19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 EYLÜL 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Sosyalizm, faşizm, yeni liberalizm ve kadınlar ‘‘Kadınların devrimi’’ olurken, 20. yüzyılda, bir ‘‘sosyalizm deneyimi’’ de görüldü ve kadınların kurtuluşu adına unutulmaz örnekler bıraktı arkaya; onun karşısında bir faşizm parantezi de öğreticidir. İçinde bulunduğumuz ‘‘küreselleşme’’ çağında, kadınların kurtuluşunun karşısına en büyük tehlike nereden geliyor? Altları çizilecek gerçekler var. Bir ‘sosyalizm deneyimi’... Marksizm, kadınların kurtuluşunu da istiyordu. Bolşevikler, 1917’de Rusya’da iktidara geldiğinde, kadının statüsünü kökünden değiştirdiler. Evlenme, boşanma, çocuk düşürme başta olmak üzere, kadınların hakları başka hiçbir ülkede görülemeyecek bir katkıyla donandı. Gerçekten, Karl Marx ile Friedrich Engels’in 1848’de yayımladıkları Komünist Parti Bildirisi ile Engels’in Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni ve onlara eklenecek başka eser ve yazıları, kadınların kurtuluşunu özel mülkiyetin kaldırılmasına bağlıyordu. Sosyalizmle ve arkasından komünist dönemde, kadınlar, yalnız sermayenin sömürüsünden değil, ‘‘evdeki kölelik’’ten kurtulacaklardı. Öte yandan, kapitalizmde, mülkiyet ilişkileriyle bozulup soysuzlaşan erkek ve kadın ilişkileri, kökünden değişecektir: Burjuva, evliliğinin dayattığı ‘‘zoraki ilişkiler’’ ve ‘‘kadının köleliği’’nin yerine, birbirine eşit ve sadece karşılıklı sevgiye dayanan bireylerin ‘‘özgür birliği’’ doğup gelişecektir. Bolşevik Devrim’i yapanlar, başta Lenin ve Trotski, bu görüşlere gönülden inanıyorlardı. Ne var ki, temelde böyle bir değişiklik gerekliydi de. Ancak, sadece siyasal ekonomik değişikliklere gidip kadınların durumunu daha baştan altüst ederken, kadınların kurtuluşu sorununun kendine özgü niteliğini de göz önünde tutmak gerekmiyor muydu? Devrimciler bunu sormamışlardı, belki zamanları da yoktu. Devrim oldu ve kadınlar haklarına kavuştular. Devrimde kadınların gücü Çocuk, mutfak, kilise üçgeni Sovyetler Birliği’nde olanların tersine, Birinci Dünya Savaşı’nın ertesinde Avrupa’da kurulan faşist devletlerde, Almanya’da, İtalya’da ve İspanya’da, kadın, aşağı bir varlık derekesine düşürülüp ailede kocaya hizmet ve devlete de bol çocuk vermekle yükümlü bir araç haline getirildi. Örnekler ilginç olduğu kadar iğrençtir de. Alman faşizminin kabul ettiği slogan, üç K ile başlıyordu: Kinder, Küche, Kirchen; karşılıkları da çocuk, mutfak, kilise idi! Kadının yeri pek açıktı sloganda! İlk yapılanlardan biri olarak, kamu kurumlarında çalışan evli kadınlar, bir kararla, işlerinden çıkarıldılar; bunu yapan ilk ülke de o oldu. Bununla yetinilmedi: ‘‘Genç kızları kültürden çekip uzaklaştırmak için(!)’’ bir dizi önlem alındı. Liselere ve karma okulYeni liberalizmle yeni bir metalaşma; ‘kara falara girmek kızlara yasakşizm’e karşı ‘yeşil faşizm’... landı; kızlar olsa olsa ev iş21. yüzyılın eşiğinde pek önemli değişiklikler olleri için özel okullarda hadu. Kaynakları 1970’lere giden gelişmelerin en çarzırlanacaklardı. Liseyi bipıcı ürünü, 1990’ların başlarında, Avrupa’da sosyatirmek için, yüzde 10’luk list rejimlerin yıkılışı oldu. O modelin yerine, mümbir kota belirlenmişti kızkün yegâne ekonomi politikası, ‘‘yeni liberalizm’’ ve lar için, o kadar! ‘‘piyasadır.’’ Bu ideoloji, dünyamızı bir genel ‘‘metaHekimlik de yasaklandı laşma’’ ve ‘‘pazarlanma’’ çığırı içine sokmuştur. Gerkadınlara. Nazi doktrininde, çekten, doğaya ve yaşama ilişkin ne varsa hepsini içikadın, bir hayvan türüdür. ne alan bir büyük özelleştirme, ‘‘ortaklaşa olmamız Aile, tek doğal bağdır ve gerekir’’i yıkar, ‘‘kamusal’’la ‘‘sosyal’’i piyasanın emcinsel özgürlük isteyen karine verirken; doğa ve kültür, kelimeler ve nesneler, dın, bir Yahudi, bir siyahi ve bedenler ve fikirler, bir yaygın metalaşmanın konueşcinsel kadar iğrenç bir yasudur, her şey pazarlanıyor. ratıktır. Öte yandan femiEn başta yağmalanan da dünyamız! nizm, bir burjuva sapıklıBütün bu sürecin yol açtığı dev sorunlar içinde, ğıdır ve doğal düzeni boza‘‘kadın sorunu’’ daha da çetinleşmiş olmaz mı? cak bir uğraştır. Alman faEn hafif bir söyleyişle, bütün sorunlar gibi, kadın şizminin bir özelliği de şu: sorunu da artık ‘‘kolay olmayacağa benzer’’dir. DünDevlet, Alman kadından bol yamızın zengin sınıfının ve emeğin bunalımının şidçocuk isterken, başka ırktan detlendiği bir ortamda, kadınların işi ‘‘küreselleşme’’ kadınlara bunu kısırlaştırşarkılarıyla nasıl çözülecek? maya kadar giden yöntemLiberalizmin üstündeki cilayı kazımakta daha fazlerle yasaklar ve sonunda la gecikmemeli! vardığı vahşet de pek biliDinci çevrelerden, bu arada siyasal İslamın radikal nir: Soykırım! akımlarından gelen sahte çözümler de, kadınların ilerMussolini İtalyası ile leyişine çelme atıyor. Faşizmin ‘‘üç K’’siyle, yani çoFranco İspanyası’nda, soycuk, mutfak ve kilise sloganıyla, İslamcıların söylekırıma kadar giden uyguladikleri örtüşmüyor mu? ‘‘Doğurun, rızkı Allah’tanmalar olmasa da, liberal ve dır’’ deyip, kadınları ‘‘haremselamlık’’ diye toplumdemokratik düşüncelere karda erkeklerden ayırmak ve evlerine dönmelerine çağşı olan düşmanlıktan kadın rı çıkarmak; onlara ek olarak, başlarına türban sardıhakları da paylarını aldı. rıp kadınların yönünü ibadete ve camiye çevirmek, hanİtalya’da, ‘‘roller yeniden gi politikanın parçasıdır? paylaştırılırken’’, doğum po‘‘Kara faşizm’’e karşı bir de ‘‘yeşil faşizm’’ bu! litikası, ‘‘ırkının savunulVe kadınlar da ortak edilmek isteniyor bu bulaşıkması’’na dayandırıldı; ve lığa. Emperyalizmin icat ettiği ‘‘ılımlı İslam’’ın peşiilan edilmiş diktatörlükte, ne takıp Müslüman dünyayı, bu arada Türkiye’yi sürkadınlar da, partide yığınla mek istenen bataklığın adı başka nedir? organlara dağıtıldı, ama buOysa Türkiye’de açılan bir çığır vardı... nu yaparken kamusal alan dışına atıldı. İspanya’da, 1930’lu yılların başlarında, Cumhuriyet iktidara geldiğinde, bu zaferin, İspanyol kadınların tarihinde de büyük sonuçları oldu. Cumhuriyetçiler, her alanda demokratik adımlar atarken, kadınların istemlerine de yanıtlar verdiler. Ne var ki, sağcılık ve gericilik, fazla zaman bırakmadı. Çıkan ‘‘İspanya Savaşı’’nda General Franco kazandı: Onun kurduğu faşizm, kadınların Cumhuriyette kazanxandra Kollontay’ın çalışmalarıyla ortadıklarını ellerinden aldı ve onları sessizliğe mahkum etti. O müya çıkmıştır. 1920 Kasımı’nda, bir kararcadeleli yılardan, unutulmayan çok kadın hatırlanır, özellikle Dola, parasız tıbbi yoldan çocuk aldırma yalores Ibarruri’nin saygınlığı ve cesareti ise hiç unutulmadı... salaşacaktır. Faşizm bahsi açıldığında, İkinci Dünya Savaşı’nda, kadınların 1926’da çıkarılan yeni bir Aile Yasası, faşizme karşı verdikleri direnişi hatırlamamak mümkün değil. 1918 tarihli yasadan daha liberaldir: ‘‘KaGerçek o dur ki, kadınların desteği olmasaydı, büyük devletler, yıtlı’’ evliliklerin haklar ve ödevleri, ‘‘özfaşist işgaline asla son veremeyeceklerdi. Kadınların bu desteği gür birlik’’ denilen ‘‘fiili’’ birleşmelere de de iki biçimde oldu: Kadınlar asıl orduya katılarak savaştılar ya tanınır; her ikisinden doğan çocuklar da da gerillaların çarpışmalarında yerlerini almanın yanı sıra, sava‘‘meşru’’ olarak kabul edilir. Öte yandan, şın üretimine kitle halinde omuz verdiler. Sovyet Rusya’da, Yuboşanmalar kolaylaştırılır: Bir eşin ötekigoslavya’da, Bulgaristan’da, Polonya’da, Çekoslovakya’da... Bütün Avrupa’da kadınlar, antifaşist mücadeleye katılarak kendi ülne posta ile gönderdiği yazılı bir kâğıt yekelerinin onurunu kurtardılar. terli sayılır ve ‘‘kartpostalla boşanma’’ di Kara ve yeşil faşizm... Söylemeli de: Batı’da, feministler iktisadi, siyasal ve medeni haklarını elde etmek için tartışırlarken, Rusya’da devrimin ertesinde, kadınlar, birbiri arkasından bütün haklarını kazanıyorlardı. Ancak, buna bakıp bu kazanımları Rusya’da yeni yöneticilerin kadınlara bir armağanı olarak sanmamalı: Rusya’da Devrim öncesinde, kadınların eşitlik adına, yıllar boyunca yaptıkları büyük bir mücadele vardır ve devrimin hazırlanmasında da emekleri geçmiştir. Aralarından Alexandra Kollontay’ın adı pek ünlüdür. Gerçekten, tarihe militan ve Bolşevik feminist olarak geçmiş olan bu devrimci kadın, 1907’de SaintPetersbourg’da, 200 kadınla beraber bir kulüp kurmuştu. İstedikleri; işçi kadınların, doğumda ve sonrasında pek çetin işlere karşı korunmasıdır. Devrim ilan edilmesinden önce, 1917 yılının Şubat’ında, 90.bin kadın tekstil işçisi büyük bir grev başlatmıştı; onlara maden işçileri de omuz verince, SaintPetersbourg’da Duma’ya doğru yürümüş ve ekmek istemişlerdir. Devrimi müjdeleyen de bu olaydır. Bolşevik Devrimi yerleştiğinde, kadınlar orduya girmiş; Beyaz Ordu’ya karşı yürütülen mücadelede, kadrolar ve askerler arasında onlar da olmuşlardı; yine kadınlar, Komünist Parti’de bir bakanlık (Genetdel) kurmuş ve söz konusu örgüt de, kıtlığa karşı kadınları seferber edip, iç savaşta yeni hükümete destek olmuş ve kadın hakları için yardım etmiştir. Dünyamızın zengin sınıfının ve emeğin bunalımının şiddetlendiği bir ortamda, kadınların işi ‘‘küreselleşme’’ şarkılarının söylendiği bu ortamda, dinci çevrelerden, İslamın radikal akımlarından gelen sahte çözümler de, kadınların ilerleyişine çelme takıyor. 1917 Rusyası, kadınların durumu bakımından, korkunç zıtların ülkesiydi: Bir yanda, intelligentsia ve liberal burjuvazinin kadınlarının temsil ettiği bir azınlık; öte yanda, okur yazar olmayan köylü kadınlar kitlesi vardı ki, ailenin başındaki erkeğin otoritesine ve evlilik ve boşanma konularında Ortodoks kilisesinin mutlak vesayetine bağımlı idi. Alexandra Kollontay, Lenin ve Trotsky gibi aydın ve politikacıların, hızla bilincine vardıkları konu, kadın ve emekçiye verilecek haklardı. Bolşevikler iktidara gelir gelmez, işçi kadınlara bir dizi sos yal hak tanıdılar ve bu gerçek bir adımdı: Gün başına sekiz saat çalışma ve hastalık sigortası; gebelik süresince ve çocuğun ilk yılı için işini elinde tutmak; erkekler gibi kadınlara da eşit siyasal haklar, gerçek adımlardı. Ayrıca yeni yönetim, hemen arkadan, laik evlenmeyi getirecek; evlilikte ve ev mallarında kocanın sultası ortadan kaldırılacak; ve eşlerden birinin isteğiyle boşanmayı tanıyacaktır. Bu kararlarla alınan önlemler, 1918’de bir ‘‘Aile Yasası’’nda toplanacaktır. Zamanında tek devrimci yasa budur ve başta Ale ye söylenir halk arasında. Bolşevik rejimin ilk yıllarında Stalin yönetimi, 1920’lerin sonlarında iktidara geldiğinde, kadınlar bakımından politika kökünden değiştirilir ‘Özgür birlik’ten cesaretlenen erkekler ir bakıma aşırı hoşgörülü ve gevşek bu kararların sonuçları, gün gelir rejimin karşısına dikilir ve ‘‘özgür birlik’’ten cesaretlenen de, başta erkeklerin sorumsuz davranışlarıdır: 1926’da Leningrad’da, evliliğin ortalama süresi sekiz aydır, Narva’da, işçi mahallelerinde de dört aydır; orada boşanmaların yüzde 70’i, erkeklerin tek yanlı kararlarının sonucudur ve çok kez dayanılan gerekçe de, eşinin gebeliğidir... Gebeliği önleme ve doğumlara gerçek bir düzenleme getirilmediğinden, çocuk düşürmelerin sayısı patlar: Leningrad’da 1924 ile 1934 arasında, 12 katına çıkar... Bolşevik rejimi ilk yıllarında, bir ölçüde B ‘‘ütopyacı’’ bir anlayışla kabul ettiği yasaların kötü sonuçlarının bilincine varan Stalin yönetimi, 1920’lerin sonlarında iktidara geldiğinde, kadınlar bakımından politika, kökünden değiştirilir. Genotsel de kaldırılır. Aslında, iç savaşın sona ermesinden (1921) sonra, iktidar, üretimi geliştirmeye karar vermişti; kadınların durumundan çok, verimlilik önemliydi. Bunun da etkisiyle, kadınların rejimin başında kazandıkları, yanından yöresinden kemirilmeye başlanmıştı; kadınlardan çok, aile öne çıkıyordu. Şimdi ise, iktidarın gözünde kadınların kurtuluşu, artık ailenin dışında ve ona karşı değil, ‘‘yeni sosyalist aile’’nin bağrında gerçekleşecektir; sosyal ve moral düzenin güvencesi odur ve kadın da, çalışmasıyla erkeğe eşit olacaktır. Öte yandan, Kafkasyalı bir erkek olarak ‘‘feminist’’ her tür fikirden tiksinen Stalin’in kendisi de, kadınlara, her şeyden önce, ekonominin yolunda gitmesi için gerekli işçiler ve geleceğin üreticilerini doğuran analar olarak bakıyordu. 30’lu yılların başından başlayarak hazırlanan bu muhafazakâr dönüşüm, 1936’da kesinleşir: Serbest ve parasız çocuk düşürme kaldırılır, boşanma daha da zorlaştırılır, nafaka zorlaştırılır; ve analar ululaştırılıp madalyalarla donatılır. Dönem, ilk planların dönemidir (19281932 ve 1933 1937) ve 40 milyon köylü kadın kolkhozcu olur; zahmetli bir iştir, ama asıl söylenmesi gereken, gelip çatan İkinci Dünya Savaşı’dır: Toplum, dörtte üçü erkek olmak üzere, 26 milyon kurban vererek savaştan çıkar. Yaraları sarmak ise ayrı bir çetin iş olur. Sovyetler Birliği’nde, kadınların ailede, çalışmada ve toplumda tuttukları önemli yere karşın, erkeklerin ekonomide, politikada ve ailedeki üstünlüğünü sarsmamıştır; ve özellikle ev işlerinde kadınlar bağımlı durumdaydı. Ancak, kadın faşist ideolojide olduğu gibi, bir nesne duruma düşmedi: Belirttiğimiz bütün eksikliklere karşın, Sovyet kadınlarına eğitim yoluyla ve ücretli emeğiyle kazanarak iktisadi bağımsızlığın yolu açık tutuldu; kadınlar da siyasal, kültürel ve spor yaşamına özgürce katıldı ve başarılarının meyvelerini topladı. YARIN: TÜRKİYE’NİN AÇTIĞI ÇIĞIR CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle