25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 OCAK 2007 SALI 6 HABERLER CHP’li Tamaylıgil, ‘Başbakan’ın İstanbul’a vize önerisinin AKP zihniyetini yansıttığını söyledi SALI ORHAN BURSALI ‘Çözümsüzlüğün itirafı’ İSTANBUL/ANKARA (Cumhuriyet) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul için gündeme getirdiği vize ve plaka kısıtlaması önerilerine tepkiler sürüyor. Başbakan’ın önerilerinin AKP’nin kent yönetimindeki başarısızlığını ortaya koyduğuna dikkat çekildi. CHP İstanbul Milletvekilli Bihlun Tamaylıgil, 1994 yılından itibaren İstanbul’u yöneten Erdoğan’ın kentle ilgili projelerini halka anlata anlata başbakanlığa kadar yürüdüğünü belirterek “Erdoğan’ın açıklamaları, İstanbul’un trafik sorununa, 13 yıldır yerel yönetimin hâkimi Başbakan Erdoğan ve yakın çalışma arkadaşlarının temsil ettiği zihniyetin çözüm bulamadığının itirafıdır” dedi. Erdoğan’ın AB projesi kapsamında serbest dolaşım haklarının ortaya konması ile ilgili ödünler verirken kendi yurttaşına vize uygulamasının yasakçı zihniyetin son noktası olduğuna vurgu yapan Tamaylıgil, yasaklamalar ile çözüm üretilemeyeceğini söyledi. Kürtler ve Varsıllık Yaratma Politikası Devlet için Irak Sorunu, Irak’ta Kürt Devleti kurulup kurulmayacağı sorunu demek. Gerisi de pek Türkiye’yi sanki ilgilendirmiyor! Kürt sorunu, her zaman bir güvenlik sorunu olarak algılandı. Devletin, Milli Güvenlik Kurulu’nun ve hemen hemen bütün siyasi partilerin de algılaması, sorunu “görme biçimi” böyle. Hiçbir zaman bu bakışta en küçük bir değişiklik olmadı, denebilir. Irak’ta bir Kürt Devleti kurulursa, Türkiye’deki Kürtlerin de ayrılma potansiyeli, “tehlikenin” ve “korkunun” kaynağı. Şüphesiz böyle bir “potansiyel tehlike”, İran ve Suriye için de söz konusu! Ama bizde üstüne üstlük uzun süre yaşanan ve hâlâ yer yer süren PKK ile silahlı çatışma, Türkiye’nin korkusunu arttırıyor. Soru: Irak’ın Kürt bölgesinde PKK tasfiye edildiği takdirde, Ankara’nın Barzani’ye (ve Talabani’ye) karşı politikasında temel bir değişiklik olur mu? Ya, Ankara’nın içeride “Kürt Sorunu”na yaklaşımında? ??? Ankara’nın Güneydoğu bölgesinde temel politikası, Kürtleri veya bölgeyi feodal ağalarla denetleme ve bağlı tutmaya yöneliktir. Bu amaçla, Meclis’te hemen her partide Kürt ağalar vardır. Feodal etkisi olmayan bir Kürt milletvekili var mıdır? Bu Kürt feodallerinin bölge üzerindeki “denetleyici etkisi” ne kadar büyüktür, bu konuda elde araştırmalara dayanan bilgiler var mıdır, doğrusu bilmiyorum. Bakın, örneğin İçişleri Bakanı Aksu, değişmez bir Kürt politikacıdır. Aksu aynı zamanda Nakşi özelliğiyle de yerini (Bakan olarak) her zaman garanti eder! Türkiye’nin yerel ağalar üzerinden devlet politikası, maliyeti belki de sıfır görünen en kolay politikadır. Ama bu politikalar, Batı ile Doğu arasında muazzam farklılık yaratıyor; feodal ve arkaik sosyolojik ilişkiler ve kadınlara köle muamelesi, namus manşetleri attırıyor!... “Feodal ağalar” üzerinden politika ise devletin bölgeyi ve sorunu sosyoekonomik açıdan bütünlüklü olarak ele almayı, her açıdan ülkeyi temelde bütünleştirecek büyük ve vizyoner politikalar geliştirmeyi mümkün kılmıyor. Bölgeyi ekonomik bakımdan kalkındırma düşünceleri de “Gelişmişlik, Kürt ayrılıkçılığını engellemez, hatta teşvik bile edebilir” gibi yüzeysel bakışlarla reddediliyor. Irak Kürt bölgesinde, diyelim ki, PKK tasfiye edildi! Ankara’nın bugünkü politikasına göre “mesele kapanmış” olacaktır! Yani Ankara’nın bir başka düşüncesi veya politikası yoktur! Oysa, mesele kapanmış olmayacak, çok daha ciddi, başka bir biçim alacaktır! Özetle, Türkiye’nin devlet politikası, “Kürt sorunu”nda bir çıkmazda görünüyor... ??? Ama şu çok açık: Yoksulluk, ayrılığı daha çok körükleyebilir. Doğu’da feodal ağaları ayakta tutan politika veya sistem ise sadece yoksulluğu sürdürmeye adaydır... Ama bu sürdürülebilir değildir. Hayatın sürdürülebilirliği ile çelişir!.. Çünkü ayrıca hem içeride hem dışarıda bir “Kürt dinamizmi” vardır. Türkiye’nin “Kürt politikaları” hiçbir açıdan sürdürülebilir değildir. Çünkü hiçbir “kötü”, “eksik” veya önemli yanlışlıkları içeren sistem/politika sürdürülebilir değildir. Türkiye’nin tek şansı, sorunun üzerinden gelebilmek için şimdilik sürdürülebilir tek politika, yoksulluğa karşılık, varsıllığı yaratmaktır. Varsıllık, birleştirici özelliktedir, çünkü giderek daha çok ekonomik bölüşümü içerir ve sürekli olarak daha büyük paylaşımlar için umutları hep ayakta tutar! Ayrıca Türkiye ile Kürtler gerçekten bütün Türkiye’de karışmış durumdadır. Kürtlerin yüzde 5 oy alabilmesi de ayrılıkçılığın revaçta olmadığını gösteriyor. Ancak bu yüzde beş; yoksulluk artarsa, devlet Kürtlerin sürekli tepesinde olursa ve olayı bir güvenlik sorunu olarak görmeye devam ederse çoğalabilir. ??? Kürt sorunu, Türkiye’nin bir “Gelecek Projesi” olmamasıyla yakından ilgili! Güçlü ve ayakları üzerinde duran bir ekonomi değil de, sürdürülemez bir borca ve giderek büyüyen ithalata bağımlı politikalar, bir zenginlik yaratıcısı değil, krizler doğurucudur. Kürt sorununu ağırlaştırır, ağırlaştıracaktır da! Bu konuyu sürdüreceğiz! TOPBAŞ, ERDOĞAN’A TERCÜMAN OLDU İstanbul Haber Servisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “İstanbul’a plaka sınırlaması” sözlerinin yanlış anlaşıldığını savunarak bu açıklamanın “plaka sınırlamasının bir süre için geçerli olması, bu konunun tartışmaya açılması” anlamına geldiğini belirtti. Topbaş, Erdoğan’ın önerisinin tartışılmasını istedi. Yıldız Sarayı Malta Köşkü’nde gazetecilerle sohbet toplantısında bir araya gelen Topbaş, Başbakan Erdoğan’ın “İstanbul’daki plaka sayısığan’ın önerilerinin, “despotluk anlayışı ile ülke yönetme yaklaşımının bir sonucu” olduğunu söyledi. “Böylesi önerileri Sayın Erdoğan’a çok görmeyiz. Başbakan’ın derinliğinden ancak bu tip öneriler beklenir” diyen Sezer, AKP hükümetinin bir yandan tarım kesimini yok edip köyden kente, İstanbul’a göçü özendiren politikalar uyguladığını, öte yandan İstanbul’da rant amaçlı plansız yapılaşmanın olağanüstü bir hızla sürdürüldüğünü savundu. SHP Genel Başkanı nı donduralım, kente araç girişi buna göre sınırlandırılsın” açıklamasının yanlış değerlendirildiğini savunarak Erdoğan’ın sözlerinin “plaka sınırlamasının bir süre için geçerli olması ve bu konunun tartışmaya açılması” anlamına geldiğini ifade etti. Topbaş, buna benzer uygulamaların dünyada yapıldığını belirterek “Trafikte belirli bir rahatlık sağlanana dek sınırlamalar getirilebilir. Bu, halkın konsensüsüne bağlı. Bu konu tartışılmalı. İstanbullular, ‘Toplu taşıma araçlarını tercih edeceğiz’ derlerse bu gibi uygulamalara gerek kalmayabilir” dedi. Eski İBB Başkanı Nurettin Sözen’i eleştiren Topbaş, “İstanbul’un ulaşım kararları doğru verilmemiş. O dönemde ulaşım planına göre yatırım yapılsaydı böyle olmazdı. İstanbulluların trafikteki durumuna üzülüyorum. Ama bu benim suçum değil, yanlış alınmış kararların sonucu” yorumunu yaptı. Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Genel Sekreteri Ali Rıza Nurhan, İstanbul’un ana sorunlarının kaynağı olan nüfus yoğunluğunun planlı bir şekilde yönlendirilmesi gerektiğini, ancak bunun vize uygulaması ile sağlanamayacağını kaydetti. İstanbul’un dışında Anadolu’da da cazibe merkezleri yaratılarak göçün başka illere yönlendirilmesi gerektiğini anlatan Ali Rıza Nurhan, “Anadolu’ya yatırımın önü açılmalı. Ama onlar hâlâ 3. köprü, Dubai kuleleri gibi noktasal, pres tij projelerinin peşindeler. Kentteki ulaşım sorununu çözmek için bir komisyon kuruldu. Komisyon henüz bir şey açıklamadı ama aslında sonuç belli. Yine 3. köprünün gerekliliği ve kavşak yapımı önerilerini sunacaklar. Ulaşım sorunu, kavşak inşaatları ile çözülemez. Raylı sistem ve deniz ulaşımının desteklenmesi, geliştirilmesi gerekiyor. Yasakçı bir zihniyet ile sorunları çözemez, sadece günü kurtarırsınız” dedi. ‘ALTERNATİF ULAŞIM’ İstanbul Ticaret Odası (İTO) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yalçıntaş da İstanbul’daki trafik sorununa mutlaka radikal çözümler getirmek gerektiğini söyledi. Başbakan Erdoğan’ın yaptığı açıklamanın teknik çalışması ellerinde olmadığı için bununla ilgili olarak bir şey söylemenin zorluğuna işaret eden Yalçıntaş, “Bu radikal tedbirler neler olmalıdır? Toplu taşımadan deniz ulaşımının daha fazla kullanılmasına kadar, belli yerlerde yoğunluğun azaltılmasına kadar, altyapının iyileştirilmesine kadar birçok önlemler kısa zamanda alınmalıdır’’ diye konuştu. Yalçıntaş, toplu taşımanın özendirilmesi gerektiğini, İstanbul’daki alternatif ulaşım yollarının daha fazla dikkate alınması gerektiğini vurguladı. ‘DESPOTLUK’ DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’a vize önerisini “Başbakan’ın derinliğinden ancak bu tip öneriler beklenir” diye eleştirdi. Sezer, yaptığı yazılı açıklamada, Başbakan Erdo Murat Karayalçın, da Başbakan Erdoğan’ın önerisini, “Bu bir anlamda, ‘okullar olmasa Milli Eğitimi iyi yönetirim’ anlayışının başka biçimde ifade edilmesidir. İstanbul’a vize önerisi ise insan haklarına, eşit yurttaşlık anlayışına ve yerleşme özgürlüğüne aykırıdır” şeklinde değerlendirdi. Karayalçın, partisinin MYK toplantısında yaptığı konuşmada, “İstanbul için, insanlara değilse de araçlara kota önermesini kesin olarak doğru bulmuyoruz” dedi. ŞEHİRCİLİĞİ İNKÂR EDİYORLAR Vize yerine imar disiplini ? Başbakan’ın trafik sorunu için plaka sınırlamasını önermesinin ne şehircilikte ne de ulaşım planlamasında karşılığı var. OKTAY EKİNCİ Her türlü Başbakan Erdoğan, vaktiyle önerdiği İstanbul’a “vize”yi şimdi de “plaka sınırlaması”yla yinelerken özetle şunları söyledi: “O yıllarda beni topa tutmuşlardı; ama bugün de aynı çözümü savunuyorum…” Başbakan’ın yakındığı eleştirileri o yıllarda biz de yöneltmiş ve demiştik ki; “İstanbul’un çekiciliği artık imar yağmasında… Talanın özgürce sürmesi; yasadışı emlak pazarının yaygınlaşması; İstanbul’u rant cennetine çevirdi…” Nitekim, yaklaşık 15 yıldır süren “dincimuhafazakârdemokrat”(!) yönetimin bilançosu; kaçak yapılaşmanın yüzde 70’lere tırmanması; orman ve su havzalarındaki yasadışı işgallerin “belediye”leşmesi ve yaklaşık 7 milyon kişinin yaşadığı plansız bölgelerdeki “tarikatcemaat” örgütlenmesinin “imar ulufeleri”ne dayalı oy desteğinin de güvencesini oluşturması… Bu nedenle İstanbul için asıl yapılması gereken, toprak ve emlak talanına dayalı göçü önlemenin tek çözümü olan “imar disiplini”ni sağlamak… Ne var ki buna asla yanaşılmadığı gibi, hükümetin son yasaları bile “şehirciliğin inkârı”yla yeni rantların yaratılmasını amaçlıyor… Örneğin, yine o yıllarda önerdiğimiz; “Kaçak yapılar alınıp satılmasın; yasadışı yerleşmeler belediye olmasın…” şeklindeki yasa tasarılarımız ise gündeme bile getirilmiyor… ihtiyacı eşi Ali Rıza Tezcan tarafından karşılanan Gülhan Tezcan, kendisine vurup kaçan sürücünün adalete teslim olmasını istiyor. Öldü diye morga koydular, 3.5 yıldır tedavi görüyor Kalbinin yeniden çalıştığını doktorlar fark edince hayata döndü SİBEL BAHÇETEPE DÜNYADA ÖRNEĞİ YOK Başbakan’ın trafik sorunu için plaka sınırlamasını önermesinin de ne şehircilikte ne de ulaşım planlamasında karşılığı var. Dünyadan verdiği örnekler de aslında buna yönelik değil, “kent merkezlerine araç girişlerinin kısıtlanması” şeklindeki uygulamalar. Hemen tüm dünya metropollerinde ulaşımın asıl yükü raylı toplu taşım sistemlerine yöneltildiği gibi, Londra, Tokyo gibi örneklerde de kent merkezleri giderek “yaya”laştırılıyor; yani otomobile kapatılıyor… Aynı türden önlemler, İstanbul’da da örneğin Tarihi Yarımada, Beyoğlu, Kadıköy, Bakırköy vb. gibi merkez bölgelerin belli saatlerde araçlara kapatılmasıyla alınabilecekken bu “çağdaş uygarlık” otomobile sevdalı politikalar yüzünden akla bile gelmiyor… Başbakan işte böylesi bilim dışı önerilerini yeniden açıklasa bile, galiba asıl ürkütücü olan kimi “uzman”ların da tıpkı siyasi hayranları gibi bu sözlerini uzun uzun “alkış”layabilmeleri… Galiba İstanbul’un sorunu sadece bu gibi siyasetler değil, bunları sorgulamak bir yana, destek bile veren sözde uzmanların elinde kalmış olması… Ümraniye’de geçirdiği trafik kazası sonucu yatağa bağımlı hale gelen ve gırtlağında oluşan hasar nedeniyle ancak cihaz yardımıyla konuşabilen Gülhan Tezcan (32), kendisine çarpıp kaçan sürücünün teslim olmasını istiyor. Kaza sonrasında kısa bir süreliğine kalbi durduğu için öldü sanılarak morga kaldırılan Tezcan, 3.5 yıldır yaşam mücadelesi veriyor. 2003 yılının Anneler Günü’nde hasta olan kızına ilaç almak için evden çıkan Tezcan’a çarpan minibüs, olay yerinden kaçtı. Sürücü olayın ardından kayıplara karıştı. Göztepe SSK Hastanesi’ne kaldırılan Tezcan’a ilk müdahale burada yapıldı. Ciğerleri parçalanan ve durumu ağır olan Tezcan, daha sonra İstanbul Tıp Fakültesi’ne (Çapa) sevk edildi. Yaklaşık 4 ay yoğun bakımda kalan Tezcan’ın, buradaki tedavi sırasında kısa bir süre kalbi durdu. Doktorlar, bir tesadüf sonucu öldü denilerek morga kaldırılan Tezcan’ın kalbinin yeniden çalıştığını fark ederek Tezcan’ı yeniden yoğun bakım ünitesine aldı. Yoğun bakım servisinde geçirdiği beyin kanaması nedeniyle gırtlağında sorun meydana gelen Tezcan’a trakeostomi (hastanın nefes alıp verebilmesi için gırtlakta açılan delik) yapıldı. 5 KEZ AMELİYAT OLDU Taburcu edilen Tezcan, evde yine nefes alamama sorunu çıkınca yeniden İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Buradan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sevk edilen Tezcan, gırtlağında oluşan hasarın giderilmesi için 5 kez ameliyat oldu. 4 yıla yakın bir süredir Cerrahpaşa KulakBurunBoğaz Servisi’nde tedavi gören Tezcan, eşinin yardımıyla her türlü ihtiyacını karşılıyor. Gırtlağına takılan cihaz yardımıyla konuşabilen Tezcan, 7 ve 8 yaşlarında iki kızının olduğunu ve tedavi sırasında en çok onları özlediğini söylüyor. Tezcan’ın eşi Ali Rıza Tezcan, kaza sonrası hastanenin evleri gibi olduğunu ve ayda bir iki kez evine gidebildiğini belirterek “Eşime çarpan şoför kaçmasaydı, en azından eşimi hastaneye yetiştirseydi bu bile yeterdi. Biz ondan maddi destek istemiyoruz, yanımızda olması yeterdi” dedi. Tezcan, eşinin tedavisi için evindeki her şeyi sattığını, komşuların yardımı ile geçindiklerini kaydederek “Sürücüler dikkatli olsunlar. Kaza sonrası da insanları bırakıp kaçmasınlar. Benim canım yandı, başkalarının yanmasın” diye konuştu. obursali?cumhuriyet.com.tr. 7 kişinin yaşamına mal oldu E5’te yan yollar ölüm tuzağı oldu İstanbul Haber Servisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kentin en önemli arteri olan E5 karayolu üzerinde yaptığı yan yol çalışmaları dün Bahçelievler’de meydana gelen kazayla birlikte 7 kişinin hayatına mâl oldu. Ölüm tuzağı haline gelen yan yollarda özellikle sabah ve akşam saatlerinde uzun kuyruklar oluşuyor. Toplu taşıma araçlarının yan yolu kullanması sonucu orta şeridi kullanan özel araç sahipleri trafiğe takılmadan evlerine ve işlerine ulaşabiliyorlar. Bazı toplu taşıma araçlarının da trafiğe takılmamak için yan yola girmemesi ve E5 trafiğininin ortasında yolcuları indirmesi, kazalara davetiye çıkarıyor. E5’ten yan yollara giriş noktalarında uyarıcı işaret ve tabelaların yetersizliği kazalara yol açıyor. Dün de Bahçelievler Yeni Bosna Kavşağı’nda refüje çarpan otomobilde sürücü Serdar Amil (20) ve Barış Avar’ın (25) yaşamını yitirdi. Çarpmanın şiddetiyle refüj korkuluklarının aracın ön tarafından girip arkasından çıktığı, ayrıca otomobilin gösterge panelinin 10 metre kadar uzağa savrulduğu ve bundaki hız kadranının 120 kilometre civarını gösterdiği görüldü. Sürücüler en çok yeni konulan bariyerlerin anayol ile yan yol ayrımı konusunda yetersiz olmasından ve uyarı levhalarının bulunmamasından yakınıyor. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe, kavşak düzenlemelerinin teknik açıdan yanlış olduğunu vurguladı. Topbaş’tan ‘göç’ savunması KİPTAŞ’ın Siirt’teki projesini ‘İstanbul’un göç almaması için Anadolu’daki kalkınmayı desteklemeliyiz’ diye savunan Topbaş, ‘Şam projesine’ değinmedi İstanbul Haber Servisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul’a hizmet etmesi için kurulan KİPTAŞ’ın Siirt’te yatırım yapmasıyla ilgili eleştiriler konusunda “Heryere gidiyoruz. Sadece Siirt’i görmek doğru olmaz” dedi. Topbaş, gazetecilerle Malta Köşkü’nde bir araya gelerek gündemdeki konuları değerlendirdi. Topbaş, KİPTAŞ’ın Siirt’te faaliyet göstermesine yönelik eleştirilerin anımsatılması üzerine “Biz, konut talebi gelen her yere gidiyoruz. Burada sadece Siirt’i görmek doğru olmaz. Zaten İstanbul’a göçü önlemek için Anadolu’daki kalkınmaya destek olmalıyız” açıklamasını yaptı. Topbaş, 3. köprüye ilişkin bir üzerine “İstanbul’da 3. köprüye ihtiyaç var. Belki 4., belki 5.’ye de…” dedi. Topbaş, “kentin kuzeyine yapılması düşünülen köprünün ormanları tahrip edip etmeyeceğine” ilişkin bir soruya da “Köprü olsun olmasın, orman yağmalanıyorsa yağmalanır. Gücünüzü ortaya koyamazsanız yağmalanır, köprü bahane…” yanıtını verdi. YenikapıTaksim metrosunun Haliç geçişi güzergâhının önünde engel olarak ortaya çıkan Ceneviz surlarının taşınacağını açıklayan Topbaş, tarihçilerin bu konudaki eleştirilerini şöyle yanıtladı: “İstanbul 2 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, surların taşınabilmesi yönünde olumlu karar verdi. Bu sorun bir şekilde çözülecek. Bu güzergâh başından yanlış.” TMMOB’a bağlı meslek odalarının İstanbul Çevre Düzeni Planı’na dava açmalarını eleştiren Topbaş, “Odalar, ‘Bize danışılmadı’ diyorlar. Resmi yazılarımız var. Bunları anlamak mümkün değil. Bu gibi davalar nedeniyle zaman kaybediyoruz” dedi. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle