19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL 2006 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr Prof. Dr. Aysel Çelikel’den hükümetin üniversitelere müdahalesi ve hukuk eğitimi sistemine ağır eleştiriler AKP baskısı artıyor SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Türkiye’de çoğu kurum gibi üniversiteler de inanılmaz sorunlu. Hele de AKP hükümetinin bilim kurumlarına müdahalelerini arttırmaya başlamasından sonra. Görünen o ki son olarak İstanbul Ticaret Üniversitesi de İstanbul Ticaret Odası (İTO) yönetiminin büyük ölçüde AKP etkisi altına girmesinden sonra bu müdahalelerden payını aldı. Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Aysel Çelikel, usulsüz hukuksal uygulamalara muhatap olmamak için üniversiteden istifa etti. Şeriatçı kadrolaşma her yerde başını almış gidiyor. Prof. Dr. Aysel Çelikel’le üniversitelerdeki eğitim kalitesi, özellikle hukuk eğitimi kalitesi ya da kalitesizliğini konuşurken şeriatçı kafaların akademik kurumlar üzerinde de nasıl egemenlik kurma yolunda olduklarını ele aldık: Siz kısa süre önce İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı’ndan istifa ettiniz. Neden? ÇELİKEL Ben dört yıl üniversitenin hukuk fakültesi dekanı olarak görev yaptım. İlk mezunlarımızı da başarıyla verdik. Bizim üniversitenin hukuk fakültesi, vakıf üniversitelerinin içinde en yüksek puanla öğrenci alıyor. İyi bir öğretim yaptık. Kadromuz iyiydi. Ama son zamanlarda usulsüz hukuki işlemlerin yapıldığını görüyordum. Özellikle Hukuk Fakültesi’nde kadrolaşma amacıyla usulsüz hukuki işlemler yapıldı. Benden jüri kurmam istendi. Ama bu olayın içine girmek istemedim. Bu nedenle de üzülerek ayrıldım. Benim bildiğim, siz eğilimlerine bakmaksızın sadece liyakatlı insanları kadroya alırsınız. Acaba liyakatsız olanları da mı kadroya katmak istediler? Ben tabii ki kriter olarak liyakata bakıyorum. Şimdiye kadar kadroya aldığım herkes birikimi, deneyimi olan hocalardı; yurtdışında master yapmış asistanlardı. Ama dekanın haberi olmadan alınan öğretim üyeleri var. Eğer bir dekan bir öğretim üyesinin kadroya alındığını üniversitenin internet sayfasından öğreniyorsa orada çok büyük bir yanlışlık vardır. Bu akademik ilkelere aykırı bir yaklaşımdır. Umarım bir daha yapılmaz. Galiba biraz da rektörü ve mütevelli heyeti rahatlatayım istedim. Kalitesiz hukuk eğitimi Siz uzun yıllar hukuk hocalığı yaptınız. Bu deneyimlerinizden yola çıkarak bugün Türkiye’deki üniversitelerde istenen kalitede hukuk eğitimi veriliyor mu? Hukuk öğretiminin kalitesi çok yönlü. Bu, sadece öğretim üyesinin kalitesiyle bağlantılı değil. Bunun öğrenci, programlar yönü ve büyük ölçüde çözülmesi gereken başka bakış açıları var. Bir ülkede, ‘‘Hukuk ve yargı reformu yapıyoruz’’ diye sadece yasalar değiştiriliyorsa bu sancılı, belirli konuların çözümünde etkilidir. Ama sorunsalın tümünü etkilemez. Yasaların kendilerinden beklenen sonuçları doğurması, onu uygulayanların düşünce biçimine ve kültür yapısına bağlıdır. Yani, kimler bunlar? Yani, savcı, hâkim, avukat gibi kişiler, uygulayıcıdırlar. Bu, onların aldığı öğretimin niteliğiyle ilgili. Bu öğretim sadece hukuk kurallarının öğretilmesi ‘ Savcı, hâkim, avukat gibi kişiler, uygulayıcıdırlar. Bu, onların aldığı öğretimin niteliğiyle ilgili. Bu öğretim sadece hukuk kurallarının öğretilmesi demek değil. ’ demek değil. Hukuk kurallarını sadece kural olarak anlatırsanız bunları öğretmiş olmuyorsunuz. Bu Mektebi Hukuk’tan farklı bir şey değil. Yapılması gereken, çaplı düşünebilen hukukçular yetiştirmek. Peki, bu nasıl yapılacak? Hukukçu, yürürlükteki hukuku olması gereken hukukla birlikte değerlendirebilen ve bu değerlendirmeyi yaparken elindeki olaya yorumlarıyla en uygun şekilde onu uygulayabilen kişidir. Onun için de farklı bir öğretimden geçmesi lazımdır. Hukukçu dünyanın her yerinde saygın bir isimdir. Ama saygın olabilmesi de yaptığı işle bağlantılıdır. İşini nitelikli bir biçimde yapabilmesi için yalnız hukuk öğretimi yeterli değildir. Onun yanında yan sosyal branşları hazmetmesi gerekir. Bu yan branşlar, hukukçunun kararlarını verirken hukuku hazmetme kapasitesinin anahtarlarıdır. Bu yan sosyal branşlar nedir? Felsefe, sosyoloji, psikoloji, siyaset için gerekli en önemli unsurlar neler? Bir kere hukukçunun sadece hukuk kurallarını değil, onu besleyen, hukuku hazmetme kapasitesini geliştiren yan sosyal bilim branşlarını öğrenmesi gerekir. Örnek vermek gerekirse, ABD’de her hukuk öğrencisi, daha önce bir yükseköğretim kurumundan mezun olmak zorundadır. Bu hem yaş olgunluğunu hem de sosyal bilimlerde disiplinler arası bir eğitimi almış olmasını sağlıyor. Bundan sonra ona vereceğiniz hukuk dersleri bu altyapının üzerine bina ediliyor. Böyle bir insan düşünmeyi, sorgulamayı, tartışmayı, hukuk kurallarının nedenlerini, geçmişlerini, sosyal kökenlerini öğrenmiş bir kişidir. AB ülkelerinde üç artı bir ya da üç artı iki gibi formüller uygulanıyor. Hukuk bilgisini verdikten sonra bir ya da iki yıl uzmanlaşmaya dönük bir eğitim veriliyor. Uzmanlaşma hangi alanlarda oluyor? Karşılaştırmalı hukuk, AB hukuku, Batılı hukukçularla rekabet edebilecek düzeye gelebilecektir. Türkiye’de neden çok disiplinli altyapısı olan hukuk eğitimi verilmiyor? Böyle kurulmuş. Hukuk esas olarak ulusaldır. Uluslararası niteliği son 2530 yılda kazandı. Bizim hocalarımız öğrenciye sadece hukuk kurallarını öğretmiyorlardı, hukuk biliminin içine hukuk kurallarını koyuyorlardı. Bugün kalitenin düşüklüğüne önemli bir neden olarak ders geçmenin artık çok kolay olduğunu söyleyebilirim. Sınav çok önemli. Sınav öğrencinin seviyesini ölçmek için yapılır. Ama bu seviye çok düşükse ona kapı açılmaz. Eski dönemde sözlü sınav vardı. Sözlü sınavda öğrencinin kapasitesi ölçülürdü. Ama sözlü sınav artık kaldırıldı. Hukuk eğitimi interaktif olmalı Hukuk eğitiminde sözlü sınav nasıl kaldırılabilir? Kaldırıldı. Sadece Galatasaray gerekiyor. Bugün artık hukuk uluslararası bir kimlik kazanmıştır. O nedenle artık Batı ülkelerinde de çalışacak düzeyde hukukçular yetiştirmeliyiz. Ayrıca yetiştirdiğimiz hukukçuların araştırma yeteneklerini, sorgulama, tartışma alışkanlıklarını geliştirmemiz gerekiyor. Bu, bizim eğitim sistemimizde var olmayan bir olgu. Yani, öğrencinin sorgulama, tartışma yeteneği zaten ortaöğretimde de bastırılmıyor mu? Neden interaktif bir eğitim sistemine geçilmez? Bizde takrir usulü, yani öğretim üyesi merkezli bir sistem uygulanıyor. Kesinlikle interaktif değil. İnteraktif olan, öğrenci merkezli bir eğitim sistemi yapmamız gerekiyor. Tabii ki yüzlerce öğrencisi olan bir sınıfta bunu yapmak zor. Ama vakıf üniversitelerinde pekâlâ yapılabilir. Ancak anladığım kadarıyla Türkiye’de yeni oluşturulmak istenen sistemde dünyaya açık bir hukuk sistemi değil de şeriat hukuku hedeflenmiyor mu? Hocalarımızın böyle bir sisteme P O R T R E Prof. Dr. AYSEL ÇELİKEL Yükseköğrenimini İÜ Hukuk Fakültesi’nde tamamladı. Aynı fakültenin Devletler Hukuku Anabilim Dalı’na araştırma görevlisi olarak atandı. ABD’de Columbia Üniversitesi’nde master yaptı. 1977’de profesör oldu. 1994’te İÜ Hukuk Fakültesi Dekanlığı’na seçildi. Beş yıl bu görevini sürdürdü. 20012005 arası YÖK üyeliği yaptı. 3 Kasım 2002 genel seçimleri öncesi dönemin Başbakanı Bülent Ecevit tarafından tarafsız bakan olarak Adalet Bakanlığı’na atandı. 2002’den bu yılın ağustos ayı sonuna kadar İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı olarak görev yaptı. Başta Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Türk Hukukçu Kadınlar Derneği, İÜ Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi olmak üzere pek çok vakıf ve derneğin kurucu başkanlığı ya da yönetim kurulu üyeliğini yaptı. Cumhuriyetin 75. kuruluş yılı nedeniyle de birçok kuruluştan ‘‘Cumhuriyet Ödülü’’ ve ‘‘Yılın Kadını’’ ödülünü aldı. ‘ Hukukçunun sadece hukuk kurallarını değil, onu besleyen, hukuku hazmetme kapasitesini geliştiren yan sosyal bilim branşlarını öğrenmesi gerekir. ’ ‘ Bizim hukukumuz Batı kökenlidir. Doğrudan İslam hukuku okutmak zaten anayasaya aykırıdır. ’ bilimi, siyaset tarihi, ekonomi, uygarlık tarihi. Bir başka nokta öğrencinin yaş sınırı. Gittikçe, daha az yetişmiş, genel kültürü yetersiz öğrenci alıyoruz. Bu durum zaten ÖSYM sınavlarında da her zaman dile getiriliyor. Düşünün ki 17 yaşında bir hukuk öğrencisini alıyorsunuz. Genel kültür düzeyi yetersiz. Bu öğrenciye Anayasa Hukuku’nu anlatmaya başlıyorsunuz. Kuralları anlatıyorsunuz. O da değişmez doğrular gibi o kuralları öğreniyor. Ama hukuk yaşayan bir bilim dalı. Adeta canlı bir organizma. İhtiyaçlara göre sürekli değişiyor. Şimdi küreselleşmeyle birlikte dünyayla, AB’yle bütünleşmeye çalışıyor. Ama siz bir şeyleri sürekli olarak değişmez doğrular gibi anlatıyorsunuz. Bu, yeni değişikliklere hukukçunun uyum sağlamasını güçleştiren bir faktördür. Sizce nitelikli ve gelişmelere ayak uydurabilen bir hukukçu yetiştirilmesi AB’de üye devletlerin hukukudur. Böylece hayata dönük bir çalışma oluyor. Temel hukuk bilgisi olarak da hukukun temel kavramlarına ağırlık veriliyor. Çünkü pozitif hukuk her zaman değişir. Bizim programımızda pozitif hukuka ağırlık vermek önemlidir. Ama pozitif hukuk ihtiyaçlara göre her zaman değişebilir; bugün vardır, yarın yoktur. O zaman hukukçuya kendini geliştirebilecek altyapıyı da vermek zorundayız. Gelişmiş Batı ülkelerinin hukukçuları en az bir ya da iki yabancı dil bilen, altyapısı sağlam olarak hukuk öğretimi almış, hukuk bilimini ve sosyal bilimleri hazmetmiş, kendine güveni olan kişilerdir. Önemli olan hukukçuya özgüven vermektir. Özgüven bilgiyle, sosyal gelişmeyle, yabancı dil bilgisiyle sağlanıyor. Bunu sağladığımız anda hukukçularımız Üniversitesi’nde sözlü sınav yapılıyor. Ama vakıf üniversiteleri de bunu pekâlâ yapabilir. Öğrenci sayıları o kadar yüksek değil. Yapamıyorlar, çünkü sözlü sınavda ifade önemli bir olaydır. Bugünkü hukukçuların ifade konusunda eksiklikleri var. Türkçe bilgileri zayıf. Çünkü liseden öyle geliyorlar. Aynı zamanda sözlü sınav olmadığı için kapasite tam olarak ölçülemiyor. Çan eğrisi ya da bağıl denilen bir sistemle bilgisayarda öğrencilerin notları belli bir biçimde çıkıyor. Başarı düzeyi yüksek görünüyor ama gerçekte kalite düşük. Eski dönemde notu 50 olmayan öğrenci sözlü sınava kabul edilmezdi. Bugün bu sistemde notu 50’nin çok altında olan öğrenciler bilgisayarda başarılı bulunabiliyor. Bu çok tehlikeli bir gelişmedir. Dolayısıyla sınav sisteminin mutlaka düzeltilmesi geçmek istediklerini söylemek haksızlıktır. Öğretim programlarımız laik, demokratik hukuk sistemine göre oluşturulmuştur. İslam hukuku da Roma hukuku gibi öğretilir. Ama öncelik hukuk tarihi olarak da Roma hukukundadır. Bizim hukukumuz Batı kökenlidir. Doğrudan İslam hukuku okutmak zaten anayasaya aykırıdır. Ama dolaylı olarak etkilemek isteyen öğretim üyeleri yok mudur? Vardır. Bu ideolojik bakış açısıdır. Bu bakış açısı benim bildiğim son yıllara kadar hukuk fakültelerinde hâkim değildi. Daha sonra olmayacaktır, diyemiyorum. Olmamalıdır. Kişilerin siyasal eğilimleri olabilir. Önemli olan yaptığı işte, verdiği eğitimde objektif davranabilmesidir. Öğretim üyesi, davranışlarıyla, yaşam biçimiyle öğrencilerine örnek olabilmelidir. Söylediğiniz nokta burada gündeme geliyor. İmam hatipliden öğretim üyesi olmaz İmam hatip liseleri mezunları hitabet de öğrendikleri için iyi hukukçu olabilirler mi? Onların çok iyi ezber alışkanlıkları olduğu için başarılıdırlar. Ama onlardan demin söylediğim nedenlerden iyi hukukçu olmaz. İyi bir hukukçu olmanın kurallarını yerine getirmemişlerdir. Peki, iyi öğretim üyesi olabilirler mi? Çok çalışkan olabilirler. Ama yetiştirecekleri öğrencilere ve asistanlara davranışlarıyla, tutumlarıyla, ilkeleriyle örnek olamazlar. Bakın, İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden ayrılmış olmam bir ilkesel sorundur. Bana hiç kimse ayrıl demedi. Benim daha iki buçuk yıllık bir sürem vardı. Ama ben demokratik, akademik ilkelere uygun olmayan davranışlar gördüğüm için ayrıldım. Bunu öğrencilerin fark etmeleri lazım. Eğer fark ediyorlarsa ne mutlu bana. Eski bir YÖK üyesi olarak bu hükümetin YÖK’ü ortadan kaldırmak istercesine ipleri iyice germe girişimlerini nasıl değerlendirdiniz? Ben YÖK’ü, kurumundan çok kanununu eleştirmiş olan bir kişiyim. Ama o konu şimdi ikinci planda kaldı. Bugün birinci planda hükümetle YÖK arasındaki gerginlik gündeme geldi. Benim daha önce içinde bulunduğum, ama bugün de yakından gözlemlediğim YÖK, her zaman demokratik öğretimden yanadır. Üniversitelerin demokratik, laik öğretim yapmasını savunan bir çizgidedir. Ama hükümetin, daha doğrusu temsilcisi olarak Milli Eğitim Bakanı’nın (Hüseyin Çelik) yaklaşımı, Cumhuriyet dönemi boyunca aldığımız öğretimden farklı. Bir kere birinci konumuz olarak türban önümüze çıkıyor. Zaten yasanın değiştirilememesinin esas sebebi türbandır. Neden? TBMM’den herhangi bir şekilde türban maddesini geçirmeye çalışırlar endişesiyle YÖK Yasası daha demokratik hale getirilemiyor. İkinci temel konu da imam hatip liseleri mezunlarının üniversitelere düz lise mezunlarıyla eşit biçimde girebilmelerini sağlamak. Bundan önceki yıllarda, özellikle sosyal bilim dalları ve hukuk fakülteleri imam hatip liseleri mezunları tarafından tercih edilmiştir. Ancak eski YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz zamanında bu konulara sınırlamalar getirildiği için böyle bir olay bugün söz konusu değil. Ama yine eskiyi hatırlatma, eskiye dönüş eğilimi var. Bu kesinlikle olmamalıdır. Öğrenciler imam hatip liselerine dini öğretim almak için gidiyorlar. Üstelik bunlar meslek liseleri değil mi? Evet. Öğrenciler bu liselere din hizmetlerinde çalışmak üzere gidiyorlar. O liselerin kuruluş amacı da budur. Yani bunlar üniversiteye öğrenci yetiştiren alternatif okullar olarak kurulmamışlardır. Demokratik laik rejimimizin temel noktası buradadır. Eğitimin demokratik ve laik olması gerekir. Ama ben çalışmalarımda hiçbir zaman siyasi eğilime göre karar vermedim. Hep kararımı liyakata göre verdim. Önemli olan o işe layık olmaktır. Ama özellikle din eğitimi alıp da hâkim yetiştirmek istiyorsanız, ikisi birbiriyle çelişen iki doktrindir. İki ayrı dünya ve siyasi görüş birbiriyle çelişmektedir. Birisi laik demokratik, öbürü dine, şeriata dayalı sistemdir. Bir insan her iki eğitimi birden hazmedemez. Dolayısıyla birisinden biri hâkim olur. Çocukluktan beyninin kıvrımlarına şeriat eğitimini yerleştirdikten sonra insan laik demokratik sisteme dönemez. Derslerde başarılı olabilir. Çünkü dersleri ezberliyor. Ama o bizim istediğimiz, dünyayla rekabet edecek hukukçu olamaz. İmam hatip liseleri sorunu nasıl çözülemiyor? Bir formül bulmak lazım. Belki bu liseler öbür meslek liselerinden ayrı tutulur; ayrı bir kategoride mütalaa edilir. Öbür meslek liseleri imam hatip liseleri yüzünden gadre uğruyorlar. Ama o konudaki YÖK’ün tutumu fevkalade doğrudur. Destekliyorum. ‘ TBMM’den herhangi bir şekilde türban maddesini geçirmeye çalışırlar endişesiyle YÖK Yasası daha demokratik hale getirilemiyor. ’ CUMHURİYET 12 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle