21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 OCAK 2007 PAZAR 16 ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! ABD, Irak’a yeni asker gönderecekmiş... “Eskileri nereye gönderecek!” BİR şeyler oluyor ve olup biteni seyrediyoruz. Reşit Çağın da seyrettiklerimize bakıp “İyi seyirler” diyor: “Emperyalizmin az gelişmiş ülkelerle tek tek uğraşmaktansa, onları din, ırk, mezhep bahaneleriyle bölünmüş ve ulusal kimliğini yitirmiş topluluklar haline dönüştürme projesi küreselleşme maskesi altında sürdürülürken... Gelişmiş ülkelerin 10 yıllık ulusal ekonomi planlarında ulusal nitelik korunurken bizim haberleşme başta olmak üzere, tesislerimiz, bankalarımız ‘babalar gibi’ yabancılara satılırken... Sömürge ülkesiymişiz gibi, başkaları tarafından laik devlet rejimimize ‘ılımlı İslam’, yurttaş kimliğimize ‘Sünni’lik sıfatı yakıştırılırken... Avrupa Birliği, Atatürk’ün devrimleri ve resimlerinden en güvenilir kurumumuz orduya, Güneydoğu’daki akarsularımızdan yapay PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Serkan Deniz: “AKP’nin benzersiz dış politikası sayesinde Kerkük, artık Kerkürt olmuştur.” Yağmur Ekim Kerkük Erdoğan’a ibrik hediye edilmiş. Hemen kullanamaz, işi uzun! Yakışık Zehra Top: “Başbakan elektrik tellerinin ortada görünmesini Türkiye’ye yakıştıramıyormuş. Biz de imamların devletin her yerinde görünmesini yakıştıramıyoruz.” azınlıklara kadar haddini aşan konularda ahkam keserken... Geçmişte ve günümüzde soykırımın alasını yapmış olanlar, yapmadığımız bir soykırımı bize zorla kabul ettirmeye çalışırken... ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nde ülkenin bir bölümü başka bir devlete aitmiş gibi gösterilip, bir takım resmi raporlarda bile Güneydoğu Anadolu bölgemizden ‘Kürdistan’ diye söz edilirken... Bazı belediye başkanları Kürtçeyi ikinci resmi dil olarak yazışmalara dahil etmek cüretini gösterirken... Giyim, eğitim ve davranışlar bakımından giderek Arap ülkelerine öykünen bir dönüşüm yaşanır ve Seyirlik demokrasi kisvesi altında yutturulmaya çalışılırken... Geliyorum diyen küresel ısınma sonucu yaşanacak çevre felaketleri ve susuzluğa rağmen, İstanbul’un ormanlarını biraz daha bitirecek üçüncü köprü projesi ve tarım alanlarının sanayiye açılması gibi doğal ihanetler rant uğruna pervasızca sergilenirken... Toplum olarak kendi aramızda sızlanmaktan; devlet olarak, bu eşantiyon demokrasiye ve ekonomiye zarar vermek endişesinden; hükümet olarak, ya suskun kalmak ya da etkisiz ve inandırıcı olmayan demeçler vererek oyalamaktan; muhalefet olarak, başbakanın adaylığına kilitlenmiş edilgen bir konumda sadece konuşmaktan öte bir şey yapmaksızın hipnotize edilmişçesine öylece seyrediyoruz. Hepimize iyi seyirler!” Orhan Pamuk Yanlış Yaptı Radikal’in geçen hafta bugün Orhan Pamuk tarafından hazırlanan sayısı salt Cumhuriyet yazarlarının değil, Ertuğrul Özkök’ten Altan Öymen’e kadar basınımızın deneyimli birçok kaleminin tepkisini çekti. Pamuk’un, Cumhuriyet’te 55 yıl önce yer almış, bugün gibi o gün de onaylanması olanaksız bir haberi/çağrıyı Radikal’de manşete çıkarması yakışıksızdı, yanlıştı. Önce, aradan bir hafta geçmiş, bir de ben üzerinde durmayayım, dedim, ama sonra arşivime baktım, son yıllarda Orhan Pamuk’u çeşitli saldırılara karşı savunan o kadar çok yazı yazmışım ki düşüncelerimi yansıtmaktan geri duramadım. Orhan Pamuk’un gazetemize karşı giriştiği ve hiç de ‘zekice’ olmayan saldırısını bir Cumhuriyet yazarı olarak üzerime aldığımı söylemeliyim. Sütçüler Kaymakamı’nın, Orhan Pamuk’un kitaplarının ilçe kitaplıklarından toplatılmasına ilişkin bir genelge yayımladığında, basında buna ilk karşı çıkanlardan biri de bendim. Yazım, kabaran milliyetçilik dalgasından etkilenen birçok kişinin tepkisini çekmiş, çok sayıda protesto mektubu almıştım. Bu tepkilere yanıt olarak 13 Nisan 2005 tarihli yazımı şöyle bitirmişim: “Düşünüyorum, yaşadığım Silivri’nin kaymakamı, Orhan Pamuk’un sözlerine öfkelenip ilçe kitaplıklarındaki kitaplarının toplatılmasına ilişkin bir genelge yayımlasaydı ne yapardım? Sanırım kendim gibi düşünen Silivrililerle el ele verip kitaplıkların önünde nöbete dururdum.” ??? Yazarın, 2005 Frankfurt Kitap Fuarı’nda Alman Yayıncılar Birliği’nin Barış Ödülü’nü alırken yaptığı konuşmadan övgüyle söz ettiğimde de benzer tepkilerle karşılaşmıştım. Bunlara yanıt olarak kaleme aldığım, 2 Kasım 2005 tarihli “Öteki Olmak” başlıklı yazımın ilk ve son cümlelerini aktarıyorum: “Orhan Pamuk’un Frankfurt Paul Kilisesi’nde, aldığı Barış Ödülü sonrasında yaptığı konuşmaya ilişkin sözlerim, beklediğim gibi, kimi okurlarımın tepkisine yol açtı. Ben bu tepkilerden rahatsızlık duymuyorum; duymuyorum, çünkü (…) tepki toplamanın, ters bakılmanın, kuşku duyulmanın, eleştirilmenin ‘ötekilerin’ ortak yazgısı olduğunu biliyorum.” Yazının son paragrafında ise “Ermeni sorununa, Kürt sorununa ilişkin düşüncelerini paylaşmıyoruz diye Orhan Pamuk’un yazınsal başarılarını göz ardı mı edeceğiz?” diye sormuşum. Orhan Pamuk’un 301. maddeden yargılanmasına ilişkin olarak 26 Aralık 2005 günü yayımlanan 169 imzalı bildirinin altında benim de imzam vardır. Remzi Kitap Dergisi’nde yayımlanan söyleşimde de şunları söylemişim: “2006 Nobel Edebiyat Ödülü’nün Orhan Pamuk’a verilmesini edebiyatımız açısından çok olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum.” ??? 18 Ekim 2006 tarihli kutlama yazımda da şöyle demişim: “…Nâzım Hikmet’e verilecek Nobel Ödülü’ne dünya edebiyat kamuoyunun hiçbir itirazı olmazdı. Eğer bir itiraz olacaksa yalnızca bizden gelirdi, kendi dilini konuşan insanların yaşadığı Türkiye’den yükselirdi protesto sesleri. İsveç Akademisi, bir ‘vatan haini’ni ödüllendiriyor diye topa tutulur, birtakım insanlar sokaklara dökülür, büyük ozanı savunanlara ‘Komünistler Moskova’ya’ diye haykırılırdı. Yaşar Kemal Ustamız da uzun yıllar Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösteriliyor. Bu ödül onun da hakkı, ama bugüne dek verilmedi. Bu büyük romancımızı da 1995 yılında Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılayıp 20 ay hapse mahkum ettik, ‘bölücülük’ten!” Yazı şöyle bitiyor: “Orhan Pamuk’u da beğeniriz ya da beğenmeyiz, düşüncelerini paylaşırız ya da paylaşmayız, fakat o 1901 yılından bu yana başka hiçbir Türk edebiyatçısının başaramadığını başarmış, 2006 Nobel Edebiyat Ödülü’nü almıştır. Sevinilecek bir olaydır. Ben dilimiz adına, edebiyatımız adına ve kendi hesabıma seviniyorum; Orhan Pamuk’u kutluyorum.” 25. İstanbul Kitap Fuarı’nın açılışında yaptığım konuşmada Orhan Pamuk’u kutlamıştım. Orhan Pamuk, o sayfayı ‘öyle’ hazırlamakla yanlış yaptı. Birçok yazarı düşüncelerini açıkladığı için, insan haklarını ve özgürlükleri savunduğu için, daha güzel, daha aydınlık bir dünya istediği için öldürülmüş, tutuklanmış, işkencelerden geçmiş, yıllarını cezaevlerinde, sürgünde tüketmiş Cumhuriyet’e karşı büyük haksızlık etti. İsmet Berkan, “Hedef, Cumhuriyet değildi, Orhan Pamuk bu kadar sığ düşünür mü?” dese de, olay ortada ve bir ad konması gerekiyor. Nobel Ödüllü bir edebiyat insanının anlaşılması zor bu davranışına bir ad bulmak kuşkusuz ki kolay olmuyor. Belki kendisi bir ad bulur da açıklar, yoksa bizim bulduğumuz adlar gerçekten hiç hoş değil. (eposta: dkavukcuoglu?superonline.com) SESSİZ SEDASIZ (!) Kitap satışlarında beklenmedik sonuç ŞU yalan dünyada kitapçıların yalancısı olduğumu söylersem yalan olmaz. Neymiş efendim bir yayınevi, başta İstanbul’dakiler olmak üzere “en çok satanlar” listesinde etkili olan büyük kitapçıları arayıp yüzde 50 indirimle kitap verebileceğini söylüyormuş. Serbest piyasa ekonomisinde isterse yüzde 90 indirimle satar kime ne? Amma ve lakin, bu yayınevi geçenlerde bastırdığı toplam 300 bin adet kitabı umduğu gibi satamayınca biraz telaşlanmış; okura yönelik indirim yapsa yazarına ayıp olacak, kitapçılara yönelik indirim yapmasa bu kez de depo parasından Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Metin Sezgin: “Diyarbakır’da bir belediye başkanı, Cumhuriyet Başsavcısına Kürtçe tebrik göndermiş. Brüksel’den postalamıştır!” Tebrik Doğan Kapkıner: “Bir ülkeyi idare eden kişi, ‘bu konuda yargının ne diyeceği beni ilgilendirmez’ diyorsa o yönetim biçimine faşizm denir.” Tanım hesapları bozulacakmış. O kitaptan 30 bin, şu kitaptan 25 bin, bu kitaptan 40 diyerek toplam 300 bin yeni baskı kararını, yazarına da danışarak veren yayınevi, toptan satışta yüzde 50 indirim girişiminden de olumlu bir sonuç alamamış. Daha doğrusu, kitapçılar “Okur bu aralar pek ilgi göstermiyor” diyerek yayınevinin önerisini geri çeviriyormuş. Yayınevi, bir hafta içinde tükeneceğini sandığı 300 bin yeni baskının onca reklama karşın ancak yüzde 10’unu satabilmiş. Okurların ilgi göstermediği bu yazarı merak ediyorsunuz değil mi? Şu sıralar en hırçın yazar kim ise işte o! Basın yağcılık yapmamalı, kendi yağıyla kavrulmalı! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Küçüksu’da ‘Otobüs Garajı’! Arkadaşımız mimar Nejat Yavaşoğulları eski Anadoluhisarı sakinlerinden… Yani, Küçüksu’nun “mesire” özelliğini çocukluğundan itibaren “ora”lı olarak yaşamış bir İstanbullu… Nitekim müzikteki “duygulu gerçekçiliği”ni de küçüklüğünden beri kulağından eksik olmayan “Küçüksu’da gördüm seni / gözlerinden bildim seni…” şarkısından esinlenmiş olmalı.. çünkü artık ne o şarkıların yankılandığı dereler var; ne de o sevdalı gözlerin buluştukları yeşil çayırlıklar… Müzik grubunun adı da “Bulutsuzluk Özlemi” olan Nejat, işte o yitirilen güzelliklere yeniden kavuşmanın özlemi içinde birkaç kez dikkatimizi çekmişti; “Küçüksu’da yine inşaatlar var!...” Oysa daha geçen Ağustos (2006) başında Küçüksu plajını törenle hizmete açan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı mimar Kadir Topbaş demişti ki; “Ben de yüzmeyi burada öğrenmiştim… Çevre Koruma Projemiz sayesinde derelerimiz de tertemiz akacak; tarihi meKuvayı Milliye’ye gizlice gönderilen silahların da toplanıp sevk edildiği yermiş… “Bağçei Göksu”da Mehtap Küçüksu çayırına Osmanlı döneminde “Bağçei Göksu” denirmiş. Göksu deresinin kayık gezintilerine de olanak sağlaması nedeniyle âşıklar için öylesine ünlü bir “mesire yeri” olmuş ki şiirlerle, şarkılarla yaşatılmış… Küreklerin “aheste” çekildiği “mehtaplı geceler” ancak Küçüksu’da çok güzelmiş… Nitekim “sultan”lar da bundan daha fazla yararlanabilmek için çayırlığın güney kıyısına 1752’de ahşap bir yalı yaptırmışlar. Aynı yapı 1856’da Abdülmecit tarafından Balyan Usta’ya şimdiki Küçüksu Kasrı olarak yeniden inşa ettirilmiş. İstanbul’a ait eski resimlerde çokça yer alan yanı başındaki çeşmeyi de III. Selim, annesi Mihrişah Sultan’a adamış… ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Önce “Şantiye” Yaptılar Bütün bu kültürel değerleriyle de 1980’lere kadar İstanbulluların “Boğazı yaşadıkları” yerler HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN siremize ise yeniden kavuşacağız…” Bu “söz” üzerine Anadoluhisarı Turizm Kalkındırma Derneği Başkanı Av. Ferda Kazancıbaşı da bölge halkı adına Topbaş’a bir “teşekkür plaketi” vermişti… Şimdi ise aynı dernek başkanı, aynı Küçüksu’yu, bu kez “belediyeye karşı korumak” için çalmadık kapı bırakmıyor. Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediyesi burada “İETT Otobüsleri Terminali” (!) yapıyor. Boğaziçi kıyısındaki “eşsiz” Küçüksu, toplu taşım duraklarıyla dolduruluyor… SİT alanındaki bu tahribatı durdurmak için, Anıtlar Kurulu ile Boğaziçi İmar Müdürlüğü’ne başvurmakla yetinmeyip savcılığa da suç duyurusunda bulunan Kazancıbaşı diyor ki; “Vaktiyle tiyatro gösterilerinin, spor müsabakalarının düzenlendiği çayırımızın otobüs duraklarına değil, halka açılmasını istiyoruz….” (Akşam05 Ocak 2007) Çocukluğunda yine bu çayırda bisikletten düşüp kolunu kıran Kadir Topbaş’a gönderdiği mektubunda da aynı yerde Milli Mücadele şehitlerinin bile anılarının bulunduğunu anımsatıyor. Çünkü Küçüksu, Kurtuluş Savaşı’nda İstanbul’dan Anadolu’daki arasında doğasını ve geleneklerini koruyan Küçüksu, ilk büyük talihsizliği “Fatih Sultan Mehmet Köprüsü” inşaatının “şantiye ve depolama alanı”na dönüşerek yaşadı. Yıllar süren bu işlevi yüzünden kent yaşamında unutuldu; gözden ırak sarardı, soldu… Anlaşılan aynı umarsızlık şimdi de İETT duraklarıyla sürüyor. Üstelik, aynı bölgede bunun için “çok daha uygun alanlar” bulunmasına rağmen... Örneğin KavacıkAnadoluhisar yolunun Küçüksu’ya kavuştuğu yerdeki GİMA ve MİGROS mağazalarının “Boğaziçi Yasası’na aykırı”lıklarını herkes biliyor. Bunların muazzam büyüklükteki otopark alanlarından bile İETT duraklarına fazlasıyla yer ayrılabilecekken, tarihi mesireye göz koymak acaba nasıl bir planlamanın, hangi aklın ürünüdür? Nitekim Anadoluhisarı’nın bir başka sakini, Prof. Doğan Kuban da olan biten karşısında ancak şunu söyleyebiliyor: “Küçüksu çayırının otobüs garajına dönüştürülmesinin mantıkla açıklanması mümkün değil...” Peki neyle açıklanabilir? Merakla bekliyoruz… ekinci?cumhuriyet.com.tr HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 14 Ocak www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Geleneksel Türk evlerin 1 de şilte, ya 2 tak, yorgan 3 gibi eşyanın 4 konulduğu büyük göm 5 me dolap. 2/ 6 Bir yarışın 7 belli uzaklığı kapsayan bö 8 lümlerinden 9 her biri... Bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 tarım aracı. 3/ Köpeğe benzer bir yaban 1 F I T T I R I K E R İ M hayvanı... Temel, e 2 E R İ E A N I A sas. 4/ Bilgin... Bir 3 V A R Ş E R EME T akademik unvanın 4 K L A kısa yazılışı. 5/ Kali 5 A D E N İ T İ F S A H teli bir kahve cinsi. 6 N O A 6/ Tuzağa düşürülen 7 İ R İ K A R A şey... İçine para ya 8 U T N E F İ R da değerli kâğıt ko 9 İ M A M E İ T İ nulan çelik dolap. 7/ Arap abecesinde bir harf... Çöl bölgelerinde yaşayan bir sürüngen türü. 8/ Bir nesnenin uzayda kapladığı yer... İshal. 9/ Güneydoğu’dan esen yel. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Saçın küçük tutamlarının değişik renklerde boyanması... Yabani elma. 2/ Geleneksel Japon şarkılarına verilen ad... Tavana asılan lamba. 3/ Atların alınlarında bulunan beyaz leke... Bir tür börülce. 4/ İri ve tombul kucak çocuğu... Bir soru eki. 5/ Elbise, giysi. 6/ Bir nota... Bir buçuk dirhem değerinde eski ağırlık ölçüsü birimi. 7/ Karakter... Kâğıt para. 8/ Gemilerin mizana direğinin gerisindeki yelken... Havadaki su buharı. 9/ Kiraya verilerek gelir getiren mülk... Güreşte bir oyun. CUMHURİYET 16 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle