13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 AĞUSTOS 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Aptal Azmi Öztürk: ‘‘Hükümetten herkes şikâyetçi ama seçim anketlerinde AKP birinci parti görünüyor. Ne demeli? Aziz Nesin yine haklı çıktı.’’ Ya ğ m u r E k i m Irak’ta şeriat mahkemesi kurulmuş... ‘‘Ilımlı demokrasi!’’ PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU İran koyun kopyalamış. Orada koyun çok değil miydi? Hazan Savaş Ünlü: ‘‘Eskiler siyasete dönüş için sonbaharı bekliyormuş. Hazan yaprakları gibi siyaset arenasına dökülecekler desenize.’’ KİTABIN adı; Kürt Milliyetçiliği; Kürtler ve Şeyh Sait İsyanı. Örgün Yayınevi’nden çıkan kitabın yazarı; Nurer Uğurlu.. 600 küsur sayfalık kitapta Uğurlu, Kurtuluş Savaşı yıllarından başlayarak çoğu İngiltere destekli Kürt isyanlarını ele alıyor ve 13 Şubat28 Haziran 1925’te Nakşibendi tarikatı lideri Şeyh Sait’in başlattığı ayaklanmayı titiz bir çalışmayla mercek altına yatırıyor. 80 yıl sonra geriye dönüp bakınca İngiltere’nin yerini Amerika’nın, Şeyh Sait’in yerini de Abdullah Öcalan’ın aldığı görülüyor. Aynı senaryo, farklı ‘‘prodüktör’’ler tarafından farklı ‘‘figüranlar’’la bir kez daha sahneleniyor. Kitaptan bir bölüm: ‘‘Ayaklanma dış görünüş olarak, cumhuriyetin laiklik ilkesine karşı, halkın ‘din elden gidiyor’ propagandasıyla kışkırtılmasıdır. Ancak, olayın Şeyh Sait derinliğine inildiği zaman, Şeyh Sait’in başkanlığında bir Kürt devleti kurmak amacını taşıdığı anlaşılmaktadır. Çünkü, kovuşturma ve yargılama sırasında ele geçen belgeler ve yakalanan isyancıların üzerinde çıkan yabancı silah ve askeri malzeme, hareketin dışarıdan yardım aldığını, özellikle İngiltere’nin kışkırtması ve Kürdistan Teali Cemiyeti’nin desteğiyle gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Bu cemiyet isyandan önce resmen dağılmış, yerine Kürt Bağımsızlık Komitesi kurulmuştu. Bu komite İngilizlerle bağlantı kurarak anlaşma yapmıştı.’’ Nurer Uğurlu isyanın başlaması, yayılması, bastırılması; isyancıların yargılanması sürecini ayrıntılarıyla inceledikten sonra şöyle diyor: ‘‘Şeyh Sait isyanı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. İsyan nedeniyle çıkartılan Takriri Sükun Kanunu, Türk Devrimi’nin önünü açmıştır. Bu yasayla Milli Mücadele Dönemi (19191925) bitmiş, Türk Devrimi Dönemi (19251934) başlamıştır. Siyasal ve sosyal hayatta çok önemli yenilikler bu dönemde yapılmıştır.’’ Uğurlu, günümüze ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor: ‘‘Bugün PKK’nın köklerini Şeyh Sait isyanında aramak yanlış bir tarihsel değerlendirme olmamalıdır. Dün Şeyh Sait’te odaklanan Kürt milliyetçiliği bugün Abdullah Öcalan ve arkadaşları tarafından sürdürülmektedir. Türkiye’nin siyasal ve toplumsal gelişiminde Kürt milliyetçiliğini gözden uzak tutmak, çok yanlış bir değerlendirme olur.’’ Sözün Bittiği Yer Almanların bir özdeyişi vardır. ‘‘Latincem buraya kadar’’ diye; bizim, ‘‘Sözün bittiği yer’’ deyişimizle aşağı yukarı aynı anlamı taşır. Cumhuriyet bombacısı, Danıştay katili Alparslan Arslan’ın ilk duruşmasında yaşananlar getirdi bu deyişleri usuma. Türbanlı bir anne, türbanlı bir kız kardeş, tüm kadın yakınları türbanlı; Milli Eğitim Bakanlığı memuru ilköğretim müfettişi, dinsel inançları ırkçılıkla harmanlanmış bir baba... Tümü öfkeli, habercilere, yargıçlara, herkese öfke kusuyorlar, bombacıkatil oğulları, kardeşleri, yakınları adına. Baba, mahkeme kapısında bekleyen haberciler aracılığıyla topluma sesleniyor, insanları uyarıyor, onlara, bizlere yol gösteriyor: ‘‘Milletin hizmetinde olun, milletin amaçları doğrultusunda hizmet edin. Milletin, gayesi, ülküleri, amacı ve değerleri vardır. Milletin değerlerine saygılı olun. Sevmeseniz de saygılı olun’’ diyor. Ne yazık ki milletimizin amaçlarını açık olarak söylemiyor ilköğretim müfettişi, öğretmen İdris Arslan. Bu amaçların, bu değerlerin neler olduğunu bulmayı bize bırakıyor. Ardından bir tehdit geliyor: ‘‘Saygılı olmayana, milletin değerlerine hakaret edene bu millet gereken dersi verir, bunu herkes bilsin.’’ Bu sözlerden, milletin amaç ve değerlerinin ne olduğunu bir an önce bulmamız gerektiğini anlıyoruz; anlayalım ki gereken saygıyı gösterelim, çünkü saygısızlığın hakaretle eşanlamlı olduğunu, aksi halde milletin bize gereken dersi vereceğini söylüyor, milli eğitimimizin müfettişi. ??? Kulakları çınlasın, Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik’in eğitim ordusunun işte böyle bir neferi var; aydınlatıcı ve uyarıcı. Kuşkusuz, İdris Arslan tek başına değil o orduda, onun gibi düşünen, hayatı onun gibi yorumlayan, onunla aynı gelecek hayallerini paylaşan, öğrencilerini de, kendi çocuklarını da onun gibi yetiştiren pek çok ideal arkadaşı var. Sözlerine kulak vermeyi sürdürelim: ‘‘Bu ülkede İslam düşmanları var, Kuran düşmanları var, millet düşmanları var’’ diyor. Demek ki dinimiz ve milletimiz düşmanlarla sarılmış, bir an önce davranmak, bir şeyler yapmak duygusu sarıyor içimizi. İdris öğretmen, ‘‘Bu ülkeye yüz bin şehit verdik. Gerekirse yüz bin şehit daha veririz’’ diyerek devam ediyor. Kimdir bu şehitler? Ne zaman, kime karşı savaşırken verdik bu yüz bin şehidi? İdris öğretmen konuştukça kafamızda yanıtını bulmakta zorlandığımız sorular birikiyor kafalarımızda. Her şey bu kadarla kalsa iyi, ama kalmıyor. ‘‘Ülkede adı Mehmet, Ahmet, Mustafa, Ali, Veli olan birçok Ermeni ve Rum vardır’’ diyor. Bunlar etnik köken itibarıyla mı, yoksa ruhen mi, yani aslında Türk olup da Türk gibi düşünmeyen, davranmayan, futbol jargonuyla ‘‘içimizdeki İrlandalılar’’ gibi unsurlar mı? İlk anda beynimize kara saplı kör bir bıçak gibi saplanan bu soru, yanıtını bir sonraki cümlede buluyor. ‘‘Laiklik adı altında bu ülkenin değerlerine düşmanlık ediyorlar’’ diyerek, bir önceki cümlesinin içeriğine açıklık getiriyor, öğretmenimiz. ??? Anlıyoruz ki, bombacıkatilin eğitimci babası, bu ülkenin laik insanlarını, Müslümanlık bir yana, Türk olarak da görmüyor; onlar, İdris Bey’in gözünde ‘‘İslam, Kuran ve millet düşmanları’’dır. Dolayısıyla ‘‘yüz bin şehit daha’’ vermek güncellik kazanıyor, ileri sürülen gerekçeler ışığında bu düşmanlara karşı ‘‘cihat’’ açmak ‘‘vacip’’ oluyor. Bunun için her şeyden önce ‘‘yürek’’ gerekiyor, kararlılık gerekiyor, gözü karalık gerekiyor. İdris öğretmen, hepimizi ‘‘yürekli’’ olmaya çağırıyor, ‘‘Bu ülkede yaşayan, bu ülkenin değerlerini benimseyen herkesi yürekli olmaya davet ediyorum’’ diyor. İşte, sözün bittiği yer, burası. Kafalarımızı ellerimizin arasına alıp, ‘‘Nerede hata yaptık, nerede hata yapıyoruz?’’ diye, yeni baştan düşünmemiz gerekiyor. Bunu, hiç gecikmeden, en azından yarın da düşünebilecek durumda olabilmek, yani yaşıyor olabilmek için yapmamız gerekiyor. Başka bir deyişle, yarın bir gün, ‘‘artık çok geç’’ demek zorunda kalmamak için. eposta: dkavukcuoglu?superonline.com İmam Gülhan Elmas: ‘‘Diyanet’e 10 bin imam alınacakmış. İmama ihtiyaç varsa önce Milli Eğitim, İçişleri, Sağlık, Kültür ve Turizm gibi bakanlıklara ve bilumum devlet kurumlarına atanan binlerce imam camilerine geri dönsün!’’ SESSİZ SEDASIZ (!) Dağ köylerindeki camilerin kilimi MUĞLA’NIN Fethiye ilçesine bağlı dağ köylerinden Karacaören’e, Ankara’dan bir kamyon geliyor. Kamyonu gönderen Diyanet İşleri Başkanlığı. Kamyondan Fethiye Müftülüğü’nce görevlendirilmiş bir kişi iniyor. Görevlinin elinde Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bir yazısı. Görevli, elindeki yazıyı köyün muhtarına gösterip, 200 yıllık köy camisinin antika değerindeki el dokuması halı, kilim ve seccadelerini istiyor. Hayrola denince, camilerdeki eski halı ve kilimlerin imamların başına dert açtığı, bazı imamların halıları ‘‘eski’’ diye attığı veya sattığı Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Zabıt Akif Kökçe: ‘‘Dışişleri’nin görüşmeleri artık zabta değil Zapsu’ya bağlanıyor!’’ söyleniyor. Antika eşyalar toplanıyor, muhtar ve ihtiyar heyetinden bir üyenin tanıklığında kamyona yükleniyor. Kamyon, başka antikaları yüklemek üzere öteki dağ köyünün yolunu tutuyor. Birkaç gün sonra çevre köylüler Fethiye’de bir kahvede toplandığında işin aslı anlaşılıyor: Vakıf mallarının satışına izin veren hükümet, köy camilerinde ‘‘eski’’ diye kıymeti bilinmeyen antika eşyalara gözünü dikti. Köylülerin sohbetini, kahveci noktalıyor: ‘‘Bir zamanlar kral idi Mısır’a. Şimdi kaldı şarap ile hasıra.’’ Otoyolları fuhuş yolları oldu: Hayatımız otoroman! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Ankara’ya ‘başkent yasası’ ‘‘Cumhuriyetin ilk sanayi tesislerinden olan ve 1929 yılında inşa edilen, ‘endüstri mirası’ Havagazı Fabrikası, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin gece yarısı operasyonuyla yıkıldı’’. Bu haber duyulduğunda kim bilir kaçıncı kez Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne kızdık; kim bilir kaçıncı kez ‘‘Yeter artık! Bu kadar da olmaz..’’ dedik. Ne var ki, bir ‘‘başkent yasamız’’ olmadığı sürece kim bilir daha hangi ‘‘başkent değerlerimiz’’i yitireceğiz.. Çünkü, Ankaramızı da diğer tüm kentlerimiz gibi yerel demokrasi adına ‘‘demokratik rastlantı’’ya teslim etmişiz... Her nasılsa, ‘‘denetimsiz keyfilik yetkisi’’ni ele geçiren bir yerel yönetim, tüm ulusun başkentiyle dilediği gibi oynuyor. Aynı örneğe dönecek olursak; Mimarlar Odası açıklamasında deniyordu ki: ‘‘Havagazı Fabrikası, 1930’lu yıllar ‘endüstriyel yapı’ tasarımlarının bir örneği olması dolayısıyla, mimarlık tarihimiz açısından yeri son derece önemli, mühendislik tekniği açısından asla yeniden inşa edilmesi mümkün olmayan, sanayi arkeolojisi olarak tanımlanan ‘anıt’lardan biridir.’’ Nitekim fabrika, artık aramızda kı ve şimdi de ulusal kalkınmamızın tarihsel simgesi Havagazı Fabrikası... Bütün bunlar, ‘‘yerel demokrasinin genel aymazlığı’’ yüzünden tarihe gömülürken, Anadolu’nun göbeğindeki başkentimizin yeni ve ‘‘sözde modern’’ kimliği: ‘‘Köprülü, tünelli kavşaklar, batçık zincirleri, abuk sabuk dev yapılar, arabesk ve ‘kich’ süslemeler, prangalanmış refüjler, asla sola dönülmeyen saçma sapan bir trafik düzeni’’... Dünyada ‘Güvence’deler 2000’ler başlamadan, dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın isteğiyle ‘‘İstanbul için özel bir yasa’’ hazırlığı yapılmıştı. Yaklaşık 2 yıl süren ve çok sayıda uzmanın katıldığı çalışmalar için ‘‘dünyadaki örnekler’’ irdelendiğinde evrensel denebilecek bir gerçek fark edildi. Birçok ülkenin ulusal belediye ve kent yasaları dışında, özellikle başkentleri için ‘‘ayrı ve korumacı’’ içerikli yasal düzenlemeleri vardı. Çünkü her kentte, ‘‘ora halkı’’nın söz sahibi olması ne kadar doğalsa; başkentlerde ‘‘tüm ulus’’un hakkının bulunmasının da o kadar doğal olması.. Örneğin, HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com Başkentimizin yok edilen endüstri mirası. olmayan Prof. Dr. Gönül Tankut başkanlığındaki Ankara Koruma Kurulu tarafından 1991’de ‘‘kültür varlığı’’ olarak tescil edilmiş. Başkentin belediyesi bu karara şapka çıkartıp, ‘‘endüstri mirasımız’’a sahip çıkacağı yerde ‘‘iptal davası’’ açmış. Ancak 1996’da, tescili Danıştay’ca da onaylanarak, ‘‘üstün kamu yararı’’ adına hukuksal koruma altına alınmış. İşte bu güvenceye rağmen şimdi üyeleri değişen Koruma Kurulu’nun fabrikayı ‘‘gözden çıkartan bir karar’’ı aniden alması ve ardından Büyükşehir Belediyesi’nin de Cumhuriyetin endüstri mirasını apar topar ortadan kaldırması, herhangi bir ‘‘kültür kıyımı’’ olarak kabul edilebilir mi?.. Türkiye’nin ‘‘başkent’’i, bir ‘‘başkent yasası’’ eksikliğinden ötürü açıkça ‘‘risk, tehdit ve tehlike’’ altındadır. Kapışıla kapışıla tüketilemeyen Atatürk Orman Çiftliği; yıkıma ve yok oluşa terk edilen Kaleiçi, eski Ankara Evleri ve Samanpazarı; hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan Güven Park dramı; ardından Atatürk Kültür Merkezi Alanı’nın başına gelenler; derken, Ulus Tarihi Kent Merkezi trajedisi; zavallı durumdaki Gençlik ParJaponya’da Tokyo’nun, İngiltere’de Londra’nın, İtalya’da Roma’nın, Fransa’da Paris’in, Almanya’da eskiden Bonn’un şimdi de Berlin’in hatta Mısır’da Kahire’nin, İran’da Tahran’ın Küba’da Havana’nın, Rusya’da Moskova’nın ve daha nicelerinin.. ya kendi özel yönetim yasaları var ya da genel kent yasalarına başkentleri için ayrı bölümler eklenmiş durumda. Yani, hemen hiçbir ulus kendi başkentlerini sadece oranın halkı tarafından seçilmiş insanların eline terk etmiyor.. Bu hiçbir zaman yerel demokrasinin reddi ya da başkentlerde yerel yönetimleri devre dışına çıkartmak vb. anlamlara gelmiyor. Böylesi bir ‘‘ayrıcalığın’’ gerekçesi, her ülkenin ve her ulusun simgesi, onuru, ve gözbebeği olan ‘‘başkent’’leri, ‘‘demokrasinin olası sürprizleri’’ne kurban etmemek; ‘‘ulusal himaye’’ altına almak. Bizde ise başkentimizdeki ‘‘sürpriz ilkellik’’ sürdükçe sürüyor... Ankara’dan Türkiye’yi yönetenler önce bu vahşiliği önlemek için neden bir ‘‘başkent yasası’’nı da ulusumuza armağan etmiyorlar?... ekinci?cumhuriyet.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 13 Ağustos www.mumtazarikan.com İSTANBUL 2. İFLAS DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN İFLASIN KAPATILDIĞINA DAİR İLAN Dosya No: 2005/15 İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce 2003/647 Esas sayılı dosyasında 2005/383 Karar sayılı ilamı ile 07.06.2005 tarihinden geçerli olmak üzere iflasına karar verilen ve iflas tasfiye işlemleri müdürlüğümüzün 2005/15 Esas sayılı dosyasından yürütülen müflis Arkal Makina Sanayi ve Dış Ticaret Ltd. Şti. hakkında verilen iflas kararı İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/245 Esas sayalı dosyasından 18.07.2006 tarih ve 2006/424 Karar sayılı ilamı ile İİK.’nun 217 ve 254. maddesi gereğince kapatılmıştır.İİK.’nun 166. maddesi uyarınca tebliğ ve ilan olunur. 02.08.2006 Basın: 39356 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Dört dizeli bir kıtada 1 ‘‘abba’’ biçi 2 mindeki uyak 3 dizilişine verilen ad. 2/ 4 5 Felsefede, bilgi ile var 6 lık arasında 7 ilişki kurduğu düşünülen 8 kavram... Ev 9 lerde oda ka1 2 3 4 5 6 7 8 9 pılarının açıldığı genişçe yer. 3/ Brezilya 1 B E L G E L İ K F A K İ H kökenli bir dans ve 2 İ D A 3 L E N T O E N E müzik... Bir şeyin fiyatını arttırma. 4/ 4 G D A R A B A N Kemiklerin içindeki 5 İ Y O N B A Y İ N E yağlı madde... Eski 6 L A N E T N A P A E Mısır’da güneş tan 7 İ L rısı. 5/ Batı Nijer 8 K A M R O A Ğ ya’da yaşayan Yoru 9 K A NO T İ Y E balar arasında yaygın dinsel hareket. 6/ Konut... İskambilde bir renk. 7/ Belirli bir iş ya da hizmeti başarabilecek güçteki en küçük askeri birlik... Deriyi kullanılabilecek duruma getiren kimse. 8/ Anlama yeteneği... Katar’ın başkenti. 9/ Şarkıyı güzelleştirmek amacıyla yapılan süslemelere ve bu süslemeleri icra edebilen sanatçıya verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tevfik Fikret’in, İstanbul’a lanetler yağdırdığı ünlü şiiri... Bir kimsenin davranışlarına temel olan ahlak ilkelerinin tümü. 2/ Her yanı suyla çevrili kara parçası... Eskiden haberleşme ve irtibat hizmetlerinde kullanılan hızlı ve hafif gemi. 3/ Kum falı... Ticaret eşyası. 4/ Aşure kazanlarını karıştırmakta kullanılan uzun saplı tahta kepçe... Japon lirik dramı. 5/ Ödenti. 6/ Akıl... İşe yaramaz, yıpranmış, eskimiş. 7/ İyi niteliklerini yitirmiş, bozulmuş... Adını Çek yazar Karel Çapek’in bir tiyatro yapıtından alan ve belirli bir işi kendi kendine yapabilen otomatik aygıt. 8/ Harman yerindeki tahılın taş ve toprakla karışık kalıntısı... Ceylan. 9/ İki ağzı da keskin uzun bıçak... Bir yağış şekli. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle