19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 EKİM 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Türbanlılar Erdal Atıcı: “Terörü protesto mitinglerinde nedense türbanlılar yok!” Ya ğ m u r E k i m En çok borçlanan AKP olmuş... “Hangi konuda!” GÖRÜŞ SACİT SOMEL Em. Elçi Trabzonspor’a yeni unvan: Tırabzanspor! Apar Hikmet Keskineğe: “Güçlü devlet nota verir diye bilirdik. Irak, Türkiye’ye karşı sınır ötesi hârekat mı yapacaktı ki Dışişleri Bakanı apar topar Bağdat’a gitti!” BİLGİ Yayınevi’nden çıkan “Kuşatma Altındaki Türkiye” kitabında Dr. Barış Doster, emperyalizmin Türkiye üzerine planladığı oyunları irdeliyor. Cumhuriyet okurlarının gazeteci kimliği ile tanıdığı Doster, şimdilerde Marmara Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor ve bu son kitabının “Sunuş”unda şöyle bir tablo çiziyor: “Cumhuriyetin temel değerlerine yönelik saldırılar, önüne geçilemeyen yolsuzluklar, eğitim ve sağlık başta olmak üzere çöken kamusal sistemler, sorunlara çözüm getirmesi beklenen siyasetteki kirlilik... Türkiye aynı zamanda, bağımsızlığının, bütünlüğünün ve egemenliğinin tartışıldığı bir süreçten de geçiyor. Kıbrıs’tan, Ege’den, Kuzey Irak’tan, Güneydoğu’dan Türkiye’ye bayrak gösteriliyor. Sözde Ermeni soykırımı iddiaları, Kuşatma patrikhanenin statüsü, Heybeliada Ruhban Okulu, azınlık vakıfları, anadilde yayın ve eğitim gibi başlıklar üzerinden Türkiye’nin ulusal direnci kırılmak isteniyor. Ve tüm bunlar olurken Türkiye yoğun, hızlı ve yaygın bir insan kirlenmesine, özellikle de aydın kirlenmesine tanık oluyor. Toplumun öncüsü, yol göstericisi, işaret feneri olması gereken aydınların sustuğunu, korktuğunu, sindiğini, teslim olduğunu, karşı safa geçtiğini görüyor halk. Kaçınılmaz olarak bu durum, toplumdaki öfkeyi, yılgınlığı, umutsuzluğu besliyor, artırıyor.” Toplumdaki öfkeyi, son günlerdeki ayrılıkçı terör olayları karşısında yaşadığımız kitlesel uyanışta görüyoruz; yılgınlığın ve umutsuzluğun yerini ulusal dayanışma bilinci alıyor. Halk, her geçen gün hem siyasetteki kirliliği daha çok anlıyor hem de kirli aydınları daha çok tanıyor. Barış Doster’in Attilâ İlhan’ın önerisi ile yazdığı bu kitaptaki “çığlığımızın çığ başlatması” dileği kendiliğinden gerçekleşiyor. Yıllardır yürütülen sinsi ve hain planlar bir bir bozulurken, kimi çevreleri büyük bir korkunun sardığı da uygulanan sansürle kendini gösteriyor. Peki bu kuşatma nasıl kırılacak? Barış Doster: “Türkiye’nin yaşadığı bunalımı aşmak için, talih oyunları oynar gibi, siyasi partiler arasında seçim yapmanın bir yararı yoktur. Cumhuriyetin iktisadi, siyasi, toplumsal, insani, kültürel, askeri, idari, hukuki başarısı ve cumhuriyet karşıtı politikaların başarısızlığı tarih tarafından kayda geçirilmiştir.” O halde; yeniden Aydınlanma Devrimi! Meşru Müdafaa ve Sıcak Takip Güneydoğu’daki çatışmalar artık bir ülkenin toprakları üzerinde cereyan eden “ eşkıya bastırılması” hareketi olmaktan çıkmış, uluslararası bir nitelik almaya başlamıştır. Bir ülkenin topraklarını üs eden teröristler, o ülkedeki makamların bilgisi dahilinde diğer bir ülkenin sınırlarını ihlal etmekte, topraklarını bir süre işgal edip askeri birliklerine saldırmakta, yollarına mayın döşemekte, her gün ortalama on beş kişiyi şehit etmekte, sonra kollarını sallaya sallaya geri dönüp ertesi günü yapacağı saldırılara hazırlanmaktadır. Devletler bu gibi durumlarda ülkelerinin komşu bir ülkeye saldırı üssü olarak kullanılmasını önlemek zorundadır. Bunu başaramadıkları takdirde anlaşma ile zarar gören komşuya sınır bölgesindeki topraklarda sıcak takip (hot pursuit) hakkını tanıyabilmektedirler. Saddam zamanında Irak ile böyle bir anlaşma yapıldığı için silahlı kuvvetlerimiz vurkaç yapan teröristleri Irak sınır bölgesinde izleyip imha etme olanağını bulabiliyorlardı. Şimdi elMaliki böyle bir anlaşma yapmamakta veya Kürtlerden korkarak yapamamaktadır. Böyle bir durumda hiçbir bağımsız devlet topraklarının çiğnenmesine ve yurttaşlarının öldürülmesine izin vermeyeceğinden sıcak takip hakkı ister istemez kendiliğinden bir meşru müdafaa hakkı olarak doğmaktadır. ??? Amerika, ülkesinde etkinlik gösteren saldırganların Afganistan’da yuvalandıklarına inanarak Amerika’dan binlerce kilometre uzaklıktaki bu ülkeye asker göndermiştir. Yetmiş beş milyonluk Türkiye’nin Başbakanı ise aylardan beri şehitlerin cenazelerinin kaldırılmasını ve cami avlularını dolduran şehit ailelerinin hıçkırık ve feryatlarını kendine has sükuneti ve Amerikalıların “poker oyuncusu” dedikleri, hiçbir duygu ifade etmeyen bakışları ile seyretmektedir. Oysa tahammülünün sonuna gelen Türk toplumunun daha fazla uyutulmasına olanak yoktur. Türkler sonradan türemiş bir aşiret veya ümmet değildir. Geçmişinde fakir ve yoksulken “Ya bağımsızlık ya ölüm” diyerek ayağının çarığı ile yedi düvele meydan okumuş bir ulustur. Eğer Recep Tayyip Erdoğan böyle bir toplumun başbakanı olmak iddiasında ise derhal sorumluluklarının gereğini yerine getirmeli, bunu yapamıyorsa istifa etmelidir. Aksi halde her gün daha kötüye giden olayların nasıl tecelli edeceği belli olmayan sonuçlarına katlanmak zorundadır. ??? Üzerinde durulması gereken diğer bir husus da şudur: Tezkerenin Meclis’e verildiği günlerde birtakım itirazlar olmuştur, bazı kimseler sınır ötesi yapılacak bir operasyonun ülkemizin muhtelif yerlerinde bulunan Kürt vatandaşlarımız arasında tepki yaratabileceğini, bu nedenle böyle bir operasyondan kaçınılması gerektiğini söylemektedir. Bunu nasıl düşünebildiklerini anlamak mümkün değildir. Eğer 1919 yılında böyle düşünülse idi Bağımsızlık Savaşı hiçbir zaman yapılamazdı. Topraklarımızı ve canımızı koruma amacı ile yapılacak olan bir hareketten bazı Kürt vatandaşlarımızın tepki gösterebileceğini düşünerek vazgeçecek kadar korkak isek Türkiye’nin işi zaten bitmiş demektir. Bağımsızlık ancak onu korumak için her gün yeni imtihanlar vermeye hazır olanların harcıdır. Düşük Deniz Tuncay Akkapılı: “Kedi gibi kuyruğu kıstırırsan, aslan gibi cumhuriyeti, çakallar karşısında işte böyle küçük düşürürsün!” SESSİZ SEDASIZ (!) Anayasa Mahkemesi’ndeki operasyon! ANAYASA Mahkemesi Başkanlığı’na seçilen Haşim Kılıç’ın hukukçu olmayışı tartışılırken; evinde konuklarına haremselamlık uygulaması yapan Kılıç’ın yüce mahkemeye bir zamanlar nasıl “transfer” edildiğini İstanbul Barosu eski başkanı avukat Turgut Kazan’dan dinleyelim: “Haşim Kılıç’ın Eskişehir İktisadi Ticari İlimler Akademisi mezunu olduğuna değinilip geçiliyor. Yüce Divan görevini de yürüten Anayasa Mahkemesi’ne hukukçu olmayan Haşim Kılıç’ın yıllar önce üye olarak atanması ise başka bir olaydır. Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Hukuk Ahmet Önen: “İktidar, bu kadar çok hiçe sayıyorsa eğer, bundan böyle hukukun sembolü elinde terazi tutan genç kadın yerine cüzdanını karıştıran fahişe olmalıdır!” Turgut Özal döneminde Sayıştay Yasası’na geçici bir madde eklenmiş ve Haşim Kılıç Sayıştay’dan Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanmıştır. Sayıştay Yasası’ndaki geçici madde daha sonra anayasaya aykırı bulunarak Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiş fakat iptal kararları geriye yürümez kuralı yanlış yorumlanarak Haşim Kılıç’ın üyeliğinin sürdürülmesine olanak sağlanmıştır.” 1990’larda yapılan bu “operasyon”, şimdi başarıyla sonuçlanmış oluyor. Allah kabul etsin! “Şehitler ölmez, vatan bölünmez”; bunlar vatanı bölmeden toptan satarlar! Sıkmabaş Cumhuriyeti MERİÇ VELİDEDEOĞLU Yirmi yedi yıl önce, 1980’in Haziran ayında Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun “Nakşibendi Cumhuriyeti” başlıklı bir yazısı yayımlanmıştı Cumhuriyet’te. Yedinci cumhurbaşkanı seçilecekti; Adalet Partisi iktidardaydı ve cumhurbaşkanı adayı, ”12 Mart faşizminin İstanbul Sıkıyönetim Komutanı, emekli Orgeneral Faik Türün’’dü. Org. Türün, sol görüşlü aydınları, yazarları, gençleri “komünist avı” yöntemiyle toplatıp, işkenceden geçirtmesiyle ünlüydü. Ayrıca “Nakşibendi Tarikatı”nın sayılı üyelerinden biriydi. Bu tarikat ne denli gelişip yayılmış ve “ordu”ya sızmıştı ki, Velidedeoğlu’nun dediği gibi, “Atatürk ordusunun içinden cumhurbaşkanı adayı bir orgeneral yetiştirmeyi bile başarmıştı”... Eğer seçilirse de, laik Türkiye Cumhuriyeti bir tarikat, bir “Nakşibendi Cumhuriyeti”ne dönüşebilirdi. Anımsanacağı gibi, doksanı aşan oylamayla bile cumhurbaşkanı seçilememişti; olaylar başka yöne sapmıştı. Ama tarikatlar, sonuca bu denli hızla varılamayacağını anladılar; ağır ağır yayılmayı, kurumlara, eğitime sızmayı da içeren, başını Fethullahçıların çektiği bir yöntem geliştirdiler. Bu yöntem gereğince AKP’nin içinde, yanında yer alındı; AKP büyüdü, güçlendirildi; kısa bir sürede Meclis’i, başkanlığını ve hükümeti elde etti. (2002) Bu, bir bakıma sıkmabaşlı Bayan Erdoğan, Bayan Arınç yoluyla “yürütme” ve “yasama”nın “türbanlaşma”sıydı; yani ABD’nin bastırarak istediği “Ilımlı İslam Devleti” ne kapının açıldığının “simgesel” bir görünümüydü. Bu hanımlar sıkmabaşlarıyla “yürütme ve yasama”nın tüm resmi düzenlemelerinde yer alıyorlarsa da, “sıkmabaş”ın (türbanın), Türkiye Cumhuriyeti’nin “Ilımlı İslam Devleti”ne dönüşümünün bir simgesi olabilmesi için, “Çankaya” elde edilmeliydi. Kollar sıvandı; bilinen basın sıkmabaşı, karşı olanlara bile sevdirecek yazılarla örneğin E. Özkök’ün (Hürriyet), T. Alkan’ın (Radikal), “Tesettür Güzellemeleri” ile yolu döşemeye başladı. Bu boyutta, bu içerikte, sıkmabaş güzellemelerini dinci basında göremezsiniz... 22 Temmuz seçimlerinin sonucunda, iktidarı, Meclis’i ve başkanlığını yine AKP elde etti; ardından cumhurbaşkanı adayını açıkladı: Dışişleri Bakanı Abdullah Gül. Destek çığ gibi yağıyordu; ama desteğin ”şahı” CHP’den, Deniz Baykal’dan geldi; cumhurbaşkanının eşinin “sıkmabaş”lı olmasının bir sorun yaratmayacağını belirtti. Demek ki, onca yıl üniversitede, büyük bir özveriyle “sıkmabaş savaşımı” veren ve şimdi CHP’den milletvekili olan “öğretim görevlileri” boşuna savaşmışlardı; öyle miydi? Bu öğretim görevlilerinin büyük katkılarıyla düzenlenen o tarihi mitinglerde milyonlarla birlikte, “Türban Çankaya’ya çıkamaz!” diye boşuna mı haykırmışlardı? AKP’ye göre öyleydi ama.. CHP’ye göre de nasıl böyle olabilirdi? 28 Ağustos’ta A. Gül, Cumhurbaşkanı seçildi; Hayrünnisa Abdullah Gül çifti Çankaya’ya çıkıp yerleşti. “Sıkmabaş” bilindiği gibi, hem “dinselliğin” hem de “cinsel eşitsizliğin” bir “gösterge”siydi; böyle bir “gösterge”, “laik” nitemiyle yan yana bulunamazdı; böylece Türkiye, “Ilımlı İslam”ı simgeleyen “Sıkmabaş Cumhuriyeti”ne dönüştü. Son olarak Haşim Kılıç’ın Anayasa Mahkemesi Başkanı seçilmesiyle “yargı”nın da “Sıkmabaş Cumhuriyeti”ne yakışır bir biçimde simgelenmesi sağlandı; Gönül Kılıç bu görevi tıpkı Hayrünnisa, Emine Hanımlar gibi örnek sıkmabaşıyla yerine getirecekti. Üç gün sonra, Cumhuriyetimizin 84. yılına ulaşacağız; ne var ki böyle bir duruma düşürülmüş cumhuriyeti, özellikle de PKK terörünün dev bir acı yumağına dönüştürdüğü ülkede, bayram olarak kutlamak insanın içinden gelmiyor. Zaten, “Sıkmabaş Cumhuriyeti”nin sürdüğü sürece, cumhuriyeti kutlamanın hiçbir anlamı olmayacak. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com m.velidedeoglu?hotmail.com İLAN T.C. ANTALYA 1. AİLE MAHKEMESİ’NDEN Mahkememizin 2007288 esas ve 2007/1056 karar sayılı ilamı ile 09.03.2007 tarihinde, mahkememizde yapılan yargılaması sonunda; Elazığ ili, Arıcak ilçesi, Küplüce köyü C.19, hane 26’da nüfusa kayıtlı, Yusuf ve Cemile oğlu, Palu 01/01/1974 doğumlu NECATİ GÖKCE, TC.45112006526 ile aynı yerde nüfusa kayıtlı Vitaliy ve Kateryna kızı, Ukrayna 30/11/1976 doğumlu NATALİYA GÖKCE, TC.13736053434, kızlık soyadı Dimidova’nın BOŞANMALARINA, dair verilen ilam, davalı Necati Gökce’ya tebliğ edilemediğinden ilanen tebliğine, tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde yasal yollara başvurulmadığı taktirde kesinleşeceği ilan olunur. (Basın: 56811) TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 26 Ekim www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Yurdumuz1 da da yaşayan göçmen bir 2 kuş. 2/ Genel 3 likle ateşli bir hastalık sonu 4 cu deride fis 5 keler duru 6 munda beli7 ren kabarcık... Doğu 8 Anadolu’da 9 bir ırmak. 3/ Çarlık Rusyası’nda 1 2 3 4 5 6 7 8 9 zengin köylülere ve 1 A K R E D İ T E B E rilen ad... İtici ne 2 K A U N O S den, güdü. 4/ Kimi 3 R O M J A K A R Türk lehçelerinde 4 O S E L O A B A L U O V İ T “ağa” yerine kullanı 5 N lan sözcük... Kimi 6 İ N İ S İ Y A L A R A L P işlerden ve eşyadan 7 M İ alınan vergi ya da 8 S A K İ N AME harç. 5/ Çok büküm 9 T A V A S K U R lü iplikle dokunmuş bir tür ince kumaş... Adları sıfat yapan bir yapım eki. 6/ Bir nota... Sanat, hüner. 7/ “Süsen” de denilen süs bitkisi... Bir burç adı. 8/ Eğlenmek ve dinlenmek amacıyla çalışmaksızın geçirilen süre... İki derenin ya da iki yolun birleştiği yer. 9/ İnce bulgur... Borudan kol almakta kullanılan bağlantı parçası. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Taklitçi. 2/ “Olağandışı, ilginç, çılgınca” anlamında kullanılan argo sözcük... “Tevfik Rüştü ”: Siyasetçi ve diplomat. 3/ Telli çalgılarda telleri germeye yarayan burgu... Uluslararası Tiyatro Enstitüsü’nün simgesi. 4/ Büyük kardeş, ağabey... Güzel sanatların bir dalı. 5/ Un, yumurta ve sütle yapılan bir tür ince gözleme... Lityum elementinin simgesi. 6/ Başına geldiği sözcüğü olumsuz yapan Arapça önek... Destana özgü, destansı. 7/ Yeşilırmak’ın antik çağlardaki adı... Damızlık erkek koyun. 8/ Durdurma, ara verme, kesme... Erzurum’un bir ilçesi. 9/ Halka biçiminde çörek... Bir cetvel türü. T.C. KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ 2007/821 Vas. Tayini Mahkememize verilen, 24.09.2007 tarih, 2007/821 Esas 2007/848.K. sayılı karar ile Hasan Sabri ile Saadet kızı, 05.06.1325 İstanbul doğumlu EMİNE ADALET ÖNEL, TMK 405. maddesi gereğince vesayet altına alınarak. TMK 419. mad. gereğince kendisine İsmail Hakkı ile Ayşe Cemile oğlu, 26.08.1927 doğumlu MUSTAFA ABDURRAHİM, AKARSU, vasi olarak tayin edilmiştir. 24.09.2007 (Basın: 56639) CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle