25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 TEMMUZ 2006 PERŞEMBE 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Güçlü dinsel inançlara sahip bir kişinin cumhurbaşkanı olmasının engellenmemesi gerektiğini söyledi İsrail Ne Yapmak İstiyor? PARİS Filistin İsrail anlaşmazlığı bir kez daha çıkmaza girmiş bulunuyor. Bir yandan çıkmaz koyulaşırken, öte yandan Mısır, Fransa ve Türkiye aracılığıyla gayriresmi olarak müzakereler de sürüyor. Görünüşe göre her şey Filistinli militanların (İsrail açısından baktığınızda bunlara terörist deniyor), İsrail ordusunda görev yapan, aynı zamanda Fransız uyrukluğuna da sahip olan Gilad Şalit’i kaçırmasıyla başladı. 25 Haziran gecesi meydana gelen bu olay üzerine İsrail ordusu, kaçırılan subayını kurtarmak üzere büyük bir operasyon başlattı. Amaç baştan açıklanmıştı, işgal söz konusu değildi, yalnızca kaçırılmış olan subayın kurtarılması hedeflenmekteydi. Ancak saldırının şekli, resmi açıklamayla çelişmekteydi. İsrail ordusu elektrik santrallarını, sivil hedefleri de bombalamaktaydı. Şu anda, Gazze Şeridi’nde yaşam durmuş durumda, elektrik ve su eksikliği, buradaki insanlar için yaşamsal bir tehlike oluşturmakta... Zaten, bu bölgeye uygulanan ambargo yüzünden, Filistinlilerin yaşamı son derecede güçleşmişti. Ne var ki İsrail başarılı bir manevra ile dünya kamuoyunun dikkatlerini, Filistin’deki yaşamın gerçeklerinden uzak tutabiliyor ve Hamas’ın fanatik tavırları üzerine odaklandırabiliyordu. ??? Son olaylar durumun değişmesine neden oldu. Artık kimse İsrail’in operasyonunun resmi amacına, yani Şalid’i kurtarma hedefine inanmamaktadır. Nitekim Haaretz gazetesi de aynı görüşü ileri sürmekte, operasyonun amacını aştığını, kaçırma olayının Ehud Olmert Hükümeti tarafından, Hamas’ı ortadan kaldırmak amacıyla kullanıldığını vurgulamaktadır. Olayın dikkat çeken yönü, bu kez eleştirinin, dışardan değil, bizzat İsrail kamuoyundan gelmesidir. Artık İsrail kamuoyu da anlamıştır ki, bu tür sertlik politikalarıyla bir yere varmak mümkün değildir. Nitekim son kamuoyu yoklamaları, bu ülkedeki insanların yüzde 58’inin çözümün müzakereler yoluyla sağlanacağına inandığını göstermektedir. Görüşme, ama kiminle görüşme?... Bu sorunun yanıtı açıktır: Filistin halkını kim temsil ediyorsa onunla... Nitekim önceki gün, Fransız LCI televizyonuna demeç veren Filistin Temsilcisi Leyla Şahid; Hamas benim de tercihim değil, ama Filistinlileri demokratik olarak temsil eden de o, diyordu. Bu görüş dünya kamuoyunda da gittikçe ağırlık kazanmaktadır. Ne var ki İsrail ve de destekçisi Bush Yönetimi, bu gerçeği bir türlü kabul etmek istemiyorlar. ??? İsrail’in amacı, ne olursa olsun, fırsattan istifade, Hamas’ı tasfiye etmek ve kendine uygun bulduğu bir kurum ile görüşmeleri sürdürmek. Ancak buradaki sorun şu: Şu anda Hamas’ı dışlayarak, İsrail ile tek başına görüşmelere başlayacak hiçbir kişi ve kuruluşun temsil niteliği olmayacak ve olsa bile ‘‘işbirlikçi’’ olarak nitelenecektir. Böyle bir tutum ise Hamas’ın sertlik yanlılarını daha da güçlendirecek, işler bugün olduğundan da daha kötü bir duruma gelecektir. Bunu engellemenin tek yolu, temsil niteliği olan Filistin kuruluşları Hamas ve El Fetih ikilisi ile birlikte görüşmelere başlamaktır. Zaten Hamas El Fetih Anlaşması, Mahmud Abbas’ın vardığı mutabakatı dışlamamakta, müzakere yöntemini onaylayarak, bir anlamda İsrail’in varlığını, zımni olarak da olsa kabul etmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, İsrail kamuoyunun çoğunluğu ile basının önemli bir bölümü böyle bir çözüme hazırdır. Bütün mesele, bu yönde Olmert üzerindeki baskıyı arttırmaktır. Tabii en etkili baskının da Bush Yönetimi’nden gelecek telkinler olduğu açıktır; acaba Bush ve yardımcıları bu yolu tutabilecekler midir? Türkiye, son anlaşmazlıkta, dolaylı müzakerelere aracılık eden ülkelerden biri. Türkiye’nin bu yolda, abartılı olmamak kaydıyla, bir rolü olabilir. Keşke AKP iktidarı, Hamas’ın sertlik yanlısı kanadından olan ve son olayların gelişmesinde sorumluluk taşıyan Meşal gibi kişilerine, geçmişte yakın davranan bir tavır sergilemeseydi... Erdoğan’ın Köşk planı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimini değerlendirdi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hiç kimsenin ‘‘güçlü dinsel inançları’’ bulunduğu gerekçesiyle cumhurbaşkanı olmasının engellenmemesi gerektiğini belirterek ‘‘Dindar bir kişinin siyasetçi olma hakkı yok mu?’’ diye konuştu. Reuters Haber Ajansı’na bir demeç veren Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin soruları yanıtladı. Cumhurbaşkanlığı konusunda, güçlü dinsel inançları bulunduğu gerekçesiyle hiç kimsenin cumhurbaşkanı olmasının engellenmemesi gerektiğini dile getiren Erdoğan, cumhurbaşkanlığına aday olup olmayacağına ilişkin bilgi vermedi. Erdo ? Cumhurbaşkanı adayının tüm ülkeyi bağrına basabilecek, ayrımcılığa izin vermeyecek ve AKP’nin onayladığı bir aday olması gerektiğini söyleyen Erdoğan, Türkiye’nin, eşi türbanlı bir cumhurbaşkanına hazır olup olmadığı sorusunu ‘‘Bunu halka sormamız gerekir’’ diye yanıtladı. ğan, partisinin parlamentoda çoğunluğa sahip olmasının, tercih edilen adayı seçme hakkı tanıdığını, buna karşın tercihleri üzerinde en geniş desteği sağlamak amacıyla fikir alışverişinde bulunacaklarını söyledi. Cumhurbaşkanı adayının tüm ülkeyi bağrına basabilecek, ayrımcılığa izin vermeyecek ve AKP tarafından onaylanmış bir aday olması gerektiğini belirten Erdoğan, kendisinin cumhurbaşkanlığı konusundaki düşüncesinin sorulması üzerine, ‘‘Bu, şu an için gündemde değil’’ dedi. Erdoğan, Türkiye’nin, eşinin başı örtülü bir cumhurbaşkanına hazır olup olmadığı sorusunu ise ‘‘Bunu halka sormamız gerekir’’ diye yanıtladı. AKP’nin, 2002 seçimlerinden önce, dinsel geçmişiyle ilgili sakladığı bir şey bulunmadığını ifade eden Erdoğan, ‘‘Seçimlerde eşlerimizin başları örtülü göründük. Halkımız bunu bilerek bize oy verdi. Dindar bir kişinin siyasetçi olma hakkı yok mu? Herkesin istediğini giyebildiği bir dönemde, dindar bir kişiye ‘Hayır, bunu giyemezsin’ demek, din özgürlüğüne ve vicdana aykırıdır’’ diye konuştu. Erdoğan, Kıbrıs’a ilişkin bir soru üzerine, Türkiye’nin liman ve havaalanlarının Rumlara açılmasının, Kıbrıslı Türklere yönelik ekonomik izolasyon kaldırılmadığı sürece mümkün olmadığı düşüncesine bağlı olduğunu bildirdi. Erdoğan, AB’den bir yetkilinin, ‘‘Türkiye’nin AB yolculuğunun raydan çıkabileceği’’ biçimindeki uyarısını ‘‘Hiçbir makinist, yolculuğuna kaza yapmak amacıyla çıkmaz’’ diye değerlendirdi. ANTALYA LİMANI’NIN SATIŞI İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN Baykal gündeme getirdi TMSF’den yasadışı ihale ? ÖİB’nin sattığı Antalya Limanı, TMSF’nin eline geçti. Satış, Danıştay kararıyla iptal edildi, fakat TMSF yargı kararına karşın liman için ihale açıyor. GÜRSU KUNT / MURAT KIŞLALI Yüce Divan tartışması ? Uzmanlar, Erdoğan’ın seçilmesi durumunda, cumhurbaşkanlığı görevi sırasında yargılanamayacağı görüşünde birleşiyorlar. Ancak görev süresi sona erince yargılamasının söz konusu olabileceğini de dile getiriyorlar. AYŞE SAYIN ANTALYA/ANKARA Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), sahibi olmadığı yargı kararıyla kesinleşmesine karşın, Antalya Limanı’nı 27 Temmuz 2006’da ihaleye çıkarıyor. 74 milyon dolara satışa çıkarılan liman ihalesinden, fiyatı yüksek buldukları gerekçesiyle, Antalyalı işadamları çekilse de İsrailli işadamı Sami Ofer talipliler arasında yer alıyor. Ofer, ihaleye Antalyalı işadamı Hasan Akıncıoğlu’yla birlikte katılacak. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB), Denizcilik İşletmeleri AŞ’ye ait Antalya Limanı’nı, 15 Temmuz 1998 tarihli Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) kararıyla 29 milyon dolara Ortadoğu Yatırım ve Finansman AŞ’ye sattı. Şirket, daha sonra bağlı bulunduğu grup nedeniyle TMSF’nin eline geçti. Satış süreci ise sonraki faaliyetlerden ayrı olarak Limanİş tarafından yargıya götürüldü. Danıştay 13. Dairesi, söz konusu satışta hukuka uyarlılık bulunmadığını bildirdi. Limanİş bu kararla TMSF’ye ihtar çekerek ihalenin yapılmamasını istedi. TMSF, ilk ihaleyi erteledi ancak ihaleyi iptal etmeyerek yeni tarihi 27 Temmuz olarak belirledi. Limanİş Sendikası da TMSF’nin kendisine ait olmayan Antalya Limanı ihalesinin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Danıştay’a başvurdu. namikzafer@yahoo.com Antalyalı işadamları ihaleye katılmıyor Limanİş Danıştay’a başvururken Ofer dışında limanın diğer taliplileri arasında AS Çimento, Merdaş Şirketi ve Başaran Tersanesi de yer alıyor. Antalya Ticaret ve Sanayi Odası öncülüğünde liman ihalesi için bir araya gelen Antalyalı işadamları ise birinci ihaleyi izleme, satışın gerçekleşmemesi durumunda ikinci ihaleye katılma kararı aldı. İstanbul, Marmara, Ege, Akdeniz, Karadeniz Bölgeleri Deniz Ticaret Odaları Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan, Antalya Limanı’nın, kruvazör taşımacılığına odaklanması gerektiğini belirterek liman için bir gelecek planlaması yapılması gerektiğini vurguladı. Antalya Deniz Ticaret Odası Meclis Başkanı Hüseyin Seymen de ‘‘Eğer Antalya Limanı 74 milyon dolar ederse, bu para ancak kruvazörle çıkarılabilir. Çünkü kruvazör denizciliğin ekmekli kadayıfı’’ dedi. Satışa yargı engeli Danıştay, Mersin Limanı’nın satışıyla iligili sürecin usule uygun olmadığı kararını vererek yürütmeyi durdurdu ABİDİN YAĞMUR ANKARA CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Başbakan Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda başbakanlığı dönemindeki eylemleri nedeniyle Yüce Divan’da yargılanabileceği görüşüne, anayasa hukukçuları destek vermedi. Uzmanlar, Erdoğan’ın seçilmesi durumunda, cumhurbaşkanlığı görevi sırasında yargılanamayacağı görüşünde birleşmelerine karşın görev süresi sona erince yargılamasının söz konusu olabileceğini söylediler. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ise Baykal’ın çıkışının, Erdoğan’ı Çankaya’ya taşımaya zemin hazırlamaktan öteye gitmeyeceğini savundu. Baykal’ın Erdoğan’ın Çankaya Köşkü’ne çıksa da anayasada açık bir hüküm olmadığı için Meclis tarafından uygun görülmesi durumunda başbakanlığı dönemine ilişkin suçlar nedeniyle Yüce Divan’da yargılanabileceğini belirterek ‘‘O zaman cumhurbaşkanı sabah Anayasa Mahkemesi’nde yargılanıp akşam Çankaya Köşkü’nde resepsiyon mu verecek? Bunu anayasacılar tartışsın’’ sözlerinin yankıları sürüyor. ‘Siyasi açıdan mümkün değil’ Cumhuriyet’in görüşüne başvurduğu anayasa hukukçularından Prof. Dr. Zafer Üskül, konuyu siyasi ve hukuki yönden değerlendirmek gerektiğini belirtti. Üskül, Meclis’in seçtiği cumhurbaşkanını görev süresi sona ermeden Yüce Divan’a sevk etmesinin siyasi açıdan mümkün olmadığını savundu. Prof. Dr. Zafer Üskül, ‘‘Anayasada açık bir hüküm yok. Cumhurbaşkanı görev süresi boyunca sorumsuz ve suç işlemeyeceği varsayılan bir kişi olduğuna göre, daha önce işlediği suç dolayısıyla görev süresi sonuna kadar beklenebilir. Çünkü eğer daha önce suç da işlemişse insanların adalet duygusu zedelenebilir” diye konuştu. asirmen?cumhuriyet.com.tr VAKİT YAZARI YARGILANIYOR MERSİN Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Mersin Limanı’nın özelleştirilmesinde ‘‘yürütmeyi durdurma’’ kararı aldı. Usule ilişkin alınan kararın ardından 13. Daire’ye gönderilen dosyada bu kez özelleştirme programının esası görüşülecek. Mersin Limanı’nın özelleştirilmesi, 13. Daire’nin vereceği kararla netlik kazanacak. Kararın aksi bir yargı kara rı çıkmadığı sürece özelleştirme sürecinin durdurulmasını öngördüğünü belirten Limanİş Şube Başkanı Recep Özbey, ‘‘Bu karar, özelleştirme sürecinin gidişatını ilgilendiriyor. Uygulanan yöntemde yanlışlık olduğunu ve bu yöntemin iptal edilmesini söylüyor. Ancak bizim asıl beklediğimiz, esasa ilişkin kararın çıkması’’ dedi. Kararın esasa ilişkin kararı da etkileyeceğini savunan Özbey, ‘‘Liman işçileri olarak uzun süredir beklediğimiz ‘özelleş tirmenin iptali’ kararının çıkacağını umuyoruz. Bu yönde, dünden daha umutluyuz’’ diye konuştu. Mersin Limanı’nın kamuda kalması halinde verimliliğinin arttırılması gerektiğini vurgulayan Özbey, ‘‘Biz ‘özelleştirmeye hayır’ derken, diğer taraftan ‘hantallaşmaya da hayır’ diyoruz. Liman işçileri olarak verimlilikten yanayız. Limanın değerini biliyoruz. Ayakta durması için fedakârlıksa her türlü fedakârlığı yapmaya hazırız’’ dedi. Generallerin davası yeniden başladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Vakit gazetesinde Asım Yenihaber imzasıyla yayımlanan ‘‘Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke’’ başlıklı yazısında kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla 312 generalin gazete ve takma ismi kullanan eski RTÜK üyesi Mehmet Doğan aleyhine açtığı manevi tazminat davası, Yargıtay’ın bozma kararının ardından yeniden görülmeye başlandı. Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki davanın dünkü duruşmasına generallerin avukatı Bilgin Yazıcıoğlu ile Vakit gazetesi sahibi davalı Nuri Aykon’un avukatı Hacı Ali Özhan ve Mehmet Doğan’ın avukatı Atilla Metin katıldı. Avukat Yazıcıoğlu, davalı eski RTÜK üyesi Mehmet Doğan’ın, yazılarında takma isim olarak Asım Yenihaber adını kullandığını belirterek, bu iddialarına ilişkin belge, fotokopi ve aylık edebiyat dergisi Hece’nin özel bir sayısını mahkemeye delil olarak sundu. Davalıların avukatları da, Yazıcıoğlu’nun sunduğu delilleri incelemek üzere süre istedi. Yargıç Ender Arıkan, davalı avukatlarına delilleri inceleyerek beyanda bulunmaları için süre tanınmasına karar verdi. Arıkan, Yargıtay’ın bozma ilamı konusunda ise dosyadaki eksikliklerin tamamlanmasının ardından karar verileceğini belirterek duruşmayı erteledi. CHP’li Orhan Sür, ÖİB yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunacak ‘Önce dosyaları Meclis’e getirin’ Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Baykal’ın varsayımlara göre değerlendirme yapmak yerine, öncelikle Erdoğan’la ilgili Yüce Divan’lık dosyaları Meclis gündemine taşıması gerektiğini söyledi. Kaboğlu, ‘‘Meclis gündemine getirdiğinde, sonuç alır, almaz; bu önemli değil. Ama öncelikle dosyaları ortaya koymalı. Aksi takdirde 3 Kasım seçimlerinin öncesindeki gelişmeler nasıl Erdoğan’ı başbakanlığa taşıdıysa, Baykal’ın çıkışı da bu kez Çankaya’ya çıkışına zemin hazırlar’’ dedi. TEKEL ’e 10 trilyonluk fatura TÜREY KÖSE ANKARA TBMM KİT Komisyonu üyelerinden, CHP Balıkesir Milletvekili Orhan Sür, TEKEL Alkollü İçkiler AŞ’nin özelleştirmesi sürecinde devir tarihinin uzatılmasıyla TEKEL ’in 10.6 trilyon lira KDV ödemek zorunda bırakıldığına dikkat çekti. Sür, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı. CHP’li Sür, ‘‘TEKEL ’e KDV kazığı’’nı bir soru önergesiyle TBMM gündemine taşıdı. Sür, olayla ilgili şu bilgileri verdi: ‘‘TEKEL ’e ait Alkollü İçkiler Sanayi ve Ticaret AŞ’nin satışıyla ilgili çeşitli konularda usulsüzlük iddiaları ortaya çıkmış ve KİT Komisyonu da bu konuların araştırılmasını istemişti. Maliye Bakanlığı hesap uzmanı Hayrettin Turan imzalı raporda da görüleceği gibi Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın bazı uygulamala ? TEKEL Alkollü İçkiler AŞ’nin özelleştirmesi sürecinde devir tarihinin uzatılmasıyla TEKEL’in 10.6 trilyon lira fazladan KDV ödemek zorunda bırakıldığına dikkat çeken CHP’li Sür, kamunun bilerek zarara uğratıldığını belirtti. rının anlaşılması mümkün değildir. Hisse satış sözleşmesi imzalanması için verilen yasal 60 günlük sürenin son günü Mey İçki Sanayi ve Ticaret AŞ, 24 Şubat 2004 tarihine kadar süre uzatımı istemiştir. Satış sözleşmesine göre, 25 Şubat 2004 tarihine kadar sözleşme yapılması halinde, TEKEL hem Ocak 2004 hem de 27 Şubat 2004 tarihine kadar tahsil ettiği KDV’yi ödemek zorunda kalmayacaktı. Devir sözleşmesi 27 Şubat 2004 tarihinde gerçekleştiği için TEKEL, Ocak 2004’te ödenmesi gereken KDV ödemesini kendisi yapmıştır. KDV’nin 25 Şubat günü ödenmesi gerekiyordu. Firma, 20 Şubat’ta 4 gün süre istedi, ancak ÖİB alıcı şirketin bile istemediği bir süre uzatımıyla 27 Şubat’a kadar süre verdi.’’ Unakıtan’ın savunması Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, ÖİB’nin şirketin istediğinden daha fazla süre uzatımı vermesi nedeniyle ilgili soruyu yanıtlarken ilgili yönetmelikteki ‘‘İdarece uygun görülmesi halinde bir defaya mahsus olmak üzere ek süre uzatımı verilebilir’’ düzenlemesini aktarmakla yetindi. Unakıtan, TEKEL’in ödemek zorunda kaldığı KDV ile ilgili soruya, ‘‘Ocak 2004 ayında yapılan alkollü içki satışlarından elde edilen hasılat nedeniyle müşterilerden tahsil edilip beyan ve ödeme tarihi olan 26 Şubat 2004 tarihinde vergi dairesine intikal ettirilen KDV tutarı 20 trilyon 623 milyar 89 mil yon liradır’’ yanıtını verdi. Sür’ün ‘‘Şartnameler idare tarafından düzenlendiğine göre, kamunun zarara gireceğini bilmelerine ve alıcı şirketin bile istemediği bir süre uzatımı vererek kamuyu zarara uğratan yöneticiler hakkında işlem yapılmış mıdır’’ sorusuna da Unakıtan, ‘‘Alkollü İçkiler Sanayi ve Ticaret AŞ’nin özelleştirilme işlemleri 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun hükümlerine uygun, şeffaf olarak yapılan ihale sonucu gerçekleştirilmiş olup bir kamu zararı söz konusu olmadığından ilgililer hakkında bir işlem yapılmasına gerek duyulmamıştır’’ karşılığını verdi. Unakıtan’ın daha önce KİT Komisyonu’nda yöneltilen bir soruya verdiği yazılı yanıtta, bu olayla ilgili olarak ‘‘vergisel yükümlülüğün gereği’’ dediğini aktaran Sür, ‘‘Bunlar Yüce Divan’lık suçlar. Devlet bilerek zarara uğratıldı. ÖİB yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunacağız’’ dedi. ‘NesinEvren içtihadı var’ Eski TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya ise anayasanın 105. maddesinin cumhurbaşkanının sorumsuzluğuna ilişkin tüm sorunları kapsar açıklıkta olmadığına işaret etti. Geçmişte yazar Aziz Nesin’in, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren hakkında tazminat davası açtığını anımsatan İyimaya, ‘‘Yargıtay, cumhurbaşkanlığı döneminde, cumhurbaşkanına karşı özel hukuk kaynaklı, bir tazminat davasının açılamayacağını, Aziz NesinKenan Evren davasında içtihat etmiştir’’ dedi. İyimaya, görevi bittikten sonraki duruma ilişkin ise netlik olmadığını söyledi. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle