18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 KASIM 2007 PAZARTESİ 2 SON AYLARIN soykırım ve Irak hengâmesinde diplomatlarımızın çabalarıyla sağlanmış bir başarı var ki, onun güme gitmesi bir başka önemli konunun yeni bir yaklaşımla ele alınmasını engellemişe benziyor. Başarı, Kuzey Kıbrıs’ın Gazimağusa Limanı’yla Suriye’nin Lazkiye’si arasında düzenli feribot seferlerinin başlatılmasıdır. Belli ki, diplomasinin bölgesel düzeyinde sessiz sedasız, ustaca ve iğneyle kuyu kazarcasına yürütülen çalışmalarla sağlanmış bir sonuç bu. Kıbrıs konusunda uluslararası düzeyde hınzırca yaratılan olumsuz havayı ve özellikle Rum yönetiminin bu havayı sürdürmek için harcadığı çabaları düşünürseniz, sonucun hem somut hem de simgesel önemi asla küçümsenemez. Seferlerin Kuzey Kıbrıs turizmine ve ekonomisine getirebileceği katkı yanında, bu işi başarabilmenin Kıbrıs sorunu açısından çok daha ağır basan önemli bir yanı var: KKTC’nin tanıtılmasında değişik bir yaklaşım gereğinin ortaya çıkmış olması. Güme giden, ama hem şimdiki siyasal iktidarın hem de Kuzey Kıbrıs’ı şim OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL İğne ve Kuyu H di yönetenlerin dikkatine getirilmesi gereken nokta budur. iç merak edilmesin, Güney Kıbrıs yönetimi, benzer başka konularda yaptığı gibi, bu konuda da kıyameti koparmış ve Birleşmiş Milletler’le Avrupa Birliği başta olmak üzere çalmadık kapı bırakmamıştır. Ama aynı konuda AB’nin en kritik organı olan komisyonca alınan bir karar var ki, onun şu tam çevirisini akılda tutmak, aynı zamanda başka sorunlarda da yararlı olabilecek ipuçlarını ele geçirmek demektir: “Komisyon, Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinin Kıbrıs’ın kuzey bölümündeki deniz limanlarını (Mağusa, Girne, Gemikonağı) bütün gemiler için yasaklı ve kapalı ilan ettiğini bilmektedir. Bu, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıs’ın iç hukukunda sonuç doğuran, ama uluslarara sı hukukta belirgin sonucu olmayan tek yanlı bir kararıydı.” “Başka bir deyişle, komisyonun anlayışına göre, genel uluslararası hukukta Kıbrıs’ın kuzeyindeki deniz limanlarına herhangi bir giriş ve çıkış yasağı yoktur.” “Ayrıca, bu bölgelere ilişkin olarak herhangi bir tarihte ne Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nce ne de Avrupa Topluluğu’nca ticaret ambargosu konmuş değildir. Bunu göz önünde tutan komisyon, 2004’te Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nü önermiştir.” “Bunların ışığında komisyon, Suriye Arap Cumhuriyeti makamlarına bu konuda müdahale etmek durumunda değildir. Sorun Kıbrıs Cumhuriyeti ile Suriye arasında ikili olarak çözülmelidir.” Bundan sonrası için yeni ufuklar açan ilginç bir karar değil mi? Böyle bir kararla neler neler yapılmaz ki? ma KKTC’yi bugün yönetenler “Tanınma diye bir sorunumuz yok” dedikçe, böylesine iğneyle kazılmış kuyular aşikâr yanlışlarla yeniden doldurulmuş olmuyor mu? ‘Hayırlı’ Günler! Sevgi ÖZEL ir dilin, öncü olması beklenenlerin ağzında, bu denli kötü ve kötüye kullanılacağı kimin aklına gelir? Evrensel değerleri çarpıtarak, ulusal değerleri aklın yörüngesinden çıkarıp inancın arkasına saklayarak kendi halkını, komşusunu, kardeşini kandırmak bu kadar mı olur? Politikacıların sıklıkla kullandığı kimi sözler, söz kalıpları, eğitim kurumlarından televizyon dizilerine dek, her alana yayılıyor. Artık yeni ders yılında çocuk ve gençlere “başarı” dilenmiyor; TBMM komisyonlarında oturumlar aynı kalıp sözlerle açılıyor; bir yerin, bir ürünün, işin, tasarının sunumu ve tanıtımı, “hayırlara vesile olması” dileğiyle yapılıyor. Laik bir ülke CUMHURİYET’TEN OKURLARA İBRAHİM YILDIZ B A nin önde gelenleri her söze “inşallah”la başlıyor; “Günaydın, iyi günler, iyi akşamlar…” gibi kavramların yerini hep “hayır”lı kalıp sözler alıyor. Yanlış anlaşılmasın; kullanılan sözcüklere bakarak kişileri yargılıyor değiliz. Ancak nedense bu yıl TV dizilerinin hemen hepsinde “iftar” sofrası kuruldu; yoksullara yiyecek dağıtıldı; beli silahlı adamlar “Allaha emanet” edildi; eğlence, yarışma izlencelerinde olaylar, zaman göz ardı edilerek oruç açıldı, en olmadık yerde en olmadık kişiler “vaaz” verircesine konuştu, “canlı performans”ı beğenilen kişi başarı dilekleriyle değil, dualarla uğurlandı. ? Arkası 8. Sayfada Erdal İnönü’yü Uğurladık Teşvikiye Camii’nin bahçesinde yer bulamayan kalabalık, sokaklara taşmıştı. Erdal İnönü’nün ailesi, yakın arkadaşları, dostları son kez yanında olmak istiyor, Türk bayrağına sarılı tabutuna dokunmak, bir karanfil bırakmak istiyorlardı. Pırıl pırıl bir pazar günüydü. Binlerce insan vedaya gelmişti. Güvercinler hep birlikte caminin çatısından kalkıp sokağın diğer yanındaki ağaçların dallarına uçtular. Vakit gelmişti. Erdal İnönü sevenleriyle ilk ve son kez omuzlarda sonsuz bir yürüyüşe çıktı. ??? Erdal İnönü’nün son günlerini gören çok az kişiden biri de bendim. Amerika’ya Erdal Bey’i ziyarete gittiğimizde, aynı uçakta yolculuk yaptığımız eski CHP Genel Başkanı gazeteci Altan Öymen de vardı. Altan Öymen, Hikmet Çetin, Onur Kumbaracıbaşı, Mustafa Sarıgül, Erdal İnönü’yü çok yakından tanıyorlardı. İlginç anıları vardı. “Bizi, toparlayacak, solu birleştirecek İnönü gibi birini bulmak çok zor” diyorlardı. Houston’daki evde, herkes İnönü’nün karşısında birer öğrenci gibiydi. Öylesine bir ağırlığı, saygınlığı vardı. Geçen hafta cuma günü öğle saatleriydi. Yine güneşli bir gündü. İnönüler’in oturduğu evin bahçesindeydik. Sohbet bitmek bilmiyordu. Konu Türkiye ve terördü. Belki de son yürüyüşünü birlikte yaptık. Kumbaracıbaşı ile Sarıgül koluna girmişlerdi. “Yoruldum” dedi... Salondaki koltuğuna oturttuk. Akşam yemekte birlikte olacaktık. Herkes, “Görüşmek üzere” diyerek evden çıktı. Sevinç Hanım yanındaydı. “Türkiye’ye bir mesajınız var mı” diye sordum. Yüzüme baktı, beyaz şapkası başındaydı, yorgun bir gülümseyişle, “Size çok iş düşüyor. Arkadaşlara selam söyleyin..” dedi... O akşam, birlikte yiyeceğimiz yemeğe gelemedi. “Dinlenmek” istemişti. ??? Cumhuriyet Bayramı, bu kez bir başka kutlandı. Yurdun her yanında teröre karşı yapılan yürüyüşler, 29 Ekim Pazartesi günü ulusça dünyada benzeri olmayan bir şölene dönüştü. Cumhuriyet gazetesi bu özel günlerde, okurlarına bir süredir belgesel filmler veriyor. Okurlarımıza ücretsiz olarak verdiğimiz CD’ler özgün senaryo ve usta sanatçı Rutkay Aziz’in seslendirdiği filmlerden oluşuyor. Cumhuriyet Bayramı’nda da bu geleneğimizi sürdürdük. Birçok yerde gazetemiz kalmadı, bazı yerlerde ise bizim CD’ler, ücretsiz olmasına karşın parayla satıldı. Bu yoğun ilgi ve o gün 133 bin gazete satışımız Cumhuriyet yöneticilerini bu tür kampanyalar için yüreklendirdi. Şimdi önümüzde 10 Kasım var. Yine okurlarımıza Mustafa Kemal Atatürk’ü anlatan bir film hazırladık. Üstelik, Atatürk’ün sevdiği şarkılar da yine aynı CD’nin içinde yer alacak. Ayrıca, her okurumuza Atatürk rozeti de vereceğiz. İyi haftalar. [email protected] CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle