18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 KASIM 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Dere yataklarında kentleşmenin yarattığı sel suları, sokaklardan ‘nehir’leşerek aktı 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Samsun’un ‘cadde’leşen dereleri Çocukların “marka” düşkünlüğüne kızan büyükler, kentleri “markalaştırmak” isteyenlere neden ses çıkarmazlar? Hatta “oy”larını bile verirler! Böylece, görmüş geçirmiş insancıl çarşılarımızı yaşatmak yerine, “pahalı markalar”ın alışveriş merkezlerini dikenlere de destek olurlar. Tıpkı, aynı çıkarcı anlayışla “dere yatakları”nın bile, altlarında mağazaların sıralandığı apartmanlarla doldurulduğu Samsun’daki gibi. Nitekim 24 Ağustos 2007’deki büyük “sel baskınları”nın temelinde de işte bu “rant aymazlığı” yatıyor. Doğanın intikamını fotoğraflayarak irdeleyen mimar Embiya Sancak diyor ki; “kentimizi markalaşma yolunda ilerleyen bir fırsatlar merkezi yapacaklarmış; oysa asıl şu sellere artık fırsat verilmemeli…” Mimarlar Odası Samsun Şubesi, iki ay önceki “sel şoku”ndan alınacak dersler için 26 Ekim 2007’de “Kentsel Forum” düzenledi. Olanı biteni kavrayabilmek için de önce mimar Murat Düzovalı’yla selin adeta “çağlayarak” geldiği yolları inceledik. 19 Mayıs Caddesi’ndeki sularla dolup taşan “plansız” batçık geçidin “akıldışı konum”una baktık. Dağlardan inen dereler, yamaçlardaki yerleşmelerde birer “sokak” ya da “cadde”ye dönüşüyorlar. Kentin kıyısında 400 metre genişliğindeki dolgu alan da işte bu “derecaddeler”in önünde dev bir “baraj” gibi. İmar kararlarında 1960’lardan beri egemen olan bu “doğayla inatlaşma”nın sonucunda, 2 saatlik bir sağanak yağmur aynı caddeleri adeta “nehir”leştirmiş. Hele 7 metre enindeki “Ağabali (Deresi) Caddesi”nden akan sular bir metreden fazla yükselmiş. Mimarlar Odası Şube Başkanı Sacit Acar diyor ki: “Bu taşkınlar 40 yıldır yaşandızim afet yasalarımız hâlâ kuraklığı içermiyor! Oysa tarihte nice uygarlıklar bile kuraklıklar nedeniyle yok oldu…” Derelerin caddeleşmesini altyapı yanlışı saymayan belediye başkanı, işte bu bilgilerden de “yoksun” kalırken selden sonra “1341 konut ve işyerinin hasar gördü”ğünü açıklayan Vali Hasan Basri Güzeloğlu da tartış2 malara katılmadı. Demek ki Samsun’u “yönetenler”, 3 şu yeni anayasaya bile yansıtılmak istenen “sivil toplumla işbirliği”ne önem vermiyorlar. O kadar ki valilikçe oluşturulan “kriz merkezi”nde bile herkes var; ama meslek odaları yok! Oysa İnşaat Mühendisleri Odası Samsun Şubesi de henüz “sel gelmeden” kalkmış “sel sempozyumu” düzenlemiş. Odanın 284 29 Mayıs 2007’deki toplantısında denmiş ki: “Yamaçlardaki toprak zeminin yerini beDOĞAYLA İNATLAŞAN KENTLEŞME… tonasfalt alınca yağmur doğrudan sele dönüşüyor. Altyapı da bunu gözetmedi1 Yaklaşık 100 yıl önceki Samsun. 2 Sel sularının denize kavuşmasını önleyen kıyı dolgusuyla bugünkü Samsun. 3 Ağabali Deresi’nin üzerindeki “aynı adlı” caddenin selden sonraki hali. 4 ğinden, kentte her an bir afet yaşanabilir…” Dere yatağında sel gider kum kalır; deredeki caddede ise sel gider “çukur” kalır. Böylesine gerçekçi bir “ön uyarı” bile yetkilileri TMMOB’ye bağlı odalara da danığı halde kentteki imar yanlışları giderilşarak harekete geçirmeye yetmemiş. AŞKAN ÖĞRENEMEDİ miyor...” Ağabali esnafından terzi Haşim İşte böylesine “geliyorum” diyen sel basUzun da bunu şöyle doğruluyor; “39 yıldır kınını altyapı yetersizliğine bağlayanlar için, İLGE’ KENTLİLER bu arastadayım, her yıl su baskınları ya “Bunlar tamamen bilgisizliğin ürünü sözForumda söz alanlardan, Samsun’un taşanıyor; ama önlem alınmıyor…” ler; yaşanan sel değil, afetti…” diyen (Ha nınmış mühendisi Hasan Koç, kentin önüAynı caddedeki berber Mevlut Yazıcıoğ ber gazetesi. 01 Eylül 2007) Büyükşehir nü TCDD limanıyla kapatan 1950’lerdeki lu ise belediyenin “makyaj”cılığından bakın Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, foru anlayışın şimdiki sonuçları yarattığını söyledi. nasıl yakınıyor: “Altyapısız caddelerin üze ma gelmemişti. Samsun Gençlik ve Spor Vakfı Başkanı Oysa asıl şehircilik afetini, DSİ’den İnş. rini parkeyle kaplamayı artık bıraksınSadi Subaşı da “yakın geçmişe kadar çulMüh. Erdoğan Özoral açıkladı: “ Samlar…” (Arena gazetesi.26 Ağustos 2007) luk avına gidilen dereleri imara açtılar” Esnaf o kadar haklı ki; örneğin aynı selde sun’da her biri saniyede 1530 m3’lük de diyerek şunları ekledi: “Belediyeler, arsa nehirleşen Barış Caddesi’nde “önlem” adı bisi olan 26 dere var. Şimdi ise su topla ve inşaat kazançlarından başka bir amaç na kaldırımların yükseltildiğini gördük! Oy ma havzalarıyla birlikte yapılaşma işga gütmediler…” lindeler…” sa, mimarların önerisi, “Doymazdere havSözü yine mimarlığın “yerel söylem”iyle Özoral’a göre ivedi olarak kentin taşkın zası”ndaki suların toplandığı bu güzergâhın planı yapılmalı; olası yeni sel sularının he tamamlayalım. Ünlü Karadeniz türküsündeki “on beş yeniden yeşil alan yapılması. nüz betonlaşmamış derelere yönlendirilmedoktora bedel Sürmene Yaylası”nda doğÇünkü aynı yol eski imar planlarında da si sağlanmalı. “park ve vadi”ymiş. Şimdiki “bulvar”ın Susuzluk yüzünden yağmur dualarına bi duğundan beri doğayı gözleyen Embiya nedenini ise panelistlerden şehir plancısı le başlandığı günlerde Samsun’u sel basma Sancak’a göre sele karşı tek çözüm “suyla Can Kubin şöyle özetliyor: “1970’lerde sının “kader” olmadığını da İTÜ Meteoro oynamamak…” Çünkü derelerin öncelikle DSİ birçok kentin su taşkın planlarını loji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. kendi doğal akışlarıyla denize kavuşmaları yapmış; bunlar imar planlarında da gö Miktad Kadıoğlu şöyle anlattı: “Kuraklık gerekiyor. Bunu gözetecek yeni bir planlazetilmişti. Ancak 1980’lerden sonra yetki ve seller kardeştir; birlikte yaşanır. Küre ma yapılıp hemen uygulanmaya başlanmazler belediyelere geçince, o planlar da bir sel ısınma sürecinde meteorolojik afetler sa, Samsun’un “marka yolculuğu” da kim de 1960’dan 2006’ya 3 kat arttı. Ama bi bilir daha kaç yıl “sel altında” sürecek. kenara bırakılmış…” Çizginin Kırıldığı Nokta ve ‘Büyük Ödün’ Felsefenin, Milet’li Thales’in: “Evrenin ilk maddesi nedir” sorusuyla başladığı kabul edilir. Çünkü Thales, kendisine kadarkilerin aksine, çevresinde olup bitenlere bakmakla ve her birini ayrı ayrı sorgulamakla yetinmemiş, bütün bunların temelinde yatması gereken ilk’i de sorgulayan ilk düşünürkişi olmuştur. Rahmetli Prof. Dr. Nermi Uygur’un “Felsefenin Çağrısı” kitabında belirttiği gibi, yine Thales’ten bu yana ve aynı gerekçelerle, ‘Nedir’ sorusu, felsefenin kurucu sorusu sayılagelmiştir. Ülkemizde, çok sayıda sorunun artık bir kargaşanın potasında birleştiği bugünlerde de yapılması gereken, her bir sorunu sanki bütünden bağımsızmışçasına, yalnızca kendiiçin sorgulamak yerine, bu sorunların tamamının başlangıç noktası niteliğinde ortak bir paydaya indirgenip indirgenemeyeceğini araştırmaktır. Milli Mücadele’nin ardından, 1923 yılında Cumhuriyetin kurulması ile birlikte ve üstelik gittikçe artan bir hızla, toplumun dünyayı akıl yoluyla kavrayacağı, bilimi ve aklı rehber edineceği için laikliği doğal sayacağı, eleştirel düşünceyi yaşamın hiçbir alanına uygulamaktan çekinmeyeceği bir noktaya doğru yükselmeye koyulan bir çizgi; bir dünya savaşından, ardından da bir kurtuluş savaşından çıkmış, on beş milyonluk nüfusunun neredeyse yüzde doksan beşi okuma yazma bilmeyen, ekonomisi bugünün Türkiye’si ile karşılaştırılamayacak kadar zayıf bir yeniülke’yi, dünyada bugünküyle karşılaştırılması olanaksız bir saygınlığa götüren bir çizgi, hangi noktada ve neden kırılmıştır? Türkiye Cumhuriyeti, bu çizgiden hangi sapmalar, kopmalar ve ödünlerin sonucunda, kuruluşundan seksen dört yıl sonra laik yapısının, bağımsızlığının ve bütünlüğünün tartışılabildiği bir konuma sürüklenmiştir? Tekrar ediyorum: Bundan böyle olası çıkış yolu, her bir soruna ayrı çözümün peşine düşmek değil, fakat her şeyden önce yukarıdaki sorulara bütünsel yanıtlar arama cesaretini göstermektir. Öte yandan bu cesaret, ancak Cumhuriyet tarihimizi bundan böyle doğru sorgulamaların rehberliğinde doğru yazabilmeye, bu bağlamda yerleşik tüm önyargılardan, batıl inançlardan ve putlaştırma girişimlerinden sıyrılmaya değgin ikinci bir cesaretle tamamlanabildiği takdirde hedefine erişebilir. 1923’te yükselişe geçen çizginin en büyük kırılma noktası, 1946 yılında, CHP tekrar iktidara gelmekle birlikte, yeni kurulmuş olan Demokrat Parti karşısında büyük oy kaybına uğradıktan sonra, Recep Peker’in başbakanlığında kurulan yeni hükümette, Milli Şef İsmet İnönü’nün de onayıyla, Hasan Âli Yücel’e artık Milli Eğitim Bakanı olarak yer verilmemesiyle gerçekleşmiştir. Köy Enstitüleri’nin kurucusu olan Hasan Âli Yücel’in, ondan kısa bir süre sonra da Köy Enstitüleri ile genç Cumhuriyete, bugün acı bir özlemle ‘Türk Aydınlanması’ diye anılan kısa dönemi yaşatan bir başka uygarlık âşığının, İsmail Hakkı Tonguç’un devre dışı bırakılmaları, Mustafa Kemal’in ‘çağdaş uygarlık düzeyini yakalama, hatta onu aşma’ hedefinin aydınlattığı bir yolun kararmaya başlaması sonucunu doğurmuştur. Türkiye’de o günden bugüne egemen olan eğitim politikası, gerek Köy Enstitüleri’ni, gerekse bu kurumların kapatılmasının sonuçlarını eleştirel bir bakış açısından değerlendirebilmeye asla zemin hazırlamamıştır. Bu konuda, halen üniversitelerimizdeki eğitim fakültelerinin programlarında yer alan ‘Türk Eğitim Tarihi’ derslerinde bile Köy Enstitüleri’nden neredeyse hiç söz edilmemesini örnek göstermek, herhalde yeterlidir. 1943 yılında, Köy Enstitüleri’ni ziyareti sırasında, bu kurumdan o zamanlar 20 olan enstitü sayısının “en kısa zamanda” 60’a çıkarılması talimatını verecek kadar etkilenen İsmet İnönü’yü, 1946’da, bu uygarlık ve çağdaşlık yuvalarının kurucularını devre dışı bırakmaya rıza göstermek gibi akıl almaz bir ödüne götüren nedenler ile, bugün içinde bulunduğumuz bunalımların nedenleri arasında organik bir bağ bulunmaktadır. Önümüzdeki hafta, zamanı çoktan gelmiş, hatta geçmiş olan bu işi yapmaya, yani çağdaş uygarlık düzeyine doğru doludizgin ilerlemekte olan genç bir Cumhuriyete bu “büyük ödün” ile indirilmiş darbenin nedenlerini ve bugüne uzanan sonuçlarını açıklamaya çalışacağım. [email protected] 1 B ‘KENTSEL’ FORUM ‘B Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği değerli bilim adamı; ciddi, güvenilir, alçakgönüllü, beyefendi devlet adamı; Türk solunun, çevresinde birleşmeyi umut ettiği tek güvenilir lider, Prof. Dr. ERDAL İNÖNÜ’yü kaybetmiş olmanın derin üzüntüsü içindeyiz. Ailesine, birlikte mücadele verdiği arkadaşlarına, Kemalizmin sadık bekçilerine ve tüm sevenlerine başsağlığı, kendisine Tanrı’dan rahmet dileriz. IŞIKLAR İÇİNDE YATSIN İstanbul Üniversitesi Mezunları Derneği Yönetim Kurulu adına Prof. Dr. Bülent BERKARDA İMZA GÜNÜ 68’LİLER BİRLİĞİ VAKFI SÖNMEZ TARGAN HÜSEYİN KIVANÇ Tarih: 4 Kasım 2007 Saat: 14.00 Yer: TÜYAP 1. Salon No: 235 CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle