23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 TEMMUZ 2006 PERŞEMBE 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr TEMMUZAĞUSTOS SAYISI İstanbul Klasik Müzik ve Caz Festivalleri Chick Corea konserinde birleşti ‘Mozart ruhunda’ caz... ERSİN ANTEP İstanbul Müzik ve Caz festivallerinin programları; özel bir konserle birleşti. Chick Corea’nın Aya İrini’deki 4 Temmuz tarihli ve ‘‘In the Spirit of Mozart’’ başlıklı konseri; Müzik Festivali’nin son, Caz Festivali’nin ise ilk konseri oldu. Daha önce ‘‘Mozart Jahr Wien’’(Viyana Mozart Yılı) tarafından ünlü cazcıya ısmarlanan tasarı, İstanbullu sanatseverlere farklı biçimde sunuldu. Sahneyi sanatçının çaldığı piyanonun da içinde olduğu caz dörtlüsüyle Bayerische Kammerphilharmonie topluluğu paylaşıyordu. Konser öncesi, izleyenler; konserin ‘‘caz’’ odaklı mı, ‘‘klasik’’ odaklı mı olacağını anlamaya çaba gösteriyordu. Corea’nın sırtının seyirciye dönük olması; ‘‘caz odaklı’’ bir düşünüşün egemen olduğu yönündeki kanıları güçlendirdi. Chick Corea ‘In the Spirit of Mozart’ tasarısı Aynı adla düzenlediği turne kapsamında Türk izleyicisiyle buluşan Chick Corea; Mozart’ı caz penceresinden anlattı. ‘‘Kıtalar’’ başlıklı bestesini özel bir caz köprüsü ile Mozart’ın 24. Piyano Konçertosu’na bağladı ve bildik bir yapıtı farklı biçimde ortaya koydu. Türk bestecisi Ulvi Cemal Erkin’in ‘‘Köçekçeler’’ adlı süiti de, yıllar önce, aynı düşünceyle oluşturulmuştu. Erkin; Türk halk ezgilerini otantik yapısında korumaya çalışırken, bir yandan da onları çoksesli müziğe kazandırmıştı. Corea’nın yaptığı da benzer bir işti. Ezgi caz kalıplı girişle Mozart’a bağlandı ve ardından bildik ezgili konçerto, farklı çalgılama, partisyon tekniği ve anlatımla yorumlandı. Partilerin sahipleri ve yorumları değişti. Örneğin ikinci trompet partisi trombona, ikinci fagot partisi bas klarnete uygulandı. Yorumcular arasında ‘‘Mozart çalmak’’ düşüncesi bir uğraşıyı, çabayı birlikte getirir. Buradaysa; tamamen rahat ve kendi özgünlüğü içinde, herhangi bir baskı hissetmeden, ‘‘kendi çalışında Mozart’tan yararlanma’’ ya da ‘‘Mozart’ı kendi çalışında yorumlama’’ gibi bir düşünüş ortaya çıktı. Corea, şefsiz çalışla topluluğun bir oda müziği veya caz topluluğu işlevi görmesini, böylelikle çalıcılar arasında iletişimi; dolayısıyla rahatlık, özgünlük ve çalış inisiyatifini arttırmayı hedef lemişti. Topluluk eğitimli ve alışık olduklarından ötürü ‘‘Mozart çalmak’’ düşüncesiyle boğuştu. İkinci bölümün başında Corea ezgilerinin toplulukça paylaşılması, hele piyanoda sağ eldeki ezgiyi aynı sesten kornonun çalması düşüncesi ise hayli ilginç ve hoştu. Flüt, trompet, saksofon ve klarnetin dışında, caza uzak görünen çalgıların bu görevi üstlenmesi ve doğru bakışla ezgilerinin yazılması, izleyici için yeni bir deneyim sayılırdı. Mozart’ın konçertosunu aynı stille, bir ‘‘klasik’’ piyanist yorumlasaydı; Mozart’ı yansıtmadığından, nota kaçırmalardan söz edilirdi. Ancak çalanın Chick Corea gibi dev bir caz sanatçısı olduğunu bilmek; uygulanan aksanların anlamını da değiştiriyordu. Kurulan iki temelli ses düzeni de başarılı biçimde birleşmiş ve piyano ile diğer çalgıları ayrıştıran ve birleştiren, destekleyen, yansıtan, olanak sağlayan bir işlev kazanmıştı. Ses ayarının; hem ‘‘klasik’’ hem de caz bilenlerce yapıldığı belliydi. Credit Suisse’nin sponsorluğunda gerçekleşen konser sırasında ortamda nem oranının hayli yüksek olması nedeniyle bayılanlar bile oldu. Bu ay Kitaplık’ta kedi var ... ültür Servisi Yapı Kredi Yayınları’nın Kitaplık dergisinin Temmuz Ağustos 2006 sayısı, bir ‘Kedi Dosyası’yla birlikte çıktı. Dosya, Handan İnci’nin Türk yazınındaki kedi öykülerini ele aldığı, ‘Türk Edebiyatının Kedili Öyküleri’ adlı incelemesiyle başlıyor. Sami Paşazade Sezai’den Erdal Öz’e, Halit Ziya Uşaklıgil’den Başar Başarır’a pek çok yazarın kedi öykülerini gözden geçiriyor yazar. Daha sonra Hulki Aktunç ‘Kedinin Sonsuzluğu Üzerine’, Haydar Ergülen de ‘Ne Kediler Sevdim...’ başlıklı yazılarında, kendi kedilerini anlatıyorlar. Ardından da K Fahrelnissa ZeitNejat Devrim ve Banier sergileri 27 Ağustos’a kadar açık YÜZ MODERN TÜRK ŞİİRİ İstanbul Modern’de eşzamanlı iki sergi ÜMRAN BULUT Halman’ın İngilizce seçkisi Amerika’da ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı, UNICEF Türkiye Milli Komitesi Başkanı ve Cumhuriyet Ankara Eki’nin yazarlarından Bilkent Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Talat Halman’ın hazırladığı ‘‘100 Modern Türk Şiiri’’ başlıklı İngilizce seçki Amerika’da yayımlandı. Halman, bu tasarıyla ‘‘Türk edebiyatını yurtdışında layıkıyla temsil ettiğini’’ söyledi. Bir başlığı da ‘‘Yeni Cesur Bir Arayış’’ olan ve yardımcı editörlüğünü Dr. Jane Warner’ın yaptığı seçkide Nâzım Hikmet, Necip Fazıl Kısakürek, Orhan Veli Kanık, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat, Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Behçet Necatigil, İlhan Berk, Atilla İlhan, Edip Cansever, Cemal Süreya, Ece Ayhan, Kemal Özer dışında 28 şair daha yer alıyor. Halman, 20. yüzyıl başından günümüze uzanan dönemin şiirini kapsayan seçkiyle ilgili olarak, ‘‘Türk dili ve edebiyatını 50 yıldır İngilizce konuşan ülkelerde tanıtmaya çalıştığını’’ belirtti. Kitabın saygın bir yayınevince basıldığına da dikkat çeken Halman, seçkinin Kültür Bakanlığı’nın Türk kültür, sanat ve edebiyatı ile ilgili yapıtların Türkçe dışındaki dillerde yayımlanmasına destek amaçlı oluşturduğu TEDA tasarısı kapsamında desteklendiğinin altını çizdi. Halman, seçkide yer alan şairleri ve şiirlerini, Türk edebiyatındaki yerleri ve şiirlerinin İngilizceye çevirilebilirliklerini göz önünde bulundurarak ele aldığını belirtikten sonra: ‘‘Şiir çevirisi oldukça özen isteyen bir iş. Diller ve kültürler arasındaki farklılık, özen gösterilmediği takdirde şiirin özünün, anlamının ve duygusunun yok olmasına yol açabilir. Oysa ben, Türk şiirindeki ince duyarlılığı ve anlam zenginliğini yurtdışındaki okurlarla buluşturmak istedim. O nedenle seçilen şairler ve şiirleri, Türk şiirini en iyi şekilde temsil eden örnekler arasından seçtim’’diye konuştu. Talat Halman’ın ‘‘100 Modern Türk Şiiri’’ seçkisi Amerika’nın tanınmış üniversite yayınevlerinden Syracuse Universty Press tarafından yayımlandı. Seçkiye, orders edspubs.co.uk internet adresinden ulaşılabilir. üç yeni ‘kedili’ öykü geliyor. Nilüfer Kuyaş’ın ‘Elif Birleşmiyor’, Mine Söğüt’ün ‘İyi Geceler Ölü Kediler’ve Tuncer Erdem’in de ‘Kokuya Sırnaşan, Yazıya Yanaşan Tembel’ adlı öyküleri. Kedi öykülerinin dışında dört öyküye daha yer verilen dergide, Hulki Aktunç’tan Kemal Kaplan’a, bir dizi şair de şiirleriyle yer alıyor. Uğur Kökden’in ‘Borges Son Kez Cenevre’de’ ve Gündüz Vassaf ’ın ‘Görmek Görülmektir’ başlıklı denemelerinin yanı sıra Birhan Keskin ve Faruk Duman’la söyleşiler ve derginin başında ‘Rüzgâr Gülü’, sonunda da ‘Babil Kulesi’ bölümleri okurları bekliyor. Ne güzel, İstanbul’da yeni müzeler var! Değişik resim, heykel, fotoğraf, kitap.. sergileri düzenleniyor buralarda. Koleksiyonlar izleyenlere açılıyor. Dünyanın en ünlü sanatçıları getiriliyor. Türk plastik sanatlarından örnekler sunuluyor. Bizler geziyoruz, öğrencilerimiz geziyor, insanlar geziyor... Örneğin, İstanbul Modern’de ağustos sonuna dek sürecek eşzamanlı iki sergi var, zaman ayıralım buraya. Birinin adı ‘Gerçek Öyküler’, FrançoisMarie Banier’nin fotoğraflarından oluşturulmuş. Sergide kişiler, çeşitli kesimlerden insanlar, ünlüler ünsüzler ağırlıkla yer almışlar. Uğraşıyorlar, çalışıyorlar, didiniyorlar. Aralarından birçoğu oradaki figürün çabasına ortak olmanızı diler gibi. Sizi karşısında alıkoyabiliyor. İçlerinden bazıları ise tanıdık yüzler, farklı alanların sanatçıları onlar. Bu kez de sergide buluşuyorlar sevenleriyle, sanatseverlerle. Duvarlar sakin, ‘iş’ler sakin F Değişik boyutta fotoğraflar var sergide, bazılarının üzerine yazılar eklenmiş ‘oraya’, ‘o an’a ilişkin. Siyah beyazı içinize sindireceğiniz bir ortam hedeflenmiş gibi. Duvarlar sakin, ‘iş’ler sakin. FrançoisMarie Banier’nin ünlüleri arasında bizden olanlar da var. Ara Güler örneğin. Sanki bir yabancının bizlere, Türklere özen gösterdiğini kanıtlarcasına orada duruyor. Hoş oluyor doğrusu, bunu böyle algılamak. ‘Yabancı’, ‘Türk’ kavramlarına gönderme yapmaktan alıkoyuyor düşünce ahrelnissa Zeit ve Nejat Devrim’in sergi de birçok yağlıboya resimi var. Soyutlar, soyutlamalar sanatçıların özgün üretimleri olduklarını bağırıyorlar. yi. Rahatça diğerine ‘Gökkuşağında İki Kuşak’ sergisindeki ‘anneoğul’ birlikteliğine yöneliyorsunuz. Müzenin süreli sergilerini izlediğimiz alt salonu, bu kez Fahrelnissa Zeit ve Nejat Devrim’e ayrılmış. Onlar ‘ünlüler’, ‘anne, oğul’lar, ‘Türk resminde soyut’ deyince hemen akla geliyorlar. Birçok yağlıboya resim var bu bölümde. Soyutlar, soyutlamalar sanatçıların özgün üretimleri ol duklarını bağırıyorlar. Özgürler. Tek tek güzeller, alımlılar. Bütünde de sıkıcı olmuyorlar, çünkü bilinçle yerleştirilmişler. Bazıları guvaj, birkaçı cam üstüne karışık teknik, arkadan parça parça aydınlatılmışlar. Plastik özellikler yerine içsellik ön plana geçmiş, sıcak renklere ne denli tutkun olunabileceğini vurgulamaktalar. Serginin tümü için, sizi yaşamınıza yeniden, hem de rengârenk bir sevgiyle baktıracak güçte olduğunu söylemek hiç de abartılı olmayacaktır. Koyular, açık, canlı mı canlı tonlarla öyle güzel baş etmişler ki; sanatçıların coşkusuna katılmak işten değil. İsterseniz açık içinde yarı silindirik bir kubbe görün (N.Devrim, Semerkant, 1960), isterseniz diagonal hareketini izleten ve tuvalin her yanına saçılmış olan bir bahar dalına takılın (N. Devrim, Bahar Dalı, 1961), lekeden ya da renkten de kopmuş durumda coşkuyu hissedeceksiniz. Belki de pek anlam veremediğiniz soyut bir resmi seveceksiniz. Hele ki, Fahrelnissa’nın içinde birçok hareketi aynı anda görüp hangisine kapılacağınızı bilemediğiniz bir ‘soyutu’nun karşısındaysanız, resimle bütünleştiniz demektir. Yapıtların bazıları küçük, bazıları büyük boyutlu. Olsun, düzenleme rahatça izlettiriyor her birini. Soyut resimde renk, armoni, düzen, hareket tüm gücüyle yayılıyor salona. Portreler, natürmortlar, o dinamizmin dışında kalmaksızın ortamı destekliyorlar kendilerince. Sergiden, sizi yaşamınıza sevinçle yaklaşmaya davet eden, adeta kışkırtıcı resimlere bakmaya doyamadan ayrılıyorsunuz. ‘Beni Ben mi Delirttim?’ NHKM’nde ? Kültür Servisi Ortaoyuncular, ‘Beni Ben mi Delirttim?’ adlı oyunlarıyla Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde cuma günü 21.00’de sanatseverlerle buluşacak. Ferhan Şensoy’un yazıp yönettiği oyunda Şensoy’la birlikte Ali Çatalbaş ve Elif Durdu oynuyorlar. Oyunun giysi tasarımı Solange Den Vondel, müziği Vanina Michel imzalı. Oyunun konusuna gelince: Şensoy’un deyimiyle, ‘‘Bu ‘Psikomik’ oyunun kahramanı ‘Kelami’ adından şikâyetçi. Babası da acayip, hiç böyle isim konur mu çocuğa? Çocuk değil zaten, büyümüş, şizofren olmuş, bir tımarhaneye konulmuş, orada tımar edilerek ve kendi kendine söylenerek hayatını düşünmekte, hatırlamakta, hatırladığı sahneler oynanmakta. Cebir öğretmeni, askerdeki komutanı, umarsız aşkı Leyla, ilk mesleği garsonlukla ilgili skeçler, Kelami’nin ‘Beni Ben mi Delirttim?’ sorusuyla Türkiye’yi sorgulayan şizofren söylemin içine girmekte’’. (0 216 414 22 39) Son Oyun bugün Yeşilçam’da ? Kültür Servisi Mezopotamya Sinema’nın yapımını üstlendiği, Müjde Arslan’ın ilk kısa filmi ‘Son Oyun’, bugün saat 18.30’da Beyoğlu Yeşilçam Sineması’nda gösterilecek. Müjde Arslan’ın senaryosunu yazıp yönettiği, Kazım Öz’ün görüntü yönetmenliğini yaptığı filmin müzikleri Mehmet Atlı imzasını taşıyor. İki yaşlı adamın dostluğunu anlatan filmde Hasan Günyar ve İlyas Bestan oynuyor. Film, gecekondu mahalleleri olan Ayazma ve Şahintepesi’nde çekildi. ‘Son Oyun’, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin düzenlediği 8. Kısa Film Yarışması (En İyi Görüntü) ile 4. PAM Çevre Film Festivali’nde Özendirme Ödülü kazanırken Kanaltürk Kısa Film Yarışması’nda da finale kaldı. ‘Emrah ile Selvihan’ cumartesi saat 21.30’da Dilşan Balkancı Sergisi ? Kültür Servisi Ziraat Bankası Tünel Sanat Galerisi’nde 21 Temmuz’a kadar Dilşan Balkancı’nın resim sergisi var. 1958 yılında İstanbul’da doğan sanatçı, resim çalışmalarına 1990 yılında Balıkesir Güzel Sanatlar Galerisi atölyesinde başladı. Ressam Özdemir Yemencioğlu ile yedi yıl birlikte çalışan ressam, Süleyman Saim Tekcan Atölyesi’nde gravür dersleri aldı. Çalışmalarını kendi atölyesinde sürdüren Balkancı’nın Balıkesir Resim Müzesi’nde, İzmir Devlet Resim Heykel Müzesi’nde, Jokey Kulübü koleksiyonunda ve yurtdışında çeşitli yapıtları bulunuyor. Sanatçının kişisel sergilerinden bazıları: Ankara Krişna Sanat Galerisi (2006), İstanbul Bakraç Sanat Galerisi (2004), Anart Sanat Galerisi (2003) ve Ankara Gözde Sanat Galerisi (20012002). Aspendos’ta Türk aşk masalı Kültür Servisi Librettosu Çetin Işıközlü ve Gennady Malkhasyants tarafından yazılan, Rus koreograf Yuliana Malkhasyants tarafından dansa dönüştürülen ‘Emrah ile Selvihan’ 13. Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali kapsamında cumartesi günü saat 21.30’da Aspendos Antik Tiyatrosu’nda sahnelenecek. İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Anadolu’nun çarpıcı tarihinden aldığı kesitte; müziğin evrensel dili ve dansın tutkusunu sahneye taşırken ‘Romeo ile Juliet’ ve ‘Ferhat ile Şirin’inkine eşdeğer yorumlanan yeni bir destansı aşkı anlatıyor. Yapıt, 17. yüzyılda yaşayan Ercişli Âşık Emrah ile Selvihan’ın tutkulu aşklarını; klasik baleyi, Türk halk danslarının motifleriyle süsleyerek yansıtıyor. Dekor ve kostüm tasarımları geçen yıl Rusya Büyük Akademi Ödülü’nü alan Dimitri Çerbadci, ışık tasarımı ise Ahmet Defne tarafından hazırlanan ve koro bale şefliğini Yüksel Ersin’in yaptığı bale, Elşad Bagirov yönetimindeki orkestra eşliğinde kalabalık bir sanatçı kadrosu tarafından, festivaldeki tek Türk yapıtı olarak sahnelenecek. (0 242 238 51 43 44) CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle