27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 AĞUSTOS 2006 SALI 2 Bir zamanlar yani 1920’de İngiliz ve Fransız hükümetleri harita üzerinden Ortadoğu’yu parçalanmışlardı. Beş yüz yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarında Irak, Suriye, Ürdün adlı yeni devletler ortaya çıkmıştı. Ama hepsi de İngiliz ve Fransız sömürgeleriydi. Zamanla bağımsızlıklarını kazananlar da, yine büyük emperyalist devletlere yarı bağımlı gibiydiler. Osmanlı, Ortadoğu’yu Bağdat, Basra, Şam, Beyrut, Halep adlı illeri yüzyıllarca yönetmişti. Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilmiş çıkan Osmanlı’nın toprakları, anlayışsız, daha da çok kendi çıkarlarını düşünen Batılı politikacıların elinde paramparça edildi. Daha doğrusu acemice paylaşıldı. O gün bugün, bu topraklarda gerçek bir huzur, sürekli bir barış yaşanmadı. Hele İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İsrail devleti de kurulunca, işler daha da kördüğümleşti.. ??? İsrail, avuç içi kadar bir toprak!.. Ama dünyanın dört bir yerinden akın OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL akın Yahudiler geldi. Hemen hepsi, belirli öğrenimlerden geçmiş bir halk! Yeni ülkelerine canla başla sarıldılar. Kısa zamanda önemli aşamalardan geçtiler. İsrail adlı bir devleti dünyaya tanıttılar, benimsettiler... Bu arada kendilerine karşı çıkan Arap ülkelerini de savaşlarla sindirdiler... Dünya sermayesi, örgütlenmiş Yahudi gücü, ayrıca da ABD’nin her açıdan yardımı, daha da çok Nazi Almanyası’nın Yahudi azınlığa uyguladığı dehşet verici kıyımlar, bu yeni devletin tüm dünyaca iyi niyetle karşılanmasını sağlamıştı. ‘‘Hitler altı milyon Yahudiyi yok etmiş; bu insanların da yaşama, devlet kurma hakkı yok muydu?’’ Ama Filistin’in gerçek sahibi Arapların da hakkı vardı elbette! Ne yapsalar, etseler tarihsel, dinsel açılardan, aşağı yukarı aynı kaynaktan ge Ortadoğu’da Yeni Bir Harita len iki halk, iki toplum bir türlü anlaşamadı. Neredeyse yüz yıldır süren kavga, ölüm, savaş... ??? İsrail bugün Filistin’de, Lübnan’da acımasız bir savaşı sürdürüyor. Hem de Amerika’nın korumacılığında, desteğinde!.. Bush’lar Rice’lar, Yahudi zulmünün baş savunucuları... Sanki Araplar durup dururken İsrail’e saldırmış! İki askerin kaybı Beyrut gibi bir kentin, Lübnan topraklarının yerle bir edilmesi için bahane olabilir mi? Şimdi yeni bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Ortadoğu’nun yeniden biçimlendirilmesi! Yeni topluluklar, yeni devletler kurulması! Hepsi de, Bush’ların Rice’ların egemenliğinde!.. ??? Haritalarda çizdiler bile yeni devletlerle yeni Ortadoğu!.. Bu konuda en çok uyanık olması, en çok dikkatli davranması gereken ülkelerin başında Türkiye gelmiyor mu? Sınırlarını, öz varlığını korumak hakkı bile tanınmayan Türkiye, dostunu düşmanını hâlâ anlayamadı mı? Y oksulluk ‘Kader’ Değildir!.. Doç. Dr. Ferlal ÖRS Celal Bayar Üniversitesi Öğretim Üyesi ugün dünyamızda, yeterince beslenemeyen, temel sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanamayan bir milyarı aşkın yoksul insan bulunmaktadır. Yoksulluk, evrensel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Yoksulluk, tek bir nedene bağlanamayacak kadar karmaşık ve çok etmenli bir süreçtir. Bu nedenle yoksulluğu ekonomik, toplumsal ve siyasal değişkenlerle açıklamak doğru olacaktır. Özellikle son otuz yıllık süreçte, siyaset ve ekonomide hızlı değişimler ve dönüşümler yaşanmaktadır. Ulus devletler hızla parçalanarak sosyal devlet ve kamusal alan hızla yok olma noktasına gitmekte, yerine yurttaşların müşteri olarak görüldüğü; eğitim, sağlık gibi temel toplum hizmetlerinin özelleştirildiği düzenlemeler getirilmektedir. Uygula PENCERE Kadının Adı... Duygu Asena’yı yitirdik.. Aydınlık bir yüz.. Gülen gözler.. Ve ‘Kadının Adı’nı koymak yolunda tüketilen bir ömür... Asena kimi değerli arkadaşlarıyla birlikte, çalıştığı gazeteden kapı dışarı edilince tümüne haber yollamıştık: Cumhuriyet’in kapısı açık!.. Bir süre birlikte çalıştık; gazetemizde hatırası güzeldir. ? Medya, Asena’nın ölüm haberine layık olduğu yeri verdi, ilgiyi gösterdi; ama, her zamanki gibi olayın magazin yanı ağır bastı... Oysa ‘Kadının Adı’nı koymak isteyen gazeteciyazarın bu yolda çok önemli bir işlevi vardı... Peki, Duygu kadının adını koyabildi mi?.. ? Feminizm, Aydınlanma Devrimi ile uç vermiş bir fikir ve eylemdir; kadın haklarını ve kadınerkek eşitliğini savunur... 1791’de ‘Yurttaş Kadın Hakları Bildirisi’ yayımlandı; 1848’de hareket yükseldi, 1849’da ilk kez bir kadın seçimlerde adaylığını koydu... Fransa’da oy verme ve seçilme hakkı kadınlara ancak 1944’te tanındı... İngiltere’de 1928’de... Ya Türkiye’de?.. 1934’te!.. Kadın erkek eşitliği, büyük ölçüde, 1926 tarihli ‘Yurttaşlar Yasası’ (Medeni Kanun) ile Türkiye’de benimsenmiştir... Atatürk devrimleri kadın özgürlüğünü yukarıdan aşağıya tanımıştır; ama, bir hakkın tanınması başka, toplum yaşayışında birey tarafından benimsenmesi başka!.. ? Duygu Asena’nın işlevi bu kapsamda değer kazanıyor... 1987’de çıkan ‘‘Kadının Adı Yok’’ kitabı bir yıl içinde 40 baskı yaptı, 520 bin satışla rekor kırdı... Kadın toplumda eziliyordu, ikinci sınıf yaratıktı, hele Anadolu’nun kimi yörelerinde tam bir köleydi... Asena 2003 yılında ‘‘Aşk Gidiyorum Demez’’ adlı kitabıyla ilişkin röportajında şöyle diyor: ‘‘ Ben şu anda ‘bu erkeklerin suçu, erkekler böyledir’den biraz saptım. Light feminist oldum sanırım. Çünkü toplumu daha çok suçluyorum.’’ (Vatan, 31 Temmuz 2006) Demek ki Duygu Asena 2003 yılında da ‘‘Kadının Adı’’nı koymaya çalışıyordu... Yürekten alkışlanacak bir çaba bu; içtenliğin uzun soluklu bir savaşımının dışavurumu... Duygu Asena medyadaki yaşamında bir çekim odağı gibiydi, dostlukların örgüsünde ve sevgilerin yoğunlaşmasında kişiliğinin işlevi büyüktü... Trajik sonu, acısını katmerleştirdi... ? 1987’de Duygu ‘‘Kadının Adı Yok’’ diyordu... 1987’ye göre 2006 Türkiyesi’nde kadın daha beter köle... Tesettür iktidara tırmandı... Hükümete oturdu... Tesettürün egemenleştiği yerde kadın özgürlüğü nafiledir... Töre cinayetlerinden geçilmiyor... Kadın AKP iktidarının felsefesinde ve siyasetinde ikinci sınıf bir yaratık... Kadının adı dün yoktu... Bugün var mı?.. Dinci gazetelerde dün, yaşama gözlerini yuman Duygu Asena’nın haberi ya yok, ya da ara ki bulasın türünden... ? Bu medya Sevgili Asena’ya layık olmak istiyorsa, Duygu’nun davasına sahip çıkmalı!.. Kadının tensel, ruhsal, bireysel, sosyal, cinsel, siyasal, ekonomik özgürlüğü bir bütündür... Kadın erkek gibi ne kadar insanlaşırsa o oranda özgürleşir... Duygu bütün ömrünü kadının özgürlüğüne adadı; bu erkeklerin de özgürlüğüdür... Duygu Asena’ya layık olmak istiyorsak, yürüyeceğimiz tek yol var!.. B nan neoliberal politikalar, ekonomileri kırılgan hale getirerek, bunalımlara ve krizlere her an açık ekonomik sistemler yaratmaktadır. Türkiye’de özellikle serbest piyasa ekonomisine geçilen 1980’lerden itibaren ve 2001 krizinden sonra hız kazanan bir yoksullaşma süreci yaşanmıştır. DİE rakamlarına göre, 2004 yılında Türkiye’de 909 bin kişi açlık sınırının; 17 milyon 991 bin kişi ise yoksulluk sınırının altındadır. Küresel kuruluşların temel yoksullukla mücadele stratejisi, ağırlıklı olarak ekonomik büyüme üzerine odaklanmıştır. Bu stratejiye göre, neoliberal politikaların uygulanması ve devlet müdahalelerinin ortadan kaldırılmasıyla sağlanacak hızlı büyüme sayesinde yoksulluk kendiliğinden ortadan kalkacaktır. ? Arkası Sa. 8, Sü. 1’de CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle