13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 AĞUSTOS 2006 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr Terör uzmanı Ercan Çitlioğlu’yla Büyükanıt’ı karalama kampanyası ve yasadışı telefon dinleme olayını konuştuk: Emniyet örgütüne güvenemiyorum SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Türkiye’de özellikle son aylarda skandal üzerine skandal yaşanıyor. Ataması yapılacağı bir yıl öncesinden belli olan bir Genelkurmay başkanı adayının önünün kesilmesi için inanılmaz karalama ve iftira kampanyaları açılıyor. Kimilerinin cep telefonlarına bu kampanyanın bir parçası olarak SMS mesajları atılıyor. Ama devletin güvenlik birimleri ve GSM operatörleri bu marifetleri kimin ya da kimlerin yaptığını bulamıyorlar. Olayın uyutulması ve unutturulması yolu seçiliyor. Ardından boy hedefi seçilen kimi kişilerin cep telefonu görüşmeleri dinleniyor. Bu arada da büyükelçiliklerin telefonlarının da dinlendiği ortaya çıkıyor. Başbakan, hiçbir resmi sıfatı yokken ‘‘danışmanım’’ dediği Cüneyd Zapsu’yu diplomatik temaslar yapmakla görevlendiriyor ve Dışişleri Bakanlığı’nı atlıyor. Olay ortaya çıktığında, ‘‘Görüşmeler kişiseldir’’ diyor. İki gün sonraysa bu görüşmelerin kendi talimatı doğrultusunda yapıldığını açıklayabiliyor. Türkiye sahnesinde eşi örneği görülmedik acı ve garip bir oyun oynanıyor. İsrail Büyükelçiliği’yle telefon görüşmesinin dinlendiğini ortaya çıkaran Ercan Çitlioğlu’yla konuşuyoruz. Bakın, insanın kanını donduran ve geleceğimizle ilgili çok daha ciddi kaygılara sürüklenmemize neden olan neler neler anlatıyor. Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı’nın önünü kesmek için aylar süren bir karalama kampanyası yapıldı. Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı’nın önünün kesilmesinde sizce kimlerin çıkarı olabilirdi? ÇİTLİOĞLU Bugüne kadar askeri teamül gereği Genelkurmay Başkanlığı’na atamalar sessiz sedasız yapılırdı. Ama bu kez çok çirkin bir kampanya kamuoyu önünde cereyan etti. Dolayısıyla Genelkurmay Başkanlığı değil, Genelkurmay Başkanlığı’na atanacak kişinin kişiliği nedeniyle hedef alındığı tarzında bir kanaat oluştu. Sayın Büyükanıt’ı yakından tanıyanlar onun aslında ne kadar insancıl, ne kadar sıcak ve şeffaf yaşamı olan bir kişi olduğunu bildikleri için sanıyorum hakkında çıkarılan bu iftira kampanyasına ciddi anlamda şaşırmış olmalılar. Tarikatların Büyükanıt rahatsızlığı Peki, birilerinin Sayın Büyükanıt’a bu iftira kampanyasını açmaları için özel nedenleri olabilir mi? ÇİTLİOĞLU Böyle bir şeye ihtimal vermiyorum. Sayın Büyükanıt laikliğe ve Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılığından hiçbir zaman ödün vermemiştir. Ama aynı duruşa Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının tümü sahiptir. Kendisine atfedilen şahinlik sıfatı da bir beklentiyi yansıtıyor. Dolayısıyla Genelkurmay Başkanlığı gibi siyasetin asla girmemesi gereken bir kurumun başındaki kişiye bir beklenti yüklemenin asla doğru bir davranış olduğunu düşünmüyorum. Sayın Büyükanıt kelimelerin arkasına gizlenip değil de düşüncelerini açıkça söyleyen ve düşüncelerini kamuoyuyla paylaşmaktan çekinmeyen bir kişidir. Öbür ordu mensupları gibi hassas olduğu düşüncelerini zaman zaman kamuoyuna iletmesi, belki bu konularda daha farklı bir yapıya sahip olduğu gibi bir izlenim yaratmış, bir beklenti ortaya çıkarmıştır. Laiklik konusunda da tarikatlar ve cemaatler Sayın Büyükanıt’ın gizleme gereği duymadığı bu duruşundan rahatsızlık duymuş olmalılar. Dolayısıyla ben bu söylentiler, iftira ve karalama kampanyalarının ortaya çıkışını her şeyden önce bununla bağdaştırıyorum. Söylentilerin ortaya çıktığı dönemde hükümet çok kesin bir tavır alsaydı, bu konuda spekülasyonlara izin vermeyecek bir söyleme sahip ‘ Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının tümü Büyükanıt’ın duruşuna sahiptir. Kendisine atfedilen şahinlik sıfatı da bir beklentiyi yansıtıyor. ’ olsaydı ve Genelkurmay Başkanlığı atamasında herhangi bir olağandışılığın olmadığını güçlü ve inandırıcı bir biçimde açıklamış olsaydı, bütün bunların yaşanmamış olacağını düşünüyorum. Burada taktik bir hata var. Peki, sizce hükümet neden böyle bir duruş içine girdi? ÇİTLİOĞLU Hükümetin özellikle bazı tarikatlarla yakınlığını dikkate alırsak sanıyorum kendine yönelik bir tartışmayı ve çekirdek tabanıyla hükümet arasında bir ayrışmayı göze alamamıştır. Dolayısıyla da böyle bir duruşu tercih etmiştir. Ancak hükümetin bu duruşunun Türkiye’ye hiçbir şekilde bir yarar getirdiği kanısında değilim. Yaşar Paşa’nın Genelkurmay Başkanlığı’na atanması aşamasında binlerce kişinin cep telefonlarına atılan SMS mesajlarında da Büyükanıt için inanılmaz çirkinlikte bir karalama kampanyası sürdürüldüğü ortaya çıktı. Bugüne kadar da bunların kaynağının bulunamamasını siz nasıl karşılıyorsunuz? ÇİTLİOĞLU Bundan önce de kimi internet sitelerinden Sayın Büyükanıt için inanılmaz bir karalama kampanyası yapıldı. Benim bilgisayarıma da bu konuda 20’yi aşkın mesaj geldi. belirtilirken İsrail’in eski başbakanı Ariel Şaron hastalandığında benim Ankara’daki İsrail Büyükelçiliği’ne giderek geçmiş olsun dileklerimi ilettiğim ve kendileri için duacı olduğumu söylediğim belirtiliyordu. Oysa ben İsrail Büyükelçiliği’ne böyle bir ziyaret yapmadım. İsrail Büyükelçiliği’nde görevli bir dostum var. Büyükelçiliğe telefon ettim. Başbakan Ariel Şaron için acil şifalar dilediğimi, Müslüman olmama rağmen kendisi için dua ettiğimi telefonda söyledim. Bana ayrılan paragraftaki tüm yalanlara rağmen burası doğru. Ancak bir farkla. Ben İsrail Büyükelçiliği’ne gitmedim, sadece telefon ettim. Dinlemede mahkeme kararı var mı? Yani birileri sizin ve dolayısıyla da İsrail büyükelçiliğinin telefonlarını mı dinledi? ÇİTLİOĞLU Evet. Mesajda benim telefonda acil şifalar dilemiş olduğumu yazsalardı, açıkça telefonlarımı dinlediklerini yazılı olarak itiraf etmiş olacaklardı. Burada ilginç nokta şu: Telefon görüşmesinde söylediklerim kelimesi kelimesine yazılmış. Ben telefonda İngilizce konuşmuştum. Kim yabancı dil uzmanları İngilizceye gerçekten vâkıf. Üstelik bu çeviriyi karanlık bir internet sitesine geçmişler. Olayın vahim tarafı bu. Peki, sizin cep telefonunuzu dinlemek için mahkeme kararı çıkarmış olmaları gerekmiyor mu? ÇİTLİOĞLU Belki benim cep telefonumu dinlemek için mahkeme kararı çıkarmış olabilirler. Eğer böyle bir mahkeme kararı varsa bu kararı çıkaran kurumun yaptıklarının gerekçesi ve mahkeme kararının sayısı ve hangi mahkemeden çıkarıldığıyla birlikte açıklaması lazımdır. O zaman bütün suçlamalarımı geri alırım. Çünkü ortada yasal bir dinleme vardır. Ama böyle bir mahkeme kararı yoksa o zaman durum vahim. Bir de sizin telefonunuzun üzerinden bir büyükelçiliğin telefonunu nasıl dinleyebilirler? ÇİTLİOĞLU Bu diplomatik skandaldır. Bu dünyanın hiçbir ülkesinde hafife alınacak, geçiştirilecek ve bir anlamda halının altına süpürülerek unutturulacak bir olay değildir. Türkiye Viyana Sözleşmesi’ne taraftır. Viyana Sözleşmesi diplomatik kurumların, diplomatik statüye sahip kişilere diplomatik dokunulmazlık verir. bütün bu görüşmelerim kayıt altına alınıyor ve belli bir rafta günü gelince piyasaya sürülmek üzere hazır bekletiliyor, diye düşünüyorum. Böyle düşünmekte de son derece haklı olduğuma inanıyorum. Devletin görevi dinleyeni bulmak İnsanların telefonları yasadışı olarak dinleniyor. Genelkurmay Başkanlığı’na atanacak kişiyi kamuoyu önünde karalamak için inanılmaz bir iftira kampanyası yürütülüyor. Sizce bütün bunlar hükümetin bilgisi dışında yapılabilir mi? ÇİTLİOĞLU Onu benim bilmem mümkün değil. Elbette söylentiler üzerine bir plan geliştirmek mümkün değil. Ama en azından tarikat bağlantıları ve bağlarının güç kazandığı ve iddialarının yaygınlaştığı kurumlar var. Bunlar Emniyet Genel Müdürlüğü ve yargıdır. Bunların, sorumluları bulmak için gerekli soruşturmaları açıp bunun sonuçlarını kamuoyuna açıklamaları gereklidir. Benim güvenliğimi sağlayacak bir güvenlik kurumuna herhangi bir bağlantı nedeniyle ben endişe edecek konuma P O R T R E ERCAN ÇİTLİOĞLU 1943, Mersin/Dörtyol doğumlu. İÜ İktisat Fakültesi Gazetecilik ve İşletme İktisadı Enstitüleri’ni bitirdi. İngiltere’de Oxford Üniversitesi’nde İngilizce eğitimi gördü. 196785 arası Turizm ve Tanıtma Bakanlığı ile Başbakanlık’ta, Londra Basın Müşavirliği, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na sivil görevli olarak katıldı ve Gazi unvanıyla ödüllendirildi. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (ASAM) terorizm konusunda danışmanlık görevini sürdürüyor. Bahçeşehir Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanlığı’nı yürütüyor. Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Yüksek Lisans Bölümü’nde dersler veriyor. Sayın Büyükanıt’ın bütün bunlara karşı hiçbir tepki koymamasını göz önünde tutunca, insanda biraz Eyüp Sultan sabrı olması gerek, diye düşünüyorum. Bir de tam o sıralarda Kürşathareketi adlı bir internet sitesinden 15 sayfalık bir mesaj gönderildi. Mesaj neyle ilgiliydi? ÇİTLİOĞLU O mesajda yazılmış olanları tekrarlamak istemiyorum. Çünkü iğrençlik ötesi sözlerle doluydu. Ama daha ilginci var. Bu son mesajda Sayın Büyükanıt’a karalama sözlerinin içinde bana da çok küçük bir yer verilmişti. Sizin İsrail Büyükelçiliği’yle yaptığınız bir telefon görüşmesiyle ilgiliydi, değil mi? ÇİTLİOĞLU Evet. O mesajda benimle ilgili bölümde benim İsrail’le, MOSSAD’la çok yakın ilişkiler içinde olduğum, ordudan atıldığım, usulsüz bir doktora unvanını kullandığım, kendi kendimi terör uzmanı ilan ettiğim, ayrıca da darbeye zemin hazırlamak için gerekli provokatif terör eylemlerinin fikir babalığını yaptığım ileri sürülüyordu. Ben bunlara gülüp geçerim. Kendilerini karanlıklara gizleyip başkalarına suçlamalar atfetmek son derece kolay bir şey. Ancak orada çok dikkat çekici bir şey vardı. İsrail ve MOSSAD’la çok yakın olduğum Türkçeye tercüme ettiyse doğrusu doğru bir tercüme yapmış. Sizce telefonunuzu kim ya da kimler dinlemiş olabilir? ÇİTLİOĞLU Türkiye’de telefon görüşmelerini dinleme teknik ve yeteneğine sahip olan üç kurum var. Birisi Emniyet Genel Müdürlüğü, ikincisi Jandarma Genel Komutanlığı, üçüncüsü de MİT. Bunların dışında bu tekniğe sahip başka bir dördüncü kurum yok. Aristo mantığıyla hareket ederseniz Jandarma Genel Komutanlığı’nın böyle bir olayın içinde yer almasının mümkün olmadığını anlarsınız. Çünkü bu bana yönelik bir karalama değil. Sayın Büyükanıt’a yönelik karalama kampanyasında bana ayrılan küçük bir bölüm. Öte yandan MİT’in böyle bir konuya müdahil olabileceğini düşünmek bile mümkün değil. Bugüne kadar gazetelerde yayımlanan telefon görüşmelerine ilişkin tutanaklara baktığınız ve bu tutanakların çıkış kaynağını dikkate aldığınızda, ben yine adını söylemek ve doğrudan suçlama yöneltmek istemiyorum, ama durumdan vazife çıkarması gereken bir tek kurum kalıyor. Burada bir nokta daha var. Benim yaptığım telefon görüşmesi kayda alınmış; deşifre edilmiş; deşifre edildikten sonra Türkçeye çevrilmiş. Doğru bir tercüme yapılmış. Demek ki Büyükelçiliklerin, yabancı misyonların telefonlarının dinlenmesi son derece açık bir suçtur. İki devlet arasındaki ilişkileri ciddi anlamda ilgilendiren bir konudur. Dolayısıyla bu arkadaşlar beni dinlerken boyları ve hadlerini de aşarak bir büyükelçiliğin telefonlarını dinleme cüretini göstermişlerdir. İyi de böyle bir mahkeme kararı yoksa kişilik haklarımızı kim koruyacak? Özel yaşama böylesine pervasızca ve yasadışı olarak nasıl müdahale edilebilir? ÇİTLİOĞLU Devletin bunu artık hafife alma gibi bir lüksü yoktur. Ben yurtdışında görev yaptım. Londra’da altı buçuk yıl çalıştım. Diplomatik görev gereği elbette birtakım dostluk ilişkileri oluşturuyorsunuz. Ben Bahçeşehir Üniversitesi’nin stratejik araştırmalar merkezinin başkanlığını yürütüyorum. Ben elbette yabancı misyonlarla temas edeceğim, elbette onlarla görüş alışverişinde bulunacağım. Benim İsrail Büyükelçiliği’yle konuşmam, Şaron’a geçmiş olsun dileklerimi iletmemde yadırganacak, ayıplanacak ya da suçlanacak bir taraf olduğu kanısında değilim. Burada daha önemli bir konu var. Benim ilişkide olduğum her telefon benim telefonum üzerinden dinlenmiştir. Benim devlet kademelerinde halen görevlerini ifa etmekte olan kişilerle sık telefon görüşmelerim oluyor. Demek ki gelirsem, ben güvenliğimi kimin sağlayacağını ciddi olarak düşünmeye başlarım. Bir süre önce Sayın Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Genelkurmay’ın telefonlarının da dinlendiğini söylemişti. Bir ülkenin genelkurmay başkanı kendi telefonlarının da dinlendiğinden söz edebiliyorsa haberleşme özgürlüğünden, bireysel hak ve özgürlüklerden söz etme hakkına sahip değiliz. Bakın, bu SMS mesajlarının hangi GSM operatöründen, kim tarafından gönderildiğini tespit etmek bugünkü teknolojiyle son derece kolaydır. Sayın Büyükanıt’la ilgili internette dolaşan karalama kampanyası iki yıldır sürüyor. Bunları da bugünkü teknolojiyle bulmak son derece kolaydır. O zaman devletin ilk görevi kendisine düşeni derhal yerine getirmektir. Bakın, bu devletin en büyük ayıplarından bir tanesidir. Ama bugüne kadar bunları ortaya çıkarmak için bir şey yapılmamıştır. Hep unutturma ve zamana yayma politikası izlenmiştir. Türkiye, vatandaşlarına karşı görevlerini yerine getirme iradesine sahip bir devletse o zaman ister kamu görevlisi, isterse de kamu görevlileriyle ilişki içinde olan birtakım kişiler olsun, devletin bunları bir an önce bulup yargıya teslim etmesi lazımdır. ‘ Hükümetin bazı tarikatlarla yakınlığını dikkate alırsak kendine yönelik bir tartışmayı ve çekirdek tabanıyla arasında bir ayrışmayı göze alamamıştır. Dolayısıyla Büyükanıt olayındaki duruşunu tercih etmiştir. ’ ‘ Arkadaşlar benim telefonumu dinlerken boyları ve hadlerini de aşarak İsrail Büyükelçiliği’nin telefonlarını dinleme cüretini göstermişlerdir. ’ Erdoğan rol çalmaya çok meraklı Bir de ortada bir Cüneyd Zapsu olayı var. Başbakan danışmanı olduğu söyleniyor ve bu danışman sıfatıyla sürekli yabancı büyükelçilerle görüş alışverişinde bulunuyor. Yurtdışında Başbakan adına temaslarda bulunuyor. Bu da açık ve seçik olarak Dışişleri Bakanlığı’nda rahatsızlık yaratıyor. Bu kişi kazandığı bu ciddi gücü nereden alıyor olabilir, sizce? ÇİTLİOĞLU Bir kere Cüneyd Zapsu Başbakanlık Danışmanı değil. Zapsu AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın danışmanı. Arada çok büyük fark var. Ayrıca da AKP MKYK üyesi. Dolayısıyla resmi bir sıfatı yoktur. Hal böyle olunca da Başbakan tarafından görevlendirilemez. Bu temasları ancak özel olarak yapabilir. Bu tür temasları Başbakan adına değil, bir siyasi parti lideri adına yapmış olması ve o şekilde kabul edilmesi gerekir. O siyasi partinin lideri aynı zamanda Başbakan sıfatına sahip olan bir kişidir. Emrinde çalışan bir Dışişleri Bakanı ve bakanlığı var. Bu Başbakan, Dışişleri Bakanı ve bakanlığı varken hiçbir resmi sıfatı olmayan bir kişinin temaslarına niçin ihtiyaç duyar sorusunun yanıtını aramamız gerekir. Peki, buna neden ihtiyaç duyuyor sizce? ÇİTLİOĞLU Bu tür temasları yapmakla görevli ve yükümlü bir bakanlık bypass ediliyorsa o zaman Başbakan’ın ya Dışişleri Bakanlığı’na yeterli güveni yoktur, ya Dışişleri Bakanlığı mensuplarının görevlerini ifa etmekte yeterli beceriye ve liyakata sahip olmadıklarını düşünmektedir, dolayısıyla bakanlık dışında bir temas kanalı açma ihtiyacı hissetmektedir. O zaman da Sayın Başbakan’ın herhalde ilk fırsatta Dışişleri Bakanlığı’nın yapabilme becerisine sahip olmadığı konularla ilgili, ‘‘Ben bu konuda ehliyetine güvendiğim birisini görevlendirdim’’ diye açıklama yapması gerekir. Kaldı ki buradaki trajikomik olay bununla da sınırlı kalmıyor. Sayın Başbakan’ın rol çalma konusunda garip bir merakı var. Son günlerde Dışişleri Bakanlığı’nın oynaması gereken tüm rollerin elinden alındığına tanık oluyoruz. Bir de hep birbiriyle çelişen açıklamalar yapıyor. Sayın Ahmet Davutoğlu’nu Suriye’ye gönderdiği zaman Halit Meşal’le görüşme yapıldığı basına yansıdığında, önce Dışişleri Bakanı böyle bir görüşmenin olmadığını basına açıkladı. Ama aradan üç gün geçtikten sonra Başbakan, ‘‘Evet doğrudur. Sayın Davutoğlu Halit Meşal’le görüşmüştür’’ dedi. Şimdiye kadar Türkiye’de ya da dünyada bir Dışişleri Bakanı’nın açıklamasının Başbakan tarafından yalanlandığı duyuldu mu? ÇİTLİOĞLU Ben böyle bir olaya ilk kez tanık oluyorum. O zaman Türkiye’nin bin yıllık devlet geleneği nerede kaldı? Birilerinin bunun cevabını vermesi gerekir. Zapsu bir gün içinde dört büyükelçiyle görüştüğü zaman Başbakan’ın buna ilk tepkisi bu görüşmelerin kişisel olduğu biçimindeydi. Bunun böyle olmadığı Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan’ın bunları basından izledikleri biçiminde son derece zarif açıklamasıyla anlaşıldı. Gözler bakana çevrildiğinde o,‘‘Namık Bey bakanlığımız adına açıklamayı yapmıştır’’ diyerek kendisinin de bilgisi olmadığı ve bu durumdan hoşnut kalmadığını bir anlamda açıklamış oldu. Aradan birkaç gün geçti. Başbakan bu defa görüşmelerin kişisel değil, kendi isteği üzerine yapıldığını söyledi. Bunun hangisine inanacağız? Bu kadar akıl savrulması içinde Türkiye’de yaşamak gerçekten zor bir hale geldi. Bunu üzülerek söylemek zorundayım. Devlet gelenekleri ve devlet ciddiyeti ne yazık ki tahrip oldu. ‘ Zapsu Başbakan’ın değil, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın danışmanı. Arada çok büyük fark var. Ayrıca da AKP MKYK üyesi. Dolayısıyla resmi bir sıfatı yoktur. ’ CUMHURİYET 12 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle