27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 ARALIK 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Beşt Necati Yıldırım: “Sel gider kum kalır misali, AKP’den geriye ‘5 t’ formülü kalacak; türban, takıyye, tarikat, tahribat, tahakküm!” Ya ğ m u r E k i m AB kazanımlarında dokuz yıl geriye gidilmiş... “Ortaçağ’a da dönebilirlerdi!” KÜÇÜK bir dükkân sahibinin dahi işyerini çocuklarına devrettikten sonra, onları kendi haline bırakmadığını ve dükkânın iflasa sürüklendiğini anladığında işe el koyduğunu anımsatıyor Reşit Çağın: “Atatürk’ün 1938’de bıraktığı çağdaş uygarlık yolundaki Türkiye ne yazık ki bugün, İran’a benzeme ve bölünme korkularının açıkça seslendirildiği, adeta bir ‘Acem Kürdi Faslı”nı icra edenlerle bunu seyredenler halinde ve büyük bir gafletle kıyamete doğru ilerlemektedir. Doğrusu fasılcılar çok da keyifle çalmaktadırlar! Faslın peşrevi; değiştik taahhüdü, özgürlük, insan hakları, demokrasi nağmeleri ve AB kriterleri ile başlamış, Çinli bilge KuanTzu’nun; ‘Bir yıl sonrasıysa düşündüğün tohum ek, 10 yıl sonrası için ağaç dik, 100 yıl sonrasını düşünüyorsan halkı eğit’ öğüdüne uygun olarak dinsel eğitim, PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Acem Kürdi Faslı kadrolaşma ve siyasallaşma şeklinde faslın birinci bölümü tamamlanmıştır. 22 Temmuz ‘yola devam ara taksimi’nden sonra ise, daha fazla demokrasi, özerklik, iki halk, ‘PKK kardeşimizdir’ küstahlığının Meclis’te dile getirilmesi, dindar Cumhurbaşkanı yalanıyla Çankaya’yı, yargıyı, YÖK’ü ele geçirme hamlelerinin adım adım gerçekleştirilmesi şeklinde ‘faslın ikinci bölümü’ icra edilmektedir. Bugün nasıl, geçmişteki ‘Çekiç Güç’ uygulamaları, demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi kutsal kavramların teröristlere kaptırılması, Milli Güvenlik Kurulu’nun Psikolojik Harp bölümünün kapatılması hata olarak kabul ediliyor Umut (7) 20. yüzyılın yaklaşık ilk üç çeyreklik bölümü, toplumlarda kitleselliğin öne çıktığı dönemdir. O yıllarda insanlık iki dünya savaşının, sınıf ve bağımsızlık savaşımlarının da etkisiyle coşkulu kalabalıkların dev yürüyüşlerine, büyük kitlesel gösterilere tanıklık etmiştir. Kitleleri harekete geçiren en coşkulu işçi ve gençlik marşları da aynı dönemde bestelenmiştir. Bir başka deyişle, kitlesellik o dönemin koşullarından kaynaklanan, o koşullara uygun, aynı zamanda da etkili bir davranış biçimidir. Fakat 1970’lerle birlikte kitleselliği tetikleyen koşulların hızla değişmesiyle bu davranış biçimi de değişerek yerini bireyselliğe bırakmıştır. Bugün geriye dönüp baktığımızda kitleselliğin kendi içinde belli bir otoriter yapılanma yarattığını görüyoruz. Bu yapılanma yalnızca Türkiye’de değil dünyanın her yanında kitlesel eylemlere öncülük etmiş siyasal partiler, sendikalar, öğrenci dernekleri gibi belli başlı kitle örgütlenmeleri için de geçerlidir. Bu otoriter yapılanmalar Batı’da 1968 gençlik hareketiyle birlikte sarsılmış, izleyen yıllarda giderek çözülmüştür. Batı’daki komünist ve sosyalist partilerde görülen yönetseldavranış değişiklikleri de ‘reel sosyalist’ blokun 1990’ların başında çökmesinden çok önce, 1968’den hemen sonra başlamıştır. Batı’daki sivil toplum örgütlerinin ve yeni tip örgütlenmelerin ortaya çıkmaları da aynı yıllara rastlamaktadır. Örneğin, daha sonraki yıllarda Almanya Federal Cumhuriyeti’nin iç ve dış politikalarında ağırlık kazanacak olan Yeşiller Partisi’nin temelleri de 1970’li yılların ortalarında atılmıştır. O zamanlar iki parçalı olan Almanya’nın batısında irili ufaklı binlerce sivil toplum girişimi, aralarında iletişim kurarak partileşme düşüncesini geliştirmişler, parti başvurusu ancak 13 Ocak 1980 günü gerçekleşmiştir. Bu yeni tip partinin üç yıl sonra, 1983 genel seçimlerinde oyların yüzde 5.6’sını alarak Federal Parlamento’ya 27 milletvekili soktuğunu buraya bir not olarak düşelim. Toplumumuz ise bu gelişmeleri ıskalamıştır. 1960’lar, 1970’ler Türkiye’de kitleselliğin doruğa çıktığı yıllardır. O görkemli öğrenci yürüyüşlerini, katılımcı sayılarının yüz binlerle ifade edildiği işçi gösterilerini, 1 Mayıs kutlamalarını, 1516 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi’ni, yaygın sendikalaşmayı, öğretmen örgütlenmelerini anımsayalım, bir de günümüze bunlardan ne kaldığını düşünelim. Gelinen noktaya ilişkin temel soruların yanıtı için 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerini göstermek tek başına yeterli olmadığı gibi aldatıcıdır da. Darbeler hiç kuşkusuz insanları yıldırmış, partileri, sendikaları, öğrenci derneklerini dağıtmış, kitle örgütlenmelerinin soluk borularını tıkamıştır. Fakat darbelerle sınırlı yanıtlar yine de yeterli değildir. Osmanlı devlet ve toplum yapısından gelen pederşahi/ataerkil gelenekler, doğal olarak onun enkazı üzerine kurulan Cumhuriyete ve topluma yansımıştır. Bu tür devlet ve toplum yapılarında bireylerin en büyük korkusu, merkez tarafından benimsenen ve sürdürülen siyasetlere, yaptırımlara aykırı davranmak olmuştur. Çünkü devlet, otoriteryasakçı çizgisini kuruluşundan günümüze kadar kesintisiz olarak sürdürmüştür, sürdürmektedir. Bu süreçte farklı muhalif kesimler yine farklı dönemlerde ‘nöbetleşe’ olarak otoriteryasakçı devlet baskısından payını almıştır. Böyle bir yapıda ‘bireylerin’ demokrasi ve özgürlük gereksinimi duyması, duyduğu gereksinimin beyninde karşılığını yaratması, yarattığını da içselleştirmesi olası değildir. Çünkü demokrasi de, özgürlük de ancak kullanım şansı bulduğu koşullarda içselleştirilerek somut istemlere dönüştürülebilir. Uygulanamadığı sürece demokrasi kavramının da, özgürlük kavramının da içi doldurulamaz. Bu nedenledir ki tarihimizin hiçbir döneminde demokrasi ve özgürlük, toplumumuzda çoğunluğun ‘vazgeçilemez’ istemi/talebi olmamış; demokrasi de, özgürlükler de topluma devlet tarafından, yukarıdan sunulmuştur. 1960’lı ve 1970’li yıllardaki kitlesel eylemler de 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında kabul edilen 1961 Anayasası’nın sağladığı yasal zeminde gerçekleştirilmiştir. 12 Eylül 1981 darbesi ise yine yeni bir anayasa ile bu zemini ortadan kaldırmıştır. O günden bugüne demokrasi ve özgürlükler doğrultusunda hiçbir kitlesel gösteriye tanık olunmamıştır. Bireylerinin demokrasiyi içselleştirmediği bir toplumun demokrat olması düşünülemez. Demokrasi bireysel bir istemdir, bilinçli bireyler demokrasiyi önce kendileri için isterler, elde etmek ya da korumak için mücadele ederler. Demokratik toplumlar da demokrasi vazgeçilemez bir gereksinim onu korumak için mücadeleye hazır bireylerin bir araya gelmesinden oluşur. Türkiye’de ise demokrasiyi içselleştirmiş, vazgeçilmezliğinin bilincinde olan, onu korumak için mücadeleye hazır, bu mücadelenin gerektirdiği özverilerde bulunmaya razı bireylerin sayısı son derece azdır. Bu durum toplumumuzdaki bireylerin yurttaşlık bilincini de doğrudan etkilemektedir. İçinde bulunduğumuz dincileşme/dincileştirme sürecinde bireylerin yeniden ‘kulluğa’ çark etmeleri, bu nedenle böylesine kolay gerçekleşmektedir. eposta: dkavukcuoglu@superonline.com Gül’ün damadı mobilyada damping yapmış. Gül de devlette yapıyor! Konsey Yobaz takımından bir grup gazeteci, medyanın etik değerlerini korumak için bir konsey kurmuş; Basın Konseyi’ne ve RTÜK’e yardımcı olacaklarmış. Yobaz çalar, liboş oynar! ve ne yazık ki bu özeleştiri artık bir anlam taşımıyorsa, korkarız yarın da, ‘İran’ın aydınları da irtica böyle geliyor, aman dikkatli olun diye uyarmışlardı ama demokrasi hatırına katlanmıştık’, ‘Kuzey Irak oluşumuna, çuval geçirmeye tepkisiz kaldık, siyasilere söz geçiremedik, konuşmakla yetindik, hata etmişiz’ pişmanlığı nafile bir itiraf olarak tarihin tozlu dosyalarında yerini alacaktır. Ancak ‘fasıl’ tamamlanmış olacaktır. Bıçak kemiğe değil, dinci ve bölücü ihanetin satırı devletin omurgasına dayanmış durumdadır. Tehlikenin farkında olanlar, ABD’li şefin idaresinde hazırlanan ‘anayasa darbesi’nin, ‘dönülmez akşamın ufku’na doğru geçiş taksimini oluşturarak faslın sonunu getireceğini ve ‘Atatürk Güneşi’nin batışını simgeleyeceğini acı ve kaygıyla bilmekte ve fakat nedense sadece izlemektedir.” SESSİZ SEDASIZ (!) Ermeni savlarından terörü desteklemeye! İSVİÇRE’DE, Ermeni soykırımının emperyalist bir yalan olduğunu belgeleriyle kanıtlamak suç sayıldı; Alp Dağları’nın yüksek yargıçları “Ermeni soykırımı yalandır” diyen Doğu Perinçek’e yerel mahkemenin verdiği 90 günlük hapis cezasını paraya çevirerek iki yıl öteleyip onayladı! “Başkalarının türlü konudaki suçlamaları ile sıkça karşılaşan bizlerin bu kararı iyi irdelemesinde yarar var” diyen Ceyhun Balcı’nın yorumu: “Bir kez, eli silahlı terör çetelerini gerilla olarak adlandırıp, özgürlük savaşçısı olarak niteleyenler bir adım daha ileri gidip terorizm için ‘insan hakları’ isteyebilirler. Yerel yönetimler kullanılarak, terör Küme Işık İşgüden: “AKP etrafında kümelenmiş, profesörlere bakınca Sakallı Celal’in sözü geliyor akla: Cehaletin bu kertesi tedrisle kabildir!” Ant Yaşar Şengel: “Öğrenci andından Türklük kavramı çıkarılsın, yeni ant ‘tarikatçıyım, takıyyeciyim, cemaatçiyim’ diye başlasın!” örgütüne her türlü destek verilir ve bununla da kalınmayarak terör örgütü ve yandaşları toplum gözünde yüceltilir. Halkın oylarıyla seçildikleri varsayılanlar girdikleri meclisin açılışında içtikleri andı sesleri titreyerek dile getirirler. Elbette, çok geçmeden içilen andın tersine ne varsa yaşama geçirirler. Yukarıda anılan yığınla söylem ve eylem, kapısında bekletildiğimiz ‘uygarlık treni’ uğruna sineye çekilir. Hoş görülür! Çünkü dünyanın para babası olarak bilinen ‘uygar’ İsviçre’de koskoca bir ulusun ‘soykırımcı’ olarak tanımlanması özgürlüğü vardır. Hem de belge ve bilgiye dayanmadan, söylentilere dayanarak.” behicak?yahoo.com.tr ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Güre’ye Uğradınız mı? Bayramı Kuzey Ege’de geçiren okurlarımıza, evlerine dönmeden bir önerimiz daha var… Edremit Körfezi’nden geçerken, birkaç saatliğine de olsa mutlaka Güre’ye uğrayın. Böylece, hem gelecek tatil yerinizi şimdiden seçmiş; hem de “umutlar”ınızı “taze”leyerek” eve dönmüş olacaksınız… Çünkü Güre, efsanevi İda Dağı’nın (Kaz Dağları) koynundaki ayrıcalığını “rant betonlaşması”na tercih etmedi; geleneksel dokusunu apartmanlaştırmadı; doğasını, zeytinliklerini emlak ve inşaat pazarına açmadı; şu kültür yoksunu “kimliksiz turizm”e karşı da yöresel değerlerini koruyarak direnmenin eşsiz “kazanım”larını yaşıyor… Tatil bitişinde, işte böylesi bir kahramanlıkla tanışarak eve dönmek kadar anlamlı başka ne olabilir ki? Özellikle de günümüzün şu “teslimiyet”çi ortamında… Nitekim Mimar Cengiz Bektaş da mimarlık öğrencilerinin doğa ve kültürle sarmaş dolaş bir yurtseverlik bilinciyle yetişmeleri için yaz okulu çalışmalarını yılzin “durum”larına bakıldığında “mucize” denebilecek bu imar düzenini Başkan Saka, bakın nasıl özetliyor; “Zeytin ağacından daha yüksek bina yapmıyoruz; en çok 2 kata izin var ve yer seçiminde de ilk koşul zeytin ağaçlarının korunması…” Dahası, aynı özgün dokunun ve dinginliğin sürdürülebilmesi için “süpermarket”lere de izin yok; böylece geleneksel çarşı ve pazarlar da yaşatılarak gelecek kuşaklara armağan ediliyor… Hele şu tipsiz ve tekdüze “blok” mimarisiyle ovalardan dağlara tırmanan TOKİ konutlarının bile, Güre’de yüz bulamaması, mimarlık ve şehircilik adına ayakta alkışlanması gereken bir duyarlılık değil mi? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com ‘Oy’lar korumaya.. İşte böylesi imar kısıtlamalarına rağmen, Kamil Saka’nın “5 dönem”dir başkan seçilmesi ise birçok kentimizdeki “imar popülizmi”nin artık sorgulanması gerektiğini gösteriyor. Oy alabilmek için SİT alanlarına bile “rant yapılaşması” sözleri veren kimi belediye başkanlarının Güre’de konuk edilerek, yağmacılık yerine “koruma”nın da seçim kazandırabildiğini “göstermek” gerekiyor… Bütün bunları tam bir toplumsal dayanışma içinde gerçekleştiren Güre’nin, geçmişi de tarihin derinliklerine uzanıyor. Yörenin antik merkezi olan Astyra’da, aynı zamanda Artemis’e adanmış kutsal alanının buKahraman sokaklar. lunduğu söyleniyor. Yakınındaki “Sarpa” delardır Güre’de sürdürüyor. Genç nen su kaynağı ile Doymuş Telerimiz “Anadolu uygarlıkların pe’deki nekropol (mezarlık) kadan esinlenerek mimar olsun lıntıları ve diğer buluntular, MÖ 4. yy’a ait… lar” diye… Dilerseniz şimdi dönüş yoluEge’nin gözbebeği nuzda küçük bir değişiklik yapın Sıcaklığı 65 dereceyi bulan ter ve Akçay’dan İda Dağı’na doğru mal sularıyla beslenmiş antik ha ilerleyerek Güre’nin köy meydamamları ve çağdaş kaplıca tesis nına ulaşın. leriyle de ün yapan Güre’ye O “insancıl” kahvelerde çay “Ege’nin gözbebeği” diyen Be molanızı verirken, daha ilerdeki lediye Başkanı Kamil Saka, bel “Kavurmacılar” köyünde yaşaki de en yakışan tanımlamayı şöy mış “Sarıkız”ın efsanesini, size le yapıyor; “Geçmiş zamanın “Hoş geldiniz” diyen yaşlı Güreiçinden alınıp, öylece 21. yy’a lilerden dinleyin; ardından yörebırakılıvermiş gibi…” sel evlerin sıralandığı eski ama Bunu, tanıtım broşürlerindeki bakımlı sokaklardaki “huzur”u şu vurgulamalar izliyor; “Dağın duyumsayın; çeşmelerinde duiçinde yeşil bir köy”; “Yeşillik rup, yine İda’nın pınarlarından lere gömülü gizli cennet”; gelen serin sularını için; yamaç“Körfezin incisi”; “Homeros lara saklanan Ağlayan Şelale ve destanındaki Bin Pınarlı Pınarbaşı’nda çağlayanların seİda’nın şifa kaynağı”… sini dinleyin… Peki, bütün bunların günümüzYöre köylerindeki Türkmen de de “gerçek” olması nasıl sağ kültürünü sergileyen Tahtakuşlanabildi? Tarih ve doğanın birlik lar Müzesi’ni de ziyaret edebite gözetildiği, “geçmişe ve ya lirseniz, eminim ki bambaşka bir şam kaynaklarına saygılı” bir “Anadolu sevgisi”yle eve döneyapılaşma nasıl gerçekleşebildi? ceksiniz… Diğer birçok kıyı yerleşmemi ekinci?cumhuriyet.com.tr HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 23 Aralık www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Düzce’nin Gölyaka ilçe 1 sinde bir şela 2 le. 2/ Muğla’nın Milas il 3 çesinde turistik 4 bir belde... A 5 maç. 3/ Üç aylarda medrese 6 öğrencilerinin 7 köyleri dolaşa 8 rak imamlık edip para ve er 9 zak toplamaları... Hz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Muhammed’in annesi 1 H E Z A R E N V nin adı. 4/ İlaç... Eko2 E Ğ İ N T İ R E nomide “değiştokuş, Ş A L takas” anlamında kul 3 Z İ K İ R O T P İ lanılan sözcük. 5/ Rize 4 A N İ 5 R R O K O K O ilinde bir yayla... BüT OMA R A yük Rus kentlerinin ya 6 E T K A V K kınındaki tatil evlerine 7 N İ Ş verilen ad. 6/ Kamu... 8 R A P O R A S Bir organımız. 7/ Çiko 9 V E L İ A K S U lata yapımında kullanılan temel madde... Bayağı, sıradan. 8/ Davranışları yavaş olan... Alev. 9/ Düzce ilinde bir şelale. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Muğla’nın Fethiye ilçesine bağlı turistik bir belde... Adale. 2/ Ürenin kanda birikmesi sonucu ortaya çıkan hastalık... Kırkpınar güreşlerini düzenlemeyi üstlenen kişiye verilen ad. 3/ Altın... Birbirini tamamlayan şeylerin tümü. 4/ Genişlik... Gümüşhane’nin Şiran ilçesinde bir şelale. 5/ Utanç duyma... Molibden elementinin simgesi. 6/ Modası geçmiş olan... İsim. 7/ Süpürgeotu... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. 8/ “Şimdi uzun karlıklarda bir Lapon kızağı / Önünde geyiği” (Behçet Necatigil)... İnek sütünden yapılan bir peynir. 9/ Kurnaz, açıkgöz... Alçak enlemlerde esen düzenli rüzgâr. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle