19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 EKİM 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 14 bin yıllık resimlerin kayalıkları ‘mıcır’ şantiyesi oldu; bin yıllık kilise resimlerine çivi çakıldı 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Kars’a ‘onarım’ (!) darbeleri 1 nan “Nakşibendi” mezarlarının cami kapsamına alındığı yeni bir “onarım”(!)la özgünlüğünü tamamen yitiriyor... Evliya Camisi’nin komşusu konumundaki ünlü “12 Havariler Kilisesi”nin restorasyonunda ise özellikle kültürel simgeler hemen hiç gözetilmiyor. Ermeni Kralı Abas döneminde (929953) yapılan, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde cami olarak kullanılan, 19. yüzyıl sonlarındaki Rus işgalinde yeniden kiliseye dönüştürülen ve daha sonra da mimarisinden ötürü “Kümbet Camii” adıyla anılan kiliseyi kültür ve sanat merkezi işleviyle yaşatmak isteyen Kars Belediyesi yıllardır yanıt alamıyor. Aynı zamanda Tarihi Kentler Birliği kurucularından ve encümen üyesi olan Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu şunları söylüyor: “Bize vermeseler de kentin tarihi mirasına karşı sorumluyuz. Bu nedenle aslına uygun olmayan restorasyona ilgisiz kalamazdık; Koruma Kurulu’nu davet ettik ve incelemeye aldılar...” Onarım sırasında ip germek ve malzeme asmak için tarihi duvar resimleri üzerine “çivi”lerin çakıldığını belirten Cengiz Şıklı da projenin sanki bir “İslami Külliye”yi hedeflediğini söylüyor. Çünkü, Evliya Camisi, tarihi hamam binası ve 12 Havariler Kilisesi daha önce “ayrı” bahçeler içindeyken, şimdi tümü tek bir duvarla çevrilerek “aynı avlu” içine alınıyor... Bu uygulama kilisenin de cami işleviyle kullanılacağı kaygılarını güçlendirirken, “Olanları bildirmediğim yetkili kalmadı ama herkes suskun…” diyen ÇEKÜL Temsilcisi Cengiz Şıklı, bütün bu “çarpık” uygulamaların amacını şöyle yorumluyor: “Açıkça tarihi saptırıyorlar ve geçmişte olmayan dini mekânlar yaratıyorlar...” Bakalım Erzurum Koruma Kurulu ile birlikte gelişmelerden haberdar edilen Vakıflar Genel Müdürlüğü yetkilileri, Kars’taki tarihin onarım adına tahrip edilmesi karşısında nasıl bir tutum izleyecekler? Bizi Yaşatanlar ve Öldürenler... Çok önce, Avusturyalı bir yazarın “Bizi Yaşatanlar ve Öldürenler” başlıklı bir radyo oyununu okumuştum. Uzun süre unutamadığım oyunda yazar, artık tarafların birbirlerinden bezmişliklerinin simgesine dönüşmüş bir evliliği işlemişti. Uzun sürmüş bu evlilik boyunca, her türlü beraberlik için normal sayılabilecek anlaşmazlıkların hiçbirinin hesabı görülmemişti. Evliliği yıpratmamak amacıyla kenarından geçilip gidilen bu anlaşmazlıklar, zaman içerisinde gizli ve yakıcı öfkelere, kaça kurulduğu önceden kestirilemeyen saatli bombalara dönüşmüştü. Bir birlikteliği yaşatmak uğruna, yapay bir umursamazlıkla dikkate alınmayan pürüzler, biriken zamanın ağırlığıyla o birlikteliği öldürmeye başlamıştı. 4 Ekim Perşembe akşamı, Oyun Atölyesi’nin yeni oyunu “Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler”i seyretmeye başladıktan kısa süre sonra, sözünü ettiğim radyo oyununu bir kez daha hatırladım. Daha önce, 2000 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu’nda oynanan “Ziyaretçi” ve 2003 yılında da Kent Oyuncuları’nca sergilenen “Oskar ve Pembeli Meleği”nden tanıdığımız Fransız oyun yazarı EricEmmanuel Schmitt’in kaleme aldığı “Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler”, aslında çok zor bir türe, “hayatın akışı içerisinden rasgele bir parça kapma” diye adlandırılabilecek türe giren oyunlardan biri. Böyle oyunların hem reji, hem de oyunculuk açısından sergilediği güçlükler, hayattan elbet sadece görünüşte! rasgele seçilen bir kesitin büyüteç altına alınmasıyla birlikte yapaylıklara da kaçılabilme tehlikesinden kaynaklanır. Çünkü hedef, seyirciyi günlük hayatta her an tanık olabileceği bir akış parçasıyla ve o parçanın ‘doğallığı’ ile karşılaştırmaktır. Gelgelelim kimi sanat eserlerinde, bütünsel bir bakış açısına kapalı kalabilecek kusurların ‘detay’ gözlemlerinde acımasızca ortaya çıkması gibi, böyle oyunlarda da doğallığı gerçekleştirme çabalarında en ufak bir abartı, doğallık yerine ‘inandırıcılığın sarsılması’ gibi bir sonuç doğurabilir. EricEmmanuel Schmitt’in metni, yönetmene hayatın mermerinden istediği heykeli yontup çıkarma olanağını tanıyan bir ustalık düzeyinde yazılmış. Yönetmen Kemal Aydoğan ise bu tutuma, yıpranmış bir evlilik ilişkisinin milimetrik detaylarına inen, oyunun bütününü böyle detaylardan oluşma, çok sağlam bir zemine oturtan bir ustalıkla karşılık veriyor. Yönetmenin, hayatın sıradan bir kesitini sunarken seyirci açısından ‘sıkıcılık’ olasılığını elden geldiğince engellemek amacıyla abartılara, yapay vurgulamalara gitmekten bütünüyle kaçınmış olması, rejinin bütününü sahneden seyirciye adeta kendiliğinden yansıyan bir “Bizimkisi böyle, ya sizinkisi nasıl” sorusunda odaklaştırması, sergilenen başarının bir başka yönünü oluşturuyor. Haluk Bilginer ve Vahide Gördüm gibi ‘oyuncuusta’ların (ya da öyle demeyi yeğlerseniz eğer, ‘ustaoyuncu’ların) eline düşen hiçbir rejinin başarıdan kurtulamayacağı yolundaki genel kural bir yana, bu oyunda karşımıza bir başka ustanın, Müşfik Kenter’in bir söylemi bütünüyle somutlaşmış olarak çıkıyor: “Seyirci, bir oyuncuya bakarak: Ne var bunda, ben de aynısını yapabilirim, diyorsa eğer, bilin ki karşınızda çok iyi bir oyuncu vardır!” Haluk Bilginer’in ve Vahide Gördüm’ün oyunculukları, seyirciye oturduğu yerden kimi zaman, hem de oldukça sıkça, sahnedeki sözlere karışma, “Ben olsam şöyle derdim!” inisiyatifini duyma eğilimini aşılayan bir edim. Böyle edimler karşısında seyirci, bir noktadan sonra tiyatroda olduğunu unutup yıpranmış evliliklerinin dökümünü yapan bir çifti gizlice gözetliyormuş duygusuna da kapılabiliyor. Oyunun sahne tasarımını gerçekleştiren Bengi Günay, kanımca bu eserle birlikte uğraşının yeni bir aşamasına yükselmiş. On beş yıllık, epey yıpranmış bir evliliğin dekorunu oluşturan ‘mekân’da yer alan tüm nesne ve eşyaların yıpranmışlık ve eskimişlik payı, ilişkinin yıpranmışlığına ve eskiliğine paralel düzenlenmiş. Sahnede seyrettiğimiz ilişkinin olası varma noktası, eşyalar için de geçerli – onarılabilirler de, atılabilirler de! Sanat, bu dengeyi yakalama becerisinden başka nedir ki? İrfan Varlı’nın ışık tasarımı ile Tolga Çebi’nin özgün müziği, oyuna eşlik eden değil, fakat sahneleri ‘yorumlayan’ öğeler olarak belirginleşiyor. Böylesine üst düzeyde bir ekip çalışmasıyla karşımıza çıkan da elbet katıksız tiyatro oluyor! [email protected] KİLİSEYE ‘ÇİVİ’ ÇAKILDI! arihi dokusunu korumak için adeta “seferberlik” halinde olan Kars’ta kenti bezeyen “Baltık mimarisi” örneği eski taş binalar da artık apartman uğruna yıkılmıyorlar. Çünkü, aynı seferberlik kapsamında “kültür varlığı” olarak koruma altına alınan yaklaşık 300 yapıdan restore edilenler bile var. Değişik işlevlerle “yaşatılarak korunan”lar her geçen yıl çoğalıyorlar. Ülkenin ekonomik olarak en zor durumdaki il merkezlerinden biri olmasına rağmen, “imar rantı”nın çekiciliğine karşı “kimlikli gelişme” adına direnen kentteki “devlet”e ait kimi projelerde ise bunun tam tersi bir duyarsızlık sergileniyor. Örneğin, havaalanındaki yenilenmekte olan pistin inşaatına “mıcır” sağlamak için parçalanan vadi, üzerinde “14 bin yıl” öncesine ait resimlerin olduğu “koruma altındaki” tarihi kayalıkları barındırıyor. Kentin en eski anıtsal yapılarından “12 Havariler Kilisesi” ile Osmanlı mirası “Evliya Camisi”ndeki restorasyon çalışmalarında da tarihsel özgünlüğü yok eden uygulamalar Erzurum Koruma Kurulu tarafından “inceleme”ye alındı. Havaalanının pist yenileme inşaatı nedeniyle bir yıla yakın bir süredir uçuşlara kapanması, kentte giderek yoğunlaşan ulusal ve uluslararası kültür etkinliklerini de olumsuz etkiledi. Denebilir ki Kars sadece iklim olarak değil, kültür ve turizm açısından da son yılların en “kurak” geçen yazını yaşamış oldu. Geçen yıl her gün üç tarifeli uçuşla gerçekleşen hava ulaşımındaki bu uzun duraksama, ekonomik ve sosyal yaşama da olumsuz etki ederken, aynı inşaatla tarih öncesi kalıntılara da zarar verildi. Kente 5 km’deki Borluk Vadisi’nde, 10 T 2 1 Cami ve kiliseyi tek bir ‘külliye’ye dönüştüren ortak bahçe duvarı ve gösterişli arabesk kapısının Kars’taki tarihi dokuyla hiçbir ilgisi yok. 2 Özgün duvar resimlerine çivi çakılarak onarılmakta olan 12 Havariler Kilisesi. 3 Tarihi camiler onarılarak kimlikleri değiştiriliyor. 3 ‘SİT’ İÇİNDE ‘MICIR’ ÜRETİMİ ila 14 bin yıl önce yaşamış insanlara ait kaya üstü resimler var. Vadinin mıcır için parçalandığını gören ÇEKÜL Kars Temsilcisi Cengiz Şıklı, tahribatı ilgililere bildirmesine rağmen kimse oralı olmadı. Doğu Anadolu arkeolojisinin uzmanı Prof. Dr. Oktay Belli’nin ifadesiyle “insanlığın en eski sanat ürünleri” olan kaya üstü resimlerin korumaya alınmış vadisi, pist inşaatının malzeme şantiyesine dönüştürüldü. Ataköy (Mağaracık) ve Azat köyleri arasında 15 km. uzanan kültür vadisinin “SİT” ilan edildiğini anımsatan Cengiz Şıklı diyor ki: “Asıl yapılması gereken, yenilenen havaalanıyla daha da canlanacak turizm adına da burayı korumak ve kültürel yaşama kazandırmak iken, sanki başka yer bulunamazmış gibi in şaat malzemesi için parçalamak nasıl bir anlayıştır?” Kars’taki bir diğer kaygı yaratan uygulama da tarihi yapıların restorasyonunda gözlenen tahribatlar. Sultan III. Murat döneminde Kars Kalesi onarılırken bir medrese ve bir hamamla birlikte 1579’da yapılan Evliya Camisi, minaresi dışında artık tümüyle “başka” bir yapı. Adını, Anadolu erenlerinden Horasanlı Hasanı Harakani’nin aynı yerdeki türbesinden alan; eski ahşap işçiliği ve çini sanatının özgün örnekleriyle bezeli cami, 1996’da “yenileme” adına yıkılarak adeta “arabesk” bir mimariyle inşa edilmişti. Şimdi de öteden beri bahçesinde bulu EVLİYA CAMİSİ ‘KALMADI’ BODRUM İZALEİ ŞUYU SATIŞ MEMURLUĞUĞUNDAN GAYRİMENKUL AÇIK ARTTIRMA İLANI Dosya No: 2007/3 SATIŞ. Satılmasına karar verilen gayrimenkulun cinsi, kıymeti, adedi, evsafı: Bodrum ilçesi, GÜNDOĞAN KÖYÜ, KIZILBURUN MEVKİİNDE KAİN, TAPUNUN 420 PARSEL NUMARASINDA KAYITLI, 14675,00 M2 MİKTARLI TARLA NİTELİĞİNDEKİ TAŞINMAZDA, MAHCUR HATİCE TEPE’YE AİT 184320//2654208 ORANINDAKİ HİSSESİ. Taşınmazın Bodrum Sulh Hukuk Mahkemesi’nce yapılan kıymet takdiri sonucu, bilirkişi tarafından verilen rapora göre; MAHCUR HATİCE TEPE’YE AİT 184320/2654208 ORANINDAKİ PAYININ 25.477.50. YTL. değerinde olduğu belirtilmiştir. Söz konusu parselin GökçebelGündoğan sınırını oluşturan sırtın, Gündoğan merkezine bakan kısmında olup, tamamının deniz gördüğü, parselin doğu ve güney taraflarındaki, Gündoğan parselleri ile batı tarafındaki Gökçebel parselleri, imar planı gereği uygulama görmüş olup, yapılaşmanın mevcut olduğu, parsele doğusu sınırındaki 421 ve 422 parsel üzerine oturan. Bodrum Cennet Evleri Konut Yapı Kooperatifi’nden ulaşıldığı bilirkişilerce rapor edilmiştir. İMAR DURUMU: YUKARIDA BELİRTİLMİŞ OLUP, DOSYASINDA. Muhammen bedeli : (HATİCE TEPE’YE AİT 184320//2654208 ORANINDAKİ PAY 25.477,50. YTL. (YİRMİBEŞBİN DÖRTYÜZYETMİŞYEDİ LİRA ELLİ KURUŞ) 1) SATIŞ ŞARTLARI: Taşınmazdaki 184320/2654208 oranındaki Hatice Tepe’ye ait payın BODRUM Sulh Hukuk Mahkemesinin 23.05.2007 tarih ve 2006/1178 esas 2007/608 karar sayılı ilamında yazılı olduğu üzere; T.M.K.nun 444. maddesi uyarınca muhammen bedeli olan 25.477,50. YTL. den aşağı olmamak kaydıyla açık arttırma yolu ile satışına karar verildiğinden; Taşınmazın satışı 26.11.2007 pazartesi günü, saat: 15.0015.10 saatleri arasında; Bodrum/BİTEZ ADLİYE BİNASI ARKA BAHÇESİNDE açık arttırma suretiyle yapılacaktır. Bu arttırmada taşınmazın muhammen bedeli olan 25.477,50. YTL. ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları mecmuunu, satış masraflarını ve paylaştırma masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle fazla bedelli alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2) Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin %20’si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir. Alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Belediye tellaliyesi, İhale Damga pulu, KDV.si , tapu alım harcı ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler ve satım harcı satış bedelinden ödenir. 3) İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını, hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını, dayanağı belgeler ile onbeş gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaştırmadan hariç bırakılacaklardır. 4) İhaleye katılıp, daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle, ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri, teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca yasal temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın, Dairemizce tahsil olunacak, bu fark, öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5) İhale T.M.K’nun Velayet, vesayet ve Miras hükümlerine ilişkin tüzüğün 26.maddesi uyarınca HAKİM ONAYI ile tamamlanacaktır. 6) Vasiler satışın her aşamasında mahcurun menfaatine satıştan vazgeçebileceklerdir. 7) Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup, masrafı verildiği taktirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 8) Satışa iştirak edenlerin, Şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2007/3 İZALEİ ŞÜYU SATIŞ sayılı dosya numarasıyla Memurluğumuza başvurmaları ilan olunur. 20.09.2007 (İc.İfl.K. 126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. (Basın: 54808) CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle