefon açtı, ileti gönderdi; “Malmö Belediyesi’yle, Güney İsveç Yazarlar Birliği’yle görüştün mü?” diye... İbrahim, İsveç’te geçireceği 23 ay içinde elindeki kapsamlı Karacaoğlan araştırmasını tamamlamaya çalışacak. Karacaoğlan’ın, Çukurova’da yaşadığı yerlerle ilgili kamera görüntülerini izletirken ozanın, “Varayım ineyim Osman eline/ Aşka düşen gönül yorulmaz imiş/ Herkes sevdiğini almış yanına / Garibin halları sorulmaz imiş...” dizelerini mırıldanıyor. Karacaoğlan’ın şiirlerinde adı geçen pınarları, dağları, dereleri arayıp bulmuş, onları bir bir görüntülemiş... İbrahim Çenet’le, İsveç’te 15 yıl kadar önce, bilgisayarın insan yaşamına henüz yeterince girmediği koşullarda tanıştığımızda, bana günler boyu 1968 ve 78 yıllarına ait anılarını anlatmıştı. Adeta şiirle yatıp kalkıyordu... Bin Çiçekli Bahçe, Acı Çocuğu Kırağı Çalmaz, Anadolu Çingeneleri ve Öz adlı “taş baskı” şiir ve deneme kitaplarını daktiloyla yazıp, fotokopi ile çoğaltarak birlikte hazırladık. Onu heyecanlandırarak anılarını yazmasını öneriyordum. Mahir Çayan’ın dava arkadaşıydı. İstanbul Hukuk Fakültesi’nde MALMÖ Deniz Gezmiş’le aynı sınıfta okumuştu. Ziya Yılmaz, Cihan Alptekin ve Ulaş ALİ HAYDAR Bardakçı ile NERGİS birlikte gençlik eylemlerine katılmıştı. Gençlik hareketi içinde, ilk kez 1968’de Amerikan 6. Filosu’nun İstanbul’a gelişini protesto eylemine katılarak yer almıştı. Deniz’lerin idam edildiği gün düzenlenen protestolardan birinde parçalanan iki kolu ve bir bacağı, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Prof. Dr. Kaya Gürsel ve o zamanlar doçent olan Kemal Alemdaroğlu tarafından kesilmişti. Narkozun etkisinden çıkar çıkmaz zamanın Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün tarafından görevlendirilen timler tarafından sorgulanmak istenmiş, ancak o zamanki doktorları ve Başhekim Fahri Arel buna izin vermemişti. Taburcu edilir edilmez hastaneden alınarak Selimiye Kışlası’ndaki sorgu hücresine götürülmüş, yaralarının iyileşmesi beklenmeden işkenceye yatırılmıştı. Selimiye’deki Dingo’nun hanında, Yılmaz Güney, Fevzi Çakmak’ın oğlu Adnan Çakmak, Talat Turan ve Orhan Savaşçı ile birlikte yatmıştı. Çenet, hem 12 Mart’ta, hem 12 Eylül’de hapiste en çok yatma rekorunu elinde bulundurmasa da, cezaevine en çok girip çıkanlardan biriydi. Bu dönemlerde Selimiye Askeri Cezaevi başta olmak üzere toplam 7.5 yıl hapis yatmıştı. Çenet, 1990’da İsveç’e sürgün olarak geldi. Pasaport verilmediği için 1998’e dek Türkiye’ye dönemedi. Dönme koşullarını sağlar sağlamaz yazlarını Türkiye’de, kışlarını İsveç’te geçirmeye başladı. 2004’te Osmaniye’nin Çardak köyünde, Prof. Dr. Yalçın Yüreğir, Doç. Dr. Çetin Veysal, mimar Haydar Aktürk, mühendis Deniz Kaypak ve heykeltıraş Ahmet Kamacı ile birlikte kurdukları Anadolu Halk Bilimleri ve Kültür Derneği aracılığıyla halkbilimi ve çeşitli sanat dallarında etkinlikler düzenlemeye başladılar. 2005’ten itibaren dernek adına “Özgür İnsan Ödülü” verilmeye başlandı. Prof. Yüreğir, Prof. Dr. Afşar Timuçin, şair yazar Ataol Behramoğlu, sinemacı Abdurrahman Keskiner ve eski TMMOB başkanlarından Kaya Güvenç’ten oluşan dernek jürisi, ilk “Özgür İnsan Ödülü”nü 2005’te Muazzez İlmiye Çığ’a verdi. Ödül 2006’da Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’na, 2007’de yazar Yaşar Kemal’e verildi. [email protected] CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle