27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL 2006 PAZAR 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN TOPLU GÖRÜŞMELERDE SON KARAR YARIN 129K Hattının Şoförü Sevgili, Sait Faik bence öykülerinin en güzeli olan ‘‘Çatışma’’nın bir yerinde, ‘‘O zamanlar güzel insan yüzüne bakmaya korkanlardan değildim...’’ der. Yazarımız neden artık güzele bakmaktan korkar olmuştur, bilmem. Yaşlılıktan desen olamaz. Sait Faik elli yaşına kadar bile yaşamamış, genç ölmüştür. Gerçi kırklı yaşların aslında ‘‘gençlik’’ olduğunu kişioğlu baştan bilmez, onun için ellileri geride bırakıp altmışların içinde epeyce dolaşmak gerekir. Yoksa benim kuşağım on sekizlerindeyken, otuzlu yaşların keyfini sürenlere bile ihtiyar diye bakardı. Ama şurası bir gerçektir ki, gerçek yaşlılık insanın sevgi ve güzellik karşısındaki duygularını tümden yok etmese bile bir ölçüde küllendiriyor. Geçenlerde bir dostum, ‘‘Hep güzel hoş şeyler söylemek istiyorum, ama ağzımı açtığımda hep yavan, harcıâlem anlamsız sözcükler çıkıyor, karşımdakiler de benim sevgisiz biri olduğumu sanıyorlar, oysa içimdekileri bir bilseler’’ diyordu. Yaşlanmışsın evladım, diye kestirip attım. Daha 63’e bile varmadım, dediğinde de gülerek yanıtladım: Yaşlılık kronolojik bir olgu değil, güzelden, hoştan uzaklaşmışsan hapı yutmuşsun demektir oğlum. Ama bütün bu düşünceler, Sait Faik’in durumunu açıklamaya yetmiyor, çünkü o hem kronolojik olarak hem de ruh olarak genç yaşadı hep, yetmişine de gelebilseydi yine de genç kalırdı sanırım. ??? ‘‘Sevgi ve güzelliğin farkına varabilmek için yalnız insanın gönlünün genç kalması yetmez, aynı zamanda karnının tok, sırtının pek, işlerinin tıkırında olması gerekir’’ diye düşünebilirsin. Acaba gerçekten öyle midir dersin? Eğer öyleyse, ‘‘129K KozyatağıMecidiyeköy hattının şoförünün, her gün o hatta yolculuk yapan insanların içini ışıtan bir hoşluk sunmasını nasıl açıklarsın?” Biliyorsun, kentlerde, hele hele İstanbul’da otobüs şoförlüğü pek keyifli bir iş değil. Tam tersine, trafik insanı yaşamdan bıktırmaktan öte çileden çıkarır. Üstüne üstlük, bu işin karşılığında alınan para da adam gibi geçinmeye bile yetmez. Sık sık trafikte karşılaştığım otobüs şoförlerinin, zaman zaman kimilerini kızdıran davranışlarını bile hoşgörü ile karşılamamın nedeni, onların içinde bulundukları koşulları anlamamdandır. Neyse konumuza dönelim. Ben 129K KozyatağıMecidiyeköy otobüsünün sürücüsünü hiç görmedim, tanımıyorum, ama, öyküsünü geçen gün Cumhuriyet Yazıişleri’nde otururken, arkadaşlardan dinlediğim bu arkadaşı mutlaka tanımak istiyorum. ??? Şimdi meraklandığını, ‘‘Ne yapmış bu adam, neden bunca tanımak istiyorsun?’’ diye sormaya başladığını tahmin ediyorum. Sabahları bizim arkadaşların kullandığı bu hatta sürücü olarak çalışan bu arkadaş, otobüsüne binen yolculara hiç aksatmadan ‘‘iyi günler’’ diliyor, kiminden yanıt alıyor, kiminden almıyor, ama yine de yılmıyormuş. Hatta geçen gün son durak Mecidiyeköy’e vardıklarında, yüksek sesle, ‘‘İyi günler arkadaşlar!’’ diye seslenmiş ve yolcular da koro halinde yanıtlamışlar: İyi günleer. Tıkış doluş, itiş kakış yolculuk etmiş bile olsan, şu sahneye tanık olup inmiş olsan o otobüsten, sana güçlükler daha kolay aşılabilir, yaşam daha güzel, hava daha latif görünmez mi? Bir günün içinde, kentin herhangi bir yerinde, hiç ummadığın anda bindiğin otobüsün direksiyonunda karşılaştığın bir ‘‘insan’’ senin yaşamını zenginleştirirken kendisini de, çoğunluktan farklı kılar. Onu farklı kılan, bütün güçlüklere karşın, koruduğu yaşam sevinci, insan sevgisi ve bilincidir. Onun o farklılığı eğer içinde cevherin katresi kalmış ise seni de etkiler, senin de yaşam sevincini parlatır, sen de artık o andan itibaren karşılaştığın insanlara daha sevgiyle bakar, köşebaşlarındaki kedileri, köpekleri bakışlarınca okşarsın. ‘‘İnsan’’ olan bir insanın bir tek ‘‘iyi günler’’idir bunu sağlayan. İşte ben bunu sağlayan o arkadaşı merak ediyorum. Şimdi diyebilirsin ki, ‘‘Aman Allahım ne günlere kaldık, iyi, doğru, normal olan bile bir merak ve haber konusu olabiliyor’’. Ben de o zaman sana sorarım: Artık iyi ve doğru olan normal mi? Ne dersin? Kamu emekçileri eylemle yanıt verecek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) zamları değil, parasal konular hariToplu görüşmelere ilişkin yarın son ka cindeki taleplere de yanıt bulamadıkrarın açıklanması beklenirken Türki larını’’ söyledi. Genel seçimlere kaye KamuSen ve KESK’in, hüküme dar gidecek bir eylem sürecini bir ay tin önerdiklerinden ve izlediği tavır boyunca değerlendireceklerini ve alandan memnun olmadığı belirtiliyor. Her lara ineceklerini bildiren Akyıldız, iki konfederasyon da bir dizi etkinlik konfederasyona bağlı sendikaların le hükümete tepkisini dile getirecek. başkanlarıyla konuyu görüştüklerini Hükümetle yetkili memur konfe ifade etti. KESK Başkanı İsmail Hakderasyonları arasında 15 kı Tombul ise ‘‘UzlaştırAğustos’ta başlayan topma Kurulu kararı olsa da ? Sendikalar lu görüşmelere, yarın son olmasa da son sözü hep Bagreve kadar noktanın konulması bekkanlar Kurulu söylüyor. varan bir dizi leniyor. Masada anlaşılaYasal açıdan sürecin son eylem yapma noktası bu. Ama bizim açımaması üzerine Uzlaştırma Kurulu’na taşınan, an kararı aldıklarını mızdan değil. Bütçe görüşvurguladı. melerine kadar sürecin tacak Uzlaştırma Kurukipçisi olacağız’’ diye kolu’nun önerisini hükümetin benimsemediği süreçte, eğer yeni nuştu. Tombul, greve kadar varan bir bir karar alınmazsa düşük maaş alan dizi eylem yapma kararı aldıklarını memurlara yüzde 6, diğer memurla anımsatarak bunların uygulanmaya ra ise yüzde 4 zamla, 2007’deki ücret devam edileceğini de dile getirdi. artışları karara bağlanacak. Ancak bu artış memur temsilcilerini memnun MemurSen’den anlaşma etmiyor. Türkiye KamuSen Genel Öte yandan MemurSen, Kamu İşBaşkanı Bircan Akyıldız, kamuoyunun veren Kurulu ile konfederasyon arasındesteğini kaybetmemek için sürekli uz da imzalanan metinde, sosyal ve özlaşma çabası içinde bir yaklaşım ser lük haklarıyla ilgili 18 maddenin gergilediklerini belirterek ‘‘sadece maaş çekleştirilmesi benimsendi. ESP’den operasyonlara tepki Ezilenlerin Sosyalist Platformu (ESP), İstanbul ve birçok kentte 8 ve 21 Eylül tarihlerinde ESP, Atılım Gazetesi, Özgür Radyo ile birçok sol örgüt ve dergi çevresine yapılan polis operasyonlarını protesto ederek, gözaltına alınan 88 kişinin serbest bırakılmasını istedi. Taksim Meydanı’ndaki tramvay durağında bir araya gelen ESP üyesi bir grup, ‘‘Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz. Gözaltına alınanlar serbest bırakılsın’’ yazılı pankart açtı. ‘‘Komplolar sökmedi, sökmeyecek’’, “Bu abluka dağıtılacak’’ sloganlarını atan grup adına yapılan basın açıklamasında, 8 Eylül’de 8 kentte, 21 Eylül’de İstanbul’da yapılan operasyonlarda toplam 104 kişinin gözaltına alındığını, şu an 88 kişinin terörle mücadele şubelerinde tutulduğunu anımsattı. ANADOLU’DA VAKİT GAZETESİ Arcayürek’e hakaret İstanbul Haber Servisi Anadolu’da Vakit gazetesi, gazetemiz yazarı Cüneyt Arcayürek’e yönelik olarak yaptığı haberde ‘‘Aynaya bak, bunağın kim olduğunu görürsün’’ ifadesi ile hakaret etti. ‘‘Fiyatı 75 kuruşa çıkınca tirajı hepten düşen Cumhuriyet, artık saldırganlıkla prim yapmaya başladı’’ cümlesi ile habere başlayan gazete, Arcayürek’in, Vakit ve Yeni Şafak gazetelerinin, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e yönelik saldırganlığını konu alan yazısından yola çıktı. Arcayürek yazısında ‘‘RTE’ nin manevi desteğindeki İslami bunaklar gazetesi Vakit, neden Sezer’e saldırıyor?” demişti. ‘Tahrik Olmak’ ve ‘Feda Etmek’ Danıştay’a ve Cumhuriyet gazetesine saldıran Alparslan Arslan’ın babası İdris Arslan, mahkeme öncesi şunları söyledi: ‘‘Cumhuriyet gazetesi domuza başörtüsü giydirerek oğlumu tahrik etmiştir. Bu millet için ben oğlumu feda ettim, bu ülkenin geleceği için.’’ Türkiye’de saldırganların en temel tezlerinden birisi ‘‘tahrik olmak’’tır. Faşisti, ırkçısı, dincisi, şeriatçısı, militaristi ya da başkası, canı sıkıldığı zaman hemen tahrik oluveriyor. Tahrik olunca da silahını çekip, bombasını kuşanıp cinayet işlemek üzere yola çıkıyor. Bunu tabii ki vatan için yaptığını söylemekten de geri kalmaz. Arslan’ımız da Cumhuriyet’teki karikatürü görünce tahrik olmuş. Tahrik olunca katliam yapmaya karar vermiş. Cumhuriyet’e arka arkaya attığı bombalar yetmeyince, bir kararı nedeniyle ‘‘tahrik olduğu’’ Danıştay 4. Dairesi’nin yargıçlarını öldürmeye azmetmiş. Babası da oğlunu tahrik edenlere kızmış, bu nedenle Cumhuriyet gazetesine dava açacakmış. Kendisi tahrik olmamış da öfkelenmiş. Bir de tahrik olsa başımıza neler gelirdi!.. ??? ‘‘Tahrik olmak’’ ve ‘‘feda etmek’’ deyimleri bizim kültürümüzün sanki önemli bir parçası gibi. Çabuk tahrik olmaya yatkın bir özelliğimiz var. Tahrik oluyoruz, olunca da önümüzde kimse duramıyor. Bir ülkücü çete lideri, söyleşi sırasında, ‘‘Ben çok çabuk tahrik olurum, biraz da psikopatım, ne yapacağım belli olmaz’’ demişti. Neden çabuk tahrik oluyorlar? Daha doğrusu bu kadar çabuk tahrik olanlar nasıl kişilerdir? Şunu gördüm ki, arkasında bir karanlık güç olanlar, karanlık güç olarak görünmek isteyenler, bu görüntüden rant elde etmek isteyenler, çabuk tahrik oluyorlar. Asabi oluyorlar, çabucak insan öldürebiliyorlar. Geçenlerde, Lübnan’daki saldırıya ilişkin gösteri yapan gençlere, yine ‘‘tahrik olan’’ birileri ağır saldırılarda bulunmuştu. Bu durumu gözleyen Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, milletimizin tahrik olma hasletini iyi değerlendirdiği için, bu tahrik olmuş kişilere sempatilerini bildirmişti. Katillerin, saldırganların ‘‘tahrik olması’’ bildiğimiz bir durum. Bu arada bir ‘‘tahrik olma’’ kültürümüzden de söz edebiliriz. İnsanın tahrik olma kapasitesiyle uygarlık arasında da ters orantılı bir ilişki olduğunu söylemez miyiz? ??? ‘‘Feda etme’’ye gelince: ‘‘Feda etmek’’le ‘‘tahrik olmak’’ arasında ciddi bir kültürel bağlantı olduğunu söyleyebiliriz. Tahrik olanlar, başkalarını ya da kendilerini feda etmeye de hazırdırlar. Alparslan Arslan’ın babası İdris Arslan eğitimci olduğu için durumu kavramış. Arslan oğlunun tahrik olduğunu saptadığı gibi, yaptığı cinayet ve katliam eylemi nedeniyle kendisini feda ettiğini bizlere anlatmak istiyor. ??? ‘‘Feda etmek’’ de kültürümüzün önemli bir boyutu. Birileri kendini feda ettiğini iddia ettiği gibi, bir başkası da çocuğunu feda etmekten gurur duyduğunu söyler. Toplumlar modernleşip geliştikçe, ‘‘tahrik olma’’ potansiyeli azalır, ‘‘feda etme’’ sözcüğü de eskisi kadar kullanılmaz. O zaman, tahrik olup cinayet işleyen fedakârlar da pek itibar görmezler. ??? Eğitimciliğini sürdüren İdris Arslan’ın konuşmasını izlediğim zaman şöyle bir duyguya kapıldım: Vay bu memleketin haline. İşte bir eğitimci. Söylediklerine bakınca ürpermemek elde değil. Bunu ‘‘cihat’’ çağrısı olarak mı algılamalıyız, yoksa ‘‘Kâfiri öldürmek yeğdir’’ şeklinde mi yorumlamalıyız? İdris Arslan’ın söylediklerinin bir başka boyutu da, bu sözlerin kültürümüzde hâlâ bir yerinin bulunması. Fanatizmin, öldürmenin bazı çevrelerde hâlâ saygı görmesi. Feodal değer yargılarıyla suçların, cinayetlerin savunulabilmesi, aynı zamanda ciddi bir uygarlık, bir gelişkinlik sorunu. ‘‘Tahrik oldum’’ de öldür, sonra da adın fedaiye çıksın. Katillerin fedai sayılmadığı bir kültüre, bir uygarlığa ilerlemek o kadar da kolay olmayacak...Daha çok mesafe almamız gerekecek... CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle