19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 EKİM 2007 ÇARŞAMBA 4 HABERLER YSK Başkanı Aydın, TBMM’den çıkan sonucun yeni bir metin yaratacağına dikkat çekti GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Referandum ertelenebilir ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Muammer Aydın, pazar günü yapılacak halkoylamasının ertelenip ertelenmeyeceğine, anayasa değişiklik paketinden 11. cumhurbaşkanının seçimine ilişkin 2 geçici maddenin çıkarılmasını öngören yasa çıktıktan sonra karar vereceklerini bildirdi. YSK Başkanı Muammer Aydın dün gazetecilerin sorularını yanıtladı. 21 Ekim’de halkoyuna sunulacak anayasa değişiklik paketinden 11. cumhurbaşkanının seçimine ilişkin 2 geçici maddenin çıkarılmasıyla halkoylamasının ertelenip ertelenmeyeceğinin sorulması üzerine Aydın, önce TBMM’den söz konusu yasanın çıkması gerektiğini, sonuca göre bir karar vereceklerini bildirdi. Bu süreçteki seçeneklerin sorulması üze Irak’ta Zafer ve Yenilgi ABD Irak’ta kazanıyor mu, yeniliyor mu? Bu soruya, hâlâ kesin bir cevap veremiyoruz. Birincisi, ABD’nin açıklanan amacıyla zafer tanımıyla gerçek amacının arasında bir fark var mı? Kimi adımların yaratacağı sonuçların önceden hesaplanamamış olmasının, olanaklı, ama zayıf bir olasılık olduğunu düşünerek şüpheye düşmek için yeterince neden var (Bkz: Şanlı Bahadır Koç, Turcopundit, 25/05/07). İkincisi, ABD’nin Irak’ta karşı karşıya olduğu, IV. Kuşak Savaşlar olarak tanımlanan çatışma tarzı, zafer ve yenilgi kavramlarını bulanıklaştırıyor. Türkiye’nin, PKK tehlikesini gidermek “amacıyla”, Kuzey Irak’a yönelik geniş çaplı bir harekâta hazırlandığı şu günlerde, bu konuları bir kez daha düşünmek yararlı olabilir. ? YSK Başkanı Muammer Aydın, referandum paketindeki değişikliğin TBMM’den geçmesinin ardından yapacakları toplantıda ilk olarak daha önce kullanılan oyların sonucu etkileyip etkilemeyeceğini değerlendireceklerini söyledi. İkinci seçeneğin süreci yeniden başlatmak olduğunu belirten Aydın, “Çünkü yeni bir metin var’’ dedi. rine Aydın, “Yasa çıkarsa ya pazar günü oylama yapılacak. Yani gümrüklerde bugüne kadar oy kullanıldı. 21 Ekim sonucunda ne çıkarsa oradaki farka göre bu gümrüklerde kullanılan oy etkili olur mu olmaz mı buna bakacağız. Bir seçenek bu. İkinci seçenek, süreci yeniden başlatmak. Çünkü yeni bir metin var’’ dedi. “İkinci seçeneğe ne kadar yakınsınız’’ sorusuna Aydın, ‘’Öyle bir şey yok. Kurul karar verecek’’ yanıtını verdi. Bir başka soru üzerine de Aydın, kurulun karar vermesi için yasanın yürürlüğüne girmesini beklediklerini ifade ederek yasa TBMM’den çıktıktan sonra Cumhurbaşkanı’nın önüne gideceğini anımsattı. Cumhurbaşkanının ya yasayı onaylayacağını ya da halkoyuna göndereceğini anlatan Aydın, bunun sonucu kendilerine gelir gelmez karar vereceklerini kaydetti. “Halkoylaması süreci işlerken yapılacak anayasa değişikliğinin içtüzük ihlali olduğu ve bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin karar vereceği’’ yönündeki iddiaların anımsatılması üzerine Muammer Aydın, bu konunun Anayasa Mahkemesi’nin görevi olduğunu söyledi. Halkoylamasının iptal edilmesi halinde zararın ne kadar olacağı sorusu üzerine de Aydın, halk oylamasının maliyetinin 103 milyon YTL olarak hesaplandığını belirterek bugüne kadar bu paranın yaklaşık 3040 milyon YTL ’sinin harcandığını kaydetti. Aydın, “21 Ekim’de oylama tamamlanırsa 103 milyon YTL harcanmış olacak’’ dedi. Bir başka soru üzerine Aydın, “YSK’nin seçim sonuçlarını bilgisayar sistemiyle toplaması nedeniyle Türk Telekom’daki grevin sistemi etkilemeyeceğini, herhangi bir aksama yaşanmayacağını’’ belirtti. ‘Meclis gündemden çıkarmalı’ Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu, 11. Cumhurbaşkanı seçimini öngören geçici 19. maddenin çıkarıldığı paketin Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından 120 günlük halkoylaması takviminin başlayacağını bildirdi. Yüzbaşıoğlu, şunları söyledi: “Artık parlamentonun devreye girip 7 sene sonra yapılacak cumhurbaşkanı seçimi için anayasa değişikliğine gerek kalmadığına karar vererek iptal etmesi gerekir. Zaten AKP’nin gündeminde daha kapsamlı bir anayasa değişikliği var. YSK’nin vermesi gereken durdurma veya erteleme kararı, referandum sürecini yeniden başlatır. YSK’nin ertelemesi bu anlamı taşır. Referandum gündemden çıkarılmak isteniyorsa bunu Meclis’in yapması lazım. Meclis’in tıpkı geçici 18. ve 19. maddede olduğu gibi devreye girip bunu ortadan kaldırması gerekir.” ‘Sonu gelmez kâbus’, ama kimin için? Bush yönetimi, General Petraeus’a hazırlattığı bir rapora dayanarak, 30 bin ek asker göndermeyle başlayan yeni aşamanın başarılı olduğunu, Irak’ta zafere yaklaşıldığını savunuyor. Ancak Haziran 2003’ten Kasım 2006’ya kadar ABD Irak güçlerinin komutanlığını yapan General Sanchez’e göre, ABD’nin Irak harekâtı, sivil ve askeri liderliğin yetersizliği, beceriksizliği yüzünden tam anlamıyla “sonu gelmez bir kâbusa dönüşmüş”. Sanchez, artık Irak’ta söz konusu olanın “zafer değil, en fazla yenilgiyi ertelemeye çalışmak…” olduğunu düşünüyor. 1980’lerden bu yana, ABD ordusu içinde, asimetrik güçlerin savaşlarının teorisi üzerinde çalışan analistlerin başında gelen tarihçi, Albay William S. Lind, geçen hafta “ABD Anbar’da kazanamıyor” başlıklı yazısında, bu tür, “IV. kuşak” savaşlarda zaferin tek ölçütünün “kaosun içinden bir devlet düzeninin yükselmeye başlaması olduğunu”, ama “bunun belirtilerini göremediğini” vurguluyordu. “Hava Gücü” dergisinde yayımlanan, “Savaş tarzları ve siyasi, askeri işlerde devrim” başlıklı denemeden, (Dr. Robert J. Bunker, Modes of war and the RPMAAir Power Journal, Bahar 1996) IV. kuşak savaşların Pentagon için önemli bir araştırma alanı olduğunu görüyoruz. Öyleyse ABD’nin, Saddam’ı devirdikten sonra attığı adımlara bakarak, Irak’ta, merkezi devlet inşa etmekten, dolayısıyla açıklanandan başka bir açıklanmayan amacının olabileceğini (ama sivil liderliğin beceriksizliği olasılığını da unutmadan), Sanchez’in değindiği “sonu gelmez kâbusun” da esasen bölge halkları için söz konusu olabileceğini düşünebiliriz. R EFERANDUM BİLMECESİ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN Paket geçti gözler YSK’de ? AKP’nin 11. Cumhurbaşkanı Gül’le ilgili tartışmaları ortadan kaldırmak için getirdiği anayasa değişikliği önerisi kabul edildi. Cumhurbaşkanı Gül ise değişikliği jet hızıyla onayladı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurulu’nda dün gerçekleştirilen ikinci tur görüşmelerde, AKP’nin 21 Ekim’de halkoyuna sunulacak anayasa değişikliği paketinde 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül için yaptığı “düzeltme” önerisinin tümü 386 oyla kabul edildi. MHP ve DTP’lilerin de desteğini alan AKP, oylamalarda zorlanmadı. Cumhurbaşkanı Gül ise referanduma 4 gün kala anayasa değişiklik önerisini jet hızıyla onayladı. Cumhurbaşkanı’nın 15 gün inceleme süresi bulunuyordu. Şimdi ise gözler YSK’nin kararına çevrildi. 21 Ekim’de halkoyuna sunulacak anayasa değişikliği paketindeki düzenlemelerin “11. cumhurbaşkanı seçiminde uygulanmasına imkân tanıyan” geçici 18. maddenin çerçeve 6. maddeyle birlikte metinden çıkarılmasını öngören birinci madde 395 oyla kabul edildi. Anayasa paketindeki “Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin getirilen yeni düzenlemelerin 11. Cumhurbaşkanı seçiminde de uygulanmasını” öngören geçici 19. maddenin metinden çıkarılmasını öngören ikinci madde görüşülürken; bağımsız Tunceli Milletvekili Kamer Genç ile DSP Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli, maddenin anayasaya aykırı olduğu savıyla metinden çıkarılması için önerge verdi. Ancak önerge reddildi. Önerinin ikinci maddesi, 101 milletvekilinin ret oyuna karşılık, 391 oyla kabul edildi. Önerinin yürürlüğe ilişkin üçüncü maddesinin gizli oylaması ise 91 milletvekilinin ret oyuna karşılık, 396 oyla kabul edildi. Önerinin tümünün oylamasında da 386 kabul oyuna karşılık, 87 ret, 4 çekimser, 2 boş oy kullanıldı, bir oy da geçersiz sayıldı. S Köşk’te 29 Ekim eşsiz kutlanacak AAT DE DEĞİŞTİ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle Çankaya Köşkü’nde vereceği resepsiyon için eşsiz davetiye gönderecek. Resepsiyon bugüne kadar yapılanların tersine, akşam değil öğleden sonra gerçekleştirilecek. Böylece konukların içki tüketimi azaltılmış olacak. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramlarında cumhurbaşkanı tarafından Çankaya Köşkü’nde verilen resepsiyonun formatı Abdullah Gül ile birlikte değişiyor. Edinilen bilgilere göre, bugüne kadar, genellikle akşam saat 20.00’de başlayan ve birkaç saat süren resepsiyon, bu yıl öğle saatlerinde gerçekleştirilecek. Cumhurbaşkanı Gül, sabah 09.00’da Anıtkabir’de düzenlenecek törene katılacak. Daha sonra TBMM’ye geçecek olan Gül, burada düzenlenecek törenin ardından kutlamaları kabul edecek. Gül, TBMM’de ayrıca, yabancı misyon şeflerinin tebriklerini de kabul edecek. Cumhuriyetin kuruluşunun 84. yıldönümü nedeniyle Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) düzenlenecek resmi geçit törenini izleyecek olan Abdullah Gül, buradaki törenlerin ardından Köşk’te 29 Ekim resepsiyonu verecek. Gül, resepsiyon için, eşsiz davetiye gönderecek. Resepsiyonun saat 16.00 sıralarında başlaması planlanıyor. Resepsiyonda içki servisinin yapılacağı belirtilirken, gündüz saatlerine rastlaması nedeniyle alkol tüketiminin düşük kalacağı ifade ediliyor. ‘Beş yılda yedi ülke…’ Açıklanmamış amacın ne olabileceği konusunda bize, General Wesley Clark’ın geçen ay yayımlanan anıları yardımcı olabilir. Clark, 11 Eylül’ün hemen ertesinde Pentagon’a yaptığı iki ziyaret sırasında bir generalin kendisine “Karar verildi, Irak’a saldıracağız, beş yılda 7 ülkeyi vuracağız” diyerek gösterdiği gizli bir bilgi notunu aktarıyor; bu ülkelerin üçünün Irak, Suriye ve İran olduğunu söylüyor, diğer dördünü açıklamıyor. 1996’da Perle’yi de içeren bir grup neocon’un İsrail hükümeti için hazırladığı, bölgede İsrail’i tehdit edebilecek tüm büyük ülkelerin yıkılması ya da etkisizleştirilmesini öneren, “Clean Break” başlıklı ünlü strateji dokümanı da Clark’ın aktardıklarını bir başka açıdan destekliyor. Diğer bir deyişle, Saddam rejiminin devrilmesi, Irak’ın, ABD ve İsrail ile yakın bağlara sahip bir Kürt devleti üretecek biçimde parçalanmaya bırakılması, aslında bir yıkım sürecinin başlangıç noktasını oluşturuyor olabilir. Bunları yazarken aklıma, ABD Senato Dışişleri Komisyonu Başkanı Senatör Chuck Hagel’in, Ocak 2004’te Brüksel’deki ABD NATO misyonunda, NATO’nun yeni işlevi üzerine yaptığı, benim de aktardığım (15/03/04) sözleri geldi: “İnanıyorum ki NATO, Büyük Ortadoğu’ya güvenlik ve istikrar getirmekte çok daha büyük bir rol üstlenebilir.” Senatör, konuşmasında, istikrar getirilecek olan Büyük Ortadoğu’yu da “Türkiye, Afganistan, Irak, Akdeniz ve İsrailFilistin” olarak saptıyordu. Öyleyse, ABD yönetiminin en üst düzeyindekiler, bu ülkelerin, kendi tanımlarına uygun bir istikrara sahip olmadığını, bu halleriyle Batı için tehdit oluşturduklarını mı düşünüyordu? Yugoslavya parçalanırken üretilen “Etnik olarak homojen ülkelerde demokrasi daha kolay yerleşir” (Thomas L. Friedman, New York Times) tezi, Ralph Peters’in Ortadoğu haritaları da bu bağlamda anımsanabilir miydi? Ben bu zihin cimnastiğinden iki sonuç çıkarıyorum: Kuzey Irak’a girmeye hazırlanılırken, “Bedeli neyse ödenir” gibisinden bir hamasetin yerine, zafer ve yenilgi kavramlarının bambaşka anlamlar kazanabildiği bir IV. Kuşak Savaşlar ortamına dalınacağının ayırdına varmak ve ABD’nin BOP planının tasarım tahtasındaki diğer dört ülkenin hangileri olduğunu bir an evvel öğrenmek gerekmez mi? [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com [email protected] Güldal Mumcu TBMM kürsüsünde 34 yıl aradan sonra ilk kez bir kadın TBMM Başkanvekili kürsüye çıkarak oturum yönetti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bombalı saldırı sonucu yitirdiğimiz gazetemiz yazarı Uğur Mumcu’nun eşi, CHP İzmir Milletvekili Güldal Mumcu, 1973’te bu görevi üstlenen ilk kadın olan CHP’li Nermin Neftçi’den 34 yıl sonra dün “TBMM Başkanvekili” olarak kürsüye çıkıp genel kurulu yönetti. Mumcu, genel kurulu açarken yaptığı kısa konuşmada “duygularını” miletvekilleriyle paylaştı. Mumcu, “Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal Atatürk, ‘önce meclis’ diyerek TBMM’nin kurulmasını sağlamış ve TBMM Reisi olarak, mazlum milletlere ilham kaynağı olan bağımsızlık savaşımızı buradan yönetmiştir. Bugün, TBMM’nin Başkanvekili olarak başkanlık ettiğim bu ilk oturumunda Mustafa Kemal Atatürk’ün yaktığı bağımsızlık meşalesinin aydınlığını yüreğimde duyuyorum. Özgürlüğü ve eşit yaşam hakkı elinden alınmak istenen bir ulusun yoktan var ettiği demokratik, laik sosyal bir hukuk devletinde yaşamanın kıvancıyla, bana TBMM’nin bir üyesi olma onurunu veren milletimizine en derin şükranlarımı sunuyorum” dedi. “Atatürk Türkiye’sinin aydınlığından en çok yararlananların kadınlar olduğunu” vurgulayan Mumcu, başkanvekilliği görevinde bulunuşunun özel anlamının altını çizdi. AKP, askeri darbelerle şekillenen otoriter sisteme karşı olduğu söylemiyle toplumun desteğini aldı. “Türban” bu söylemin dışa açık yüzünü oluştururken, “sivilleşme” ve “Avrupa Birliği” vurguları da bu çizginin ana temalarıydı. AKP, “mağdurlar”ın partisiydi ve mağduriyetleri ortadan kaldırmak amacıyla siyaset sahnesine çıktığını söylüyordu. Adnan Menderes ve Turgut Özal’ın temsil ettiği çizginin günümüzdeki devamı AKP’ydi. İki yüz yıldır süren otoriter modernleşme çizgisiyle, çevrenin halkçı çizgisi arasındaki mücadelede AKP “merkez”e karşı “çevre”nin sözcüsü olarak siyasi destek kazanmıştı. Bu nedenle son seçimlerde Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen, militarizme tepki gösteren geniş kesimler AKP’ye oy verdiler. AKP, “statüko”yla hesaplaşmanın, hesaplaşıyor gibi görünmemin rantından yararlanmıştı. Zaman zaman da bu görüntüsüne uygun çıkışlar yapıyor, uygun mesajlar verebiliyordu. AB’ye uyum yasalarının çıkarılması Statüko Egemen Oluyor mu? amacıyla yasaların sivilleştirilmesinde ciddi adımlar attığı bile söylenebilirdi. ??? 200 yıllık süreç içinde şekillenen Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu gelişme içinde bazı “kırmızı çizgileri” de oluşmuştu. Bu çizgiler bazı değişimlere uğramış, bazı yeni renkler de edinmişti. Türkiye’de ciddi bir değişime ve demokratikleşmeye cesaret edebilmek, “kırmızı çizgileri” de sorgulamayı, yeri geldiğinde onları aşabilmeyi gerektiriyor. “Kürt sorunu” bunlardan birisi. Çok köklü bir sorun olarak ülkemizin gündeminden hiç düşmedi. Onlarca isyanın da nedeni olan bir sorunu şimdiye kadar hiçbir iktidar köklü bir çözüme ulaştırmayı başaramadı. Her iktidara gelen, bu konuda bir hevese kapıldı. Bu hevesler kısa sürede karşılaştığı “kırmızı çizgiler”i görünce kırıldı. Geleneksel çizgiye geri dönüldü. Bir başka konu da “Ermeni sorunu”. Türkiye’ye egemen olan siyasetin ne dediği belli. Bundan farklı konuşmak, farklı bir söylem geliştirmek kolay değil. Şimdiye kadar hiçbir iktidar bu konuda da “kırmızı çizgiler”i aşmak konusunda başarılı adımlar atamadı. ??? Bu sorunlar çoğaltılabilir. Sonuç olarak özürlü demokrasimizin kendisine göre bazı sınır çizgileri oluşmuş durumda. Bu sınırlar, aynı zamanda “sınırlı” demokrasinin zaaflarını da oluşturuyor. Bir yere kadar gidiyorsunuz ve oradan öteye geçmek mümkün olmuyor. “Cısss” sesleri siyasetçileri korkutuyor. AKP de bu kaderi yaşıyor. Son bir aydır olanlar, AKP’nin geleneksel statükonun sınırlarını aşmaya mecalinin yetmeyeceğini gösteriyor. Daha önceki siyasilerin yaşadığı süreçleri AKP yönetimi de yaşıyor. Bir anlamda süreç AKP’yi devletleştiriyor. Unutmayalım, Süleyman Demirel, 27 Mayıs askeri müdahalesinin “mağdur”u olan kesimlerin sözcüsü olarak siyasete başlamıştı. İki askeri darbenin “mağdur”u olarak sonunda devletleştirildi ve sistemin önemli bir parçası haline dönüştü. Aynı süreci Bülent Ecevit de yaşadı. Ecevit, 12 Mart 1971 askeri müdahalesine meydan okuyarak siyasi yükselişine başladı. O rüzgâr içinde partinin geleneksel lideri İsmet İnönü’yü yendi. 12 Eylül 1980 askeri darbesine karşı çıktı, “mağdur”u oldu. Ecevit de bir aşamadan sonra devletleştirildi. Sistemin, düzenin önemli sözcülerinden birisi haline dönüştü. ??? Türkiye, son dönemde iki temel sorun konusunda iyice zorlanıyor. “Kürt sorunu” ve “Ermeni sorunu”. Geleneksel siyaset bu noktada artık donmuş durumda. ABD’de “Ermeni Soykırımı Tasarısı”nın uzun bir tarihi sürecin sonunda kanuna dönüşmesi olasılığı çok arttı. ABD Temsilciler Meclisi’nin alacağı karar, bu aşamada bir dönüm noktası haline gelebilir. Zaten dünyanın birçok ülkesinde kabul edilen “soykırım yasaları” bir anda Türkiye’nin üstüne bir fırtına gibi gelebilir. Aynı şekilde “Kürt sorunu” da giderek ciddi bir evrensel sorun haline dönüştü. “Sınır ötesi operasyon”un tartışıldığı şu günlerde Türkiye’nin bu sorunda da zorlandığı bir gerçek. ??? AKP, geleneksel statükonun bu konuda oluşturduğu çizgiye teslim olmuş gibi gözüküyor. Eski söylemle bu sorunlara çözüm üretmek mümkün değil. AKP geleneksel söylemin dışına çıkamayınca, hırçınlaşıyor ve otoriter söylemlere yelken açıyor. Aslında bir anlamda kapana giriyor. Bu kapandan çıkabilmek yeni siyasetler üretme cesaretini göstermekle mümkün... AKP’yi yöneten ekip, böyle bir kapanı aşmak yerine “içeriye” oynamaya zorlanıyor. T EK ADAY GİRİŞİMİ SONUÇSUZ Koç, genel başkan adaylığını açıklıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Samsun Milletvekili Haluk Koç, yarın genel başkan adaylığını resmen açıklayacak. CHP’nin mart ayında yapacağı kurultay öncesi yarış hareketleniyor. Muhaliflerin “tek aday” girişimleri bu aşamada sonuç vermedi. İzmir milletvekili Oğuz Oyan ve eski Ankara milletvekili Gülsün Bilgehan örgütlerin nabzını yokluyor. Bilgehan’la yaptığı görüşmeden beklediği sonucu alamayan Samsun Milletvekili Haluk Koç, yarın İnşaat Mühendisleri Odası’nda bir basın toplantısı düzenleyecek. Koç, “CHP Olağan Kurultayı öncesinde görüşlerimi açıklamak üzere bir basın toplantısı düzenleyeceğim’’ dedi. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle