27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL 2006 PAZAR 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Yönetmen Samira Makhmalbaf, 2. Uluslararası Avrasya Film Festivali jüri üyesi olarak Antalya’da SANATA BAKIŞ SELMİ ANDAK Esin kaynağı Ortadoğu ve 11 Eylül GÜRSU KUNT Bach Günleri J.S. Bach’ın (Johann Sebastian Bach) müzik dünyasında besteci olarak eşi, ne bulunmuştur ne de bulunacaktır... Yaratıcıların arasında başı çeken ölümsüzlerden biri, müziğin evrenseli Johann Sebastian Bach’tan başkası olamaz... Müzik Bach’ı değil, Bach müziği yarattı denilebilir!.. Bu açıdan bakılınca ve değerlendirme yapılınca Türkiye’de Bach konulu bir etkinlik yapımı ve organizasyon düzenlemenin gerçekleşmesi ne denli önemli bir sanat olayıdır anlaşılır... Bu önemli amaç doğrultusunda ‘‘Bach Günleri’’ simgesiyle ‘‘Bach İstanbul’da’’ adı altında bir festival niteliğinde bir prodüksiyona girişen Hakan Erdoğan Productions’u ve sponsor olarak destek sağlayan KaYra çalışanlarını bu olumlu sanat olayı nedeniyle ne kadar alkışlasak azdır... ‘‘Bach Günleri’’ olayı konserler serisi, 12 Eylül 2006 günü İstanbul Aya İrini’de başladı. Tarihsel adıyla / St. İrene olan bu yerde ‘‘Musica Viva Oda Orkestrası’’ Şef Alexander Rudin yönetiminde, solistler çellist Alexander Rudin ve piyanist İdil Biret’in katılımlarıyla, programda J.S. Bach’ın ‘‘No: 3 Brandenburg Konçertosu’’, G.P.E. Bach’tan ‘‘Viyolonsel Konçerto’’ / solist Alexander Rudin, J.S. Bach’ın ‘‘Re Majör Suit’inden Air’’, J.S. Bach’ın ‘‘Re Minör Piyano Konçertosu’’, Solist İdil Biret.. 1315 Eylül 2006 KaYra Ev Konserleri / Gülfem Göksel evi Haydn’ın ‘‘Fa Majör Divertimento’’, J.S. Bach’ın ‘‘İki Keman ve Yaylılar İçin Re Minör Konçerto’’, J.S. Bach’ın ‘‘Do Minör / Keman, Obua ve Yaylılar İçin Konçerto’’, Telemann’ın ‘‘Don Kişot Süiti’’ (Natalia Yukhimchuk, Ivan Peshkov, Subbotin, Zhigunova, Dogadaev, Kazakov, Philipp Nodel, Sergey Kirichenko...) 14 Eylül Bike Gürsel Evi Geminiani’den ‘‘La Minör Konçerto Grosso’’, J.S. Bach ‘‘Obua D’amore ve Yaylılar İçin Konçerto’’, J. Ch. Bach ‘‘Re Minör Senfoni’’, H. Purcell’den ‘‘İki Keman ve Sürekli Bas İçin Üçlü Sonat’’, J. Stamitz’ten ‘‘Düet/Keman ve Viyola’’, Vivaldi’nin ‘‘Re Minör Concerto Grosso’’ / İnna Zilberman, Subbotin, Zhigunova, Dogadaev, Olga Kalinova, Philipp Nodel, Alexey Kropotov.. 15 Eylül Fazıl Say evi Haydn ‘‘Fa majör Divertimento’’, J.S. Bach ‘‘Chaconne Solo Keman için Re Minör Sonat’tan’’, J.S. Bach’ın ‘‘Obua Damore ve Yaylılar İçin Konçerto’’, H. Pursell’den ‘‘Üçlü sonat / İki Keman ve Sürekli Bas İçin’’, J. Stamitz ‘‘Keman ve Viyola İçin Düet’’, J.S. Bach, ‘‘Re Minör Senfoni’’ / İnna Zilberman, Stanislav Malyshev, Anna Burchik, Olga Kalinova, Philipp Nodel.. 16 Eylül St. Antuan’da klavsen / harpsicard ve 17 Eylül Benjamin AlardJ.S. Bach ‘‘Sonat No.1 Sol Majör’’, J.S. Bach ‘‘Klavsen İçin Solo Beste’’, J.S. Bach ‘‘Sonat No.3 Sol Minör’’, ‘‘Sonat No.2 Re Majör’’, 20 Eylül St. Antoine / viyolonselist Roel Dieltiens J.S. Bach’ın ‘‘No.2 Re Minör Çello Süit’ini, No.3 Çello Süit Do majör, No.6 Re majör Süiti’ini’’, 21 Eylül’de St. Antoine’da J.S. Bach’ın ‘‘No.1 Sol Majör, No.4 Mi Bemol Majör, No.5 Do minör’’ süitlerini, Roel Dieltiens viyolonsel virtüözü olarak ustalığını müzikseverlere üstün bir Bach yorumcusu kişiliğiyle duyurarak, aynı zamanda Hakan Erdoğan Prodüksiyon, ‘‘Bach İstanbul’da’’ sloganıyla ‘‘Bach Günleri’’nin yararlı konserlere kucak açtığını kanıtladı... ANTALYA İran’da 20’ye yakın film yöneten, kitap ve senaryo yazan ünlü yönetmen Mohsen Makhmalbaf’ın kızı Samira Makhmalbaf, Antalya Altın Portakal Film Festivali, 2. Uluslararası Avrasya Film Festivali jüri üyesi olarak kentte. Uluslararası alanda birçok ödül sahibi olan genç yönetmenin en çok etkilendiği filmlerden biri de Yılmaz Güney’in ‘‘Yol’’ filmi. Yeni film yolda enç yönetmen İran’a yılda sadece birkaç kez, sansür gerektirmeyen yabancı filmler geldiğini, o yüzden çok fazla yabancı ülke filmi izleyemediğini, buna rağmen Yılmaz Güney’in Yol filminin kendisini en çok etkileyen yapımlardan biri olduğunu ifade ediyor. G Antalya’dan sonra Kazakistan’da gösterilecek Makhmalbaf Ailesi filmleri için bu ülkeye gidecek olan 26 yaşındaki yönetmen, 3 ay sonra da Afganistan’da yeni bir filmin çekimlerine başlayacak. 18 yaşında ilk filmi olan ‘‘Elma’’yı çeken, bu filmiyle aynı yıl Cannes Film Festivali’nin Resmi Bölümü’ne katılarak en genç yönetmen unvanını alan Makhmalbaf ’ın Elma’sı, 30’dan fazla ülkede gösterildi. 1999’da ikinci uzun metraj filmi olan ‘‘Kara Tahta’’yı çeken ve bu filmiyle 2000 yılında Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazanan genç yönetmen, ardından ‘‘Saat Beşte’’ ile yine Cannes’da Jüri Özel Ödülü aldı. Filmlerinde Ortadoğu’nun zorlu dünyasında yaşayan kadınları, çocukları, öğretmenleri ve tüm dünyayı etkileyen 11 Eylül’ü anlatan Samira Makhmalbaf, genç yaşında kazandığı başarıları şöyle değerlendiriyor: ‘‘Bazı insanlar sadece ünlü olmayı amaçlar. Benim için önemli olan filmimde ne anlatacağımdır. Sinemayı nasıl yaptığım önemli. Bu kadar genç yaşta başarı kazanan insanlar, kendilerini ünlü havasının içi öğretmenöğrenci ilişkisine döndü her şey. 98’de ilk filmimi çekmeden önce, daha çok teoriye yönelik bilgiler verdi, ardından da pratik çalışmalar yapmaya başladık’’ diyor. Makhmalbaf Ailesi’nde, anne, baba ve kardeşlerin tümünün sinemacı olmasının da rekabetten çok bir yardımlaşma ortamı getirdiğini ifade eden genç yönetmen, ‘‘Herkes birbirine yardım ediyor. Sonuçta ortaya farklı bakış açıları çıkıyor. Her insanın farklı deneyimleri vardır. Her birimizin farklı deneyimleri, yeni ufuklar doğuruyor ve ortaya güzel şeyler çıkıyor’’ diye konuşuyor. Kötünün içinde güzeli bulmak SERGİ 30 EYLÜL TARİHİNE KADAR AÇIK Fotoğrafçının objektifinden Simena Antik Kenti. ne sokabilirler. Ama bir derinlik yoksa bu onları mutsuz eder. Benim amacım çok daha farklı. Ayrıca, özellikle Ortadoğu’da genç yaşta sinema yapanlar, hele de kadınsa, sinema yaşlıların, deneyimlilerin işidir klişesini de kırıyor. Ben biraz da bunu yapıyorum.’’ Sinemacılığını ailesine borçlu Anlatım üstünlüğüyle sinemadaki yerini giderek kuvvetlendiren genç yönetmen, iyi bir sinemacı olmasını da babasına borçlu olduğunu söylüyor. Çocukluğundan bu yana evde hep sinema konuşulduğunu, sinemayla yatılıp si nemayla kalkıldığını ifade eden Makhmalbaf, ‘‘Annem ve babam sürekli sinemadan söz ederdi. Kimi zaman babamın çekimlerine giderdik. Bazen çalışmalarını eve getirirdi. Anne ve babamın sürekli konuştuğu sinemanın ne olduğunu, onları niye bu kadar çok heyecanlandırdığını ben de merak etmeye başladım. Babamdan bir iki cümleyle sinemayı özetlemesini istedim. Sinemanın bir iki cümleyle özetlenemeyeceğini söyledi. O arada bir sinema okulu açmak istedi. İzin alamayınca ben ve arkadaşlarım onun öğrencisi olduk. Evde verilen bu derslerde, sadece sinema değil, tüm sanat dallarını anlamaya başladık. Burada babakız ilişkisinden çıkıp İran’da sinema yapmanın zorluklarından da söz eden Makhmalbaf, sözlerine şöyle devam etti: ‘‘Bazen birtakım baskılar, insanın daha çok düşünmesine yol açar. Söylemek istediklerini doğrudan değil, daha farklı yollarla anlatmaya başladıkça, ortaya farklı zenginlikler çıkıyor. Kötünün içinde güzel bir şey bulmak, insanın daha çok düşünmesini sağlıyor. İnsan özgürlüğü olmadığında bunun değerini daha iyi anlıyor.’’ İran’a yılda sadece birkaç kez, sansür gerektirmeyen yabancı filmler geldiğini, o yüzden çok fazla yabancı ülke filmi izleyemediğini, buna rağmen Yılmaz Güney’in Yol filminin kendisini en çok etkileyen yapımlardan biri olduğunu ifade eden genç yönetmen, ‘‘O filmde sizin kültürünüzden bir şeyler gördüm. Türkiye’yi anladım. Tek bir filmle sizin kültürünüz hakkında bilgi sahibi olduğumu düşünüyorum. Ayrıca beni etkileyen bir başka nokta da yönetmenin, filmini hapishaneden yönetmesi oldu’’ dedi. Likya nerede yaşıyor? YILDIZ ÇELİK Ressamfotoğrafçı Aydın Çukurova’nın 120 fotoğraf ve 80 resimden oluşan ‘Yaşayan Likya’ çalışması, ilk kez bir bütün olarak İstanbul Arkeoloji Müzesi Assos Salonu’nda sergileniyor. Uzakdoğu, Güney Afrika ve Avrupa’nın pek çok ülkesini gezen Çukurova’nın Gürcistan, Ermenistan, İran ve Suriye’yi de kapsayan 12.000 km’lik motosiklet yolculuğunun izlenimleri ‘Sınırlardaki Türkiye’ başlığı altında yurtiçi ve yurtdışında çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlandı. Daha sonra, Likya/AkdenizAnadolu kültürü üzerine yoğunlaşan Çukurova, 8 yıllık bir çalışmanın sonunda ‘Yaşayan Likya’ sergisini oluşturdu. Saydam gösterileri ve albümüyle bir bütün olarak kültür ve sanat tarihinde benzeri olmayan ‘Yaşayan Likya’ çalışması; Likya uygarlığı kapsamındaki 45 yöre ve yerleşim yerinin fotoğrafları ve resimlerinden oluşuyor. Serginin albümünde de fotoğrafların yanı sıra, sanatçının yine aynı izlekteki, resim sanatında bir ‘ilk’ olan transparan tekniğiyle yapmış olduğu resimler yer alıyor. Çalışma, mayıs ayında Antalya Müzesi’nde sergilenmeye başlandı. 1 15 Kasım tarihleri arasında Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Ankara Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde; 25 Kasım 2006 8 Ocak 2007 tarihleri arasında ise İzmir Resim Heykel Müzesi’nde sergilenecek, daha sonra da Avrupa turnesine çıkacak. Yurtiçinde ve Avrupa’da iki yılı kapsayacak sergi ve sunumlarla, Türkiye’nin kültür ve sanat alanında dünyada hak ettiği ilgiyi çekeceğini uman Çukurova, projenin bütün Anadolu ve Türkiye’nin projesi olduğunu söylüyor. ‘Bir Pulsuz Dilekçe’ Samsun’da sahnelendi CEMİL CİĞERİM SAMSUN Gazetemiz yazarı Işık Kansu’nun, usta gazeteci Uğur Mumcu’nun yazılarından derleyerek senaryolaştırdığı ‘Bir Pulsuz Dilekçe’ adlı oyun, Samsun Atatürk Kültür Merkezi’nde seyirci karşısına çıktı. Genel Sanat Yönetmeni Yaşar Gündem’in yönettiği ‘Bir Pulsuz Dilekçe’ ile Samsun Sanat Tiyatrosu (SST) 20062007 tiyatro sezonunu açtı. Oyunu galasına Işık Kansu ile um:ag vakfı adına Uğur Mumcu’nun kızı Özge Mumcu da katıldı. Oyunun sonunda plaketi Garnizon Komutanı Tümgeneral Naci Beştepe’nin elinden alan Işık Kansu, ‘‘Uğur Mumcu, bizim karanlıklarda patlayıp ufkumuzu aydınlatan işaret fişeğimizdir. Samsun Sanat Tiyatrosu’nun yeniden sahnelemeye başladığı oyunun, Uğur Mumcu aydınlığının yeniden Anadolu’ya ayak basışı olması en içten dileğimizdir’’ dedi. Özge Mumcu da duygularını, ‘‘Samsun’a ilk kez ve güzel bir nedenle geldik. 24 Ocak’ta Ankara’dan başlattığımız anmayla birlikte başlayan aydınlanmanın kucaklanıyor olduğunu görmek bize umut veriyor. Umarım, diğer şehirlerde de bu umut yaşanır’’ şeklinde dile getirdi. Oyunun sonunda ‘Uğur Mumcu’nun Alfabesi’ de büyük alkış aldı. Alfabenin sonundaki ‘‘V, varız; Y, yığınlarla; Z, zorbalığa karşı’’ izleyenler tarafından hep birlikte yinelendi. CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle