18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 ARALIK 2007 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN dishab?cumhuriyet.com.tr Chavez karşıtlarının anayasa değişikliğinin reddedilmesine yönelik sevinçleri erken ve abartılıydı DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Referandumun anlattıkları... ALAN WOODS Başkan Sarkozy’nin Cezayir Çıkarması Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Türkiye’nin AB dışında tutulmasını da içeren Akdeniz Ülkeleri Birliği yönündeki girişimleri çerçevesinde yaptığı Cezayir ziyaretinde, başkanın çantasındaki on milyar dolara yakın iş anlaşmalarına karşın, iki ülke arasındaki unutulması olanaksız karanlık geçmişin yeniden gündeme gelmesi kaçınılmazdı. Nitekim öyle de oldu. İki ülke arasındaki acılarla dolu uzak ve yakın tarihin köle ticaretinden sömürge dönemine ve bağımsızlık savaşına uzanan, ne var ki, zorlanmadan soykırımla nitelenebilecek onlarca kitlesel kıyım ve işkenceyle dolu ağır mirasının belleklerden siIinmesi, kuşkusuz kolay değil. Bu karanlık mirasın iki ülke arasındaki ilişkileri derinden etkilemeye devam etmesinde ise şaşırtıcı bir yan yok. ??? Başkan Sarkozy’nin sözü edilen kanlı geçmişle ilgili olarak ‘pişmanlık’ ifade etmekten özenle kaçınması, olayı ‘sömürgeci sistemin derin adaletsizliği’ gibi soyut gerekçelere bağlayarak ‘sömürgeciyle, sömürgeciliğin kurbanını’ aynı kefeye koyma çabaları, tıpkı çantasındaki yüklü iş anlaşmaları gibi konuyla ilgili gerilimi gidermeye yetmemiştir. Buna karşılık başkanın öne sürdüğü bazı gerekçelere bakıldığında aynı konulara değişik biçimlerde ‘çifte standart’la yaklaşmanın tuzağına düştüğünün ayırdında olup olmadığı sorusunu akla getirmektedir. Cezayir konusunda, ‘Fransanın pişmanlık ifade etmesinin” beklenmemesini yineleyen başkan, ‘Tarihi yazmayı tarihçilere bırakalım, babaların günahını oğullardan sorarak özür dilenmesini istemek gülünçtür’ demektedir. (2006 Kasım, Cezayir gezisi) Oysa, soruna ‘sözde Ermeni soykırımı’yla ilgili olarak Türkiye’ye reva görülenler açısından yaklaşıldığında utanç verici açık bir çifte standart ortaya çıkmaktadır. Fransa’nın 18301962 yıllarını kapsayan yüz otuz yıllık sömürge döneminde olup bitenlerle Türkiye’deki sözde Ermeni soykırımı savı arasında uzaktan yakından hiçbir benzerlik yok. Bir yandan Cezayir’de yapılanları ‘tarihçilere’ havale edip, ‘babaların günahlarını oğullardan sormanın’ gülünçlüğünü öne sürerken, öbür yandan özü itibarıyla Cezayir olaylarıyla herhangi bir benzerliği bulunmayan Türkiye’de sözde Ermeni soykırımını, tarihçilere inkârını bile cezalandıran saçma sapan yasalar çıkarmakta sakınca görmemişlerdir. Ama anlaşılan Fransa’da, tabir caizse geçimini ve siyasal gücünü biraz da ‘Ermeni soykırımı’ suçlamalarından sağlayan Ermeni diyasporası, salt bununla yetinmemekte, daha fazlasını istemektedir. Son girişimleri oldukça iddialıdır: Avrupa Birliği’nin, Türkiye’nin üyelik için Ermeni soykırımını tanımasını ‘önkoşul’ olarak kabul etmesi! Bu konuda en çok güvendikleri ise, kolaylıkla anlaşılacağı gibi, Türkiye’nin AB üyeliğine Merkel’le birlikte sanki Birliğe girmek, özellikle de yakın gelecekte alması olası vahşi piyasacı kimliği düşünüldüğünde pek matahmış gibi sistematik bir biçimde karşı çıkmayı alışkanlık haline getiren Başkan Sarkozy’den başkası değildir! ??? Ciddi Le Monde’un özel muhabirinin Cezayir’le ilgili olarak yazdığı yazıya ‘Zengin ülke, yoksul halk’ başlığı atması rastlantı değil (5 Aralık 07). Gerçekten de Cezayir bugün petrol ve gaz zengini olan ülkeler arasındadır. Ancak, plan ve programın yanı sıra yetişmiş insan gücünden ve kuşkusuz, bağımsızlık sonrası devam eden iç siyasal çalkantılar ve piyasacı sistem yüzünden azgelişmişlikten kurtulamayan Cezayir sosyoekonomik açıdan 131 ülke arasında 104. sıradadır. Ekonomik yaşam petrol fiyatlarının artışına endekslenmiştir. Ekonomi uzmanı Hamdane Hakem’e göre, dün devletçilik, bugün İslamcıliberal köktencilik dönemleri insani ve maddi değerlerin heder edilmesine yol açmış, bu gözü kara gidişten ve petrol fiyatlarının arttığı dönemlerden sadece piyasacı yırtıcılar kârlı çıkmış, toplum dışındakiler ise kırıntılarla yetinmişlerdir. Bugün büyük çıkar grupları petrol fiyatlarının artışından kaynaklanan birikimlerin harcanması için hükümetlere baskı yapmaktadırlar. Çin, ABD ve kimi Akdeniz ülkelerine oranla Cezayir’le ekonomik ilişkilerde geri kalan Fransa, Akdeniz Ülkeleri Birliği yoluyla pastadan pay almanın peşindedir. O kadar ki, bunu gerçekleştirmek için yakın geçmişteki onca cinayetin sorumlusu olan siyasal dincilere şirin görünmek için ‘siyasal İslam’ı İslam dini karşıtlığı ile aynı kefeye koymakta sakınca görmemektedir (L ‘Humanite, 5 Aralık 07). Sarkozy’nin Akdeniz Ülkeleri Birliği girişiminden başta Merkel olmak üzere AB’nin çoğu ülkesinin de fazla hoşnut olmadığını söyleyelim. Sonuçta, Başkan Sarkozy eski sömürgesiyle sözü geçen on milyar dolara yakın iş anlaşmaları imzalamayı başarmıştır. Bu anlaşmaların ne getireceği bilinmiyor. Ne götüreceği ise kimsenin saklısı değil. ece geç vakitte Ulusal Seçim Konseyi başkanı referandum sonuçlarını açıkladı. Anayasa değişikliği yüzde 50.7’ye karşı yüzde 49.3 oyla reddedilmişti. Kısa bir süre sonra Başkan Chavez, TV’de sonucu kabul ettiğini açıkladı ve “şimdilik” anayasa değişikliklerini onaylatamadıklarını, ama sosyalizmin kurulması için mücadelenin süreceğini belirtti. Sonuçlar sağ muhalefet ve tüm karşıt güçlerce sevinçle karşılandı. Neredeyse on yıldır ilk kez bir zafer kazanmışlardı. Caracas’ın orta sınıfının yaşadığı lüks semtlerinde kutlamalar başlamıştı: “Sonunda Chavez’in yenilmez olmadığını gösterdik. Sosyalizme gidişi durdurduk, ayaktakımına dersini verdik.” Sevinçleri erken ve abartılıydı. Sonuçlara bakıldığında 2006 başkanlık seçimine göre oylarını sadece yüz bin kadar artırabilmişlerdi. Buna karşılık Chavez’in kaybı 2.8 milyondu. Bu oylar muhalefete gitmemiş, çekimser kalmıştı. Karşıdevrim son bir yılda belirgin bir artış gösterememişti. Sonuçları etkileyen pek çok etken vardı. Burjuvazi, kamuoyunu biçimlendirecek önemli araçlara sahip. Medyayı örgütleyerek isterik yalan kampanyalarıyla Chavez’i, G ama yorgunluk belirtileri de görülüyor. Daha az laf ve toprak sahiplerine, kapitalistlere, yolsuzluğa bulaşmış yöneticilere karşı daha çok eylem istiyorlar. Kırmızı gömlek giyip 21. yüzyıl sosyalizminden söz ederken gerçek devrimi içeriden baltalayan sözde Chavezcilere karşı bir hareket bekliyorlar. örneklerdi. devrimi ve sosyalizmi Sorun devrimin özgürlükleri kötülediler. Baskı acımasızdı. kısıtlaması değildi, tam tersine Katolik kilisesinin rahipleri sorun, devrimin karşıtlarına Chavez’e ve tanrıtanımaz alabildiğince hoşgörülü, eli açık ve sosyalizmine karşı vaazlar sabırlı olmasıydı. Oligarşinin verdiler. Venezüella’nın en çok elinde hâlâ devrimi sabote etmek okunan gazetelerinden Ultimas ve sonunda yıkmak için kullandığı Noticias’da “çocuklarını önemli bir güç vardı. devletin gözetimine terk etmek zorunda kalacaklarını ayır’ neden kazandı? ve günah çıkarma özgürlüğünün kalmayacağını” En belirgin etmen, çok sayıda duyuran iki sayfalık bir ilan yer Chavez yandaşının oylamaya aldı. Bir başka gazete El Hugo Chavez. katılmaması olarak görülüyor. Carabobo’da “Bugün karar Neden oy vermediler? Bazı bürokratlar ve vereceksin, kararın sonsuza dek sürecek” manşeti atılmıştı. Hemen altında Küba’dan boş orta sınıf solcular halkı ilgisizlikle suçladılar, bu tümüyle yanlış bir değerlendirme. Geçen bir kasap dükkânı ile F. Castro’nun fotoğrafı aralık ayına dek kitleler çoğunlukla Chavez’i ve “İşte sosyalist Küba” yazısı vardı. Bu desteklediler, şimdi bu yorgunluk neden? ikiyüzlü yalan kampanyaları aynı zamanda Tüm sızlanmalarına karşın oligarşi hâlâ çok uluslararası medyanın “Venezüella’da basın güçlüydü, parasını ve gücünü devrimi sabote özgürlüğü yok” çığırtkanlığını boşa çıkaran Venezüella halkının büyük çoğunluğu hâlâ Chavez’i ve devrimi destekliyor ‘H V ENEZÜELLA Chavez güçlendi ? 2002 yılında yaşanan darbe, bu referandum ve son konuşması Chavez’i her fırsatta antidemokratik, otoriter ve hatta diktatörlük heveslisi olmakla suçlayanları yalanlamış oldu. eçen pazar referandum barış içinde gerçekleşti, elektronik oylama sistemi kusursuzdu. Venezüellalılar ağustos ayında Başkan Chavez’in sunduğu anayasa reform taslağını yüzde 1.4 gibi küçük bir farkla reddettiler. Onunla ilgili her konuda olduğu gibi bu girişimi de coşkulu bir destek ve nefret dolu bir dışlamanın öznesi oldu. Karşısındakiler genellikle ABD ve yandaşı Latin Amerika devletleri tarafından beslendi. Chavez karşıtı propagandanın ana eksenini Başkan’ın otoriter ve antidemokratik olduğu varsayılan karakteri oluşturdu. Eğer yetkilerinin arttığı bir anayasa kabul edilirse bu özelliğinin çok öne çıkacağı iddia edilmişti. Bu noktadan başlayarak yerel muhalefet daha sandıkların açılmasını beklemeden (ki beklemek her oylamada yasal bir kuraldır) harekete geçti ve sonuç kendilerinin istediği gibi olmazsa oyların geçersizliğini iddia edeceğinin işaretlerini verdi. Sayımın uzamasına ve kabul edilebilir bir gecikmeye karşın Ulusal Seçim Konseyi görevini başarıyla tamamladı ve sonuçları açıkladı, “hayır” oyları fazlaydı. Kısa bir süre sonra Chavez, karşıtlarının kazandığını kabul etti ve yandaşlarına sakin olmalarını ve evlerine dönmelerini söyledi. etmek için kullanıyordu. 2002 darbecileri hâlâ özgürce dolaşıyordu. Basın devrim karşıtı yalanlar yaymaya devam ediyordu; köylü aktivistler öldürülmüştü ve hiçbir şey olmamıştı. Devrimin yoksullara sağladığı desteğe karşın çoğunluk hâlâ yokluk çekiyordu. Konut sorunu çözülememişti ve toprak sahiplerinin, kapitalistlerin üretimi baltalaması, temel besin maddelerinde yetersizliğe neden oluyordu. Halkın büyük çoğunluğu hâlâ Chavez’i ve devrimi destekliyor ama yorgunluk belirtileri de açıkça görülüyor. 9 yıllık bir ajitasyon, gösteriler, konuşmalar, yinelenen seçim ve referandumlarla yoruldular, daha az laf ve toprak sahiplerine, kapitalistlere, yolsuzluğa bulaşmış yöneticilere karşı daha çok eylem istiyorlar. Kırmızı gömlek giyip 21. yüzyıl sosyalizminden söz ederken gerçek devrimi içeriden baltalayan sözde Chavezcilere karşı bir hareket bekliyorlar. Yeni bürokratlar reform için kitleleri örgütlemede yetersiz kaldılar. Reformu açıklayamadılar, muhalefetin yalanlarına yeterli tepkiyi gösteremediler. Hatta bazıları hareketin içinde 5. kol gibi çalıştı. Sonuçlar açıklandıktan sonra bir radyo kanalına telefonla katılan dinleyiciler, yöneticileri doğru dürüst bir kampanya düzenlememekle suçladılar. Chavezci belediyelerin kampanyaları baltaladıkları bile anlatıldı. Bu bürokratlar muhalefetten daha çok, reformların geçmesinden korktular. Karşıdevrimcilere aldanılmamalı Sonuç belli olduktan sonra muhalefetin tutumu çok belirgindi. Eski Savunma Bakanı Baduel, bir uzlaşma önererek Chavez’le pazarlığa oturmak istediğini belli etti. Tüm darbe niyetlerini bir yana bırakıp gülümseyen bir yüzle elini uzattı. Bu akıllı bir manevraydı ama bizde gerçek bir karşıdevrimci olduğu izlenimini pekiştirdi. Devrim asla karşıdevrimcilerin güler yüzüne aldanmamalı. Shakespeare, hançer gibi yaralayan gülümsemelerden söz eder. Uzlaşma çağrısı bir tuzak, devrimle karşıdevrim arasında bir uzlaşma olamaz. Çünkü yoksullarla zenginler, sömürenlerle sömürülenler arasında bir uzlaşma yoktur. Bu taktiğin nedeni, muhalefetin Chavez’i doğrudan yıkamayacağını bilmesi. Başarı sarhoşluğu içinde olanlar en aptalları. Tüm güçleriyle uğraştılar, ancak yüz bin oy artırabildiler. İki tarafın öğrenci mitingleri ve kitlesel toplantıları karşılaştırıldığında Chavez yandaşlarının beş kat daha fazla olduğu görülüyor. Orduya gelince, Venezüella ordusu neredeyse on yıldır devrimci bir fırtınanın içinde yaşıyor. İçlerinde Chavez’e sadık olanlar, karşı olanlar var. Ancak var olan koşullarda ordu, güvenilir bir darbe unsuru olamaz. Darbe iç savaşa yol açar ve bu Venezüella’da kapitalizmin sonu olur. Burjuvazi, Chavez’in yeniden aday olabilmesini önlemek istiyor. Referandum onlar açısından bu nedenle çok önemliydi. Chavez’den kurtulabilirlerse hareketi bölüp parçalamaları ve yeniden iktidarı ele geçirmeleri mümkün olabilir. Şimdilik bir ulusal anlaşma temelinde Chavez’in programını sulandırabilir ve Chavezci unsurları demoralize edebilirler. İyi bir taktik, ancak bir problem var: Chavez 5 yıl daha yönetimde. Bu sürede çok şey değişebilir. Bu nedenle yeni bir kurucu meclis, kendi hazırladıkları bir anayasa ile erken seçim istiyorlar. Kazanacaklarına inanıyorlar; çünkü devrim hâlâ sonuca ulaşamadı ve halkın da bir dayanma sınırı var. G Rus Ortodoks Kilisesi, Raven’de, diyalog sürecini reddetti Rus Kilisesi mesafeli GEORGİY POPOV Moral bir zafer oldu Paradoks bir biçimde muhalefetin kazandığı başarı aynı zamanda Chavez ve yandaşları için moral bir zafer oldu. 2002 yılında yaşanan darbe, bu referandum ve son konuşması Venezüella Devlet Başkanı’nı her fırsatta antidemokratik, otoriter ve hatta diktatörlük heveslisi olmakla suçlayanları yalanlamış oldu. Anımsamak gerekir ki bugüne kadar bu hükümet, birçok nedenle projesini halkın yargısına sunmuştur: Başkanlık seçimi, halen geçerli olan 1999 Anayasası ve Chavez’in başkanlığının (süresi dolmadığı halde) 2004’te muhalefetin diretmesiyle yeniden referandumla onaylanması gibi. Hepsi de hilesiz oylamalardı. Şimdi bu oylamayı kaybetti ve hiç duraksamadan sonuçları kabul etti. Referandumla, Venezüella muhalefetinin, ABD Başkanı ve eski İspanyol Başbakanı Aznar’ın başını çektiği dış destekçilerinin ve sadece kendi çıkarlarını düşünen sözde demokrat partilerin ve işbirlikçilerinin desteklediği darbe eğiliminin fitili sökülmüş oldu. Diğer taraftan referandumla anayasa değişikliğinin reddedilmiş olması yönetimin gidişini değiştirmeyecek, Chavez 5 yıl daha var olan anayasa ile ülkeyi yönetmeye devam edecek. Bu yenilgiden zayıflamış olarak değil, tersine Chavismo (Chavezcilik) bu kritik dönemden daha güçlenerek ve karşıtlarının da kabul etmek zorunda kalacağı yeni bir moral otorite kazanarak çıkmış oldu. İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz ( La Jornada gazetesi, başyazı, Meksika, 3 Aralık ) “O rtodokslar ilk kez, kilisede bir başın olduğunu ve bu başın Roma Piskoposu’ndan (Papa kastediliyor Korrespondent) başka birinin olamayacağını kabul ettiler.” Bu sözler, 23 apa’nın liderliği Kasım’da yeni kardinallerin sembolik olacak takdis edilme töreninde Papa’nın ve 143 kardinalin İki büyük mezhep arasında huzurunda konuşan, Vatikan’ın imzalanan bu anlaşma, Papa’yı Hıristiyan Birliği’nden sorumlu Hıristiyan dünyasının lideri komite başkanı Walter haline getirirmiş gibi görünse Casper’a ait. Söz konusu toplantının kapalı bölümünde, ekim rtodoks ruhani liderleri, ayında İtalya’nın Raven kentinde gerçekleşen Papa’nın başkanlığının altında Katolik Ortodoks Katoliklerle birleşmeye hazırlar. buluşmasının sonuçları ele Papanın liderliğini reddeden alındı. Söz konusu yegâne kilise, Ortodoks zirvede, diyalog sürecini dünyasının en reddeden tek kilise, Rus güçlü kiliselerinden Rus Ortodoks Kilisesi oldu. Rus kilisesine mensup Ortodoks Kilisesi. delegelerin Raven’deki toplantıyı terk etmelerinin de, bu tamamen sembolik resmi gerekçesi, kendisinin bir liderlik. tanımadığı, Fener Rum Başka bir deyişle Papa, Patrikhanesi’ne bağlı Estonya Hıristiyan dünyasının sadece kilisesinin delegesinin de onursal lideri olacak, gerçek ve komitede yer almış olmasıydı. mutlak lideri değil. Yunan Raven’de imzalanan belgelere göre, Ortodoks kiliselerinin ileri kilisesinden yapılan açıklamada, iki mezhebin gelenleri, Papa’nın liderliğini, yakınlaşma sürecinin, “eşitler arasında birinci” Papa’nın kendisini gerçek lider olarak tanıyorlar. zannedip zannetmemesine bağlı XVI. Benedikt, “Avrupa’nın olduğu belirtildi. Katolik doğu ve batısının birbirine kilisesindeki bazı çevreler de, daha da yaklaştığını” ilan bu birleşmenin, Papa’nın ediyor. Bilindiği üzere Katolikler ile Ortodokslar arasındaki kopuş, nihai olarak 1054 yılında İstanbul Patriği ile Vatikan’ın birbirlerini karşılıklı olarak aforoz etmeleri ile başlamış ve iki tarafın aforoz kararını kaldırmaları ancak 1965’te gerçekleşmişti. P O Hıristiyan dünyasındaki yetkilerini arttırıyormuş gibi görünmesine rağmen, aslında kendi mezhebi içinde mutlak yetkilere sahip olan Papa’nın birleşik ve geniş bir yapıda sembolik yetkilere sahip olmasının, elinde var olan gücü de zayıflatacağı görüşünde. Öte yandan, Katolik dünyası lideri Papa’nın Hıristiyan dünyasındaki birleşmeyi savunmasına karşılık, Katoliklerin Protestanlar ile ilişkileri özellikle Protestan kilisesinde kadınların ve eşcinsellerin de papaz olmasına imkân tanınmasından sonra giderek kötüleşiyor. Rus kilisesi ise bu birleşme sürecine eskiden beri mesafeli davranıyor. Bunun en önemli bir nedeni, Papa’nın Rusya’da Katolikleştirme çalışmalarının olması, diğeri ise Ukrayna’da Doğu Katolik Kilisesi’nin etkinlikleri. Ukrayna’da bulunan ve birbirleriyle çatışma halinde olan kiliselerden her biri de, birleşme sürecine farklı bir tutum takındılar. Rus kilisesi, bir önceki Papa II. Jean Paul’ün Rusya’yı ziyaret etme isteğini de geri çevirmişti. Rus kilisesi sürece dahil olmadıkça da, gerçek anlamda bir birleşmeden söz etmek mümkün değil. Rusça’dan çeviren: Deniz Berktay (Korrespondent Dergisi, Ukrayna, 1 Aralık) Kararlı olmak lazım Oylamaya katılmama oranının yüksekliği bir uyarıdır. Halk artık söz değil belirgin değişimler istiyor. Chavez’in elinde hâlâ var olan anayasaya göre yeterince güç var. Toprak reformunu gerçekleştirecek, kamulaştırmayı sürdürecek yasal desteğe sahip. Yumurta kırmadan tortilla (bir tür pide) yapılamaz, kolları kavuşturup oturarak da devrim yapılamaz. Devrimi savunmak ve karşıdevrimi silahsızlandırmak için kararlı olmak ve gerekli önlemleri almak zorundalar. İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz (Aporrea gazetesi, Venezüella, 4 Aralık 2007) İngilizceyi İngilizce kaynaklardan öğrenin... Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip, London School of Busness Administration’da master yapmış ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH Gramer, derslere yardımcı, sınavlara hazırlık İş İngilizcesi (Business English) ve İngilizce iş görüşmelerine (Interview hazırlık. Acıbadem / İstanbul 0 536 225 07 80 CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle