19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 EYLÜL 2006 PERŞEMBE 4 HABERLER Emniyetin kaçakçılık raporuna göre suç örgütleri uluslararası ağ kuracak kadar etkin çalışıyor DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Kavramları Yerli Yerine Oturtmak 2 Bir toplumun başına türlü işler gelebilir, toplumsal yaşam hep zaferler, başarılarla dolu olmayabilir, işgaller, tehditler yaşanabilir, tehditler dışardan da gelebilir, içerden de... Her toplumun, her ulusun başına gelebilecek olaylardır bunlar. Bunları aşmanın, toplumsal şerleri, toplumsal hayırlara tebdil etmenin önkoşulu ise en karanlık anlarda bile umudu yitirmeyip, çözümler üretmeye ve bunları yaşama geçirmeye çalışmaktır. Bunun önkoşulu ise en karanlık anlarda bile aklı ve sağduyuyu yitirmemektir. Son günlerde yaşadığımız tartışmalara bakıyorum da, içinde bulunduğumuz ruh ve düşünce dağınıklığı ve kavram kargaşası, bana karşı karşıya bulunduğumuz bütün tehditlerden daha tehlikeli, daha yıkıcı görünüyor. Önceki gün bir televizyon kanalındaki tartışmayı izliyordum. Konu 301. maddeydi. Mesleğinin erbabı Uğur Alacakaptan Hocamız, yalnız TCY 301’in değil, yeni Ceza Yasamızın birçok noktasının çağdaş ceza hukuku kavramına ne kadar uzak olduğunu, 301. maddenin aksaklıklarını çok iyi dile getirdi. ??? Çağdaş ceza hukuku, insanı merkez alır, bireyi korumayı ilke edinen bir tavrı benimser. Çünkü Albert Camus’nün ‘‘İdam’’ adlı yapıtında belirttiği gibi, 2. Dünya Savaşı sırasında, tanık olduğumuz devlet adlı örgütün cinayetleri ve vahşeti de bize göstermiştir ki, artık asıl sorun, devletin bireye karşı değil, bireyin devlete karşı korunmasıdır. Türklüğü alenen aşağılamak ne demektir? Hangi hareket, hangi yazı Türklüğü aşağılamak olarak algılanabilir? Türklerin sürekli ceza tehdidi altında yaşamaya mahkum, toplumsal çıkarları düşünmekten aciz bir toplum olarak görülüp gösterilmesinden daha fazla Türklüğü aşağılayacak ne olabilir? Hrant Dink’in Ermeni soykırımı olduğunu söylemesinin Türklüğü aşağılamak olarak algılanmasından ve sunulmasından kendimi fena halde aşağılanmış hissettiğimi söylemek isterim. On dokuzuncu yüzyılın sonlarından başlayarak, 1915 yılında karşılıklı etki tepki nedeniyle doruğuna varan çok acı olayların bu toplumda Ermeniler ile Türkler arasında yaşandığını biliyorum, bunu ne yeni duydum ne de kulaktan... Bütün bunların yadsınamayacağını da biliyorum. Ama aynı şekilde okuduğum yerli ve yabancı kaynaklardan edindiğim kanaat, ortada kelimenin tam anlamıyla bir soykırım olmadığıdır. Nitekim, İngilizlerin İstanbul’u işgalleri sırasında tutukladıkları ve ‘‘Ermeni soykırımı’’ gerekçesiyle yargılamak istedikleri dönemin sorumlularını mahkemeye sevk edebilmelerini sağlayacak belgeleri, kendi arşivlerinde ya da Amerikan veya Osmanlı arşivlerinde bulamadıkları da bir gerçektir. ??? Türkiye Ermeni soykırımı iddialarına belgeleriyle yanıt verebilecek durumdadır. Zaten bu iddiaları ileri sürenler de bu yüzden kaçmaktadırlar. Ama bütün bunlar, topraklarımızda, İttihatçıların o zaman buldukları bir deyimle bir ‘‘mukatele’’ (karşılıklı katliam) yaşanmadığı anlamına gelmiyor, bizler de bu mukatelenin gerçek yüzünün ortaya çıkması için arşivlerin araştırılmasını, işin politikacılara bırakılmadan tarihçiler tarafından tartışılmasını ve sonuçta, bir uluslararası mahkemenin kararının verilmesini savunuyoruz. Ama birçok Batı ülkesi, ‘‘Ermeni soykırımı’’nın olmadığının söylenmesini bile yasaklayarak, bu tartışmaya engel oluyor. Biz de belgelerin ve tarihi gerçeklerin ortaya konarak özgürce tartışılmasını, siyasi malzeme yapılmamasını talep ediyoruz. Peki sonra ne yapıyoruz? ‘‘Konuyu özgürce tartışalım’’ derken, ‘‘Ermeni soykırımı olmuştur’’ diyen Hrant Dink’i ‘‘Türklüğü aşağılamaktan’’ yargılıyoruz. Önceki gün televizyonda birisi Dink’e ‘‘Sen, Ermeni soykırımı olmuştur, diyerek Türklüğü aşağılıyorsun’’ diyordu. Soykırım suçuyla suçlananlar, uluslar değil, kişiler ya da kolektif sorumluluk söz konusu ise yöneticiler, olaylardan sorumlu olanlardır. Bu kadar basit bir gerçeği bile bilmeden, çıkıp uluorta konuşanlara bakınca, ben Hrant Dink’ten daha çok onların beni aşağıladıkları duygusuna kapıldım. Türkiye göçmen köprüsü ? Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan rapora göre DoğuBatı köprüsü konumundaki Türkiye göçmenlerin önemli geçiş alanlarından biri. Emniyet kayıtlarına göre son üç yılda 175 bin kaçak yakalandı. İLHAN TAŞCI Ankara’dan Atina’ya göçmen notası ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye, Yunanistan’a Türk karasularına bıraktığı mültecilerle ilgili olarak ‘‘nota’’ verdi. Ankara’nın Atina yönetiminin bu tutumunu Birleşmiş Milletler’in (BM) ilgili birimlerine de daimi temsilcilik aracılığıyla resmi olarak taşıdığı öğrenildi. Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgilere göre, Türk karasularına mültecileri bırakan Yunanistan, Ankara’nın tepkisini çekti. Türk Dışişleri Bakanlığı, Yunanistan’na nodenleri, kaçakçılık suçunu işleyen örgütlerin yapılanması ve yöntemler ayrıntılı olarak irdelendi. İnsanların ekonomik, sosyal, siyasi, iş bulma ya da iltica gibi amaçlarla yaşadıkları ülkeleri terk ettikleri anımsatılan çalışmada, ‘‘Yaşamakta olduğu ülkeyi terk etmek isteyen kişilerin yasadışı faaliyetleri, günümüzde hem kaynak hem de hedef ülke olarak çok sayıda ülkeyi etkilemektedir. Bu faaliyetler genellikle uluslararası düzeyde ağ kurmuş suç örgütleri tarafından ta ile ‘‘bu tutumundan vazgeçmesi uyarısı’’ yaptı. Notada Yunanistan’ın bu yöndeki olayları artırdığı belirtilerek son vermesi istendi. Bunun yanı sıra Ankara’nın Atina’nın tutumunu BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne de şikâyet ettiği öğrenildi. Ankara’nın bu kapsamda uluslararası toplantılarda da konuyu gündeme taşıyacağı öğrenildi. İzmir Barosu avukatlarından Noyan Özkan da konuyla ilgili soruşturma başlatılması istemiyle Birleşmiş Milletyönlendirilmektedir’’ denildi. Türkiye’nin göç hareketlerinde Avrupa, Asya, Ortadoğu ülkeleri ve bazı açılardan Afrika ülkeleri arasında köprü pozisyonunda olduğu belirtilen çalışmada, ‘‘Bu nedenle, Orta Asya ve Ortadoğu ülkelerinden gelişmiş, zengin, demokratik ve insan haklarına saygılı ülkelere yönelik gerçekleştirilen göçmen kaçakçılığına güzergâh olarak en elverişli ülkelerden birisi konumundadır. Ülkemiz her yönüyle DoğuBatı arasında köprü olmakla beraler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne başvurdu. ‘Hep yapıyorlar’ Konuya ilişkin bilgi veren üst düzey bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi de Yunanistan’ın bu tür davranışları tüm uyarılara karşın uzun süreden bu yana sürdürdüğünü söyledi. Yetkili, ‘‘Yunanistan’ın bu türden hareketleri artık sınırı aştı. Türkiye bu konuyu uluslararası platformlarda gündeme getirecektir’’ diye konuştu. ber, kaynak, transit ve hedef özelliklerinin görüldüğü bir ülke durumundadır’’ değerlendirmesi yapıldı. Ortadoğu, Asya ve hatta Afrika ülkelerinden deniz, hava ve karayoluyla Türkiye’ye kaçak yoldan gelen yabancıların, göçmen kaçakçılığı organizasyonları aracılığıyla Yunanistan, İtalya, Almanya, Hollanda, Fransa ve İngiltere gibi Avrupa ülkelerine yöneldikleri kaydedildi. Suç örgütlerinin teknolojiyi yakından izlediği saptaması yapılan raporda, teknoloji olanak ANKARA Yunanistan sahil güvenlik botlarının, mültecileri Türk karasularına ‘‘atması’’ gözlerin göçmen kaçakçılığına çevrilmesine neden oldu. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ‘‘göçmen kaçakçılığı’’na ilişkin raporuna göre, son 3 yılda 174 bin 875 göçmen yakalandı. Göçmenlerin, ekonomik, sosyal, siyasi ya da iş bulma ve iltica gibi amaçlarla ülkesini terk ettiği vurgulanan raporda, ‘‘Bu faaliyetler genellikle uluslararası düzeyde ağ kurmuş suç örgütleri tarafından yönlendirilmektedir’’ denildi. Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında köprü konumunun göç hareketlerinde etkili olduğuna işaret edildi. Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi’nin göçmen kaçakçılığına ilişkin raporunda, göçün ne larından yararlanarak kendi aralarında uluslararası haberleşmeyi sağlayıp çeşitli yöntemlerle bulundukları ülkede barınma, gizlenme ve geçişleri koordine ettiklerine işaret edildi. Göçmenlerin özellikle Doğu ve Güneydoğu illerine yasadışı yoldan girişlerinin sağlandığı anlatılan çalışmada, bu illerde daha önceden kiralanan evlerde bir süre barındıktan sonra otobüs ve kamyonlarla Akdeniz ve Ege kıyı bölgelerindeki illere nakledildikleri vurgulandı. Yasadışı göçün özellikle küçük botlarla Yunanistan ya da büyük gemilerle İtalya sahillerine sürdüğü, oradan da Avrupa’da son bulduğu kaydedildi. Kara sınır kapılarından ise Bulgaristan ve Yunanistan sınırlarına geçişlerin sağlandığı ve kaçak göçmenlerin yasadışı geçişlerde özellikle kamyon, TIR ya da karavan tipi araçların gizli bölmelerine saklandıkları veya para karşılığında temin edilen pasaportla gittikleri vurgulandı. Emniyetin verilerine göre, 2003 yılında 56 bin 219, 2004 yılında 61 bin 228, 2005 yılında ise 57 bin 428 olmak üzere toplam 174 bin 875 kaçak yakalandı. Aynı dönemde yaklaşık 3 bin kişi hakkında da kaçakçılık organizatörlüğünden işlem yapıldı. ‘1 5 YIL ÖNCEYDİ’ A LTAY TOKAT AKP’li İhsan Arslan da değişmiş! ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan, ‘‘Kürt Soruşturması’’ adlı kitabında yer alan Atatürk ve Cumhuriyet aleyhindeki görüşleriyle ilgili olarak ‘‘25 yaşındayken düşündüklerimi ve yapmak istediklerimi, herhalde 40 yaşındayken aynen tasvip etmem söz konusu değildir. Ve bugün de şüphesiz 15 yıl önceki yorum ve değerlendirmelerime katılmam benden beklenmemeli’’ açıklamasını yaptı. Arslan’ın kitabında yer alan ‘‘Kemalist, laik ve demokratik ilkeler halka zorla dayatılmaktadır. Türklük adına yönetimi ellerinde bulunduranlar, halkları için Kemalizm adında bir din tercih etmişlerdir. Herhalde Türklerin atası olmaya layık olununca, onlara din tayin etmek de kaçınılmaz oluyor’’, ‘‘Misakı Milli hudutları hiçbir anlam ifade etmiyor’’, ‘‘Cumhuriyet dönemindeki tüm isyan ve başkaldırıları alkışlamak gerekir’’ benzeri düşünceler tartışmalara yol açmıştı. Arslan, dün TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, ‘‘25 yaşındayken düşündüklerimi ve yapmak istediklerimi, herhalde 40 yaşındayken aynen tasvip etmem söz konusu değildir. Ve bugün de şüphesiz 15 yıl önceki yorum ve değerlendirmelerime katılmam benden beklenmemeli. 15 yıl önce düşündüklerime bugün ben katılmazken başkasının katılmasını da beklemiyorum. Benim üzerimden partimi ve genel başkanımı yıpratma girişimlerini ahlaki bulmuyorum’’ açıklamasını yaptı. Arslan bugün ‘‘şiddetin her türlüsüne karşı’’ olduğunu söyledi. ‘‘Özellikle bölücü terör olmak üzere, terörün her türlüsünü; kimden yana, kime karşı, hangi niyetle olursa olsun lanetliyorum’’ diyen Arslan, AKP’nin muhafazakâr demokrat felsefesini savunduğunu sözlerine ekledi. Duruşmayı izlemek isteyen SDP yöneticileri ve müdahil avukatı Batumlu gözaltına alındı. (CAN HACIOĞLU) Bombalı ‘mesaj’ davası ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Emekli Korgeneral Altay Tokat’ın, basında yer alan ‘‘Zamanında biz de bomba attırdık’’ şeklindeki sözleri nedeniyle Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nde yargılanmasına başlandı. Tokat, Askeri Ceza Yasası’nın ‘‘Komutanlara karşı güven hissini yok etmeye çalışmak ve yetkisi olmadan açıklamalarda bulunmak’’ suçundan yargılanıyor. Emekli Korgeneral Tokat, Şemdinli’de meydana gelen olaylardan sonra bir dergiye yaptığı açıklamada, görevde bulunduğu dönemde, ‘‘Mesaj vermek için biriki kritik noktaya bomba attırdığı’’ şeklindeki sözlerinin ardından hakkında açılan davanın ilk duruşması Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nde dün yapıldı. Duruşma öncesi biri avukat altı kişi gözaltına alındı Kızıltepe davasında gerginlik ESKİŞEHİR (Cumhuriyet) Mardin’in Kızıltepe ilçesinde Ahmet ve oğlu Uğur Kaymaz’ı ‘‘terörist oldukları’’ iddiasıyla öldüren 4 polisin yargılanmasına Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Duruşmayı izlemek isteyen Bursa Barosu avukatlarından Ayşe Batumlu, Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) Genel Başkan Yardımcısı Ayla Yıldırım ve SDP Eskişehir İl Başkanı Serkan Tohumcu’nun da aralarında bulunduğu 6 kişi gözaltına alındı. Daha sonra serbest bırakılan Batumlu, duruşmaya girebildi. Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada sanık polislerden Mehmet Karaca ile Salih Ayaz hazır bulunurken, diğer iki sanık polis Yaşafettin Açıkgöz ile Seydi Ahmet Döngel katılmadı. Duruşmada, söz alan müdahil avukatlarından Erdal Kuzu, ölen baba ile oğulun herhangi bir örgüt üyesi olmadıklarının ortaya çıktığını vurgulayarak ‘‘Duruşma 1.5 yıldan bu yana sürüyor. Davayla ilgili her şey ortada. Maktullerin günlük hayatlarını devam ettirirken böyle bir olaya maruz kaldıkları tanık ifadelerinden ve izlenen olay yeri görüntülerinden anlaşılmıştır. İddia edildiği gibi çatışma ortamı yoktur. Polislerin mahkemece tutuklanmasını istiyoruz’’ dedi. Savcı ise tutuklama talebine itiraz etti. Sanık polislerin avukatı Veysel Güler ise Kaymazlar’ın polise ateşle karşılık verdiği iddialarını yineleyerek şunları söyledi: ‘‘Yapılan incelemede Ahmet ve Uğur Kaymaz’ın avuçlarının içinde antenon (barut izi) izinin olduğu belirlendi. Baba ile oğlunun ayrı ayrı silah kullandıkları net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Evlerinde yapılan aramada ise, yasadışı örgütle ilgili resim ve afişlere rastlanmıştır. Ayrıca, bölücübaşının posterlerinin evde olduğu görülmüştür.’’ Mahkeme, barut izi konusunun kapsamlı bir şekilde araştırılmasına karar vererek duruşmayı 29 Kasım’a erteledi. Mahkeme çıkışında Kaymazlar’ın avukatları Ayşe Batumlu ve Erdal Kuzu yaptıkları açıklamada, gözaltına alma olaylarını kınayarak, ‘‘Gözaltına alma olayları ile ilgili olarak, Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduk. Emniyet güçlerinin olumsuz tavırları sürüyor. İsteklerimizin birçoğunun Adli Tıp Kurumu’ndan geri dönüşü olmadı’’ diye konuştular. Tokat katılmadı Duruşmaya, Tokat’ın avukatı Cavit Çalış katılırken Altay Tokat, 15 gün istirahatli olduğunu gösteren rapor göndererek katılmadı. Avukat Çalış, Askeri Mahkemelerin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nda değişiklik öngören yasanın 5 Temmuz 2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandığını, kanunun 5 Ekim 2006’da yürürlüğe gireceğini anımsattı. Bu yasanın savaş hali dışında sivil kişilerin işlediği suçlardan adli mahkemelerde yargılanmasını öngördüğünü dile getiren Çalış, ‘‘Müvekkilim bu açıklamaları asker kişi olarak değil, sivil kişi olarak söylemiştir. Duruşma 5 Ekim’den sonraya ertelenmeli ve dosya yetkili mahkemeye gönderilmelidir’’ dedi. Mahkeme duruşmayı 30 Ekim 2006’ya erteledi. asirmen?cumhuriyet.com.tr ACI KAYBIMIZ Çayeli eşrafından merhum Hacı Maksut Ketenci’nin kızı, merhum Muhsin Kızıl’ın eşi, Diş Hekimi Zişan Kızıl, Eczacı Zekeriya Kızıl, Eczacı Nihal (Öztorun) Kızıl’ın değerli anneleri, Defne Özgür Kızıl ile Doğa Özgür Kızıl’ın sevgili babaanneleri Bombalamayı hatırlamadı Arslan, 1970 yılında arkadaşlarıyla birlikte Sadettin Bilgiç’in evini bombaladıkları savı anımsatılarak yöneltilen bir soru üzerine ‘‘36 yıl önce yaptıklarımızla yargılanmamız vicdan işi değil. Ben takdirinize bırakıyorum. O günlerde kimlerin neler yaptığını, neler düşündüğünü, hayallerini, ütopyalarını burada konuşacak değilim’’ demekle yetindi. Olayın yargıya intikal ettiğini ve sonuçlanmadığını anlatan Arslan, davanın yargı sürecinde kapandığını söyledi. Olayı tam anımsamadığını öne süren Arslan, ‘‘Ben mahkum olmadım. Belki bir af süreci yaşandı tam hatırlamıyorum’’ diye konuştu. Prof. Alıcı, Dokuz Eylül Üniversitesi’nin akademik yılı açılışında iddialara yanıt verdi ‘Kimsenin inancını sorgulamıyorum’ İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Rektörü Prof. Dr. Emin Alıcı, kimsenin inançlarını sorgulamadığını belirterek, ‘‘Kimsenin de inançlarımı sorgulamasını doğru bulmuyorum’’ dedi. Alıcı, dün bir gazetenin manşetinde kendisine atfen yer alan ‘‘Matbaayı Müslüman olmayanlar kullandı, gelişti. Keşke o zamanlar Anadolu Müslüman olmasaydı’’ sözlerinin kendisine ait olmadığını açıkladı. DEÜ’nün 20062007 eğitim yılı açılış töreni öncesinde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. AlıProf. Dr. Emin Alıcı, açılış töreninde cı, ‘‘Karşıyaka Toplantıları’’nda yapyaptığı konuşmada hükümetin üç yıl tığı konuşmada Anadolu’nun dini dan bu yana üniversite hastanelerine üzerine bir atıfta bulunmadığını beyatırım yapmadığına dikkat çekti. lirterek, haberin gerçeği yansıtmadığını, konuyla ilgili dava açacağını bildirdi. Prof. Dr. Alıcı, ‘‘Toplantıda 75 kişi vardı, hepsinin de adı belli. Hepsine sorabilirsiniz. Kime sorsanız böyle bir konuşmanın geçmediğini söyleyebilir’’ dedi. Alıcı, gelecek yıl emekli olmasının ardından siyasete atılacağı söylentilerinin de gerçeği yansıtmadığını belirterek, ‘‘Doktor olmayı planlıyorum’’ diye konuştu. Basın açıklamasının ardından gerçekleştirilen açılış töreninde öğrencilere ve öğretim üyelerine seslenen Prof. Dr. Alıcı, hükümetin üç yıldan bu yana üniversite hastanelerine yatırım yapmadığına dikkat çekti. Alıcı, ‘‘Bunun sebebini anlamakta güçlük çekiyoruz. Üzülerek itiraf etmeliyim ki hastanenin elindeki bütün imkânları üniversite için kullanmak zorunda kalıyoruz’’ dedi. Alıcı konuşmasında DEÜ’nün yavaş yavaş şekillendiğini, fakülteleri Buca ve İnciraltı kampuslarında topladıklarını da bildirdi. Törende FenEdebiyat 3. sınıf öğrencisi Beyhan Çoban, yeni öğretim dönemine ilişkin bir konuşma yaparken, üniversiteyi dereceyle kazanan ve mezun olan öğrencilere Prof. Dr. Alıcı tarafından armağan verildi. Törene, İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Emin Özler, Bölge İdare Mahkemesi Başkanı Hüseyin Çelikkol, İzmir Ekonomi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Attila Sezgin, Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Ayan, İESOB Başkanı Mehmet Ali Susam da katıldı. ŞAHİNUR (SAYNUR) KIZIL’ı kaybettik. 28.09.2006 Perşembe günü (bugün) öğle namazından sonra Nimet Abla Camii’nden (Gayrettepe) uğurlayacağız. Işıklar içinde yatsın. Özcan’dan soru önergesi Bu arada, CHP Antalya Milletvekili Osman Özcan da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde ‘‘Kemalist, laik ilkeler halka zorla dayatılmaktadır, deniliyor. Siz Başbakan olarak bunları zorla dayatmakta mısınız? Arslan’ın görüşlerine katılıyor musunuz’’ sorularını yöneltti. KIZIL KETENCİ ÖZTORUN AİLELERİ CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle