27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 AĞUSTOS 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Kral Abdullah’ın, Özal’ın ‘hediyesi’ olan araziyi imara açtırmak için kulis yaptığı öğrenildi GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Kralın 22 yıllık ‘sevdası’ BAHADIR SELİM DİLEK Uçurumun kenarında II Pazartesi günü, halen ABD dış politikasını yönlendiren güçlerin İsrail’i kendi amaçları doğrultusunda kullanarak geleceğini tehlikeye atarken, bölgeyi büyük bir krize itmeye çalıştıklarını yazmıştım. Bush yönetimi üzerinde etkili iki kesim var, bir taraftan İsrail dostu gibi görünürken, diğer taraftan onu kendi projelerine alet, hatta kurban etmeye niyetli... Bunlardan biri HıristiyanSiyonist ittifak denen akımın içinde. Diğeri de neocon ‘‘enteller’’. ANKARA Resmi bir ziyaret için Ankara’ya gelen Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz el Suud’un gözü yine İstanbul’daki Sevda Tepesi’nde. 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde, o zamanlar veliaht olan ve birinci başkan yardımcılığı görevini yürüten Kral Abdullah’a verdiği Sevda Tepesi, ziyaret ile birlikte yeniden tartışma konusu oldu. Anadoluhisarı’nın üzerindeki Sevda Tepesi’ne ilişkin düzenlemenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olması ve imar durumuna göre inşaat izni bulunmaması nedeniyle Kral Abdullah, sahibi olduğu araziye herhangi bir inşaat yaptıramıyor. Cumhuriyet’in ulaştığı bilgilere göre ziyaret öncesinde Kral Abdullah’ın, Sevda Tepesi’ne ilişkin kulis yaptır ? Cumhurbaşkanı Özal’ın, 1984 yılında, o dönemki yasaları hiçe sayarak Abdullah bin Abdülaziz el Suud’a verdiği Sevda Tepesi, Kralın Türkiye ziyaretiyle tekrar gündeme geldi. Suudi yetkililerin imar izni bulunmayan alanın imara açılmasını, Türkiye’ye yapılacak yatırımlar görüşülürken gündeme getirecekleri ve AKP hükümetinden bu konuda bir jest bekledikleri belirtiliyor. dığı ortaya çıktı. Geçen mart ayında, Körfez ülkelerine açılım çerçevesinde Suudi Arabistan’da da temaslarda bulunan İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Murat Yalçıntaş’ın, Suudi sermayesinin Türkiye’ye daha güvenle gelebilmesi için Kral Abdullah’a Sevda Tepesi konusunda bir jest yapılmasını ve söz konusu arazinin imara açılmasını istemesi dikkat çekti. Ziyaret öncesi sızan bilgilere göre Kral Abdullah ile birlikte Türkiye’ye gelen 120 Suudi işadamı içinde Türkiye’de gayrimenkul yatırımı yapmak isteyenler, nihai kararlarını vermeden önce Sevda Tepesi’ne ilişkin gelişmeleri, Türkiye’nin Kral Abdullah’a bu konuda jest yapıp yapmayacağını dikkatle izleyecekler. Aynı şekilde, görüşmelerin ekonomi ayağında ise Suudi heyeti, bu konuyu gündeme taşıyıp, bu arazinin imara açılması konusunda zemin yoklayacak. Hatta bir adım ileri gidip, ‘‘Türkiye’nin iyi niyetli olduğunu ve gerçekten yatırım beklediğini görmeliyiz’’ mesajı da söz konusu olabilecek. ması beklentisi var. Suudi Arabistan tarafı, Kral Abdullah’ın ‘Türkiye’yi ziyaret etme kararı alarak, hatta önemli yatırım projeleri ile yola çıkarak’ Türk hükümetine bizzat jest yaptığını düşünüyor. Bunun karşılığında da Türk hükümetinin en azından Sevda Tepesi’ne ilişkin düzenleme yapması sözünü vermesi bekleniyor’’ dediler. Türk yetkililer ile yapılacak görüşmelerde, Suudi heyetinin yatırım ve sermaye girişi konularında Türkiye’deki mevzuata ilişkin ayrıntılı bilgi almak istediğini vurgulayan aynı kaynaklar, ‘‘Özellikle imar ve güvenlik konularından dolayı Suudi işadamlarının gayrimenkul yatırımlarına ilişkin Jest beklentisi var Konuya ilişkin olarak Cumhuriyet’e bilgi veren kaynaklar, ‘‘Suudi Arabistan tarafında, Kral Abdullah’ın ziyareti sırasında Türk hükümetinin Sevda Tepesi konusunda bir jest yap çekinceleri bulunuyor’’ görüşünü dile getirdiler. Sevda Tepesi’nin Kral Abdullah’a satışını iptal eden Anayasa Mahkemesi’nin o dönemdeki Başkanvekili Yekta Güngör Özden de Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada, ‘‘O zamanki anayasamız, yabancılara toprak satışına elverişli değildi. Karşılıklılık ilkesi dışında Türkiye’nin topraklarının yabancılara mülk olarak verilmesine anayasa engel olduğu için, biz o ölçüleri gözeterek iptal kararı vermiştik. İptal kararı verince, Özal Çin’de nutuk verdi. Dedi ki, ‘Çin Anayasası’nda bile toprak satışı serbest’ dedi. Biz de, ‘Çin Anayasası öyle olabilir. Biz, bizim anayasamızı koruyup kollamak durumundayız’ dedik. Ama son zamanlarda anayasa değişikliğine gittiler. Anayasa Mahkemesi’nin kararları maalesef geriye yürümüyor. Alanın yanına kâr kalıyor’’ diye konuştu. Armageddon meraklıları İlk grupta, Bush yönetiminde etkili Evanjelik Hıristiyanlardan John Hagee şu sıralarda dikkat çekiyor. Hagee’nin inisiyatifiyle, HıristiyanSiyonist ittifak geçen ay İsrail için Hıristiyanlar Birliği adlı bir örgüt kurarak kurumsallaşmaya başladı. Cumhuriyetçi Parti’nin muhafazakâr kanadından önemli siyasetçilerin katıldığı kuruluş yemeğinde Cumhuriyetçi Parti Ulusal Komitesi Başkanı Ken Mehlaman, ‘‘küresel Cihat açısından hiçbir rejim, İran kadar merkezi öneme sahip değildir’’ temalı bir konuşma yaptı. John Hagee’nin bu yılın başında yayımlanan ‘‘Kudüs Geri Sayım’’ başlıklı, İsa ile karşıtlarının yaklaşmakta olan nihai savaşını (Armageddon) anlatan kitabı birkaç ayda 700 binden fazla satmış. Hagee’nin Beyaz Saray’la, Tom Delay, Jack Abramof gibi neoconlarla yakın ilişkileri var (Sarah Pozner, Alternet, 03/08). Hagee’nin kitabındaki, İncil’deki hikâyelere dayanarak oluşturulan senaryoda Yahudilere çok özel bir önem (!) atfediliyor: İsa’nın gelmesine yol açacak sürecin başlaması için önce İsrail’in İran’ın nükleer santrallarını vurması gerekiyor. O zaman Rusya devreye girerek, İsa karşıtı bir blok (herhalde Müslümanların başına geçerek) kuracak. Bu blok İsrail’i işgal edecek. Bunun üzerine Tanrı bu bloku yok edecek. Böylece oluşan boşluğu şeytan Avrupa Birliği doldurarak tek bir dünya devleti, tek bir para birimi, tek bir dünya dini kuracak. Ancak bu da üç buçuk yıl sürecek. Bu şeytani imparatorluk, sahte bir peygamberin (Çin) saldırısına uğrayacak. Sonra, İsa beyaz bir atın üzerinde geri dönecek, tüm kötüleri ve inanmayanları (Haaretz’den Levy’nin de ironiyle dikkat çektiği gibi, Yahudiler dahil) yok edecek ve kendi imparatorluğunu kuracak. Bunlar deli saçması, demeden önce, Hagee’nin senaryosuyla neoconların imparatorluk projesi, Ulusal Savunma Stratejisi’nin jeopolitik hedef ve düşman tanımları arasındaki korkutucu benzerliklere dikkat etmekte, Bush’un seçimleri Hagee gibilerin önderliğindeki kesimin oylarıyla kazandığını anımsamakta yarar var. Yasal engeller bulunuyor ‘İmar izni mümkün değil’ OKTAY EKİNCİ Suudi Kralı Abdullah bin Abdülaziz elSuud’un henüz ‘‘prens’’lik yıllarında Boğaziçi kıyılarında satın aldığı ünlü ‘‘Sevda Tepesi’’ yeniden gündemde... Kralın ziyareti nedeniyle Sevda Tepesi için de yeni ‘‘ortaklık projeleri’’ konuşulmaya başlansa bile, yasalara göre buna ‘‘imar izni’’ verilmesi mümkün değil. Çünkü, 1984’teki satış sırasında da aynı araziye kesin imar yasağı öngören yasalar bugün de yürürlükte. Ankara’da Turgut Özal’ın, İstanbul’da da Bedrettin Dalan’ın merkezi ve yerel yönetimlerde bulundukları dönemde gerçekleşen satış, ‘‘yasaların değişmesi umudu’’na bağlanmıştı. Ancak hem anayasa, hem de uluslararası sözleşmeler uyarınca Boğaziçi’nde bu mümkün olamadığından, 27 milyon dolar ödenen Sevda Tepesi yine de imarsız kalmıştı. Arazinin asıl sahipleri olan ‘‘Dırvana Ailesi’’nin Dalan tarafından ikna edilmesiyle el değiştiren 57 dönümlük ‘‘koruluk’’ alan, iki yasanın koruması altında: Birincisi, 1983’te yürürlüğe giren Boğaziçi Yasası; öngörünüm bölgesinde kesin imar yasağı getiren yasada, ayrıca Sevda Tepesi gibi koruluk alanların da yapılaşmaya açılmaması hükmü var. Yasada, yine koruluk alanların ‘‘kamulaştırılması’’ da öngörülüyor ve bunun için gerekli kaynağında ise Boğaz köprülerinden Karayolları tarafından elde edilen gelirlerin her yıl yüzde 2’sinin ‘‘Boğaziçi imar düzenleme ve kamulaştırmalar payı’’ olarak belediyeye verilmesi, kesin hükme bağlanıyor. Bu yasaya göre, Sevda Tepesi için yapılması gereken, Büyükşehir tarafından kamulaştırılarak ‘‘halka açık yeşil alan’’ işleviyle korunması. İkinci yasal koruma Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası. Yasa kapsamında da ‘‘1. derece doğal sit’’ statüsünde bulunan Sevda Tepesi, özel mülkiyette kalsa bile üzerine herhangi bir tesis, yapı vb. asla yapılamaz. Bu nedenle ‘‘kesin imar kısıtlaması bulunan alanlar’’ türüne girdiğinden, sahibine imarlı Hazine arazilerinden yer verme karşılığında, ‘‘takas yönetmeliği’’ ile Sevda Tepesi’nin kamu mülkiyetine geçmesi yine yasal zorunluluk... ‘Diyetini öde’ mantığı Neoconların İsrail’in çıkarını ne kadar düşündüklerini gösteren ibret verici bir örneğe de, etkili neocon yorumculardan Charles Krauthammer’in Washington Post’taki haftalık yorumunda rastlıyoruz. Krauthammer’in, İsrail liderliğini düpedüz tehdit eden yazısında, ‘‘Amerika Hizbullah’ın kesin bir biçimde yenilmesini istiyor. Amerika’nın buna gereksinimi var’. Çünkü, ‘‘Hizbullah İran’ın bıçağının sivri ucu’’, ‘‘Ortadoğu’da etkinlik aracı’’. Krauthammer’e göre İsrail’in eline, yıllardır kendisini destekleyen ‘‘patronu ABD için ne yapabileceğini göstermesi için ender bir fırsat çıktı’’. ‘‘Bunu ziyan etmeyin’’ diyor ve ekliyor: ‘‘Eğer siz bunu başaramazsanız en yaşamsal desteği aldığınız ABD ile ilişkileriniz bozulacak, son zamanlarda ‘İsrail bizim için ne kadar önemli’ sorusunu giderek daha çok sormaya başlayanların eli güçlenecektir’’. Krauthammer, İsrail liderliğinin ‘‘salt hava saldırısına güvenerek kara harekâtını geciktirmekle büyük bir hata yaptığını’’ savunuyor. Kara harekâtının kaç İsrail askerinin yaşamına mal olacağıysa önemli değil. Önemli olan, İsrail’in yıllardır ABD’den aldığı desteğin diyetini ödemesi... Sanırım yazıyı Zbigniew Brzezinski’nin bir saptamasıyla bitirebiliriz: ‘‘İsrail yönetiminde de karşılığı olan neocon reçeteler, Amerika ve son tahlilde İsrail için büyük felaket olacak. Bu politikalar, Ortadoğu nüfusunun büyük çoğunluğunu tamamen ABD’ye düşman edecek. Irak iyi bir örnek. Neocon politikalar eğer izlenmeye devam edilirse, ABD, sonunda bölgeden kovulacak, bu da İsrail için sonun başlangıcı olacak’’... (aktaran, NPG editörü Nathan Gardels, 01/08) Bölge hızla bir felakete sürükleniyor, barış gücüne katılmak, etkili olmak filan gibi hayallere kapılmak çok tehlikeli. Ama sınıra yığılmış yaklaşık 200 bin askerin de oraya boşuna gitmediği bir gerçek. İsrail’le çok özel savunma ve işbirliği anlaşmalarımızın olduğu da... Evet uçurumun kenarındayız. Bakalım hangi büyüğümüz ileri doğru büyük bir hamle yapacak? ergin.yildizoglu?gmail.com 300 kişilik bir heyetle Türkiye’ye gelen Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın beraberinde hiç bir kadın getirmemesi dikkat çekti. Cumhurbaşkanı Sezer, Kral Abdullah onuruna yemek verdi. Yemeğe TBMM Başkanvekili Ali Dinçer ve eşi Yıldız İbrahimova da katıldı. Kral, Erdoğan’la baş başa görüştü. (AA) Yatırımlar konuşuldu Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın 300 kişilik heyeti 7 uçakla Ankara’ya geldi. İkili görüşmelerde Suudi işadamlarının Türkiye’deki yatırımları masaya yatırıldı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 300 kişilik heyet ve 7 uçak ile Türkiye’ye gelen Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz el Suud, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile bir araya geldi. Kral Abdullah ile Veliaht Prens Sultan Bender bin Abdülaziz, Prens Muhammed bin Navaf ve Prens Abdullah bin Fahd’ın da aralarında bulunduğu yaklaşık 300 kişi 7 uçakla geldi. Kral Abdullah’ın güzergâhı boyunca da yoğun güvenlik önlemleri alındı. Abdullah’ın uçağında hizmet veren bir hostesin başının açık olduğu görüldü. Suudi Kral’ı Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer resmi törenle karşıladı. Köşk’teki görüşmede iki ülke arasında 6 anlaşmaya imza atıldı. Kral Abdullah daha sonra Swissotel’e geçerek burada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı kabul etti. Sezer, akşam saatlerinde de Kral Abdullah onuruna bir yemek verdi. Burada konuşan Sezer, ziyaretin ikili ilişkiler açısından taşıdığı tarihsel ve siyasal öneminin yanı sıra, bölgenin içinden geçmekte olduğu duyarlı bir döneme rastlamasının ayrı bir anlam taşıdığına işaret etti. Sezer, ‘‘Ortadoğu’da 50 yılı aşkın bir süredir yaşanan sıkıntılara henüz hakça ve kapsamlı bir çözüm bulunamamıştır. İsrailFilistin sorunu acil çözüm beklemektedir. Şiddet ve çatışma ortamının Filistin topraklarını aşıp Lübnan’a yayılması bizi endişelendirmektedir. Irak’ta da istikrar sağlanamamıştır. Ülkenin geleceğini tehdit etmekte olan etnik ve mezhepsel farklılıklara dayalı bir cepheleşmenin körüklenmesi kaygı vericidir. Biz, aklın egemen olmasını ve bölgemizin barış ve istikrar bölgesi olmasını arzuluyor, bu yönde çabalıyoruz’’ diye konuştu. Cumhurbaşkanı Sezer, KKTC için de destek istedi. Kral Abdullah da Türkiye ziyaretinin ikili ilişkileri daha da ileriye götürmesine katkıda bulunmasını beklediğini belirtti. Kral Abdullah, ‘‘Dünyamızın ne kadar tehlikelerle dolu olduğunun belki de en büyük kanıtı bugünlerde kardeş Lübnan halkının maruz kaldığı İsrail saldırısıdır. Ortadoğu’da çözüm konusunda Türkiye ile aynı fikir ve tutumu paylaşıyoruz’’ dedi. Suudi Arabistan Kralı Abdullah, konuşmasının sonunda Cumhurbaşkanı Sezer’i ülkesine davet etti. Cumhurbaşkanı Sezer ve eşinin ev sahipliğindeki akşam yemeğine, TBMM Başkan vekili Ali Dinçer ve eşi, Başbakan Erdoğan, CHP lideri Deniz Baykal, Dışişleri Bakanı Gül ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök de katıldı. Gündem özelleştirme ve ihaleler Edinilen bilgilere göre görüşmelerin gündem maddesini, Suudi işadamlarının Türkiye’de yapmak istediği yatırımlar oldu. Kralı Abdullah ile Erdoğan baş başa yaptıkları görüşmede de özellikle Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ve Halkbank özelleştirmeleri, elektrik dağıtım ihaleleri ve Suudi inşaat firmalarının Türkiye’de yapmak istedikleri yatırımlar önemli yer tuttu. YAPIYOLSEN YARGIYA GİDİYOR İnsan başına gelmeyince anlamıyor. Benim bugüne kadar 18 kitabım yayımlandı, ‘‘İslam’da Kadın ve Cinsellik’’ (Güncel Yayıncılık) dışında hiçbir kitabım çok satanlar listesine girmedi. İpek’in (Çalışlar) ‘‘Latife Hanım’’ kitabı, iki aydır neredeyse her hafta listenin başında. Yani çok satanların önde gideni. Kitap daha birinci haftasında, kendi korsanını üretti. ‘‘Latife Hanım’’ kitabını korsanlar iki aydır sokaklarda hiçbir telif ücreti, işletme gideri ödemeden, vergi vermeden satıyorlar. Tabii yalnız İpek’in kitabı değil, Emre Kongar’ın ‘‘Tarihimizle Yüzleşmek’’, Turgut Özakman’ın ‘‘Şu Çılgın Türkler’’, Zülfü Livaneli’nin ‘‘Leyla’nın Evi’’, Soner Yalçın’ın ‘‘Beyaz Müslümanların Sırrı’’ gibi çok satan kitapları da korsanların tezgâhlarında. Doğan Kitap yetkililerine sorduğumda, ‘‘Korsanlar bizden çok satıyorlar’’ demişlerdi de inanmamıştım. Şimdi elimde korsan kitaplar konusunda hazırlanmış bir rapor var. Kitap piyasasının yüzde 60’ının korsanların elinde bulunduğunu söylüyor. Bir hukuk devletinde, AB adayı bir ülkede bakın kitap Korsanlar, Kitap Piyasasını Ele Geçirdi ların hali ne durumda. Bu raporun bazı çarpıcı bölümlerini size aktararak, durumun nerelere geldiğini anlayacağınızı sanıyorum. EDİSAM’ın (Edebiyat ve İlim Eserleri Sahipleri Meslek Birliği) 2006 raporunda özetle şunlar anlatılıyor: ‘‘Korsan yayınla mücadelede ne yazık ki bir türlü gelişme sağlanamıyor. Korsan yayın her geçen yıl daha da artıyor. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Belediyeler Yasası gibi yasalarda yapılan değişikliklerle 2004 yılında korsan yayınla mücadele önemli bir adım atılmıştı. Yasalardaki bu değişikliklerin etkisi olumlu olmasına rağmen, mücadele kısa sürede bitti. Hatta yasa tamamen uygulanmaz hale geldi. 2006 yılı içinde de hükümet tarafından yasaları Türk Ceza Kanunu’na uygun hale getirmek amacıyla hazırlanan yeni bir yasa önerisi ile korsan yayının sokakta satışının tekrar kolaylaştırılması, cezalarda indirim öngörüldü. Yasa tasarısı halen Meclis gündeminde bulunuyor ve mevcut hali ile yasalaşırsa korsanla mücadelede çok önemli bir geri adım atılmış olacak. 2005 yılında sektörün yüzde 40’ını çalan korsanlar, bu yıl bu oranı yüzde 60’a yükselttiler. Gelişmeleri yakından izleyen yabancı kuruluşlar, son duruma bakarak ‘Türkiye, dünyanın en kötü korsan kitap piyasalarından biri olarak kalmaya devam etti’ diye değerlendirdiler. Bandrol uygulamasındaki gevşeklik, korsanların kolayca bandrol temin edebilmesi ve Kültür Bakanlığı’ndan çalınan bandrollerin korsan kitaplar üzerinde kullanılması gibi gelişmeler sonucunda yasal yayınla korsanı birbirinden ayırt etmek tamamen olanaksız hale geldi. Cadde ve sokaklarda satış olanağı bulamayan korsanlar, korsan yayını bandrolleme olanağından da yararlanarak kitapçıya girdi. CMUK’taki değişiklikler nedeniyle savcılıklardan baskın kararı almanın zorlaşması, savcıların arama kararı vermek için şikâyetçilerden istedikleri (korsan satılan ürüne ait fatura, korsan kitap örneği vb.) delillerin temin edilmesindeki güçlükler, kapalı mekânlarda yapılan korsan yayın satışı, üretimi ve depolanması oranını arttırdı. Bu gelişmeler üzerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı ve ilgili bakanların katılımıyla ‘Korsanla Mücadele Komisyonu’ kuruldu, ama bugüne kadar komisyonun çalışmalarından bir sonuç alınamadı. Türkiye’de bir yıl içinde ISBN kaydı olan yaklaşık 22 bin çeşit kitap basılıyor. Yayıncılık sektörünün toplam cirosunun 500 trilyon olduğu göz önüne alınırsa, bu oran yaklaşık 300 milyon YTL’lik bir ‘korsan’ pazarı olduğu göstermektedir. ??? Tüm dünyada araştırmalar yapan IIPA’nın (Uluslararası Fikri Mülkiyet Hakları Birliği) 2006 yılı raporunda Türkiye, fikri mülkiyet haklarının korunmasında yeterli çaba göstermediği için ‘önce likli izleme listesindeki ülkeler’ arasında yer aldı. Bu şekilde sınıflanan ülkeler, kanunlarında Amerika tarafından gerekli düzenlemeleri yapmadığı ve korsan yayınla gerektiği etkinlikte mücadele etmediği için çift taraflı Amerikan ticari ambargoları ile karşılaşabiliyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şubesi’nin internet sitesindeki verilere göre, 2005 yılında 48 bin 180 korsan kitap yakalandı, 2006 yılında ilk altı ayda İstanbul’da yakalanan korsan kitap sayısı 21 bin 289. (Bu rakam 2004 yılında 98 bin 554 adetti.) Belediyeler sokakta kitap satışına göz yumarken, özellikle sahil kesimlerindeki belediyeler yasaya aykırı olduğunu bilmelerine rağmen kitap satışı için cadde ve meydanlarda yer tahsis etmeye başladılar. Bunun sonucunda sokaklardan tamamen çekilmiş olan korsan kitap satıcıları, tekrar ortaya çıkmaya başladılar. Şu anda Ege ve Akdeniz’in birçok il ve ilçesinde serbestçe korsan yayın satılmakta, yasaya aykırı olmasına rağmen sokakta kitap satışına izin verilmekte ve satıcılara belediyelerce yer tahsis edilmektedir.’’ Karayolları arazisi yine mahkemelik İstanbul Haber Servisi YapıYolSen, Zincirlikuyu’daki Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü arsasının satışına ilişkin Bakanlar Kurulu ve İstanbul Defterdarlığı tarafından alınan kararların iptali için dava açıyor. YapıYolSen, 2002 ve 2004 yılında aynı konuyla ilgili açtığı davaları kazanarak satış kararları iptal ettirmişti. YapıYolSen Genel Başkanı Bedri Tekin, 18 Ağustos’ta Zincirlikuyu’da üzerinde Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü’nün kurulu olduğu arsa üzerindeki binalarla birlikte satılacağını belirtti. Toplam 96 bin 500 metrekarelik alana ilişkin İstanbul Defterdarlığı duyurularında ‘‘eşsiz Boğaz manzaralı’’ ifadesinin kullanıldığını kaydeden Tekin, ‘‘Daha önce de müdürlüğün bulunduğu alan birilerinin hep iştahını kabartmıştı’’ dedi. Tekin, ‘‘Kaç tane karar verilirse verilsin AKP iktidarı ‘eşsiz boğaz manzaralı’ bu satıştan vazgeçemezdi, geçmedi de. İmar planı değişikliği yaptılar. 5018 sayılı yasa ile Karayolları’nın mülkiyetindeki tüm taşınmazları hazineye devrettiler. Bu arsanın daha önceki satış isteği de şimdiki satış isteği de birilerine peşkeş çekmek içindir. Arsanın alıcısı bellidir: Dubai Şeyhi El Makdum. Arsada yapılacak plazadaki ofisler için broşür bile bastırıldı’’ dedi. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle