19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 EYLÜL 2006 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Geçmişiyle gurur duyan bir kent yüzyılın ünlü bilim adamı ve gezgini Alexander von Humboldt’un şu sözleri unutulmaz: ‘‘Dünyanın en güzel üç kenti Salzburg, Napoli ve İstanbul’dur.’’ Vezüv Yanardağı, zenginlerin kaya adası Capri ve iki bin yıl önce kızgın küller altında kalmış Pompei üçgeninde kurulu üç bin asırlık Napoli, Avrupa’nın ilginç kentlerinden biri, belki de en ilginci. Yüzyıllar boyu bu liman kentinden geçmiş çeşitli kültürlerin izleri hâlâ ayakta. Kiliseleri, katedralleri, manastırları, dehlizleri, sarayları, villaları ve alanlarıyla her kültür döneminden bir şey sunuyor. Antik, gotik, barok ve neoklasik yapılar Napoli’nin göbeğinde neredeyse üst üste, iç içe... Günümüzde Roma antik ve barok, Floransa Rönesans, Siena, Pisa ve Lucca ortaçağ kentleri olarak kabul edilir. Napoli sokaklarında yapılan bir gezinti ise insanı sanat tarihinin her dönemine, her stiline götürüyor. UNESCO verilerine göre, İtalya’da korunması gereken en çok tarihi yapı Napoli’de. Geçmişiyle gurur duyan bu 19. Akdeniz limanı, 18. yüzyılda sadece İtalya’nın gibi. Villalarla, pahalı apartmanlarla ve parklarla bezenmiş Vomera Tepesi’ne uzanan en büyük kenti değildi, Paris ve Londra ile eski İspanyol mahallesi Quartieri Spagnoli’nin birlikte en büyük üç Avrupa kentinden biriydi daracık sokaklarında pek turiste rastlanmıyor. de. Günümüzde ise karmakarışık, çok Şık dükkânların sıralandığı Via Toledo’dan bakımsız, düzelmeye çabalayan ve her şeye Vico della Tofa, Vico de Deo, Via karşın göreni kendine çeken, bağlayan, Montesanto’ya saptınız mı yanınıza sokulan gizemli bir kent. Sanırım Avrupa’da bir eşi yaşlı İtalyanlar, dikkatli olmanız yok. Düzensiz inşa edilmiş Napoli. için uyarıyor sizi. Loş sokaklarda Her gelen bir şeyler yapmış. NAPOLİ gezinirken Napoli’nin Saraylara, katedrallere, şatolara, karnındasınız. Yükselen yemek zengin villalarına, alanlara çok yer kokuları, bir yerlerden duyulan ayrılırken evler dar, karanlık şarkılar, sizi saran renkler, sokaklara sıkıştırılmış. Kimi yerde gürültüler, bağıra çağıra koşuşturan 56 katlı binaların arası 23 metreyi çocuklar, duvar içlerinde küçücük geçmiyor. Aşağıdan baktınız mı üst AHMET ARPAD Meryem heykelleri, kadın giysili katlar sanki birbirine değiyor, kırıtkan Feminielli’ler, çığırtkan üzerinize üzerinize geliyor. Tüm balıkçılar, penceresinden sepetini sallandırmış, gün değil güneş, doğru dürüst ışık bile almayan sokaklar hep loş, hep karanlık. Zemin aşağıdaki bakkalmanavdan alışveriş yapan ev kadınları, kapı önlerine iskemlesini atmış, bile kapkara bazalt kaplı. Çoğu mahalle, hava alan çok yaşlılar, sebze sandığını ters Tarlabaşı’ndan Dolapdere’ye inen sokakları çevirmiş, üzerinde heyecanla kâğıt oynayanlar, anımsatıyor. Evler arasına gerili iplere asılmış balkondan balkona sohbetler, en son çamaşırlar güneşsizlikten hiç kurumayacak dedikodular ve çamaşırlar, çamaşırlar... Bu sokaklar Napoli’nin atardamarları. Galleria Umberto’da barlar, kafeler atmışlar masaları dışarı. Sıcak bir günün sonunda içkilerini yudumlayan şık bayanlar, cakalı baylar, kentin sokaklarını arşınlamaktan yorgun düşmüş turistler... Vitrinlerde ünlü markaların pahalı giysileri. Milano’daki Galleria Vittorio Emanuel’in tıpatıp benzeri bu dev yapı, bir 19. yüzyıl harikası. Bir katedral, bir transatlantik! Piazza Trieste e Trento çıkışında üç kadın çene çalıyor. Biri ufak tefek, kısa mı kısa boylu. Öteki şişko, rengârenk giysili, köpeklerinin tasması ellerinde, hayvanlar çekiştiriyor. Üçüncüsü bir rahibe, karalar içinde, dişleri dökülmüş, heyecanla konuşuyor, kuru çenesinde tel tel tüyler titreşiyor. Alan kalabalık, trafik hep sıkışık ortadaki fıskiyeli havuzun çevresinde. Lokantalar dolmaya başlamış. Vespro’da, portakal rengi elbisesi bol piliseli gençten bir kadın, garsonla konuşuyor el kol hareketleriyle. Boynundaki, kulaklarındaki, bileklerindeki altın takılar ışıldıyor. Uzun masaya genci yaşlısı oturmuş, yemek bekliyor. İriyarı, adaleli kolları dövmeli, atkuyruğu saçları uzun iki genç sokuluyor. Selamlaşıyorlar yüksek sesle. Az ötede Piazza del Plebiscito dopdolu. Kol kola girmiş, ağır ağır gezinen, orta halli, fakat şık giyimli yaşlı eşler, bağrışan balon satıcıları, duvar kenarlarına ilişmiş, çene çalan emekliler, koşuşturan küçük çocuklar ve şaşkın, ağızları açık olup biteni seyreden her milletten turist. Akşam oluyor Napoli’de. Yorgun Akdeniz güneşi hep canlı kentin üzerine çöküyor. Alanı çevreleyen tarihi yapıları, sütunları, heykelleri, kubbeleri kızıla büründürüyor. Sophia Loren, Enrico Caruso, Pizza Margherita ve Camorra’nın doğum yeri Napoli, verdiği tüm yaşam savaşımına karşın çekiciliğini, gizemini ve de neşesini yitirmeyen dinamik bir kent. Bacakları çarpılmış, kamburu çıkmış yaşlı bir kadın güller uzatıyor, dudaklarında gülümseme... www.ahmetarpad.de İsveçliler bugün sandık başında çıkarabilmesi. Böylelikle, bir parti milyon nüfuslu İsveç’te yaklaşık 7 milyon seçmen bugün sandık mecliste grup kuramasa bile parlamentoya milletvekili sokarak başına gidiyor. Parlamentonun belirli bir bölgedeki seçmenlerin 349 milletvekiliyle birlikte belediye ve parlamentoda temsilcisiz kalmamasını il meclisi yöneticileri de seçilecek. sağlıyor. İsveç’te partilere olduğu gibi Ayrıca, Stockholm ve çevresindeki 15 belediyede oturanlar, kent adayların kendilerine de oy vermek mümkün. Bu nedenle, belirli bir aday, merkezine motorlu araç girişlerinden bir seçim bölgesinde partisine verilen ücret alınması konusunda ‘‘evet’’ veya oyların yüzde 8’ini alırsa milletvekili ‘‘hayır’’ oyu kullanacak. Stockholm’de 7 ay kadar denenen bu sistem sayesinde seçilebiliyor. Bunun için partinin trafik rahatlamış ve hava kirliliği oy pusulasında sıralanan adaylardan birinin adı önüne çarpı işareti azalmıştı. 1 Ağustos’tan beri bu konulması gerekiyor. Çarpısız oylar denemeye ara verilmesiyle kent o partiye genel olarak verilmiş oluyor. merkezinde büyük kuyruklar oluştu, Bu yılki seçimlere çok sayıda yabancı araç sayısında yüzde 30 artış kaydedildi. İsveç, 1998 ve 2002 kökenli aday da katılıyor. Asuri ve Süryanilerin yoğunlukta olduğu seçimlerinden bu yana Sosyal Södertalje ile çok sayıda Kürt’ün Demokratlar’ın azınlık hükümeti oturduğu Uppsala, Stockholm’la tarafından yönetiliyor. birlikte bu bakımdan özgün Hükümet, Sol Parti ile Çevre Partisi’nin kabine dışından S T O C K H O L M bir görüntü oluşturuyor. Türk asıllı adaylardan yaptığı destekle iktarda Mehmet Kaplan, Çevre kalmayı başardı. Ama Partisi’nin Stockholm bu her iki parti de, koalisyon bölgesindeki milletvekili olmadan yeni bir sosyal demokrat hükümeti adayları listesinde 2. sırada yer aldığı için seçilme şansı desteklemeyeceğini açıkladı. GÜRHAN UÇKAN en yüksek olanlar arasında. Parlamentoda temsil edilen Sosyal Demokratlar’ın diğer 4 parti ise orta ve sağ Stockholm bölgesi milletvekili adayları kanadı oluşturuyor. Bu partiler, aralarında bir seçim ittifakı kurdular ve arasında 17. sırada yer alan Hasan Dölek’in de seçilme şansı var çünkü her ne pahasına olursa olsun iktidarı değiştirmeye kararlılar. Ana muhalefet ona 7 bin kişisel oy yetecek. Dölek, partisi olan Ilımlılar, önceki seçimlerde etkin bir dernekçi ve halen Türk İşçi Dernekleri Federasyonu Başkanı oyların yüzde 15.3’ünü almıştı ama kamuyou yoklamaları, şu anda olduğu için hepimizin tanıdığı, çoğumuzun sevdiği bir kişi. İsveç’te en seçmenlerin yaklaşık yüzde 25’inin desteğini topladığını gösteriyor. az 3 yıldır nüfusa kayıtlı olarak yaşayan yabancı ülke vatandaşlarının Her iki blokun da en zayıf noktası, parlamento seçimlerinde oy kullanma bazı partilerin yüzde 4’lük parlamento hakkı yok ama diğerlerinde var. barajının civarında dolaşıyor olması. Bendeniz de yaklaşık 30 yıldır bu Bunlardan birinin meclise girememesi, bütün hesapları bozacak ve büyük bir kategoride kalmakta ısrar ettiğim için Dölek’e ne yazık ki oy veremeyeceğim. olasılıkla bir hükümet bunalımına yol İsveç parlamentosunda, komşu açacak. İsveç’in tek kademeli seçim Danimarka’daki yabancı düşmanı ve sisteminin bana kalırsa en ilginç yanı, popülist bir parti yer almıyor ama bu ülke genelinde oyların yüzde 4’ünü almayı başaramayan bir partinin belirli özellikleri taşıyan aşırı sağcı İsveç Demokratları adlı parti barajı aşağıdan bir seçim bölgesinde yüzde 12’ye zorlamaya başlamış durumda. ulaşırsa, o bölgeden milletvekili Amerika’da hayatım roman 5 milyon adet satmıştı. Tüketici eçen yüzyılda, avukatlarına bakılırsa, kitap Amerikan yayınevleri dünyasının büyüklerinden pek yoğundu: Tam Random House, Frey’in 125 bin roman bastılar! Bu kitabını basmakla tazminata sayının dışında kalan öykü, şiir, konu olacak bir şey yapmıştı. deneme, araştırmainceleme, Bizi kandırdınız, diyenlerin çocuk, masal, ders kitaplarıyla, yayınevinden istediği miktar dini yayınları, çizgi romanları pek fazla değildi: 3 milyon bir kenara koyun! Salt, dolar! Kitabı ocak ayından yüz yirmi beş bin roman... önce satın alanlar, isterlerse, Her biri, bir yazarın düşü! tazminatı aralarında kırışacaktı. Bizim işimiz, bunca roman Yazar ise olan bitenler arasında süzme, kalburüstü karşısında, sessizliğini olanlarladır. Onların foyalısını koruyordu. Yazdığının kurgusal çer çöp içinden ayıklamak olduğuna ilişkin savlardan birine becerisi, edebiyat demektir. göre, güya dişçiye gitmiş, doktor 125 bin roman, bir Amerikan dişini Novacin ağrı kesicisi yüzyılına sığdırılıp zerketmeden çekmişmiş! yayımlanınca, içine foyalısı da, Amerikalı’nın çok sevdiği oyalısı da karışıyor, karışmaz Doğrucu Davutluk’u tutmuştu, mı? Romanın foyalısı ise, salt böyle şey olmaz diyorlardı. gelişigüzel, ceffelkalem Buna benzer kurguyla abartılı yazılmışlarda çıkmıyor. Arada, bir duruma soktuğu romana edebiyat hırsızlığını satır bu kadar merak duyulacak aralarında gizlemeye çalışan ne var, diye kitaba bir göz yazarlar da oluyor. ‘‘Edib olur atılırsa, 35 yaşındaki yazarın kişi sermayei hayâsı kadar’’ anlattıklarında bir olağanüstülük denecek kimileri, ‘‘İşte görmek aslında zordu. Ama, hayatımın romanı’’ diye Amerikan okuru iyi pazarlanmış yazdığını ya yalan üzerine her ürünü satın alma telaşıyla bu kuruyor ya da intihalaşırma kitaba da 35 dolar ödemişti. yoluna sapıyor. Sonradan, ‘‘Kurgusal anıların’’ yanı sıra, Amerikalı Vehbi’nin Kerrakesi çalıntı savı yine bir Amerikan gibi ortaya çıkan sahteciliği romanında geçen günlerde kamuoyu duyar duymaz, bu kez bulundu. Bu kez, Harvard kitap çok satan listesine otur öğrencilerinden, Kaavya muyor mu? Ortadan çatla nispeti Viswanathan adlı 18’indeki bir yapar gibi... Bu kargaşada, genç kızın kitabında edebi ‘‘yazar’’ diye ünlenenin aşırma açığa çıktı. Bir foyalı rezil olması umrunda mı? roman daha! Kitap Miyanesi tüten böylesi rezaletlerin INDIANAPOLIS daha 150 bininci satışındayken, ne sonuncusu, geçen yazık ki milyonlara hafta tazminat ulaşamadan, yakayı davasıyla karşılaştı. ele verdi. Megan Hem de, dava eden McCafferty adlı taraf Amerikan başka bir romancının okurlarıydı. ‘‘Tüketici MAHMUT ŞENOL kitabını lisedeyken haklarını koruma okuyup çok yasalarına’’ göre sevdiğini, etkisi altında kalmış açılan tazminat isteminde, olabileceğini itiraf eden genç ‘‘Yazarın gerçek hayat romanı yazar, ‘‘Pardon! Farkında diye yazdığı, yayınevinin de olmadan beğendiğim yazarın bu reklamla sattığı kitabın cümlelerini kullanmışım’’ diye sonradan kurmaca olduğu özür dilemeye kalkıştı. Çok anlaşıldığından’’ deniyordu, satanlar arasında yer bulan kitap ‘‘tüketiciler aldatılmıştır.’’ yine satmaya devam edecek, Koyun diye aldık, inek peyniri ama yazarı tepetaklak düşecekti. çıktı, der gibi geliyor kulağa... Olay şuydu: Yazar James Frey’in Şu sıralarda sessizliğini biriktiriyor, bunları roman ‘‘A Million Little Pieces’’ Bir malzemesi yapıyor olmalı... Milyon Küçük Parçacık adlı Aşırmaintihal ya da Salâh yapıtında kaleme aldığı Birsel’in sevdiği deyişle özyaşamı meğer kendinin değil, ‘‘tırtıklama’’ edebiyatın aşılması başkalarına ait olaylardan, birazı nerdeyse güç sorunlarından da kurmacadan oluşuyormuş. birisi. Bir yazarın başkasının Geçen yıl, TV’lerin siyahi bayan sunucusu Oprah’ın elinden tutup etkisi altında kalması anlaşılır tanıttığı Frey’in bu gizli aksatası, bir şeyse de, bunu romanın romantizmi içinde hoşgörmek sonradan thesmokinggun. com okura kalıyor. Ne ki, Amerikan adlı internet sitesinde suçüstü pazarında blujean markası gibi yapılınca, arkasını dönen ilk satan milyonlarca kitabın lekesi Oprah oldu. İtirafını yapması çıkınca, ABD mahkemelerinde için CBS TV’nin stüdyosuna dava oluyor. Bizdeyse foyanın çağırdığı yazarı, programında çıkması başka yazara konu yerin dibine sokup çıkardı, oluyor. Örnek mi istediniz? bir yüzüne tükürmediği kaldı. Ahmet Hikmet’in 1901’de 10 milyon kadar ev kadını yazdığı ‘‘Haristan ile seyircisi olan Oprah, ‘‘Sen Gülistan’’ın, Fransız Rosny bir sahtekâr, hilebazsın!’’ kardeşlere ait bir öykünün tıpkısı diye azarladığı yazarı oradan olduğunu, 1935’te yayımlanan kovalarken, izleyicisine de ‘‘Edebi Hatıralar’’ adlı kitabında ‘‘Ben ettim, siz etmeyin, vallahi Hüseyin Cahit Yalçın kulağından yanıldım, inanmak hamakati tutup ifşa eder. Bu bilgiyi de, gösterdim’’ diyor, ünlendirdiği Salih Bey’in ‘‘Yapıştırma Bıyık’’ yazarı karalıyordu. Ama, ne başlıklı deneme kitabından ünlenmekti! NewYork Times’ın sizin için ben ‘‘tırtıkladım’’. 2005 yılı kitap listelerinde ilk msenol34?yahoo.com 3’e oturan kitap, şimdiye kadar 9 G Havacılar dünyaevine girdi İspanya’da bugünlerde askerlerin gündemde bulunmasının tek nedenini, BM gücüne katılmak üzere Lübnan’a gönderilmeleri oluşturmuyor. İspanya, iki asker arasındaki ilk gay (eşcinsel) evliliği de konuşuyor. İspanyol havacılar Alberto Sanchez ve Alberto Linero, önceki gün Seville’de neşeli bir kalabalığın katıldığı törenle ‘‘dünyaevine’’ girdiler. Ülkenin ilk asker çifti, törenin ardından öpüşerek birbirini kutladı. (Fotoğraf: REUTERS) Döner krizi, Papa’nın gezisi ve sonrası... lmanya haftalardır kokmuş et skandalı ile çalkalanıyor... Münih’teki bir et toptancısında ele geçirilen tonlarca bozuk etin yarattığı rezalet Almanları nasıl da şaşkına uğrattı aklınız durur... Bundan iki hafta önce Münih’in Johanneskirschen semtindeki ‘‘Brauner’’ isimli et firmasında polisin yaptığı baskınla ele geçen tonlarca bozuk etin, Alman medyasında ağırlıklı olarak ‘‘dönercilere satıldığı’’ yolunda bir izlenimle haberin verilmesi (!) en çok bizim dönercileri çileden çıkarıp isyan ettirdi... Son kullanma tarihleri olarak üstünden 4 yıl geçmiş iğrenç etlerin, en çok Alman lokantalarına satılmış olmasına karşın, bunu çarpıtarak ve dönercileri hedef göstererek kamuoyuna yansıtan medya yüzünden tüketiciler günlerdir et yemeye korkuyorlar!.. Özellikle ‘‘döner korkusu’’ etrafı sarıp sarmaladı. Aslında bu son olay, bizimkilere kara çalmak ve töhmet altında bırakmaktan başka bir şey değil... Çirkinliğin dik âlâsı yaşanan gerçek! Evet Münih’te manzara böyle... Sadece Münih değil, bütün Bavyera eyaletinde son iki hafta içinde A Münih’teki bu skandalı diline dolayan 4 ayrı yerde ele geçirilen tarihi geçmiş ve bütün ülkeyi ayağa kaldıran medya 60 ton et ve son olarak da Frankfurt’ta ordusu, haklı gerekçeleri olmadan yakalanan 27 ton et yüzünden ne insafsızca bizim döneri karaladı. hikmetse döner satışları ‘‘bıçak gibi Acı olan olay da zaten bu değil mi? kesildi.’’ Ve biçare dönercilerse Bu arada bir taraftan bira bayramının çaresiz!.. Tabii işin içinde et başlaması, öbür taraftan da geçen hafta mafyasının olduğunu söylemeye Papa’nın Münih ziyareti kelimenin gerek yok. Son yıllarda ‘‘fast food’’ tam anlamıyla dinsel bir ‘‘şov’’du! yarışının giderek kızıştığı Almanya’da Sokaklar polislerle dolarken, ise sayıları hızla artan hatıra eşya satıcıları papa döner büfelerinin 15 binlere MÜNİH adına basılmış bayrak, çanta, dayanması bir yana, kahve fincanı gibi bir yığın Mc Donald’s’ların ıvır zıvırı kente hücum eden 1700’lerde kaldığını, Spigel turistlere sattı... ‘‘Kilise dergisi bundan 6 ay önceki dernekleri para bastılar... bir sayısında yazmıştı. Buna bir tür ‘‘papa turizmi’’ Giderek markalaşan bizim EROL ÖZKAN nasıl denmesin? Hatta döner, kısacası bugünlerde adına şarap çıkarılan ‘‘dönmez’’ oldu çıktı. Kentte ‘‘papaseverler’’in arkasında ise konuştuğum dönerciler adeta sinir Katolik kilisesi var tabii... Marien küpü... Bu işlerin çetelesini tutanlar Meydanı’ndaki tantanalı tören bir iyi bilirler, sadece döner sektörü yana, bu Papa’nın ziyaretine en çok Almanya’da yılda 2.4 milyar Avro sevinenlerin herhalde bizim dönerciler ciro yapıyor ve bu meslekten ekmek olduğu da kesin... Zira haksızlığa yiyenlerin sayısı ise yaklaşık 60 bin uğrayan gariban dönerciler günlerdir kişi... Binlerce Türk ailenin geçim manşetlerden inmezken, bir anda kaynağı olan ve bizimle simgeleşen Papa gündemi değiştirdi ve tansiyon ‘‘döner’’in yükseliş grafiğini düşüverdi... Evet şimdi gelin de kıskananların ise şimdi kıs kıs ‘‘Papa’dan Allah razı olsun’’ demeyin. güldüklerine de kalıbımı basarım. Ardından yarış pistlerinden çekileceğini açıklayan ünlü rallici Schumacher’in haberleri de ön sayfalara taşınınca, bizim dönerciler 173. kez kutlanacak Oktoberfest için bıçaklarını bilemeye başladılar bile ... Giderek eylül hüznünün sokaklara el koyduğu şu günlerde yağmurlarda ıslanarak ve saçak altlarından süzülerek gecenin karanlıklarında sokakları arşınlıyorum Münih’te... Epeydir ayak basmadığım kentin sevimli Türk tavernası ‘‘Merhaba’’dan içeri giriyorum... Mum ışıklı, tahta masalarla tek tük insanın düşlere daldığı lokantanın gitaristi Gökhan’ın çaldığı Bülent Ortaçgil ve Vedat Sakman şarkıları, beni de bir eylül gecesinde büyülüyor, alıp uzaklara götürüyor.. Şimdilerde deli rüzgârların romantikleştirdiği Ayvalık’ın Cunda Adası’ndaki taş kahvede bir akşam alacasını düşlüyorum... Ve orada, Merhaba’da Vedat Sakman şarkılarını iki kadeh şarapla dinleyip geceyi uğurlarken, eylül pazarlarının sevinç dolu olmasını diliyorum. Bilmem siz ne dersiniz? [email protected] CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle