25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 AĞUSTOS 2006 ÇARŞAMBA 6 AVRUPA GÜRAY ÖZ Yurttaşlık mı, Cemaatçilik mi? D emokratik toplumlarda yurttaş oluşumu çok önemlidir. Yurttaş, kendini yönetme iradesine sahip olan, aklını inancının önüne koyabilen özgür bireydir. Yurttaş sorgulayıcıdır. Kör bir taassup içinde değildir. Kendi ile ilgili kararları kendisi verir. Bir başkasına; örneğin toprak ağasına köle, cemaat liderine mürit değildir... Toplumumuza şöyle bir bakınız. Yurttaş diyebileceğimiz kaç kişi var? Çok az değil mi? Toplumumuzun bir kısmı ya bir cemaat liderinin müridi ya da bir toprak ağasının kölesidir. Aşiretçilik ve cemaatçilik demokrasi dışıdır. Ama ülkemizde yaygındır. Giderek de özellikle cemaatçilik daha da yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Tarikatlar ve cemaatler iş dünyasına da el atmışlar ve pek çok alanda faaliyet göstermektedirler. Emrinde müritler, cebinde yeşil dolarlar ve müthiş bir siyasi güç... Yeni cemaat liderliğinin görünümü budur. Uğur Mumcu yıllar önce ‘‘Tarikat, Ticaret ve Siyaset’’ isimli kitabında bu ilişkiler ağını gözler önüne sermişti. Şimdi onlar daha da palazlandılar. Atlantik ötesinden de güç ve destek alıyorlar. Eğitimde varlar, sağlıkta varlar, ticarette varlar... Açmış oldukları okullar, yurtlar ve pansiyonlar ile yıllardır cemaatlerine mürit yetiştiriyorlar. Yoksul çocuklar yurt ve pansiyonlarda devşiriliyor. Zengin çocukları ise özel okullarında... Yasalar da uygun hale getirilmiş!.. Reklamını yapacak gazeteleri ve televizyonları da var... Okullarda temsilci gibi çalışan öğretmenleri de... Zeki, başarılı öğrencilere el atan ve onların devşirilmesi için çaba harcayan devlet memurları!.. Müritleşmiş memurlar... Sistem oturmuş, düzen kurulmuş. Kendi okulları dışında artık devlet okulları bile rahatça çalıştıkları alanlar hale getirilmiş. Veli, öğrenci, öğretmen, ‘‘abi”, ‘‘abla’’, dershane, pansiyon, yurt ve yayınevi düzeni oturtulmuş... Geleceğimizin teminatı olan öğrencilerimiz hızla müritleştiriliyor!.. Yurttaş oluşumu giderek yok oluyor ve yerini cemaatçiliğe bırakıyor. Önümüzde duran en ciddi tehlike budur. Başımızı kaldırıp yaklaşan tehlikeyi görmek durumundayız... Atatürk’e kulak verelim: ‘‘Cumhuriyet ve rejim tehlikeye düştüğü zaman tüm ulusalcı güçler bir araya toplanmalıdır...’’ Olması gereken budur. Gerisi lafı güzaftır... Hilmi TAŞKIN “Çağdaş” Ahlaksızlık Mutlak zaferine her zamandan daha fazla inanan kapitalizm, bizden kemiksiz, kolayca eğilip bükülebilen, sık sık ve kolayca fikir değiştirebilen insanlar olmamızı istiyor. Sermaye, kendi koyduğu kuralların sürekliliğine de inanmıyor. Bu nedenle ideolojisini, her şeyin mümkün olduğu, parçalanmanın ve dağılmanın, rasgele bir araya gelmenin ve belkemiksizleşmenin ideolojisi olan postmodernizmle boyamıştır. Sistemli olan hiçbir şeyden hoşlanmıyor. Katı olan hiçbir şeyi sevmiyor. Kendi koyduğu savaş kurallarını havaya uçurmasının, savaşı sivilleri öldürerek kazanmanın doğallığına bizi inandırmak istemesinin nedeni budur. Buna ‘‘yeni ve çağdaş hukuk’’ adını vermeye hazırlanıyor. Hiçbir yasanın geçerli olmadığı Guantanamo, Ebu Garib bunun içindir. Lübnan’da çocukların üstüne yağan bombaların anlamı budur. Bunun için, bir zamanlar zulme uğramış bir ulusun temsilcisi Olmert, Avrupa ülkelerinden gelen, laf olsun diye söylenmiş itirazlara bile razı değildir. Bunun için, ‘‘Siz Kosova’da on bin sivili katlettiniz, Lübnan’da daha bin kişi bile ölmedi’’ diyebiliyor. ??? Bizim ülkemizde de birbiriyle bağdaşmaz işlerin bir arada görülmesinin nedeni budur. Kadını bir yandan karanlığa kapatmanın, öte yandan cinsel teşhirin en doğal malı haline getirmenin, yani erkeğin ve dişiliğin kölesi yapmanın özgürlük gibi tanıtılabiliyor olması bundandır. Postmodern rüzgâra kapılmış aydınlarımızın sokaklarda türban savunuculuğuna soyunmaları, biraz zamana uymak, güce tapınmaktansa, biraz da katı olan her şeyin buharlaşmasındandır. Son yıllarda aydınımızın belkemiği, omuriliği çok zarar gördü. Sesinin çıkması gereken yerde çıkmamasının, utançla susması gereken yerdeyse çatlak ve tiz bir çığlığa dönüşmesinin nedeni budur. ??? Lübnan’da, Filistin’de dünyanın gözü önünde gerçekleşen zorbalığa Batı’nın itirazının olmamasını tuhaf karşılayanları şaşırtan paradokslara da değinmekte yarar var. Bir zamanlar zulme uğramış ırkın şimdi zalimleşmesi, ‘‘yeni bir Ortadoğu’’dan söz eden, elleri kanlı ‘‘piyanist’’in bir siyah olması, sözünü ettiğimiz buharlaşmanın ve postmodern ideolojinin egemenliğinin çarpıcı görüntüleri olarak algılanabilir. Aydınlarımızın bu tuhaf görüntüyü kolayca hazmetmelerini anlayışla karşılayabiliriz. Onların ortalıkta dolaşan haritalara gülüp geçmeleri de doğaldır. Onların her şeyin iç içe geçtiği ve parçalanmanın mutlak bir yasa olarak sunulduğu bu dünyada, akıllarını başlarına toplamaları zordur. Bel bağladıkları Batı’nın, yürekten inandıkları ‘‘Batılı’’ değerlere ihanet ediyor olması, onları zaman zaman şaşırtsa da, şaşkınlıkları güçlü ve yasa tanımaz kahramanların ortalığı kırıp geçirdiği bir iki Hollywood filmiyle geçip gitmektedir. Ve hayat gerçekten de o filmlere benzemeye başlamıştır. Cumhurbaşkanlığı Seçimi T ürkiye için kritik bir eşik olan Cumhurbaşkanlığı seçimi süreci, kum saatinin içindeki kum tanecikleriyle yarışırcasına tükeniyor. Pek çok kişinin ‘‘Keşke Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi uzatılsa’’ dediğini duyar gibiyim. Keşke uzatılsa!. Ancak bu olanaksız. Peki, gerçekten, Atatürk Türkiyesi’ne yaraşır bir cumhurbaşkanı kim olmalı? Usumda nice saygın kişinin adı ardı ardına akıp gidiyor. Bu ulus, bu topraklar nitelikli insan yetiştirmede öyle nitelikli ki, birisisini seçip öne çıkarsam diğerlerine haksızlık etmiş olurum diye sakınıyorum. Bugün gönlümüzden geçen birini cumhurbaşkanı seçtirebilme olanağımız yok belki ama, içimize hiç mi hiç sindiremeyeceklerimizin Çankaya’ya çıkmasını da önleyebiliriz. Yurttaşlar olarak bu en doğal hakkımızı kaçınılmaz ve ertelenmez görevimizi demokratik kurallar çerçevesinde kullanabiliriz. Biz istedikten sonra neleri başaramayız ki? Örneğin Cumhurbaşkanlığı adaylık başvurusunun yapılacağı son günün dört gün öncesinde, büyük şehirlerde, meydanlarda Atatürk anıtı önlerinde yüz binleri toplayabilirsek ve adaylık başvurusunun son günü Ankara’da 1 milyonun üzerinde kişiyi Anıtkabir’de bir araya getirebilirsek kimin veya kimlerin cumhurbaşkanı olmaması gerektiğini de göstermiş oluruz. Olcay AKDENİZ ??? Son günlerde gazete köşelerinde liberalizm, sosyalizm ve ahlak konusunda pek ‘‘âlimane’’ laflar edenlerin gittikçe yoğunlaşan ve her yeri sarmış olan ahlaksızlık konusunda fazla fikirlerinin olmadığı anlaşılıyor. Bugün ahlak, uluslararası tekellerin sınır tanımayan, kendi hukukunu bile yerle bir eden ahlaksızlığına ödünsüz karşı çıkmaktır. Emperyalistle her türlü düşünsel işbirliğine son vermeden, bin dereden su getirip ona haklılıklar bahşetmekten vazgeçmeden ahlaklı olmak mümkün değildir. Sosyalizme gelince, siz kafanızı fazla yormayın, nasıl katı olan her şey buharlaşıyorsa, sonunda buhar olan her şey de katılaşacaktır. Çünkü insan, akıp giden ve sürekli değişen zaman içinde kendine, emeğine ve geleceğine sahip çıkmaktan vazgeçemez. eposta: guray.oz?cumhuriyet.com.tr Üniversiteliler dünyayı tartışıyor... Koç Üniversitesi Münazara Kulübü’nün bu yıl dördüncüsünü düzenlediği Uluslararası Münazara Şampiyonası, önceki akşam düzenlenen açılış kokteyli ile başladı. Yaklaşık otuz ülkeden 200 yabancı ve Türkiye’deki üniversitelerden 100 öğrencinin katıldığı etkinlik beş gün sürecek. İkişer kişiden oluşan takımlar, tartışmalarını, aralarında eski Dünya ve Avrupa münazara şampiyonlarının da bulunduğu jüriler önünde yapacaklar. ‘‘İsrail durdurulmalı mı?”, ‘‘Enerji politikası dış politika önceliği olmalı mıdır?’’, ‘‘Medeniyetler arası diyalog bir yalan mıdır?’’ gibi konuların gündemde olacağı şampiyonada, gençler dünya sorunlarını tartışma fırsatı bulacaklar. Önümüzdeki yıl Avrupa Şampiyonası’na ev sahipliği yapmaya hazırlanan Koç Üniversitesi’ndeki etkinlik cuma akşamı sona erecek. ‘Değişen Bir Şey Yok!’ 1 927 yılında kaybettiğimiz şair ve yazar Süleyman Nazif, günümüzden yaklaşık bir asır önce Hz. İsa’ya, ümmetini hicveden bir mektupla seslenmiş.. Kendilerini uygarlığın beşiği olarak gören, emperyalist emellerine, ulusal hak ve çıkarlarını koruyarak engel olan herkesi barbarlıkla suçlayan Batı dünyasının, aradan geçen bu kadar zamanda dünyaya yaşattıkları savaşların, katliamların ve soykırımların yanı sıra, halen Irak ve Afganistan’da demokrasi, insan hakları ve özgürlükler (!) adına katlandıkları fedakârlıklar (!), Filistin’de ve Lübnan’da katliam yapan İsrail’in kendini savunma hakkına gösterdikleri anlayış (!) göz önüne alındığında o günden bugüne değişen fazla bir şey olmadığı, sadece teknolojik gelişime bağlı olarak öldürme araçlarında büyük bir ilerleme kaydettikleri görülmektedir. Sonuç olarak 20. yy’ın ‘‘Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarı’’ 21. yy’da da dünyayı sömürmek iştahından bir şey kaybetmediğini, küreselleşme yalanı altında ve bu defa porselen dişlerini göstererek acımasızca ve hayasızca sergilemeye devam etmektedir. Süleyman Nazif’in yaklaşık 100 yıl önce kaleme aldığı mektup, ne yazık ki güncelliğini korumaktadır. Reşit ÇAĞIN Laf Cambazları Cambaz, Farsça. ‘‘can’’ ve ‘‘baz’’ birleşimli bir sözcük. Canını tehlikeye düşürebilecek hareketleri gösteri amacıyla yapan, denge sağlama ustalarına verilen bir ad. Bu sözcük aynı zamanda hileci ve kurnaz kişiler için de kullanılmakta. Günümüzde laf cambazları, gerdikleri safsata (başı sonu tutarsız boş, anlamsız söz yığını) ipinin üzerinde tehlikeli hareketler yapıyormuş gibi görünürken aslında izleyicilerin görmesini kurnazlıkla gizlediği emperyalist iplere bağlı bir kukladan başka bir şey değillerdir. Emperyalizm sömürgeciliğin yüce düşüncesi; sömürgecilik ise emperyalizmin kaba uygulamasıdır. Emperyalist laf cambazları bugün çocukların yaşamına dahi göz dikmişlerdir.. Peki, Yeni Dünya Düzeni adıyla tezgâhlanarak gerilen ‘‘BOP’’ ipinin tezgâhtarları kimlerdir? Bu yeni tezgâhın tuzaklarını kurnazca diller dökerek saklayan emperyalistlerin bezirgân laf cambazlarını nasıl tanıyabiliriz? Emperyalist laf cambazları, bugünlerde Bağdat’ta, Tel Afer’de, Kerkük’te, Kana’da safsatalarına, akla yatkın nedenler bulup bağlandıkları ipin ucundakileri haklı çıkarabilmek için, kanlı ipler üzerinde sürekli takla atmaktadırlar... Gürcan ÖZDEMİR Ağzımıza Çalınan Bal ABD ve Irak yönetimi arasında süregelen Türkiye’nin Kuzey Irak’a girme fikrine Başbakan RTE yeni bir boyut getirmiştir: ‘‘NATO Kuzey Irak’a girsin!..’’, ‘‘Orada konuşlanan peşmergeleri kim besliyor’’ ve ‘‘NATO’yu kim idare ediyor’’ soruları RTE’ye sorulmalıdır... Konuya ilişkin bir başka gelişme de Irak’tan gelmiştir. Yıllardır beslediğimiz, fakat şimdi doğrudan bize karşı çıkan Barzani ve Talabani, ABD yönlendirmesiyle PKK bürolarını kapattıklarını ve işbirliği ile Kuzey Irak’ta PKK’yi bitirebileceğimizi söylüyorlar. Türk halkı bu söylemleri yıllardır duymaktadır. Nedense bugün sınır ötesi harekât için hiçbir girişim göstermeyenler arasında Lübnan’a asker göndermek için can atanlar vardır. Bu girişimlerin amacı bizi NATO şemsiyesi altında Lübnan’a sokup İsrail ile Şii Hizbullah arasında bırakarak boğmaktır. Güçsüz kaldığımız anda sınırlarımızın bitişiğinde Talabani ve Barzani önderliğinde İsrail ve ABD amaçlarına hizmet edecek bir başka devletin kurulmasıdır. İşbaşındaki hükümet, oynanan bu oyunları görmezden gelmekte, ancak çiftçinin üç beş kuruşuna ve hastanın muhtaç olduğu ilaca göz dikmektedir. Hiç unutulmamalıdır ki Türkiye Cumhuriyeti sessiz çoğunluğun sağduyusuyla bu oyunlardan kayıpsız çıkacaktır. Naim ÖZKANCA Duygu Asena anısına... ‘‘Sözcükler’’ dergisinin ikinci sayısındaki Mehmet Çakır’ın şiirini okuyorum, son iki mısrada ‘‘yaşam yarını isteyenlerindir/ bekleyenlerin değil’’ diyor şair... Duygu Asena geliyor aklıma; yarını isteyen bir kadın portresi... Yılmaz bir kadın hakları savunucusu... Açık yürekli bir insan... 20. yüzyılın son çeyreğinde ülkeyi karış karış gezmiş, konuşmaları, yazıları, kitapları ile topluma ‘‘kadının adı’’nı anlatmaya çalışmış, yaşamının son anlarına kadar inandığı değerler için savaşmış biri... Töre cinayetlerini düşünüyorum şimdi, Batman’da intihar eden genç kızları, Irak’taki tacizleri, Bosna’da sistemli tecavüze uğrayan kadınları, dini baskılardan kadın olmanın ayıp bir şey olduğunu hisseden gençleri, ekonomik güçlüklerden, insan tacirlerinin para hırsından sömürülmek zorunda kalan seks emekçisi kadınları... Duygu Asena daha da büyüyor gözümde, siyasi, sosyal alanlarda, aile içinde, toplumda kadının erkekle eşitliğini sağlama yolunda yaptığı yürekli mücadele... 1987’de yazmış Asena, ‘‘Kadının Adı Yok’’ romanını, aradan neredeyse 20 sene geçmesine rağmen gerek ülkemizde gerek dünyada ‘‘kadının adı’’ndan bahsedebilir miyiz?.. Nihat AZDAL Cumhuriyet, sayfalarını CUMOK’lara açtı. ‘‘Söz Okurun’’ sayfamızda yayın ilkelerimize uygun tüm haberlere, duyurulara, görüşlere ve eleştirilere yer veriyoruz. CUMOK’lar bu gazetenin gerçek sahibidirler; ülke yayın yaşamına yepyeni katkılarda bulunup ufuklar açacaklarına, ülkenin yerel ve genel sorunlarını yansıtmakta önemli işlevler üstleneceklerine inanıyoruz. ADD ve ÇYDD’nin var oluşlarını hızlandıracak iletişim ağının ‘‘Söz Okurun’’ sayfasında gerçekleşmesi de olanak kazanacaktır. 2000 vuruşu aşmayacak görüş ve eleştirilerinizi bekliyoruz. posta?cumhuriyet.com.tr Mektup Adresi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul. Tel: (0/212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0/212) 343 72 64 Sarıyer Belediyesi’ne... Zeynep DERNEK Yöre SAKİNLERİ CUMHURİYET 06 K KOŞULLAR Y eniköy Sait Halim Paşa Caddesi üzerindeki eski Rum ilkokulu ile karşısında ve çevresinde yer alan (Defne Sokak, Kürkçü Faik Sokak, Hamit Vehbi Sokak) belediyeye ait kullanılmaz arazi, ilgi ve bakıma muhtaç durumdadır. Çevre sağlığı ve sosyal yaşam açısından sorun yaratan bölgenin temizlenmesi ve mutlak suretle tanzim edilmesi gerekmektedir. Özellikle yeşil alan olan bu bölgenin temizlenmesi, dinlenme parkı olarak yeniden düzenlenmesi halinde, çevre sağlıklı ve güzel bir görünüm kazanacağı gibi bölge halkı için de çok büyük bir imkân yaratılmış olacaktır. Sarıyer Belediyesi’nin bu konuya eğileceği inancıyla dikkatlerine sunuyoruz. B İ R Sayın ilgili, Bazı konuları sizlere iletmek istiyorum. 1. Geçen hafta yayınladığınız tarımla ilgili yazı dizisinin, okuyucular için çok yararlı olduğunu düşünüyorum. Elinize ve kaleminize sağlık. Ancak dizi bittikten sonra bir bütün haline getirip gazetenin bir eki olarak verirseniz bilgiler kalıcı ve önemli bir başvuru kaynağı olacaktır. Tarım E L E Ş T İ R İ dergisi ekine de ekleyebilirsiniz. 2. Gazete eklerinin dağıtımındaki aksaklık bir türlü giderilemedi. Örneğin bu çarşamba Gezi eki pek çok gazete satış yerinde yoktu. Bu durumu daha önceleri de birkaç kez gazeteye, Antalya Bölge Dağıtım Müdürlüğü’ne ve Isparta dağıtım merkezine bildirdim, yine sorun çözülmedi. 3. Gazetenin internet sayfasının şifresiz olması daha iyi olacaktır. Ben sıkı bir Cumhuriyet okuyucusuyum, yaklaşık 150 kişilik bir ortamda benim gibi 12 kişi var. Ama çevreme baktığımda çoğu insan günlük gazete almıyor, büyük gazeteleri internetten okuyor, ya da göz atıyor, bu arada Cumhuriyet’e de kolayca erişebilir, manşetlerini okusa faydalıdır diye düşünüyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle